Tarihin en muamma kelimelerinden biri hiç tartışmasız “akıl” kelimesidir. Sadece tarihin mi? Şimdilerin de en albenili kelimesi!. Bir ifadeye “akıl” kelimesi eklendi mi onun fiyakası farklı oluyor: “Akıllı adam”, “akıllıca bir davranış”, “aklıma yatmadı”, “aklım kesmedi”, “akıl var mantık var”… Böylece uzayıp giden cümleler.
İş din sahasına geldiğinde de “akıl” kelimesi cümleleri süslemeye devam ediyor: “İslam akıl dinidir”, “Allah aklı kullanmayı emretmiştir”, “Aklı olmayanın dini de yoktur”… Dizi dizi, her biri akılla başlayan ve akla övgüler düzen/ cümleler…
Şöyle bir tarihe gidelim….”Akıl” kelimesi, Müslümanların gündemine, tartışmalarına yeni mi girdi? Elbette hayır! Daha ilk dönemlerden itibaren dinde akıl – nakil ilişkisine dair farklı düşünceler, ekoller, akımlar oluştu. Ehl-i hadis ve ehl-i rey, tam da bu ayrışmanın ürünü değil mi? Mutezile ve ehl-i sünnet arasındaki farklılaşma temelde aklın mı naklin mi esas alınacağı konusuna dayanmıyor mu?
Bununla birlikte modern dönemlerde “akıl” kelimesi, geleneksel tartışmaların tamamen dışında daha farklı bir bağlamda kullanılıyor. Batıda son iki yüzyıldır aklın, kiliseye kesin galibiyeti aklı esas alan “pozitivizm”, “rasyonalizm” vb. beşerî ideolojilerin Hristiyan kilisesiyle yaptıkları savaştan mutlak bir galibiyetle çıkmasına yol açtı. Akıl, önceleri dinin emrinde ve onu anlamaya yorumlamaya çalışan bir enstrüman iken son iki asırdır dine yer biçen, ona hayatta dilediği işlevi yükleyen, gerektiğinde hayatın dışına atan bir konuma yükseltildi. Bu galibiyet sonrasında artık “akıl” eski akıl değildi! Artık akıl, dünyaya nizam veren, hiçbir şeye boyun eğmeyen bağımsız bir güçtü!
Şimdi şu “İslam akıl dinidir” söylemine bir daha dönelim. Acaba bu sözü söyleyenler, İslam’ın insan fıtratı ile hiçbir şekilde çelişmediğini, İslam’da akla aykırı hiçbir hüküm ve haber bulunmadığını mı anlatmaya çalışıyorlar? Eğer böyleyse âmenna! Kur’an değil mi yüzlerce âyette tefekkür, tezekkür, tedebbür ve teakkule çağıran? Kur’an değil mi “Allah aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır” diyen? “İslam akıl dinidir” diyenler kendilerince “akıl dışı” ya da “mantıksız” gördükleri hüküm ve haberleri reddetmek için bu cümlenin ardına sığınıyor olmasın?
Sormak gerekir: Siz “akıl” derken neyi kastediyorsunuz? Şu akıl dediğimiz şey “genel-geçer”, “herkes için sabit ve aynı”, “değişmez, değişmesi teklif dahi edilemez” bir şey midir? “Akıl” derken, mantığın ilkelerini anlıyorsanız diyecek bir şey yok, zira öteden beri âlimlerimiz aklın genel ilkelerine “mûcebâtü’l-ukûl” adını verir ve bunu önemserler. Ancak çoğu zaman “İslam akıl dinidir” diyenler, bununla akıldan kendi anladıkları bir şeyi kastediyorlar.
“Akıl”, “mantık” gibi söylemler ışığında dinin amelî hükümlerine bir göz atalım:
Usul diliyle söyleyecek olursak amelî hükümlerden kimileri, illet ve hikmetini aklın kavrayamayacağı hükümlerdir. Hangi hükümlerin bu kapsama girdiği tartışılabilir, ama hükümler içinde böylelerinin olduğu tartışılamaz. Şimdi düşünün:
Kırk koyunda bir koyun zekât veriliyor değil mi? Mantığınız size ne der? Koyun sayısı seksen olunca iki verilmeli öyle değil mi? Ama öyle olmuyor. 121 koyunda iki koyun zekât veriliyor. Ya sonra? 200 koyuna kadar 2 tane. 201’de üç, tam 399’a kadar. Ondan sonra 400’de 4, 500’de 5 ve böyle gidiyor.
Öğle namazı dört rekât, ama akşam namazı üç, sabah namazı iki? Neye göre?
Yemin bozma keffaretinde üç gün oruç var, oruç bozma keffaretinde iki ay yani 60 gün. Neye göre?
Çok derine gitmeye gerek yok… Her gün aldığımız abdestten örnek verelim… Yeni abdest almışsınız, daha üzerinizdeki ıslaklık kurumamış… İnsanlık icabı yellendiniz… Yeniden abdest almanız gerekir üstelik tertemiz olan, suyu bile kurumamış olan yüzünüzü, kollarınızı ve ayaklarınızı tekrar yıkayacaksınız ama yelllendiğiniz yeri yıkamanız gerekmiyor…
Demek ki her hükmün illet ve hikmetini aklınız kavrayamayabiliyor. Şimdi bir “akl-ı evvel” çıkıp buna “efendim bu, akıl dini olan İslam’la bağdaşmaz!” dese ya! Müslüman olan kişi, tamamı naslarla sabit bu hükümlerde “akıl dışılık” iddiasında bulunabilir mi?
Ulemâ çok yerinde olarak şu tespitte bulunmuş: “İslamî hükümler arasında mehârâtü’l-ukûl vardır ama muhâlâtü’l-ukûl yoktur.”
Yani İslamî hükümler içinde aklın sırrını çözemeyeceği, hayrete düşeceği taabbudî (akıl üstü) hükümler vardır ama “saçma”, “irrasyonel” ve “akıl dışı” hükümler yoktur. İslamî hükümlerin tümünde hikmetler vardır, çünkü Cenab-ı Hakk, Hakîm’dir, abes iş yapmaz, her işi hikmetlidir.
Hâsılı İslam, beşer aklının ürettiği bir ideoloji değildir. Kur’an’ın âyetleri içinde “muhkem” ve “müteşabih” ikilemi bulunduğu gibi dinin amelî hükümleri içinde de konuluş gerekçesi akılla kavranılabilen “muallel hükümler” ve konuluş gerekçesini aklın kavramayacağı, ama asla saçma ya da akıl dışı diye nitelenemeyecek, hikmetini Allah’ın bileceği “taabbudî hükümler” de bulunmaktadır. Mümine düşen illet ve hikmetini kavrasa da kavrayamasa da hikmeti sonsuz olan Allah’ın bütün hükümlerinde hikmetler olduğuna iman edip bu hükümleri uygulama konusunda teslimiyet göstermektir.
“Göklerde ve yerdekiler, ister istemez O’na teslim olduğu halde onlar, Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki O’na döndürüleceklerdir.” [Âl-i İmran, 83]
Soner Duman
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…