İyi ve Kötüler Hakkında Darb-ı Mesel
”Görmedin mi Allah sana nasıl bir mesel getirmiştir: Güzel bir kelime, kökü sabit ve dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir. Ki o, Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir durur. Allah insanlara meseller getirir. Olur ki onlar çok iyi düşünüp, ibret alırlar. Kötü bir kelimenin meseli (hali) de, toprağın üstünden koparılıvermiş kötü bir ağaç gibidir ki. onun hiçbir sebatı yoktur” (İbrahim, 24-26).
Bil ki Cenâb-ı Hak, bedbahtların halleri ile sa’îd (mutlu) kullarının hallerini açıklayınca, her iki topluluğa âit hükmün durumunu beyan eden bir misal zikretmiştir. İşte bu da, getirilmiş bu mesellerdir.
Ayetle ilgili birkaç mesele vardır:
Birinci Mesele:Bil ki Cenâb-ı Hak, dört sıfatla nitelenmiş olan bir ağaç zikretmiş, sonra da güzel kelimeyi (sözü) bu ağaca benzetmiştir.
Güzel Söz, Verimli Ağaç Gibidir
Birinci Sıfat, bu ağacın ‘güzel” olmasıdır. Bu birkaç manaya gelebilir: 1) Ağacın görünüşünün, biçiminin ve şeklinin güzel olması. 2) Kokusunun güzel olması. 3) Meyvesinin güzel olması, yani, ondan elde edilen meyvelerin son derece lezzetli ve hoş olması. 4) Bu ağacın, fayda bakımından güzel olması, yani, meyvelerinin yenilmesinden nasıl lezzet ve tat alınıyorsa, aynı şekilde ağacın kendisinden de çok faydalanılması…
Ayetteki “şecere-i tayyibe” tabirini, bütün bu izahlara, birlikte hamletmek gerekir. Çünkü bu hususların birlikte bulunması, lezzetin mükemmel olmasını sağlar.
İkinci Sıfat, ayetteki “Kökü sabit” ifadesidir. Bu, “Kökü sağlamlaşmış. bakî, sökülmekten, kesilmekten, yıkılmaktan ve yok olmaktan emin” demektir. Bu böyledir, çünkü boş olan bir şey, yıkılma ve sona erme durumunda olursa, onu elde etmeden dolayı bir mutluluk hâsıl olsa bile, hep yok olup sona erecek diye korkulması dolayısı ile, meydana gelecek olan hüzün (endişe) son derece büyük olur. Ama hâlinden, onun bakî, dâim, yıkılmaz ve sona ermez olduğu bilinince, onu elde etmekten duyulan sevinç son derece büyük, onu bulmaktan ötürü duyulan sürür son derece mükemmel olur.
Üçüncü Sıfat, ayetteki “Dalları gökte olan” ifadesidir. Bu sıfat, o ağacın durumunun, şu iki yönden mükemmel olduğunu gösterir: 1) Ağacın dallarının yüksekliği ve boy atmadaki gücü, kökünün sağlamlığına ve toprak altındaki köklerinin sebatına delalet eder. 2) Ne zaman ağacın boyu yüksek ve çok boylu olsa, yeryüzündeki pisliklerden ve evlerin çöp ve atıklarından uzak olur. O zaman da onun meyveleri bütün şaibelerden temizlenmiş, son derece güzel ve hoş olur.
Dördüncü Sıfat, ayetteki “O, Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir” ifadesidir. Bundan murad şudur”Bahsedilen ağaç, bu sıfatla muttasıftır; Bu sıfat da, onun meyvelerinin dâima ve her zaman mevcut olması, meyveleri bazan bulunan bazan bulunmayan diğer ağaçlar gibi olmamasıdır.” İşte Allah Teâlâ’nın bu Kitab-ı Kerim’de bahsettiği ağacın izahı budur.
Kesin olarak bilinir ki, böyle bir ağacı elde etme arzusu son derece büyük olur. Akıllı olan bir kimsenin onu elde etme ve ona sahip olma imkanını bulduğunda, ondan gafil olması ve onu elde etme hususunda gevşeklik göstermesi mümkün değildir.
Allah’ı Tanımadaki Lezzet
Bunu iyice anladığın zaman biz deriz ki: Marifetullah ve rnuhabbetullah’a, Allah’a hizmete, O’na itaate dalmak, bu dört sıfat bakımından bu ağaca benzemektedir:
Birinci Sıfat, ağacın güzel olmasıdır ki bu tahakkuk etmiştir. Hatta biz deriz ki, hakikatte güzel ve leziz olan, marifetullah (Allah’ı bilmek)tir. Çünkü, belli bir meyveyi elde etmekle (yemekle) meydana gelen lezzet, meydana gelmiştir. Çünkü bu meyveyi yemek, bedenin yapısına uygun birşeydir. İşte bu uygunluk ve uyumun söz konusu olmasından dolayı, bu büyük lezzet meydana gelmiştir. Beri tarafta ise, nefs-i natıka ve kutsî ruh cevherine uygun düşen şey, ancak marifetullah, muhabbetullah ve bunlardan huzur ve itminan duymaya dalmadır. Böylece bu marifetin (bilginin) gerçekten leziz olması gerekmiştir.
Hatta deriz ki, meyveyi yemekten dolayı alınan lezzetin, nefs cehverinin (ruhun), marifetullah ile aydınlanmasından elde edilen lezzetten çok değersiz olması gerekir.
Bu fark ise, birkaç yönden izah edilebilir:
Birinci İzah: Maddi olarak hissedilen ve idrâk edilen şeyler ancak, hissedenin, hissolunan şeyin yüzeyi ile temas etmesi neticesinde idrâk edilirler. Ama “Hissedilenin cevheri hissedenin cevherine nüfuz etmiştir” denilmesine gelince, durum böyle değildir. Çünkü cisimlerin birbirlerine hulul etmeleri imkansızdır. Beri tarafa gelince, marifetullah, marifetullahın nuru ve bununla aydınlanma, nefis cevherine (ruha) sirayet eder ve onunla birleşir. Sanki nefis, bu aydınlanma hâsıl olduğu zaman, bu aydınlanmanın olmasından önceki nefisden başka bir nefis haline gelir. İşte bu iki durum arasında bulunan pek büyük bir farktır.
İkinci İzah: Yenen meyveden duyulan lezzette olan şey, bir tadma kuvvetidir. Hissolunan, idrâk edilen şey ise, belli bir taddır, Beri tarafta ise, idrâk eden, hisseden şey, kutsî nefis cevheridir. Bu nefis (ruh) ile bilinen ve hissedilen şey de, Allah Teâlâ’nın zâtı, onun celâl ve ikram sıfatlarıdır. Binâenaleyh bu iki lezzetten, birisinin diğerine nisbetle durumu, idrâk edilen bu iki şeyden birisinin diğerine nisbetle durumu gibidir.
Üçüncü İzah: Güzel bir meyveyi yemeden doğan lezzetler, meydana gelir gelmez, hemen yok olurlar. Çünkü lezzet öyle birşeydir ki, çabucak kaybolur ve süratte değişir. Cenâb-ı Hakkın, kemâl ve celaline gelince,bunların değişmesi ve değişikliğe uğraması imkansızdır. Nefis cevherinin bu mutluluğu kabul etme kabiliyetinin değişmesi de imkansızdır. Binâenaleyh bu açıdan da, iki durum arasında büyük bir fark olduğu ortaya çıkmıştır.
Bil ki bu iki şey arasındaki fark, nerede ise sonsuz bakımlardan olabilecek kadar çoktur. Fakat akl-ı selim sahibi olan bir kimse, diğerlerine dikkatini çekmek üzere zikredilen bu üç izah ile yetinebilir. İkinci Sıfat, ağacın kökünün sabit olmalıydı- İşte bu sıfat, marifetullah ağacında daha kuvvetli, daha mükemmel olarak mevcuddur. Bu böyledir. Çünkü bu marifetullah ağacı kutsî nefis cevheri içinde kök salmıştır. Bu cevher, var olma ve bozulma (kevn-u fesâd)dan uzak, değişmekten ve yok olmaktan beri bir cevherdir. Yine bu kök salmanın, yardımı ve meded-ü inayeti, Cenâb-‘ Hakk’ın celâlinin tecellisinden gelmektedir. Bu tecelli ise, Allah Teâlâ’nın, zâtında .nurun nuru ve zuhur ile tecellinin mebdei olmasının zarurî neticelerindendir.
Bu ise, Kaybolması ve yok olması aklen imkansız olan şeylerdendir. Çünkü Allah Teâlâ, zâtından dolayı vâcibu’l-vücûddur, aynı zamanda bütün sıfatlarında da yine vâcibu’l-vücûddur.
Binâenaleyh değişme, yok olma, zeval, cimrilik ve vermeme gibi sıfatlar O’nun hakkında düşünülemez. Böylece kökü sabit olarak vasfedilen ağacın, ancak (marifetullah) ağacı olduğu kesinlik kazanır.
Marifetullahın Meyveleri
Bil ki Marifetullah ağacının da, ilahî âlemin göklerinde y ‘ükselen dalları ve cismâni alemin göklerinde yükselen dalları vardır.
Birincisi, pek çok kısım olup, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in “Allah’ın emrine ta’zim göstermek” ifâdesi, bütün bu kısımları içine alır. Marifetullahin ruhlar alemindeki, cisimler alemindeki delillerini, felekler ve yıldızlar âleminin hallerini ve süflî âlemin (dünyanın) hallerini iyice tefekkür etmek ile, muhabbetullah, zevkullah, zikrullah’a devam, bütünüyle Allah’a itimad (tevekkül) ve Allah’ın dışındaki ,herşeyden kesilmek, su kısımlara dâhildir. Bu kısımları iyiden iyiye araştırıp zikretmek, şu anda istenilen birşey değildir.
Çünkü bunlar, sonsuz denecek kadar çok olan muhtelif hallerdir. İkinicisine gelince, bunlar da pekçok kısımdır. Hz. Allah’ın mahlûklarına şefkat duymak” ifâdesi, bütün bunları kendisinde toplamaktadır. Rahmet, re’fet, müsamaha, günahlard an geri durma, insanlara iyilik yapmaya ve onlardan kötülüğü uzaklaştırmaya gay ret etme ve kötülüğe iyilikte -mukabele etmek, bunlara dehildir. Bu kısımlar da sonsuzdur. Bunlar, Marifetullah ağacının; sabit olan dallarıdır. Çünkü insan, Marifetullah’a ne kadar çok dalarsa, ondaki bu haller de, o nisbette daha mükemmel, dal la güçlü ve daha üstün olur.
Dördüncü Sıfat, bu ağacın, Rabbinin izniyle her za man yemişini verip durmasıdır. Binâenaleyh bu Marifetullah ağacı, bu sıfata, maddi ağaçlardan daha layık ve müstehaktır, Çünkü Marifetullah ağacı, bu halleri iktizâ ettirmektedir ve bunların meydana gelmesinde de müessirdir. Sebep, müsebbepten (sonuçtan) ayrılmaz Dolayısıyla, Marifetullah ağacının kalb toprağında kök salmasının tesiri, kalbin, nazarının ibretle bakar hale gelmesidir. Nitekim Cenâb-ı Hak da, “işte ey akıl ve basiret sahiplen, siz ibret alın” (Haşr 2) buyurmuştur.
Yine bunun tesiri, Allah Teâlâ’nın, ”O kullarım ki) onlar söze kulak verirler de onun en güzeline uyarlar” (Zumer. 18) şeklinde de beyan ettiği gibi, onun işitmesinin hikmetle olması; “adaleti titizlikle ayakta tutanlar ve Allah için şahitlik edenler olun. Velev kendinizin (…) aleyhinde olsun”(Nisa, 135) buyruğunda da belirtildiği gibi, konuşmasının doğruluk ve sıdk olmasıdır. Nitekim, Hz. Peygamber de “Aleyhinize de olsa, doğruyu söyleyin” buyurmuştur.
Marifetullah ağacının, insanın kalb toprağında kök salması ne kadar kuvvetli ve mükemmel olursa, bu tesirlerin ondaki zuhuru da, o nisbette fazla olur. Çoğu zaman, insan bu meseleye dalar da gördüğü her şeyde Hak Teâlâ’yı görecek bir hale gelir ve çoğu zaman, bundaki terakkisi artar da, gördüğü herhangi birşeyde, ondan önce Allah’ı görür bir hale gelir. İşte Allah Teâlâ’nın “Rabbinin izniyle her zaman yemişini verip durur” buyruğu ile kastedilen budur. Yine zikrettiğimiz bu şeyler, nefsanî ilhamlara ve rûh cevherlerinde bulunan ruhanî melekelere bir işarettir.
Sonra nefisten her an, her lahza ve her saniye, bu ağacın meyveleri gibi güzel söz, salih amel, huzû, huşu, ağlama ve tevâzû yükselir Ayetteki “Rabbinin izniyle” kaydında dikkate şayan bir incelik var. Çünkü bu yüce hallerin ve yüksek derecelerin meydana gelmesi esnasında bazan, insan bunlar, bunlar olduğu için, bunlardan dolayı sevinir; bazan da yükselir ama. bunlar bunlar olduğu için, bunlardan dolayı sevinmez, ancak bunlar Allah’dan olduğu için sevinir.
İşte o zaman sevinci aslında, bu hallerden dolayı değil de, mevlâsından dolayı (mevlası için) olmuş olur. Bundan ötürü muhakkiklerden birisi şöyle demiştir: “Kim irfanı, irfan olduğu için seçerse (alırsa), fâni olanı kabul etmiş olur, Kim de irfanı, irfan olduğu için değil, onunla bilinenden dolayı tercih eder (alırsa), vuslat (Allah’a kavuşma) denizine dalmış olur.”
Yaptığımız bu izah ve tafsilatlandırdığımız bu açıklama ile, Allah Teâlâ’nın bu kitabında zikretmiş olduğu şu misâl, kudsiyyet alemine, Allah’ın Celâlinin huzuruna ve O’nun kibriyasının saraylarına ulaştıran bir misaldir. Binâenaleyh biz, Allah Teâlâ’dan daha çok rahmet ve hidayet talep ediyoruz. O, semîdir, icabet edendir. Alimlerden birisi, bu meseli izah için, zikredilmesinde sakınca olmayan şöyle bir söz söylemiştir: Allah Teâlâ,imanı ağaca benzetti. Çünkü ağaç, ancak üç şey olursa ağaç diye isimlendirilmeyi hak eder: Derin kök, ayakta duran bir gövde ve yüksek dallar. İman da böyledir; ancak üç şeyle tamam olur: Kalbdeki marifetullah, dildeki ikrar ve bedenlerle amel etme… Allah en iyisini bilendir.
Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 13/545-551