Normalde bu seriye ait kitapların bölümlerini yazmadan önce farklı zamanlarda iki ayrı şablon oluşturuyorum. Nihayetinde bu şablonlara bakmaksızın metni yazıyor ve sonra şablonlarımla mukayese ederek tekrar düzenliyorum. Düzenleme bittikten sonra başka insanların yorumlarını da görmek için forumlara, makalelere ve videolara bakıyorum. Sonrasında tamamladığım yazının üzerinde üslup yönünden bir iki düzenleme daha yaptıktan sonra metin nihai şeklini alıyor.
Bu meseleyle ilgili forumlara baktıktan sonra yazıyı o kadar fazla değiştirdim ki başıma böylesi ilk defa geliyor. İnsanların şuradaki bir paragraflık pasajı bu kadar saçma şekillerde anlayabileceğini, Allah Resûlüne hakaret ve suizan etme noktasında bu kadar alçaklaşabilmelerini, bunca anlayış kıtlıklarına rağmen Nebi aleyhisselam ile dalga geçme cüretini kendilerinde bulmalarını hazmetmekte zorlanıyorum Sanırım tarihin gördüğü en özgüvenli ve hadsiz ayaktakımı ile karşı karşıyayız*
Her neyse, bu yazı boyunca üslubumun sertleştiği yerleri mazur görmenizi rica etmek için böyle bir giriş yapma ihtiyacı hissettim.* Unutulmamalı ki her sözün bir muhatabı vardır.
Âyetin tam metni ve meali şöyledir:
**
“Ey iman edenler! Size izin verilmedikçe Peygamberin evine girip de yemeğin hazırlanmasını beklemeyin; fakat yemeğe çağırıldığınızda girin; yemeğinizi yiyince de dağılın, söze dalıp oturmayım Bu davranışınız Peygamber’i rahatsız ediyor, size söylemeye çekiniyor, oysa Allah hak olanı açıklamaktan çekinmez. Peygamber hanımlarından bir şey istediğinizde, onlar perde arkasında iken isteyin; bu sizin kalplerinizin de onların kalplerinin de temiz kalması için en uygunudur. Resûlullah a eziyet etmeye hakkınız yoktur, kendisinden sonra ebedî olarak eşleriyle de evlene- mezsiniz, sizin bunu yapmanız Allah katında büyük bir günahtır?
itirazlar
Bu âyete dayanarak İslâmî çürüttüklerini düşündükleri şöyle istidlallerde bulunmuşlar:
1- Muhammed kendi istediği şey olsun diye ayet inmiş gibi göstermiş.*
2- Bu ayet evrensel değildir. Hani Kur an evrensel bir kitaptı?
3- Koskoca Tanrı kimin kimin evinde yemek yediği ile mi ilgilenecek?
Pek çok itirazın tamamını üst başlıklara topladığınızda bu üç maddede birleştirilebilir. Her birini tek tek çürüteceğiz.
1- Muhammed kendi istediği şeyleri âyet olarak yazmış.
Bu iddia aslında Efendimizin kendi çıkarları için nübüvveti kullandığını iddia etmekle ona -hâşâ- sahtekârlık atfetmektedir.» Peygamberliğin İspatı kitabında yaptığımız tasnifin tam olarak içerisine düşmektedir.» Çok kısa bir biçimde ifade edelim.»
Muhammed aleyhisselam: “Cebrail benimle iletişim kuruyor. Allah’ın isteklerini bana bildiriyor.»”
Bu haber doğru ise ona “peygamber” diyoruz.»
Eğer haber gerçeğe uygun değilse bu iki şekilde olabilir:
1.Muhammed aleyhisselam bu söylediği sözün gerçeğe uygun olmadığının farkında değildir. Bu, akıl sağlığının yerinde olmadığını ve halüsinasyon gördüğünü iddia etmektir.
2.Muhammed aleyhisselam bu söylediği sözün gerçeğe uygun olmadığının farkındadır.» Bu ise onun kendi kişisel çıkarları için yalan söyleyen bir sahtekâr olduğunu iddia etmektir.
Bu âyetten böyle bir çıkarım yapmak B seçeneğinin doğru olduğunu iddia etmektir. Peygamberliğin İspatında B seçeneğini çürüten delillere “samimiyet delilleri” demiştik.» Yani çıkarları için yalan söyleyen birisinin asla söylemeyeceği sözleri ve yapmayacağı davranışları göstermiştik. Yine o kitabımızda, bu deliller çürütülmeden onun sahtekârlığını iddia etmenin tutarlı olmayacağından bahsederek, “Biz muhataplarımızın Peygamber efendimizin samimi olmadığını iddia ettikleri delilleri ele alıyoruz. Onlar da bizim ortaya koyduğumuz delilleri incelemeliler»” demiştik.
Bir tarihi şahsiyeti incelerken “O kişi iddiasına inanıyor muydu yoksa bile bile yalan mı söylüyordu?” sorusuna cevap bulacaksak ve maksadımız propaganda yapmak değil hakikati anlamak ise delilleri karşılıklı bir şekilde ele almamız gerekmektedir.
Onlar farkında olsalar da olmasalar da bu iddiaları ile “Samimi değildi, bile bile yalan söylüyordu? demiş oluyorlar. Biz şu an aleyhimize görünen bu delile cevap vereceğiz. Oysa onlar “Samimiydi,” görüşü lehine olan delilleri görmezden geliyorlar. Bu, doğruyu arama iddiası ile uyuşmaz. Heva ehlinin ortak özelliklerinden birisi lehlerine olduğunu zannettikleri delilleri sürekli zikretmekle beraber aleyhlerine olan delilleri görmezden gelmeleridir.
Onlar bu âyetten kendilerince “Samimi değildi/yi ispatlamaya çalışıyorlarsa biz “Samimiydi,” lehine Peygamberliğin ispatında yüzlerce sayfa delil getirdik. Onların bunun gibi vehimlerini de çürüttük* Oysa onlar bizim sayfalarca yazdığımız delillere dokunabilmiş değiller. Bu durum, hakkın kimde olduğuna dair fikir vericidir.
a.Ayetleri Tersine Okumak
Bu âyetten yola çıkarak iddia ettikleri şey, Muhammed aley- hisselamın kendi menfaatine olan ayrıcalıkları âyetmiş gibi ifade ettiğidir. Oysa âyetin çok büyük bir bölümü bırakın bir ayrıcalığı en temel İnsanî görgü kurallarının onun hakkında da geçerli olacağını ifade etmektedir. Bu durumu daha kolay tefekkür etmeniz için âyetteki emirlerin tersi hakkında düşünmek faydalı olacaktır,
- Ey müminler, Peygamberin evine izin almaksızın girebilirsiniz–
- izinsiz bir şekilde onun evine girip yemeğin hazırlanmasını bekleyebilirsiniz,
- Yemeğe çağırılmasanız da onun evine gidin,
- Yemeğinizi yiyince onun evinde oturup söze dalabilirsiniz.
Âyette kendisine ayrıcalık getirdiği söylenilen ifadeler yukarıda yazanların zıddıdır. Bunlar zaten her normal insanın sos- yal sınırlarıdır. Kim şahsî hayatında bu sınırların umursanmadan kendisi ile sosyal ilişkiye girilmesine müsaade ediyor ki, bu bir ayrıcalık olsun? Aramızda “Benim evime izin almadan herkes girebilir, izinsiz şekilde evimde yemeği bekleyebilir, istediği kadar evimde oturabilir.” diyebilecek tarzda bir hayatı olan kimse yoktur sanıyorum. Bu kısım anlaşıldıktan sonra âyetteki asıl kilit ifâdeye gelelim:
*
“Bu davranışınız Peygamber’i rahatsız ediyor, size söylemeye çekiniyor, oysa Allah hak olanı açıklamaktan çekinmez.”
Anam babam ona feda olsun. Şu halde dahi şikâyet etmekten ve insanların kalbini kırmaktan hayâ etmiş. Bunu “Peygamberlik sayesinde ayrıcalık elde etti.” şeklinde lanse ediyorlar, insan ne garip bir canlı. Normal insanların dahi müsaade etmediği şeylere bir peygamber olarak tahammül etmesine rağmen, bu anormal duruma son verildiğinde bunu ayrıcalık addediyorlar. Yani onlara göre Efendimizin kendisine ayrıcalık sağlamamış olması için yukarıda maddelediğimiz şekliyle âyetlerin zıddı yönde hareket edilmesine göz yumması gerekirdi.
Siz onu bir peygamber değil normal bir devlet yönetici olarak görseniz dahi şu beklentinizin ne kadar saçma olduğunu anlarsınız. Hangi yönetici için böyle bir uyarı yapmaya gerek duyulur? Örneğin “Cumhurbaşkanının evine izinsiz girmeyin.” gibi bir cümle kulağa ne kadar abes geliyor, değil mi?
Bu hale rağmen kendisinin rahatsız olduğuna dair en ufak bir iması dahi ashabın bu konuya dikkat etmesi için yeterli olurdu. Oysa o bunu söylemekten de ima etmekten de hayâ etmişti. Onun ahlakının yüceliği bizi olduğumuz halden utandırıyor. Mesela ben insanlar tarafindan işimden gücümden alıkonulacak olsam bir dakika bile düşünmeden karşımdakine rahatsızlığımı ifade ederim.
*
Ebû Saîd el-Hudrî şöyle demiştir: “Hz. Peygamber (sav), örtüsüne bürünmüş bir genç kızdan daha hayâlı idi. Hoşlanmadığı bir şey gördüğü zaman bunu yüzünden anlardık.(Buhari,Edeb,72)
b.Efendimize Has Hükümler
Âyette Resûlullaha ayrıcalık sağlayan bir durum olmadığından bahsettik. Peki itiraz edenler neden tüm müminler hakkında geçerli olan bu görgü kurallarının Resûlullah’a ayrıcalık sağladığım zannediyorlar?
Onları aldatan şey, âyetin Efendimize yönelik bir üslupla hitap etmesidir. Zannediyorlar ki Efendimize hitaben gelen âyet ona bir ayrıcalık sağlamaktadır. Âyetin son kısmındaki evlenme yasağı hariç bu âyetin çokça gürültüye sebep olan ilk kısmı Efendimize has hükümler barındırmamaktadır.
Bu hatalı zannın sebebi âyetin sigasının Efendimize dönük olmasıdır dedik. Bu üsluba Kur an dan başka örnekler getirelim:
Örneğin şu âyette korku namazı anlatılmaktadır:
*
“Savaşta mü’minler arasında bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir grup silahlarını da yanlarına alarak seninle beraber namaza dursunlar? (Nisâ, 4/102)
“ Bu âyetin üslubundan “Korku namazı sadece Resûlullah müzminlerin arasındayken kılınır.”görüşünü çıkaran bir kişi dahi bilmiyorum» Hitap Nebi aleyhisselama olsa dahi herkes hükmün tüm müminlere şamil olduğunu bilmektedir»
Rabbini sabah akşam içten içe, boyun büküp yalvara yakara, derin bir ürpertiyle ve ancak kendin işitebileceğin bir sesle zikret! Sakın gafillerden olma!” (Arâf, 7/205)
Bu âyetin hitabı da Resûlullah a dönüktür» “İçten bir şekilde dua etmek sadece ona emredilmiştir»” diyecek aklı başında birisi var mıdır?
“Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın saatlerinde namazı dosdoğru kıl./* Hûd, 11/114)
Bu âyette hitap Efendimize dönük olduğu için “Namaz kılmak sadece ona has bir emirdi»” demek elbette abes olacaktır»
“Ailene namazı emret» Kendin de onu kılmaya sabırla devam et. Biz senden rızık istemiyoruz; üstelik seni de biz rızıklandırı- yoruz.” (Tâhâ, 20/132)
Rasûlüm! Sen onların alay ve inkâr dolu sözlerine sabret!” (Tâhâ, 20/130)
Rasulüm! Sana kitaptan ne vahyediliyorsa onu okuyup başkalarına da anlat. Namazı da dosdoğru kıl!” (Ankebût, 29/45)
Bu üslup Kuran da oldukça yaygındır. Örnek sayısı yüzleri bulabilir. Bu âyetlerin tüm Müslümanlar hakkında geçerli olduğu ancak hitabın Nebi aleyhisselama dönük olduğu ortadadır. Algısı açık olanlara bu kadarı kâfi gelecektir.
Şimdi eğer muarızlarımız tutarlı olacaklarsa, eğer maksat doğruydu tespit etmekse adab-ı muaşeret öğreten bu âyetten “Hitap kendisine dönük olduğu için ayrıcalık devşirmiş, demek ki bile bile yalan söylüyordu? çıkarımı yapıyorlarsa, hüküm ve emir bildiren bu âyetlerden de “Hitap kendisine dönük olduğu için diğer müminleri mükellef kılmadığı şeylerle kendisini yükümlü kılmış, demek ki samimiydi? çıkarımını yapmaları lazım.
Elbette bu yorumlama şekli hatalıdır. Ancak bu hatalı yorumlama şeklini seçiyorlarsa “Sadece kendisini namaz ve dua gibi şeylerle mükellef kılmış, o halde samimidir? demeleri gerekiyordu. Bunu söyleyerek işaret etmek istediğim nokta şu ki, bunlar sadece bilişsel olarak yetersiz değiller. Zira sadece bilişsel yetersizlikten ötürü bu yorumu yapıyor olsalar tersini de yapmaları gerekirdi. Oysa onlar Nebi aleyhisselama saldırabilecekleri zaman bu yorumlama metodunu tercih ediyor, aleyhlerine delil olacağı zaman kendi metodlarını görmezden geliyorlar. Bu ise sadece bilişsel yetersizlik değil kötü niyettir.
Anlamak bir zekâ işinden çok bir ahlak meselesidir. Düşünmenin de ahlakı vardır.
Aksine bir delil olmadıkça Kuran da Nebi aleyhisselama hitapla nazil olan âyetler tüm ümmete emirdir. Bu yüzden sadece Nebi aleyhisselama has hükümler özel ifadelerle vurgulanır:
“Gecenin bir kısmında uyanıp sana mahsus bir ibâdet olmak üzere teheccüd namazı kıl.» Böyle yaptığın takdirde umulur ki Rabbin seni Makâm-ı Mahmûd a eriştirir/’ (îsrâ, 17/79)
Bu âyet Efendimize gece namazını farz kılmıştın O da ömrü boyunca gece uykusundan uyanarak bu namazı kılmıştın Elbette bu büyük bir samimiyet delilidir» Ancak burada göstermek istediğimiz şey ‘sadece ona has olan emir’de vurgunun netliğidir» yani ‘sana mahsus bir nafile olarak”»
c.Bir Samimiyet Delili ile inceleme
Muarızımız bu iddiası ile Efendimizin (hâşâ) bile bile yalan söyleyen bir sahtekâr olduğunu iddia ediyorsa, biz şu an onun bu iddiasına nasıl cevap veriyorsak o da bizim samimiyet delillerimize cevap vermelidir.» Bu delilleri uzun uzadıya serdetmek zordur zira kısa bir özeti dahi Peygamberliğin ispatında, sayfalara almıştır.
Ancak bir örnekle gösterelim. Eğer o kendi çıkarları için bile bile yalan söyleyen bir sahtekâr ise ve nübüvveti onun çıkarları üzerinden gerekçelendireceklerse, yukarıda yazdığımız gece namazını ümmetine farz kılmaksızın sadece kendisine farz kılmaktan Efendimiz nasıl bir çıkar elde etmiştir? Ömrü boyunca her gece uyanıp çok uzun namazlar kılmıştın Hangi çıkar için?
Evinde fazla oturan misafirlerinden rahatsız olduğu için âyet uyduracak kadar nefsine düşkün birisi ise neden gece namazları konusunda kendi keyfi aleyhine âyet uydurmuş olsun? Akşam evinizde uzun oturan misafirler mi sizi daha fazla yorar yoksa her gece 3-4 civarında uyanıp bir iki saat boyunca namaz kılmak mı? ilki konusunda nefsi için âyet uyduran birinin ikinci zorluğu kendine yüklemek için âyet uydurmasının gerekçesi ne olabilir?
Şu itirazın tek bir samimiyet delili ile ne hale geldiğini görüyorsunuz. Yüzlerce ve belki binlerce samimiyet delili öne sürüle- bilecek bir nübüvvet iddiasını şöyle pespaye bir çıkarımla meseleyi sahtekarlık ve yalancılık” derekesine indirmeye çalışmayı sadece algı zayıflığı olarak adlandırmak mümkün değildir. Onlar samimiyet delillerini görmezden gelirken söylenti oluşturabileceklerini zannettikleri hususlar üzerinde nasıl da ittifak ediyorlar. Allah ne cenneti ne de cehennemi boşuna yaratmıştır.
2- Bu âyet evrensel değildir.
Hani Kur an evrensel bir kitaptı?
Âyetle ilgili olarak getirilen ikinci bir itiraz da âyetin evrensel bulunmayışıdır. Az önce Efendimize hitapla gelen emirlerin aksine delil olmadıkça ümmeti için de emir olduğundan bahsetmiştik. Bu âyette onun şahsı üzerinden Rabbimizin buyurduğu adab-ı muaşeret kuralları zaten evrenseldir.
‘İnsanları rahatsız etmeyin. İzin almadan mahrem alanlarına girmeyin. Kendinizi kovdurtana kadar onların evlerini işgal edercesine misafirlikleri uzatmayın.” Bunların evrensel adab-ı muaşeret kuralları olduğunu fark etmek zor değildir.
Kendi hayatımızdan örnek vermek gerekirse, toplum içerisinde nispeten tanınmamıza karşın ne mukabili bulunmaz bir insanlarız ne de bir Peygamber aleyhisselam gibi her derdinde kapımızı çalan insanlar var. Oysa bu durumda dahi adab-ı muaşerete dair muzdarip olduğumuz şeyler var.
En basiti, telefon numaramızın başka insanlara izinsiz verilmesi çok büyük meşakkate sebebiyet veriyor. Günde neredeyse 20-30 telefon araması alıyoruz. Bunun en az 10-15 tanesi tanımadığımız numaralar. Bu şu demek, bölünmeden konsantre bir şekilde yarım saat çalışabilmek bile imkânsız hâle geliyor. Tam odaklanıp okuduğunuz ya da yazdığınız bir anda telefonun ucunda hiç tanımadığınız birinin meramım dinliyorsunuz. Tüm dikkatinizi ona vermezseniz de kalbi kırılıyor, “Şu an meşgulüm, neden müsaade almadan beni arıyorsunuz?” derseniz gıyabınızda “Amma da havalıymış/’ deniliyor» Ona odaklanırsanız bu sefer de önceki odağınızdan tamamen kopmuş oluyorsunuz»
Başta söylediğimiz gibi biz muadili bulunmaz insanlar değiliz» Oysa bir peygamber muadili olmayan insandır» Bir peygamberin ümmeti ona her meseleyi danışabilmeyi güzel görür» Telefonla konuşmak ise evine izinsiz girilmesinden çok daha hafif bir şey’dir» Bu yüzden söz konusu âyette Nebi aleyhisselam hakkındaki şu ifâde beni hayrete düşürüyor:
“Bu davranışınız Peygamber i rahatsız ediyor, size söylemeye çekiniyor, oysa Allah hak olanı açıklamaktan çekinmez»”
Ne yüce bir ahlak, ne yüksek bir tahammül seviyesi»»»
O halde çıkarılan evrensel hükümlere işaret edelim
1» insanların kalbini kırmamak için bazı eziyetlerine tahammül etmek güzel ahlaktır. Nebi aleyhisselamın âyet inene kadarki tavrı bunu göstermiştir.» Âyet nazil olmasaydı bu durumdan haberdar olmazdık»
2» Toplumda görünür insanlara muamelede daha dikkatli olmak önemlidir.» Normal insanlarla birebir ilişkilerde yıpratıcı olmayacak davranışlar, böyle kişilerle ilişki kurarken dayanılmaz zorluklar oluşturabilir» Zira çok sayıda insanla muhatap oldukları için ufak zorlukların aşındırıcılığı onların hayatında biriken bir etkiye yol açabilir.
3* İnsanların mahrem alanlarına giriş ve çıkışta empatiyi esas kılmak gereklidir» Bu dikkatli olunması gereken bir alandır.»
4» Kişilerin mahrem alanlarına izinsiz girmek uygun değildir.*
5» Birinci maddede anlatılan ahlaka sahip insanların iyi niyetleri, onların düşüncesizce hırpalanmaları sonucunu vermemelidir.»
Aynı sorunun bir alt başlığı olarak da şu söylenmektedir: Peygamber de eşleri de vefat etti. Bu âyette ise müminlerin Peygamber’in eşleri ile evlenmesi yasaklanmıştır. Bu hükmün bizim için evrensel bir anlamı var mı?”
Aslında evrensellik itirazları her zaman zayıf itirazlardır. İnsan her tikelden tümel özellikler çıkarabilen bir zihin yapısına sahiptir. Tarihin bir anında var olan herhangi bir ağaçla ilgili yazılardan da tümel sonuçlar çıkarılabilir. O ağaç şu an hiçbir şekilde var olmasaydı dahi bu mümkün olurdu. O ağaçtan “ağaçlar” soyutlaması altında kesinlikle tümel sonuçlar çıkarılabilir. Bu dinle alakalı bir şey de değildir. İnsan zihni doğası gereği soyutlama ve tümele ulaşmaya meyyal bir varlıktır.
“Hani nerede evrensellik?” tarzı sorular genellikle zihni kabiliyeti pek iç açıcı olmayan insanların “Ben soyutlayamıyorum, ben tümele ulaşamıyorum, o halde tümel yoktur.” demesi ile ortaya çıkar.
Yine Ahzâb suresinin 6. âyetinde Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Peygamber müminlere kendilerinden daha evladır, peygamberin eşleri de müminlerin anneleridir.”
Dolayısıyla Peygamber eşleri ile evlenme yasağı zaten onların “müminlerin anneleri” olmaları ile ilişkilidir. O halde bu durumdan fıkhedecek olsak hangi hikmetleri tespit edebiliriz?
1.Şia ve Hz. Aişe annemiz. Bilindiği üzere Şia bugün oldukça kalabalık bir güruhtur. Onların tarihte Hz. Âişe annemize zina iftirası attıkları ise malumdur. Bu iftirayı şu anda sahiplenmiyorlar. Zira hem ifk hadisesi üzerine inen âyetler hem de Müslümanların Efendimizin eşlerini anneleri olarak görmeleri onlara tepkinin ölçüsüz boyutlara ulaşmasına sebebiyet vermektedir. O halele bu âyetlerden bugün önemli sonuçlar çıkıyor mu? Evet.
2. Efendimizin eşlerinin annelerimiz olması sünnetin öğrenilmesi konusunda oldukça kritik önemi haizdir.* Efendimizin aile hayatının bilinmesinin, aile ile ilgili hükümler açısından önemi açıktır. Eğer Efendimizin eşleri namahremlik sebebi ile bu bilgileri sahabelere aktaramasaydı pek çok bilgi bize ulaşmazdı.Risâletin amacı ilahi bir kaynakla neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğretmek ise ve bu bilginin ulaşması için hane halkından gelecek bilgi akışı önemliyse bu hüküm risâletin maksadını tamamlamaktadır.* Doktor gönderdiğiniz bir beldeye, onun doktorluğunu icra edeceği ortamı sağlamak doktor göndermek kadar önemlidir.* Risâleti göndermenin gayesi mesajı ulaştırmak ise mesajı ulaştırmanın bir cüzü de bu hükümdür* O halde bu âyetlerden bugüne tesir eden önemli sonuçlar çıkıyor mu? Evet.
3* Efendimizin vefatı akabinde onun eşleri ile evlenenler muhakkak büyük bir siyasi güç devşirirdi.* Onlar böyle bir şeyi istemeseler dahi soylarından gelenlere dahi bu konuda hak iddia etme gerekçesi verilmiş olurdu.* “Nübüvvetin devamı” gibi cılız iddialar çok daha ğüçlenebilirdi.* Bu durumun eski toplumlardaki yeri malumdur.* Bunu engellemek maksadı güdüldüğü açıktır*
4.* Nebi aleyhisselamın ailesine hürmetin korunması Nebiye I hürmetin korunması anlamına gelir. Tarihte bunun çok k önemli fonksiyonları olmuştur* Mesela Müslümanların birbirleriyle savaştığı ilk savaş olan Cemel Savaşında Hz Ali ganimet toplanmasına, kaçanların takip edilmesine ve esir alınmasına müsaade etmemiştir* Ordusunda homurtular yükselince Âişeyi kim kendisine esir olarak alacak?” h diyerek onların utanmasını sağlamıştır. Zira Müslümanlar arasındaki savaşlarda ganimet toplamak ya da esir almak olacak iş değildir. Oysa ordu savaşmıştır ve bu durumdan dolayı tepkilidir. Hz, Ali ise “Müminlerin annesini esir almaya utanmayacak mısınız? anlamına gelen bir sözle ordusunu yatıştırmıştır. Bu hürmeti sağlayan, bu âyetlerdir.
5.Nebi aleyhisselam’ın eşlerine karşı hürmetsizliğin bir diğer sosyolojik sonucu da bu hürmetsizliği yapanlar aleyhine oluşacak olan nihayetsiz kindir. Zaten eğer müminler peygamberlerinin eşlerine olan hürmetsizliği umursamaz hale gelselerdi bu peygamberlerine de hürmetlerinin olmadığı yönünde yorumlanırdı. Her halükârda burada Peygamberin eşlerine olan hürmetin korunması önemli bir sosyolojik meseledir.
Bu beş gerekçeden sadece bir tanesi dahi “Bu âyette evrensel bir hüküm yoktur/’ iddiasını çürütmek için yeterlidir. Çıkarılabilecek hükümlerin sayısı arttırılabilir. Ancak bu kadarı anlamak isteyenlere yeter.
Geriye sadece Peygamber aleyhisselamın eşleri ile perde arkasından konuşulması hükmü kalıyor. Bu, Efendimize has bir âyet-i celile midir? Bu da doğru değil. Efendimizin eşlerinin evleri mescide bakan odalar şeklindeydi. Bu evler tek odadan oluşuyordu. Yani annelerimizin gün içerisinde farklı yerlerde oturdukları birden fazla odadan müteşekkil evler değildi. Âyet-i celiledeki perde ise evin kapısına asılan perdedir. Bir nevi kapı fonksiyonu görmektedir. Zira zaten odada başka bir bölme yoktu. “Kapının girişine asılan perdenin arkasından konuşun.” yani kaba tabirle “Odanın içerisine dalmayın.” demektir. Dolayısıyla buradaki perde gerisinden konuşma emrinin tekid edilmesi “Evlere izinsiz girmeyin.” emri ile zaten ilintilidir. Bu da herkes için geçerli bir hükümdür. O hükmün evrenselliğinden bahsedildikten sonra burayı tekrar açıklamaya hacet yoktur.
Anadolu’da çok odalı evler olmasına rağmen evin dış kapı girdine perde asıldığı görülmektedir. Zira ev halidir, kadının elbisesi müsait olmayabilir. Dışardan evin içerisinin görünmesi mahremiyete uygun olmayacaktır. Ayrıca bir evin içerisinde kadın ve erkek baş başa kaldığında laf söz olur. Ifk hadisesinde kervanın Hz. Aişeyi unutması gibi bir zaruret halinde bile münafıkların kopardığı yaygara ortadadır. Hiçbir zaruret hali olmadan bir kadın ve erkek baş başa kaldığında fitne çıkması ihtimali çok daha güçlüdür. Zaten sure içerisinde Ifk hadisesine de değinilmekte ve bu hususlarla ilgili ahlakî düzenlemeler yapılmaktadır.
Hâsıl-ı kelâm, buradaki emir de Efendimize has değildir. Tüm mümin kadınlar ve erkekler için geçerlidir. Bir evin içerisinde birbirine namahrem olan bir erkek ve kadının baş başa kalması bu sebeple doğru bulunmamıştın
3- Koskoca Tanrı bundan mı bahsedecek?
Bu çok sık kullanılan hatalı bir ifadedir. ‘Evreni ve falan falan yıldızları yaratan bir tanrı Muhammed ‘in evine gelen misafirlerle ilgili mi konuşacak?” gibi retorik sosuna bulandırılarak da sorulur.
Bir video görmüştüm zamanında, insanın gözbebeğine zoom atan bir kamera giderek uzaklaşıyor. Dünyayı, galaksileri gösterecek kadar yavaş yavaş uzaklaşıyor. Bu videonun altına Tüm bunları yaratan tanrı falan hükme mi kafayı takmış olacak?” gibi yorumlar yazılmıştı.
Bu .çeşit bir akıl yürütme (!) aslında nadir değildir. ‘İnsan, kâinata nispetle küçük ve değersiz bir yapıdır.” çıkarımına dayanıyor. Bu itirazın varsayımlarını birazdan çıkaracağım ancak sa- dece edebî zaviyeden konuşacak olsaydık dahi bu sözlerin makul olmadığını gösterebilirdik.
Pascal’ın Fragmanlar inda geçen bir pasaj anımsıyorum: “insan sonsuz büyüğe nispetle sonsuz küçük, sonsuz küçüğe nispetle sonsuz büyüktür?
Burada hacim ve büyüklük elbette delil olamaz.* Fakat tam tersi bir video da olabilirdi. Madde altı en küçük parçacıktan zoom out yapan bir kamera insanda son bulabilirdi.* Aynen insanda başlayan bir kameranın galaksilerde son bulması gibi. Videonun üzerine şu yazılabilirdi: “Canlı halde olması için bu nesnelerin çalıştığı insan başıboş bırakılmış olabilir mi?”
Bu ufak tefekkürden sonra “Allah bununla uğraşmaktan yücedir?’ gibi bir akıl yürütme yapan birisinin öncelikle, Allah’ın uğraşması uygun düşen ve düşmeyen şeyler ayrımını yapması lazımdır.Elbette bu itirazı öne sürenlerin kafasında temellendirilmiş böyle bir tasnif olmadığı açıktır. Genellikle “Ben Allah olsam bununla uğraşmazdım.’ diyor gibidirler, Böyle bir mukayese de batıldır. Zira bu kişi hiçbir zaman “Allah olmak”lık gibi bir şeyi tecrübe etmedi, tecrübe edene de denk gelmedi, bu konuyla ilgili salt aklî bir istidlali de yok. Burada kurmaya çalıştığı kıyas boş bir lakırdıdan ibarettir.
Yani felsefî ya da dinî bir delil getirme olmadığına göre konuşan salt hevadır. Bir temenninin kanun gibi ortaya atılmasıdır, Allah nolur böyle işlerle uğraşmasın,” gibi heva tabanlı bir cümleyi “Allah böyle işlerle uğraşmaz,” gibi felsefî bir cila ile sunmak abesle iştigaldir.
Ayrıca âyetin ahlakî düsturlar ile ilişkisini göstermemizden sonra bu itiraz “Allah insanların ahlakı ve edebi ile ilgilenmemeli, demek gibi oluyor. Doğal sonucu Allah m Allah olması için insanlara ahlakî hükümler göndermemeli, demek gibidir. Bunu da heva ile ilişkilendirmek zor değildir.
Her ne kadar görüşün lazımlarını okusak dahi pek çok kişi kendi görüşünün lazımlarını bilmemektedir. Safsataların en yaygın biçimleri bu yüzden sözlerin lazımlarını ve altlarında gömülü varsayımları okuyamayan insanları manipüle eder.
Sonuç
1. Âyetteki hükümlerde Nebi aleyhisselama ayrıcalık addedilecek bir durum yoktur. Neredeyse tamamı asgari düzeyde İnsanî saygının gerekleri olan emirlerdir. Zaten âyeti bahsettiğimiz gibi tersten okuduğunuzda ne kadar garip durduğunu kolayca fark edersiniz.
2.Efendimizin bu duruma dahi tahammül etmesi onun yüce ahlakına ikincil bir delil olmaktadır.
3.Onun keyfî için âyet uydurduğunu iddia edenler samimiyet delillerini çürütmek zorundadır. Zira bu âyetten yola çıkarak onun (hâşâ) “farkında olarak yalan söylediği’ni iddia etmekteler. Biz onların bu delilini nasıl çürüttüysek, onlar da bizim delillerimizi çûrütmeliler. Onlar bu delili kullanarak Nebi aleyhisselamı samimiyet yönünden tahlil ediyorsalar aleyhlerindeki delillere de bakmalılar. Aksi halde bu iddiayı öne sürmeleri salt bir heva peşinde olduklarını gösterecektir.
4.Kuranda Nebi aleyhisselama hitapla gelen âyetlerin tek muhatabının Efendimiz olmadığı çok açıktır.
5.Bu âyet üzerinden evrensel hüküm çıkarılamayacağına dair itirazlar aleyhine, âyetin her cüzünden çıkarılan birden fazla evrensel hüküm gösterildi. Bir tanesi dahi bu iddianın batıl olması için yeterlidir.
6.“Koskoca Tanrı bununla mı uğraşacak?” sözü vehimden oluşan ve delillendirilmemiş bir iddiadır. Bu anlamı ile de- lillendirilmiş bir karşı cevabı hak etmez.
Altay Cem Meriç – Muhtelif 2,syf:137-153
0 Yorumlar