İnsan’ın Özgürlüğü İlahi Hakikatleri Yaşamasındadır
Ne gariptir ki,insan ya kendi yaptığı nesnelere tapıyor, kendi ürettiği değerlere veya kendi bilincinin ürünlerine, geçmişine ya da gelecekteki beklentilerine ya da kendisinden daha aşağı düzeyde bulunan yaratıklara, veya bir kadına ya da bir erkeğe. Kendi yarattığı değerlerle oyalanmak, bununla yetinmek istiyor. Oysa değerler aşkın olduğu, ilahî hakikatin bir ışığı olduğu sürece yol gösterir ve yüceltir insanları. Kendi yarattığımız değerler, ancak kendi zihinsel ufkumuza aittirler. Oysa biz bu ufku aşmayı göze aldığımız sürece özgürleşebiliriz, kendimizi aşabiliriz.
Bir beşer olarak kalmak isteyenler ise kendilerine tevdi edilen o ağır emaneti, bilincin ve düşünmenin, kendi yazgısını tercihlerle inşa etmenin sorumluluğunu yüklenemeyerek sığınmak istiyor aslında bu kendisinden daha alt konumda olan sorumsuz canlıların ve nesnelerin asudeliğine. Oralarda kendisine bir sığınak, bir maske, bir put arıyor. Yukarıya tırmanmak yerine aşağıya düşmeyi, konformizmi tercih ediyor. Kendi amaç ve şahsiyetini, kendi değerini kavrayamıyor bir türlü, kendi hedefine yürümekten alıkonuyor ya da gözden yitiriyor hedefini. Soluğu kesiliyor ve artık sürdüremediğı yürüyüşüne bir hiç için, sıradan ve değersiz şeyler için ara veriyor ya da tümüyle vazgeçiyor bu yolculuktan, Maddî nesnelerin, zenginliklerin, eşyanın ve zevklerinin ışıltısı gözlerini kamaştırıyor,ama kendi özündeki ve ruhundaki gerçek merhamet, güzellik, çiçeklerin renkleri, günün batıcı, sabahın ilk ışıkları, ormanın uğultusu, dalgaların sesleri, ilk gençlik duyguları, aşk… Marxizm’in burjuva, kapitalizmin ise arkaik (çocuksu) duyarlılıklar olarak nitelendirdiği bu insani duygular, gerçekten de maddeci bir dünya görüşünün izah edemeyeceği bir duyarlılığın belirtileri değil mi? Tüm bunlarda Cennet ışığından bir yansıma yokmu? Ve cehennem ilahi bir yürüyüşün,insani bir duyarlılığın,yaradılışın hedef ve mahiyetinin bir inkarının sonucu değil mi ?
Ümit Aktaş-İnsan ve İslam