İslamoğlu’nun delilsiz bir iddiası daha: “Şems-i Tebrizi İsmailidir”

indir-1-2 İslamoğlu'nun delilsiz bir iddiası daha: "Şems-i Tebrizi İsmailidir"

İslamoğlu: Şems-i Tebrizi bir İsmailidir. Yani Hassan Sabbah’a bağlı biridir.

Şimdi burada Sabbahiler , Haşhaşilerden bahsedeceksiniz, Şems-i Terbizi’nin şeyhi olduğu, yani aşık olmuş, ona tapar gibi bağlı olan bir zatın türbesini paralel Kabe’ye çevireceksiniz..Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu ? …Ama onun aşırı Şii olduğunu hatta Şiilerin bile kabul etmeyecek kadar aşırı Şii olduğunu kimse söylemiyor..(1)
Cevap:

İslamoğlu, bu iddiasını destekleyecek delillerden yoksundur..Her şeyden önce insan, büyük iddialar ortaya atıyorsa getirdiği delil de o nispette büyük ve ikna edici olmalıdır..Şems-i Tebrizi’nin Şii olduğu iddiası yeni değildir:
İsmail Kaygusuz: 

Şemseddin Muhammed Tebrizi (1180/4-1247/8) Kimdir? Şemseddin Tebrizi (1183/4-1247/8) bir bâtıni İsmailidir. Ancak sıradan bir İsmaili değil; bir İsmaili İmamının oğlu ve Huccet (zamanın İmamının tanığı, vekili) makamında bulunan bir sufi, mutasavvıf düşünür ve bir dava adamıdır. Aynı zamanda onu, yaşamının değişik dönemlerinde yönetici, siyaset adamı, askeri komutan, öğretmen ve diplomat olarak görmekteyiz. (2)

Alamut kalesi, İran’daki diğer İsmaili kaleleri gibi 1256 / 57 yılında Moğollar tarafından yıkılıp yok edilmiştir. Ancak bu olay, hiçbir şekilde Alamut İsmaili reformunun sonu olduğu anlamına gelmemeli; sadece sufi hırkasına bürünerek gizliliğe çekildi, başka bir deyimle sufi hırkası altına gizlendi. Sufizm ve sufizmin anlamı ve köklerinin aynı sorunu yeni bir günün ışığına çıkaran uygun alanları önceden tahmin etti. Öyle ki İsmaililer, çok sayıda sufizm üstatlarını hep kendilerinden birileri olarak gördüler; Sanai’den (1151’e doğru) Attar’dan (1230’lar)itibaren, Celaleddin Rumi’den (ölm. 1273) Huccet rolü üstlenmiş Şemsi Tebrizi’ye (ölm. 1247), Kasım-i Anvari’ye (1434) kadar… (3)

 

Ali Avcu: 

Burada ve aşağıda vereceğimiz örneklerde görüleceği gibi, yazar [Yani Zahide Ay] Anadolu’da zahir-bâtın ayrımı yapan birtakım hareketleri İsmâilîler’e bağlamak için özel bir gayret göstermektedir. Bunun temel sebebinin farklı ve çapraz okumaların yapılmaması ve meseleye sadece İsmaili bir gözle bakılması olduğunu ifade etmiştik. Yazar temel tezlerini genellikle Daftary gibi Şii kökenli yazarlara dayandırdığı için,onların İsmaillik dışı pek çok hareket ve şahsı İsmâilîlik’le irtibatlandırarak İsmailîlik’e, dolayısıyla Şiîlik’e yeni bir tarih inşa etme ve alan açma gayreti içerisinde olduklarını görememiştir. Şayet çapraz okumalar yapmadan Daftary’nin tezlerini kabul edersek, Mevlânâ’nın ve Mevlevîlik’in kaynağının da İsmâilî olduğunu kabul etmek durumunda kalabiliriz. Oysa Daftary bu tezini sadece bir öngörüye dayandırmaktadır. Bu öngörüye göre, Şems-i Tebrizi, Nizarî İsmailliğinin tasavvuf kisvesi altında gizlendiği döneme ait bir Nizari dâîsi olabilir. Açıktır ki bu öngörü bu haliyle bir hipotez olarak ispatlanmayı beklemektedir ve bilimsel bir yasa olarak kabul edilmesi ve üzerine farklı tezler inşa edilmesi mümkün değildir. Diğer yandan, Hurûfîlik’in devrî tarih anlayışlarının kökeninin, benzer bir devrî tarih anlayışına sahip olan ve İslam coğrafyasının merkezi Irak’ta yaşamaya devam eden Sâbiîlik gibi İslam dışı gnostik bazı akımlar ya da Horasan’da tutunmuş olan kimi aşırı Şii akımlar olabileceği de hesaba katılmalıdır. (4)

 

Zahide Ay:

Eleştiri: Temel tezlerimizi genellikle Daftary gibi Şii kökenli yazarlara dayandırarak, bazı İsmaillik dışı şahsiyetleri İsmailîlik’le bağlantılandırma ve dolayısıyla Şiîlik’e yeni bir tarih inşa etme gayreti içerisinde olduğumuz (ss.177-8) iddia edilerek, Mevlana Celaluddin-i Rumi örneği verilmiştir.

Cevap: Öncelikle şunu hemen söyleyelim, ne ben, ne Daftary, ne de başka bir uzman, Mevlana’yı İsmailîlik’le ilişkilendirmemektedir. Dolayısıyla İsmaillik dışı şahsiyetleri İsmailîlik’le bağlantılandırma gayreti içinde değillerdir. Onların dile getirdiği şey şudur: Alamut sonrası Nizari İsmaili geleneği, tasavvufi terminoloji kullanan bazı mutasavvıfları, ki Mevlana bunların başında gelir, İsmaili saymaktadır. Biz de tezimizde, bu görüşü sahadan aktardığımızı belirtiyoruz. Bunu da meseleyi Şems-i Tebrizi ile bağlantılandırarak yaptığımızı söylüyoruz. Gerçekten de, Bedahşan İsmailîlerine göre Şems-i Tebrizi, Alamut’un düşüşü sonrası kendisini gizlemek zorunda kalan 28. Nizari imamı Şemsuddīn Muḥammed’in lakabıdır. Bedahşan İsmailîleri, Mevlana’nın İsmailîlik’le ilişkisini de buradan kurmaktadırlar. Ona kalırsa, Bedahşan’daki İsmaili sözlü geleneği, Aḥmed-i Yesevi’yi de İsmaili yapmaktadır. Bu, “Aḥmed-i Yesevi İsmailîdir” anlamına mı gelmektedir? Buradaki doğru akademik duruş, bir topluma, neyin doğru olup olmadığını kabul ettirmekten ziyade, o toplumun neye inanıp inanmadığını nesnel bir şekilde ortaya çıkarmak olmalıdır. (5)

 

Osman Nuri Küçük

Şems’in fikirleri ve tasavvufi meşrebi hakkında bilgi veren asıl kaynak,Makâlât’ıdır. Şems’in sohbetlerinden ve sözlerinden derlenen, tasavvufi görüşlerini, Mevlâna ile diyaloglarını, diğer sûfîler hakkındaki kanaatlerini içeren eser özellikle Şems’in düşüncelerinin tespitinde önemli bir kaynak hüviyetindedir. Eserdeki ifadeler Şems’in tasavvufi düşünce ve meşrebini ana hatlarıyla ortaya koymaktadır. Eserde yer yer Şems’in yaşamı hakkında aydınlatıcı sözlere de rastlanmaktadır. (6)

 

Doc. Dr. Ethem Cebecioğlu: 

Devletşah’ın onu bir İsmaili olarak takdim etmesi ve babasının Celaleddin Nev-Moselman olduğunu kaydetmesi Gölpınarlı’nın da dediği gibi tamamen yanlıştır. Zira Celaleddin Nev-Moselman’ın, Alaeddin adlı oğlundan başka bir oğlu yoktur.(2) Şemseddin Tebrizi’nin baştan sonra tedkik ettiğimiz “Makalat”ında, İsmaililiği öven bir tek satıra rastlamayışımız, onun heterodoks bir yapılanma içinde olmadığının en büyük delilidir, deriz. Aksine olarak, onun bu eserinde İsmailileri eleştiren bazı ifadelerin bulunuşu, bu tezimizi te’yid eder. Bu noktada, Ahmet Kabaklı’nın “veya” kaydıyla Celaleddin Nev-Moselman’ı onun babası olarak göstermesini (3) yukarıdaki mülahazalarımız nedeniyle doğru bulmuyoruz. Şemseddin-i Tebrizi, rivayetlere göre, Azeri Türklerindendi (4)

2. Fürüzanfer, B. Mevlana Celaleddin, çev.: Feridun Nafiz Uzluk, s.162-3.
3. Kabaklı, Ahmet, Mevlana, İstanbul 1972, s.37.
4. Önder, Mehmet, Mevlana Celaleddin-i Rumi, Ankara 1986, s. 48.(7)
Doç Dr. Bayram Ali Çetinkaya: 

İnceleyin:  Mustafa İslamoğlu'nun İmam Evzai'ye iftirası

Şems, İsmailîlerin dâîsi olan Kiya Büzürk’ün neslinden olan Havend Celâlüddin’in oğludur. Ancak Havend Celâlüddin kendi atalarının mezhebini bırakmış, İslâmiyet’in inanç sistemini yaymış idi. Ayrıca Celâlüddin oğlunu yani Şems’i ilim ve edep tahsili için gizlice Tebriz’e gönderdi.11 Tebriz’de ilim tahsil eden Şems’in gerek kendi eseri olan Makâlât’ta gerekse başka eserlerde bağlı olduğu tasavvufi şahsiyetler ve yollar için birbirinden farklı isimler ve tarikatları ileri süren veya ima eden rivayetler bulunmaktadır.12 Şunu belirtmek gerekir ki, Şems, ömrü boyunca iki gönül sultanıyla muhatap olmuştur. Onun sözleriyle ifade edecek olursak: “Benim Tebriz’de Ebûbekr Sellebaf isminde bir şeyhim vardı, veliliğin bütün feyz ve esrarını ondan aldım. Ama bende bir şey vardı ki: onu şeyhim görmüyordu. Ve hiç kimse de görmemişti. Onu ancak Hüdavendigârım Mevlâna gördü.”(13) Dolayısıyla bu iki ismin dışında Şems, her hangi bir yola bağlanmadığı gibi (14) onu belki bir tarikata mensup olduğunu iddia etmek te gerçekçi değildir.(15) Zaten, ilahî aşk coşkunluğunu tüm benliğinde yaşayan ve yaşatan Şems’i bir tarikata sığdırmak da imkansızdır.
12 Bkz. Şems-i Tebrizî, Makâlat (Konuşmalar) I, çev: M. Nuri Gencosman, İstanbul 1974, s. 204, 377, 326; Devletşah, age, s. 252; Abdülbaki Gölpınarlı, age, s. 9; Devletşah, Devletşah Tezkiresi (Tezkire-i Devletşah), II, s. 252; Derviş Ahmet, Âşık Kul Sadi, ame, s. 23; Önder, age,, s. 49; Ahmet Yaşar Ocak, Türk Sufîliğine Bakışlar, İstanbul 1996, s. 93-94.
13 Ahmet Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri I (Menâkıbu’l-Ârifîn), çev: Tahsin Yazıcı, III. baskı, İstanbul 2001, s. 254-256, 511-512; Ahmet Eflâkî, Ariflerin Menkıbeleri II (Menâkıbu’l-Ârifîn), çev: Tahsin Yazıcı, III. baskı, İstanbul 2001, s. 190; Ferîdûn b. Ahmed-i Sipehsâlâr, Mevlâna ve Etrafındakiler (Risale), çev: Tahsin Yazıcı, İstanbul 1977, s. 121; A. Reza Arasteh, Aşkta ve Yaratıcılıkta Yeniden Doğuş: Mevlâna Celâleddîn Rûmî’nin Kişilik Çözümlemesi, çev: B. Demirkol, İ. Özdemir, Ankara 2000, s. 40; Gölpınarlı, Mevlâna Celâleddin Hayatı, Eserleri, Felsefesi, s. 57; Etik, Şems ve Mevlâna, 71; Şefik Can, Mevlâna ve Eflatun, İstanbul 2004, s. 59; Yaşar Nuri Öztürk, Mevlâna ve İnsan, IV. baskı, İstanbul 1998, s. 13-14.
14 Gölpınarlı, age, s. 66; ayrıca bkz. Ocak, Türk Sufîliğine Bakışlar, s. 93-94.
15 Öztürk, Mevlâna ve İnsan, s. 13-14. (8)
D.İ.A.:

Devletşah, Şems’in İsmâilî dâîsi ve Hasan Sabbâh’ın halefi olan Kiyâ Büzürgümmîd’in neslinden Alamut valiliği yapmış Hâvend Celâleddin Nevmüselmân adlı bir zatın oğlu olduğuna dair bir rivayeti aktarır. Bu rivayete göre daha sonra Sünniliği benimseyen Hâvend Celâleddin oğlunu ilim tahsili için gizlice Tebriz’e göndermiş, çok güzel bir çocuk olduğu için kötü kişilerin nazarından korumak amacıyla kadınlar arasında bulundurulan Şems bu sırada altın işlemeciliğini öğrenmiş ve Tebriz’de “zerdûz” lakabıyla meşhur olmuştur. Bu rivayet Mevlevi kaynaklarında yer almadığı ve Cüveynî’nin Tarih-i Cihângüşâ’dan naklen Celâleddin Nevmüselmân’ın Alâeddin Ahmed’den başka oğlunun olmadığı gerekçe gösterilerek reddedilmiştir. (Gölpınarlı, Mevlâna Celâleddin, s. 49; Bedîüzzaman Fürûzanfer, s. 162-163)…

Makalât’ta Şems, şeyhi Selebâf’ın kendisine hırka giydirmediğini, dolayısıyla onun halifesi olmadığını, hırka giymenin sohbette bulunmak anlamına geldiğini, Mevlâna ile sohbet ettiğini, bu sohbetin aynı zamanda rüyada Hz. Peygamber ile gerçekleştiğini söyleyerek bir nevi Üveysîmeşrep olduğunu ifade eder (Makalât, s. 784). Abdülbaki Gölpınarlı, Şems’in gittiği yerlerde kalenderî zaviyelerine uğramaya itina gösteren, semâ yapan, kalendermeşrep bir sûfî olduğunu kabul etmekle birlikte gezgin Kalenderîler gibi dilenmediğini, esrar içme âdetinin bulunmadığını, çârdarb yapmadığını, bu sebeple onun için “melâmetî” nitelemesinin daha uygun sayılacağını ifade eder (Mevlâna Celâleddin, s. 65). Ahmet Yaşar Ocak, Şems’i Cevleki ve Babaîler’den farklı olarak bir şekilde ilim tahsil etmiş, vahdet-i vücûd neşvesine sahip, Fahreddîn-i Irâki ve Evhadüddîn-i Kirmânî ile birlikteyüksek zümre Kalenderiliğinin Anadolu’daki başlıca mümessillerinden sayar (Osmanlı İmparatorluğu’nda Marjinal Sûfîlik, s. 75-79). Mikâil Bayram, Şems’in Cevleki şeyhi olduğunu, Ebu Bekr-i Niksârî’yi bu yolda halife tayin ettiğini, Cevlekıyye’nin kurucusu Şeyh Cemâleddîn-i Sâvî ve arkadaşları ile daha önceden irtibatı bulunduğu için Konya’dan ilk ayrılışında Dımaşk’taki Cevlekiler’in yanına gittiğini iddia eder (Ahî Evren-Mevlâna Mücadelesi, s. 139-140). Ancak Makalât’ta ve ilk dönem Mevlevi kaynaklarında buna dair doğrudan bir atıf yoktur. Bazı kaynaklar Devletşah’ta geçen rivayete dayanarak onun İsmâilî dâîsi olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu iddia sahipleri, Şems-i Tebrîzî ile Bahâeddin Zekeriyyâ’nın müridi Pîr Şah Muhammed Şems-i Tebrîzî-i Sebzevârî’yi birbirine karıştırmaktadır. (Kazi Ahmed Mian Akhtar, X [1936], s. 131-136). Bazı Şii araştırmacıları ise gaybubetiyle irtibat kurarak Şems’i Şii kabul etmişlerdir.

Şems-i Tebrîzî’nin, Vâhidî’nin Menâkıb-ı Hâce-i Cihân adlı eserinde şiddetle kınadığı kalenderîler gibi çârdarb yapan [Çardarb: Kalenderîler’le diğer bazı tasavvufi zümrelerin uyguladıkları saç, sakal, bıyık ve kaşları tamamen kesme geleneği.], siyah ve beyaz sûf giyen, şaraba düşkün, tepeleri düz keçe külah giyen, davul ve alemlerle toplu halde gezen, Ehl-i beyt muhibbi olduğunu zanneden Şemsîler taifesinin ve Şemsiyye-i Celâliyye tarikatının piri, bu tarikatın da Mevleviliğin bir kolu olduğu iddia edilmiştir (Gölpınarlı’nın Şemsiyye hakkında çelişkili görüşleri için bk. Mevlâna Celâleddin, s. 99, 101-102; Mevlânâ’dan Sonra Mevlevilik, s. 204-215). Makalât’ta ve diğer Mevlevi kaynaklarında onun Şemsîler taifesinin piri addedilebilecek tavırlara sahip olduğu zikredilmemiştir. Bununla birlikte Mevlevîlik’te aşk ve melâmet tavrı ön planda olan dervişler için “Şems meşrebinde” ifadesi kullanılmıştır. Şems, “Ben mürid kabul etmem, fakat şeyhleri irşad ederim; her şeyhi değil kâmil olanı” (Makalât, s. 227) sözüyle bir tür irşad vazifesi yerine getirmiş olsa da şeyhi gibi yerine halife bırakmamıştır. Bu sebeple kendisine bir tarikatın ya da Mevlevîlik’te bir kolun nisbet edilmesi doğru değildir. Nitekim Mevlevilik silsilesinde Şems’in adı geçmemektedir. Fasîh-i Hâfi’ye göre Sühreverdiyye tarikatının önde gelenlerinden Selâhaddin Hasan el-Bulgarî, Şems’in elinden hırka giymiştir (Mücmel-i Fasihî, II, 380); ancak Makalât’ta ve Mevlevi kaynaklarında buna dair bir rivayet bulunmamaktadır. Makalât’taki ifadelerine bakılarak Şems’in melâmet tavrı baskın olan, ilâhî ve insanî muhabbeti her şeyin başı sayan, şeriatın ancak tarikat ve hakikatle anlaşılabileceğini söyleyen, dili zikreden, gönlü şükreden, vücudu sabreden âriflerin gerçek hikmete sahip bulunduğunu savunan, nübüvvet ve velâyet makamının yüceliğini lâyıkıyla ispat edemeyen nazar ehlinden uzak duran, semâ ehli, celâl yönü ön planda bir cemâle sahip Muhammedîmeşrep bir sûfî olduğu söylenebilir…Şems-i Tebrîzî’nin tasavvufi sözlerinden, fikirlerinden, menkıbelerinden, Mevlâna ve diğer sûfîlerle konuşmalarından, hayatına dair anekdotlardan meydana gelen Makalat, Mevlevîler tarafından Hırka-i Şems ve Esrâr-ı Şemseddîn-i Tebrîzî adıyla da anılır.(9)

İnceleyin:  Mustafa İslamoğlu'nun Muta nikahı sorusunda düştüğü çelişki

*****

Değerlendirme:

1-Şems-i Tebrizi hakkında ortaya atılan İsmaililik iddiası sansasyonel bir iddia olmaktan öteye geçememiştir..Bu iddiaların gelişigüzel dillendirilmesi değil delillendirilmesine ihtiyaç vardır..Şems-i Tebrizi’nin tek eseri olan Makalat’ta İsmaililiğine dair hiçbir ipucu bulunmadığına göre İslamoğlu gibiler gördükleri rüyaları mı millette anlatıyorlar ? Çarpıcı iddiaların büyüsü mesnetsiz konuşmanın çirkinliğini perdeleyemez..Madem ki aşırı Şii olduğunu iddia ediyorsun bu iddianın kanıtlarını da Şems-i Tebrizi’nin Makalat’ından bulup getirmen gerekir..Şu şu cümle diye sıralamalısın..Şems’in fikirleri ve tasavvufi meşrebi hakkında bilgi veren asıl kaynak, Makâlât’ıdır. Şems’in sohbetlerinden ve sözlerinden derlenen, tasavvufi görüşlerini, Mevlâna ile diyaloglarını, diğer sûfîler hakkındaki kanaatlerini içeren eser özellikle Şems’in düşüncelerinin tespitinde önemli bir kaynak hüviyetindedir. Eserdeki ifadeler Şems’in tasavvufi düşünce ve meşrebini ana hatlarıyla ortaya koymaktadır. Eserde yer yer Şems’in yaşamı hakkında aydınlatıcı sözlere de rastlanmaktadır…Makalât’taki ifadelerine bakılarak Şems’in melâmet tavrı baskın olan, ilâhî ve insanî muhabbeti her şeyin başı sayan, şeriatın ancak tarikat ve hakikatle anlaşılabileceğini söyleyen, dili zikreden, gönlü şükreden, vücudu sabreden âriflerin gerçek hikmete sahip bulunduğunu savunan, nübüvvet ve velâyet makamının yüceliğini lâyıkıyla ispat edemeyen nazar ehlinden uzak duran, semâ ehli, celâl yönü ön planda bir cemâle sahip Muhammedîmeşrep bir sûfî olduğu söylenebilir.

Ethem Cebecioğlu: Şemseddin Tebrizi’nin baştan sonra tedkik ettiğimiz “Makalat”ında, İsmaililiği öven bir tek satıra rastlamayışımız, onun heterodoks bir yapılanma içinde olmadığının en büyük delilidir. Aksine olarak, onun bu eserinde İsmailileri eleştiren bazı ifadelerin bulunuşu, bu tezimizi te’yid eder.

2-Ali Avcu: Burada ve aşağıda vereceğimiz örneklerde görüleceği gibi, yazar [Yani Zahide Ay] Anadolu’da zahir-bâtın ayrımı yapan birtakım hareketleri İsmâilîler’e bağlamak için özel bir gayret göstermektedir. Bunun temel sebebinin farklı ve çapraz okumaların yapılmaması ve meseleye sadece İsmâilî bir gözle bakılması olduğunu ifade etmiştik. Yazar temel tezlerini genellikle Daftary gibi Şii kökenli yazarlara dayandırdığı için, onların İsmâilîlik dışı pek çok hareket ve şahsı İsmâilîlik’le irtibatlandırarak İsmâilîlik’e, dolayısıyla Şiîlik’e yeni bir tarih inşa etme ve alan açma gayreti içerisinde olduklarını görememiştir.

Şayet çapraz okumalar yapmadan Daftary’nin tezlerini kabul edersek, Mevlânâ’nın ve Mevlevîlik’in kaynağının da İsmâilî olduğunu kabul etmek durumunda kalabiliriz. Oysa Daftary bu tezini sadece bir öngörüye dayandırmaktadır. Bu öngörüye göre, Şems-i Tebrizi, Nizarî İsmâilîliğinin tasavvuf kisvesi altında gizlendiği döneme ait bir Nizari dâîsi olabilir. Açıktır ki bu öngörü bu haliyle bir hipotez olarak ispatlanmayı beklemektedir ve bilimsel bir yasa olarak kabul edilmesi ve üzerine farklı tezler inşa edilmesi mümkün değildir.

Ortaya atılan iddialar Bedehşan İsmaililerinin tezlerine dayandırılıyor..İddianın sahibi bile  “Gerçekten de, Bedahşan İsmailîlerine göre Şems-i Tebrizi, Alamut’un düşüşü sonrası kendisini gizlemek zorunda kalan 28. Nizari imamı Şemsuddīn Muḥammed’in lakabıdır. Bedahşan İsmailîleri, Mevlana’nın İsmailîlik’le ilişkisini de buradan kurmaktadırlar. Ona kalırsa, Bedahşan’daki İsmaili sözlü geleneği, Aḥmed-i Yesevi’yi de İsmaili yapmaktadır. Bu, “Aḥmed-i Yesevi İsmailîdir” anlamına mı gelmektedir? ” cümleleriyle bunun kesin bir iddia olmadığının altını çizmektedir.

3-Bazı kaynaklar Devletşah’ta geçen rivayete dayanarak onun İsmâilî dâîsi olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu iddia sahipleri, Şems-i Tebrîzî ile Bahâeddin Zekeriyyâ’nın müridi Pir Şah Muhammed Şems-i Tebrîzî-i Sebzevârî’yi birbirine karıştırmaktadır.

4-Zahiri İlimlerde mahir olan Şems: Makalat, bize zahiri ilimlerde mahir olan 26 Tebrizli Şemseddin’in, tefsir, hadis, fıkıh, felsefe ve kelam bilimlerinde de önemli bir seviyede olduğunu haber vermektedir 27:

“Bir zaman din bilgini idim; ayrıca, Şafilerin fıkhı olan Tenbih adlı kitabı ve daha başka fıkıh kitaplarını da okumuştum. Ama şimdi onlardan hiç biri hatırama gelmiyor. Ancak böylece arkasından gidersem başını kaldırır, karşıma geçer. Eğer bende masal dinleme arzusu yoksa, ah git der. Bari sen gel, dostlarla bir arada bulunmak gençlik çağ­larından daha tatlıdır. “(28)…Makalat, bize Şems’in, zamanında en yüksek İslami bilgilerden, tefsir, hadis, fıkıh, felsefe ve kelam bilimlerinde de uzman olduğunu ve dört mezhebin fıkıh esaslarınıda bildiğini göstermektedir. Ayrıca Şafiilerin meşhur beş kitabı Tenbih’i de dikkatli okuduğu, kendi eserinden öğrenilmektedir. Bununla beraber, Şems’in, Arap edebiyat ve filolojisinde de üstün bir yeteneğe sahip olduğu anlaşılmaktadır..

26) Devletşah, Devletşah Tezkiresi (Tezkire-i Devletşah), II, s. 252.

27) Gencosman, “Giriş”, 12-13; Can, Mevlana ve Eflatun, s. 67.
28) Şems-i Tebrizi, Makalat (Konuşmalar) ll, s. 49. (10)

***

(1) http://www.youtube.com/watch?v=YDgLx6N7hzs
(2) http://ismailkaygusuz.com/419/550/295-%C5%9Eemsi%20Tebrizi%E2%80%99nin%20Ger%C3%A7ek%20Kimli%C4%9Fi,%20Mevl%C3%A2na%20%C4%B0li%C5%9Fkisi%20ve%20%C3%96l%C3%BCm%C3%BC%20%C3%9Czerine%20Yeni%20Tezler.html
(3)http://www.islamkutuphanesi.com/turkcekitap/online/Hasan_Sabbah_ve_Alamut_Ismailileri/Hasan_Sabbah_ve_Alamut_Ismailileri.htm
(4) http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/1804/19068.pdf
(5) http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/1879/19716.pdf
(6) http://www.tasavvufdergisi.net/Makaleler/2038915602_24_2.pdf
(7) http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/779/9967.pdf
(8) http://ilahiyat.beun.edu.tr/wp-content/uploads/2013/11/%E2%80%9CBENL%C4%B0K-DUVARINDAN-KERP%C4%B0%C3%87-KOPARMAK%E2%80%9D-%C5%9EEMS-MEVLANA-DOSTLU%C4%9EU-BEBL%C4%B0%C4%9E%C4%B0N-KAYBOLDU%C4%9EU-DOSTLUK.pdf
(9) http://www.tdvislamansiklopedisi.org/dia/ayrmetin.php?idno=380515

(10) http://ilahiyat.beun.edu.tr/wp-content/uploads/2013/11/MEVLANANIN-HAK%C4%B0KAT%C4%B0-TEMA%C5%9EA-ETT%C4%B0%C4%9E%C4%B0-AYNATEBR%C4%B0ZL%C4%B0-%C5%9EEMS.pdf

 

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir