Özgürlük, kapitalizm ya da maddecilik tarafından anlaşıldığı hâliyle doyum, tüketim ve hedonist serbestleşme olarak anlaşılmamalıdır. Hatta tam aksine özgürlük, her şeyden önce bir vazgeçme, müstağnilik, feragat, özveri, dayanışma ve paylaşma becerileridir. İnsan ise, kendisine sunulmuş olan refahtan yararlanma kapasitesince, yani batılı normlar tarafından ölçüt alındığı gibi birtakım maddî tüketim kıstasları ölçüşünce değil, tam aksine, bu tür konformist bir asimilasyona direnebildiği, yapabileceği halde yapmama iradesini gösterebildiği ölçüşünce nitel anlamda özgürleşebilir. Aksi bir tutum ise sadece serbestleşmek ya da nicel özgürlüktür; ki bu, insanı sadece doygun bir hayvan kılar, bir insan değil.
İnsanların kişiliği, sadece yaptıklarıyla değil, yapamadıkları, yapmadıkları, vazgeçtikleri ve feragat ettikleri şeylerle de oluşur. Kaldı ki insanlar önlerine sahici sorunları koyabildikleri gibi, sahte sorunlar ya da içi boş uğraşlarla da zamanlarını israf edebilirler. Bu onların kişiliklerine olumlu bir katkıda bulunmadığı gibi, bu kişiliklere ‘mış’ gibi yapmak” gibi bir karakter görüntüsü vererek, kendilerini aldatmalarına ve yoldan çıkarmalarına da neden olabilir.
Ümit Aktaş, İnsan ve İslam
0 Yorumlar