İslam Mimarisi
PROF. DR.“ OKTAY ASLANAPA
Tarihî seyri içerisinde gelişmesini ve tekamülünü nazarı dikkate alarak İslâm mimarîsî ve diğer İslâm sanatları üzerine malumat verir misiniz?..
İslâm sanatı deyince, hicretten sonraki asırlar içerisinde gelişen san’at söz konusudur. 622-722, yani sekizinci yüzyılın ilk yarısı içerisinde. .. İslâmî devrin ilk eserleri zamanımıza kadar gelmiştir. Bir takım değişiklikler olmuş, ortadan kaybolmuş şekli bozulmuştur. .. Böylece İslâmî devreden zamanımıza gelen en eski eser Emevî halifesi Abdülmelik tarafından Kudüs’te yaptırılmış olan, Kubbetü’l Sahra’dır. 690 tarihinde, 7. yüzyılın sonundan kalmış bir eserdir. Burada ise, bütün içindeki yazılarıyla, kitabeleriyle, mukaddes kaya ile, Peygamberimizin miraca çıktığı kabul edilen kaya ile yapılmış bir eserdir. Fakat bu bir cami değildir. Bir ziyaret yeridir. “Kubbetü’l Sahra” yalnız İslâmın değil bütün danyanın en güzel eserlerinden biridir. İçerisindeki mozaikleriyle her çeşit süslemeleriyle, yazılarıyla, herşeyi ile en eski, en orijinal, zamanımıza gelen İslâm’i eser olarak bu kalmıştır.
Bundan sonra, Emeviler devrinde yapılmış eserlerden cami olarak da, Şam’da “Emeviye Camii” vardır. Gayet zengin mozaikleri vardır. Gerçi cami içerisindeki mozaikler bir yangında yok olmuştur. Fakat cami dışındaki mozaikler, avlu revaklarındaki mozaikler sağlam olarak gelmiştir. Bunlar da, mozaik sanatının , romalılar zamanında, Bizanslılar zamanında meydana getirilmiş olanlardan daha üstün en güzel eserler arasında yer almaktadır. Bu mozaiklerde canlı figürler yoktur. Yalnızca ağaçlar, evler, kaleler işlenmiştir mozaiklere.. En eski eser budur. Sultan Melikşah bu camiin mihrab ekseni üzerinde bir kubbe yaptırmıştır. Sonra aynı plana göre Melikşah, Diyarbekir “Ulu Camii”ni yaptırmıştır. Bu cami aynı zamanda Anadolu’nun en eski camiidir. Sonra Emeviler devrinin “çöl kasırları” (Çöl sarayları) geliyor. Bunlar gayr-ı dinî mimaridir. Dinî mimarî olarak da Şam olarak “Emeviye Camii”ni yaptıran Melik’dir. Ondan sonra Abdülmelik’in diğer oğlu Süleyman Halep’te Şam Emevi’ye camiine rekabet olarak muhteşem bir cami yaptırrmştır. Sonra Bizanslılar bu camii yaktırmışlardır. Bugün Halep Ulu camii Zengi’ler zamanındaki değişikliklerle zamanımıza kadar gelmiştir. Emevilerden sadece avludaki mermer döşeme kalmıştır. Taban döşemeleri.
Abbasi’ler zamanında Samerra’da dünyanın en büyük camileri yapılmıştır. “Mütevekkiliye Camii”, bütün dünyanın en büyük camii olarak görülebilir, ölçüsü bakımından. Fakat burda ölçüsü yıkılmış olarak sadece duvarlarıyla bir de “malde” denilen minaresiyle zamanımıza gelebilmiştir. Samerra bilindiği gibi, Abbasi halifesinin Türk Muhafız birlikleri için kurduğu bir şehirdir. Burada, Türk askerleri, komutanları ve onların aileleri otururdu. 638-683 arasında, Samerra Abbasilcrin payitahtı olmuştur. Ondan sonra tekrar Bağdad’a dönmüştür. 638’ten sonra. İşte Samerra’da “Cevzatü’l Hakânî” diye tanınan büyük bir saray vardır. Burada da Türk san’atkârlarının tesiri açıkça görülür. burada aynı zamanda perdahli çini, perdahlı keramik de ilk defa olarak orada uygulanmıştır. Sonra, Büyük Selçuklular zamanında olsun daha sonraki devirlerde olsun, tekrar bu sanatın geliştiği görülmüştür. Anadolu Selçukluları zamanında perdah tekniği çiniler üzerinde uygulanmıştır.
«Halı sanatına gelecek olursak; Kur’an-ı Kerim ile birlikte bütün İslâm dünyasına yayılan Kur’an hattı bir san’at haline Türklerin elinde gelmiştir. Daha önce sadece okuma-yazma için kullanılmaktaydı. Abbasi sarayında hizmet eden Amasyalı Yakut el Mustâsımî yazı sanatında ilk gelişmeleri sağlamıştır. Ondan sonra Yakut’un başlattığı yerden diğer ustalar devam ettirmişterdir. Meselâ, diğer bir Amasya’lı Şeyh Hamdullar Sultan Beyazıd devrinin büyük hattatlarındandır. Ondan sonra Şeyh Hamdullah’ın yetiştirdği diğer ustalarla, diğer san’atkârlarla yazı bir san’at haline getirilmiştir Bu, 19..Yüzyıla kadar böyle devam etmiştir.
«Hall san’atına gelecek olursak; Bugün, bilinen en eski halılar, Türkler tarafından meydana getirilen ve Türklerin en çok yerleşmiş olduğu bölgelerde gelişen bir sanat olarak ortaya çıkmaktadır. Bunlar arasında, 13. yüzyıldan kalma Selçuklu halıları vardır. Konya’ya “Alaaddin Camiinde” bulunmuş. Sonra Beyşehir “Eşrefoğlu Camiinde” bulunmuş. Bunlar, halı sanatının temeli olarak dünyanın en eski halılarıdır. Son yıllarda Altaylardaki bir kazıda bir halı bulunmuştur. Bir taraftan Doğu Türkistan bölgelerinde yapılan kazılarda da halılar bulunmaktadır. Konya’da ve Beyşehir’de bulunan halılar var. Bir de Fustad’da Anadoludan ithal edilmiş fakat parçalar halinde zamanımıza kadar gelmiş Fustad halıları vardır. Bunlar da Selçuklu halılarıdır. Bunlar da kısmen Avrupa müzelerine intikal etmiş,
kısmen de özel kolleksiyonlara dağılmış olan Selçuklu halılarının diğer örnekleridir.
<<Çini ve keramik sanatında da yine Samerra’da perdah tekniğinden sonra bu her iki san’at Büyük Selçukluların eliyle daha sonra Anadolu Selçukluları ve Osmanlılar eliyle çok parlak bir gelişme göstermiş, bütün dünya müzelerini zenginleştiren İznik, Kütahya işi keramikler, İznik, Kütahya ve İstanbul’da yapılan Keramikler bu sanatın ne kadar parlak bir gelişme gösterdiğini bize göstermektedir.»
Mimari ve diğer san’atların Osmanlı devrindeki durumu üzerine düşünceleriniz?…
«Osmanlı devrinde dünyanın en zengin kubbe mimârisî geliştirilmiştir. Yani kubbe problemini Osmanlılar kadar işleyen ve son imkanlarına kadar geliştiren başka birşey düşünülemez. Bu arada Mimar Sinan ön planda gelmektedir. Mesela Rönesans ustalarının çeşitli planlar halinde tasarlayıp da gerçekleştiremedikleri bir merkezî plan şemasını Mimar Sinan başarıyla sonuca vardırmıştır. Ve denilebilir ki Edirne’deki Selimiye camii dünyanın en gelişmiş bir mekan sanatını gösteren ve dünya mimârîsinin ilk sırasında gelen eserdir.»
Bu mimârî ve san’atların gelişmesini sağlayan unsurlar neler olmuştur sizce?…
«Bu sanatların gelişmesini sağlayan unsurlar; bir kere herşeyden evvel, İslâmiyetin kabulünden sonra bu sanatlarda parlak bir gelişme olmuştur. Dinî kültürün rolü büyük olmuştur. Mesela din olmasaydı, bu kadar gelişen cami mimârîsi olmazdı. Bu doğrudan doğruya bir din kuvvetinden ileri geliyor’. Dinin kabulü bu sanatlara çok kuvvetli bir dinamizm vermiştir. Ondan sonra hızla gelişmiştir.
Türkler Müslüman olduktan sonra birden bire parlak bir gelişme gösteriyor. Asıl Türk sanatının gelişmesi Türklerin kitleler halinde müslüman olmalarından sonra başlamıştır. Ondan sonra gittikçe kuvvetlenmiştir.»
İslâm sanatının diğer san’at akımları içe; risindeki yeri?…
<<Bazı sanatlarda İslâm sanatı Avrupadaki sanatlardan daha parlak bir gelişme göstermiştir. Meselâ, mimâr’î. Sonra, halı, kilim, keramik. Bunların hepsi Avrupa’dan daha üstün sanatlardır. Minyatür sanatı, yazı sanatı bunlar da aynı şekilde Avrupa’daki sanatlardan daha üstündür. Fakat Avrupa sanatıyla arada bir de büyük bir ayrılık vardır. Avrupa sanatı, tamamiyle tasvire dayalıdır. İslamiyette bunların yerini yazı almıştır. >>
Efendim, bu sanatlarımızı korumak, tamtmak, sevdirmek ve tekamül içerisinde devam ettirmek için neler yapılabilir, yapılmalıdır sizce?..
<<Bu san’atların ilmî bir şekilde ele alınıp tekrar canlandırılması lazım. Yani yeni yeni çıraklar alınacak, ustalar yetişecek. Bu san’atların tekrar canlandırılması için büyük gayretler göstermek gerekir. Açılacak yüksek okullarda veya müesseselerde bu sanatların tekrar canlandırılması için büyük gayret sarfetmek gerekir.
Mevzu üzerine söylemek istediklerinizi?..
<<Eski san’atları canlandırmak için akıllıca bir planla hemen faliyete geçmek gereklidir. Bunların tamamen ortadan kaybolmasını beklemeden teşvik edici çalışmalar yapmak lazımdır.»
Teşekkür ederim. -Ben teşekkür ederim.
Burhan Bozgeyik – Mulakatlar,syf.94-100