Osmanlının sonlarında gelişen İslamcılık ve İslam kimliği aslında milli yönsemeler içeren gelişmeler olarak görülmelidir. Yani bir kimlik olarak İslamlık, dini bir kimlikten ziyade milli bir kimlik olarak ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet, milli içerik barındıran bu İslami kimliği, Türklüğü önceleyen bir milli kimliğe dönüştürmeye çalışmıştır. Özellikle Milli Mücadele döneminde halkta oluşan dini mensubiyet şuurunu, milli kimliğe tahvil etmek (dönüştürmek) istemiştir.
Esasen dinî mensubiyet şuurunun gelişmesi, kimlik oluşturucu bir vasfı da bünyesinde taşımaktadır. Müslümanlık kimliğinin gelişmesi, Osmanlıların son dönemlerinden itibaren milli kimliğin gelişmesine yardıma olmuştur. Keddie, bir incelemesinde, Pan-İslamizmin bir çeşit Proto-Nationalizm (ön-milliyetçilik) anlamına gelebildiğini belirtmiştir. Keddie’den bu notu aktaran Hanioğlu, Osmanlı’mn son dönemlerinden örnekler vererek, bu dönemde Müslümanlar için İslam’ın; bir din özelliğinden ziyade, milliyet ve farklılık göstergesi durumuna geldiğini belirtmektedir.
Kemal Karpat da bir konuşmasında, dinin kimlik oluşturucu şekilde kullanılmaya başlanması konusunda şunları söylüyor:”… Abdülhamid… İslamcılığı ideoloji olarak kabul ediyor. (…) Bu aslında İslamcılık olmakla birlikte dinin eski manâda kullanılmasından ibaret değil, dinin siyasi şekilde kullanılması, kimlik verici şekilde kullanılması demektir.”
Cumhuriyetin kurucularının kimlik konusundaki nihai amacı Türk kimliğini Müslüman kimliğin yerine geçirmek (ikame etmek), ya da en azından Türk kimliğini Müslüman kimliğin önüne geçirmektir. Zaten siyasileşmiş Müslüman kimliğin kolaylıkla Türk kimliğine dönüşeceği umulmuştur. Hıristiyan kimliğin Türk kimliğine dönüşmeyeceği düşünülmüştür. Mübadele siyasetinde de bunu görüyoruz.
Lozan sonrası, Karaman-Rumları denilen Türk unsurların sırf Hıristiyan oldukları için Yunanistan’a gönderilmesi bu unsurların Türklüğü Hıristiyan kimliklerinin önüne almayacakları düşüncesinden kaynaklanmış olabilir. Yani bunların, Müslüman (fakat Türk olmayan) unsurlar kadar Türkleşemeyecekleri düşünülmüş olabilir. Müslüman olmayanlar peşinen ayrı kabul edilmişlerdir. Mübadele dışı tutulan gayr-i Müslim nüfus da 6-7 Eylül olayları gibi provokasyonlarla, bir şekilde ülkenin dışına atılmışlardır… Göç etmeyip Türkiye’de kalan ve Türk vatandaşı olan gayr-i Müslimler de (hukuken olmasa da fiilen) ayrı bir kategori olarak muamele görmüşlerdir.
Cumhuriyetin kurucuları kimlik olarak İslamlığın yerine Türklüğü, ideoloji olarak da İslamcılığın yerine Milliyetçiliği geçirmek istemiştir. Köker’e göre Kemalizm’in milliyetçilik ilkesine yansıyan millet kavramı, dinsel içeriğinden ayrılmış bir kavramdır; Kemalizm milliyetçiliği, İslam dininden ayrı bir değerler sistemi olarak ortaya koymak amacındadır. Tunçay’a göre Cumhuriyet yönetimi, dinin yerini milliyetçiliğin dolduracağı umudundadır. Jaeschke’ye göre de CHP, milliyetçiliği bir çeşit din haline getirmek istemiştir.
Milliyetçiliğin, dinin yerine geçirilmesi (ikame edilmesi) yönündeki fikirleri, M. Kemal de tasvip etmekte ve olumlamaktaydı. 1926 tarihli, “Din Yok Milliyet Var-Benim Dinim Türklüğümdür” isimli ve Ruşeni imzalı kitabı, M. Kemal okumuş, el yazısıyla metnin yanına “aferin”, “alkışlar” diye not düşmüştür. M. Kemal, kitaptaki şu kısımların kenarına “aferin, alkışlar” kelimeleri ile not düşmüştür:
“Bizim Kitab-ı Mukaddesimiz, bilgiyi esirgeyen, varlığı taşıyan, saadeti kucaklayan, Türklüğü yükselten ve bütün Türkleri birleştiren ’milliyetimiz’dir. O halde felsefemizde ‘din’ kelimesinin tam mukabili ‘milliyet’tir. Milletini seven, milletini yükselten ve milletine istinat eden insan; daima kuvvetli, daima namuslu ve daima şerefli bir insandır. Yüksek bir milletin milliyetçi efradı, ak günde mesut, kara günde metin ve kanlı günde kahhardır. (s. 135) “Hangi milletin azameti, Türklüğün azameti kadar tarihin meçhul enginlerine uzanmıştır? Ve en nihayet hangi millet ölürken Azrail’i tepeleyerek dirilmiştir? Dünyada Türk olmak kadar şeref mi var? Ve Türk olmak kadar ‘din’ mi var?” M. Kemal bu sayfanın kenarına “aferin, aferin” notunu düşerek, el yazısıyla şu sözleri yazmış: “Fert ister istemez ölümlüdür; fakat millet isterse ölümsüz olur.” (s. 137)
Cemal Fedayi, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Nasıl Geçildi? , s. 324-326.
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…