İnsanın Güzele-Güzelliğe Tutkusunun İstismarı ve Sömürüsü
Batı; insanlık tarihini, insan ruhunu ve tabiatı tahrip ettiği kadar insan yüzünü, suretini de tahrip ediyor, sömürüyor.
İnsan ve Güzel
insan; güzel ve çirkin üzere nisbetlerle düşünen varlık… “Güzel nedir? Çirkin, güzelden mülhem bir bakış, bir görünüş müdür? Güzel, kime göre neye göre güzeldir ve güzelden öte ne var?” Bu sorular hem dini hem felsefi hem de hikemi olarak insanın temel problemlerinden.
İnsan; bu arayış ve arzular ile hep “güzel” in peşinde koşmakta ve hayatı güzelleştirmek, tabiatı güzelleştirmek, çevreyi güzelleştirmek, yaşam biçimini güzelleştirmek adına sürekli kendini yenileyen arayışlarla “güzel”i idealize etmektedir. Mücerred manada idealize edilen bu anlayış, Batı ve Batıcılık tarafından genelde hedonist (haza) ve ütilitarist (ekonomik) olgular şeklinde değerlendirilmiş; 19. ve 20. yüzyılın düşünce dünyasına akı- tılmıştır. Buna rağmen bu düşünme faaliyetinin dışında kalabilmiş, kendini en azından bu hedonist ve ütilita- rist yapının içinde görmeyen-göstermeyen fikir ve sanat adamları da çıkmıştır. Bunların bir kısmı, ruhun maddeye hâkimiyetini işaretleyen mimari eserler, mücerred resimler, tabiatın görüntüsünü yansıtan idrak sahneleri, yerleşim yerlerinde harikulade tasvirler ile 21. yüzyıla taşmış ve paralelinde gelişen hedonist anlayışın çirkefe doğru sürüklenişini de işaretlemiştir. Çirkini “kötü” ile karıştırmama şartıyla hedonizm, kötülüğün kaynağı olarak çirkin bir tasavvur sergilemiştir. Şu farkla ki; “Ruhun, kendini dünya da yeniden bulma mecburiyeti vardır; dünya, ruhla uyum içine girmek zorunda…”
Hazreti Âdem’in kaburga kemiğinden yaratılan ve onun bizzat kendi nefsine meylini temsil eden Havva gibi, insanoğlunun dünyada aramak zorunda olduğu «iyi-doğru-güzel» kendi «malûm-ben»idir…”1 Ancak Batının son yüzyılda insan ruhuna ve suretine, tabiata ve hayvanata gerçekleştirdiği tahripkâr davranışının, saldırılarının izi o kadar derin ve etkilidir ki; bunu tedavi etmek veya bundan kurtulmak o kadar kolay değildir. Çünkü insanın fıtraten iyi-doğru-güzele olan meyli istismar edilmekte, yanlış yönlendirilmekte ve güzelleşme-güzelleştirme gibi aksiyona mevzu konular bahane edilerek insanlar sömürülmekte ve köleleştirilmektedir. “Güzel ve çirkin”e dair hedonist ve ütilitarist bir anlayış ile şirketler inşa eden, devlet hegemonyası güden, topluluklar meydana getiren kapitalizm, bu sömürünün başı olmak bakımından mühimdir. Bu çerçevede öncüsü ve güdücüsü kapitalizm olmakla beraber diğer beşeri sistemler de bu istismardan ve suretleri imha eden bu cinayetlerden mesuldürler.
Kişisel Bakım Mevzuu
Kişisel bakım denince akla hemen kişisel gelişim geliyor, gelmesi de normal. Çünkü her ikisi de meşreb, mezhep, istikamet ve fikriyat olarak aynı dili ve aynı unsurları kullanır. Her ikisi de insanın kendi benini, bazen egosunu bazen de beğeni ya da beceri duygusunu tahrik ederek öne çıkarır. Her ikisinin de insan zihnine sunduğu masum gerekçeler ve yer yer doğrulan mevcuttur. O zaman mevzuumuz, içinde hakikatler de barındıran bu yapının bütününü reddederken, reddediş sebebimizi terkibi bir hükme ve içteki hakikatleri kendi hesabımıza devşi- rici bir oluşa bağlamak zorundayız. Misal; kötü bir aşçının elinde rastgele kaynatılmış sebzelerin ve üstüne boca edilmiş yağların “yemek”miş gibi görünmesine rağmen zehir ihtiva etmesi, nasıl ki tarafımızca “bu yenilmez” hükmünü gerekli kılıyor ve bu hüküm sebzeyi inkâr, yağı inkâr, pişmeyi inkâr, suyu inkâr manası taşımıyorsa, kişisel gelişim ve kişisel bakım mevzularına karşı tenkitlerimizde bu manada bir reddediş taşımamaktadır.
Kişisel bakım, adından da anlaşılacağı üzere kişinin kendini beğendirme, güzel görünme ve kendine has nitelikleri açığa çıkarma faaliyetlerine verilen genel addır. Bir nevi, eskilerin deyimiyle süslenme, süslemedir. Güzelliğe olan meyil, ruhi bir aksiyon dedik. Bu çerçevede insanın kendine bir çekidüzen vermesi, saçlarını taraması, sakallarını temizlemesi düzeltmesi, kesmesi, cildini koruması,güzel ve koruyucu elbiseler giymesi, güzel evler ve caddeler imar etmesi normal bir durumdur. Kişisel bakım, bütün bunlara verilen genel bir addır. Ancak “bir şey haddini aşınca zıddına inkılâp eder” hakikati nisbetinde, kişinin kendine ayırdığı balamın süre ve anlamı, kullandığı ürünlerin fayda ve zararı düşünülmediği takdirde, kişisel bakım yerini “Kişisel Yıkım”a bırakır. Kişisel gelişim ve kişisel bakım istismarcılarından yakalarını kurta- ramamış fertler, bu “Kişisel Yıkım”ı sürekli nükseden bir hastalık olarak bünyelerinde taşırlar. Çünkü; doymak ve bitmek bilmeyen bir hırs, arzu, “özgüven” duygularının kamçılanması ve tahriki söz konusudur. Her iki akımın mümessilleri, aynı senaryo ve hedef ile fertlerin önüne çıkarlar.
Güzel görünmek, kariyer sahibi olmak, beğenilmek, beğenmek, güzel bir yere sahip olmak, güzel bir yüze sahip olmak gibi insanın nefsini okşayan fikirler zihinlere şırınga edilir. Böylelikle insanda artık kendini “çirkin” görme hastalığı haline dönüşen duygular, çeşitli ürünler kullanarak veya çeşitli tıbbi estetik operasyonlar geçirerek güzelleşme arzusuna dönüşür. Birçok ürün kullanır, birçok kere bıçak altına yatar, bir zaman sonra ucube bir varlık peydahlanır. Kullandığı ürünler yüzünü iyice tahriş etmiş, derisini kullanılamaz hale getirmiş, geçirdiği operasyonlar nedeniyle sureti değişmiş, geri dönüşü imkânsız bir şekilde halden hale girmiştir. İstismar edenler aynı zamanda güzellik salonları, moda tüketim ürünleri, kozmetik sanayi ve tüm bunları pazarlayacak yaşam biçimi ile ortaya çıkmaktadırlar. Bu endüstriyi kontrol eden-elinde tutan sektör, Batının elinde ve Batının sömürgesindedir. Batıcı, inanılmaz barbarlık örnekleri sergileyerek kurduğu bu hedonist ve ekonomik ağa yapılan hiçbir itirazı dikkate almamış; dünyaya, tabiata, atmosfere verdiği zararları kabullenmemiştir. Oysa barbar Batı, inanılmaz işkence, eziyet ve ahlaksız yöntemlerle bu istismara malzeme tedarik eder ki; “insan aklı” kasılacak derecede idrak zafiyetine uğrar.
Kişisel Bakım Ürünleri
Kişisel bakım ürünlerinden bazıları; şampuan, krem, ruj, nemlendirici, losyon, koku, solaryum, saç boyası, ağda aletleri, rimel, göz farı, slikon ve bazı cerrahi materyallerdir. Bu ürünlerin bir kısmı kozmetik endüstrisinin kapsamındadır. Kozmetik endüstride genel olarak üç beş Batılı firma egemendir. Bunların en barbarları Estee La- uder Nivea, Revlon Solgar Vitamin Co, Tommy Hilfiger The Wella Corporation, Avon firmalarıdır. Evet, bu firmalar inanılmaz derecede barbar ve aşağılık yol izlemektedir. Şöyle ki; kozmetik ürünler kişiler tarafından kullanılmadan önce çeşitli testlerden geçirilir: Dermal Toksisite, Lethal Dose ve Draize testleri. Bu testler için genellikle hayvanlar kullanılır. Kürkü kazman tavşanın derisine veya gözüne bu ürünlerden damlalar halinde uygulanıyor, birçoğu tepki vermemesi için bir kutuya sıkıştırılıyor, boyunlukla da hareketi engelleniyor. Bazı hayvanlara zorla ruj yediriliyor ve bu testlerin birçoğunun sonucunda hayvanlar can çekişerek ölüyor. Hayvanların ölümüne sebep olan ve insan cildi üzerinde koruyucu etkisi olup olmadığı meçhul birçok ürün “Kişisel Bakım” ürünü olarak teste tabi de tutulmayabiliyor. Merdiven altı tabir edilen yerlerde üretilenlerin yanında “Üçüncü Dünya Ülke lerinde üretilip yine oralarda tüketilmesi sağlanan cafcaflı-fosforlu-janjanlı “kişisel bakım ürünleri” dehşet saçıyor. Dolayısıyla bir anda korkunç bir facia ve suret tahribatına uğramış insanların trajedisi ile karşılaşılabi- liyor. Peki, herkes biliyor mu yüzüne sürdükleri kremin ve losyonun içeriğini, şampuanı tepeden aşağı kafamıza boca ederken hangi kimyasalların kullanıldığını ya da zararlarına dair yan etkilerini.
“ABD Ulusal Mesleki Sağlık ve Güvenlik Enstitüsü(- NIOSH), kozmetiklerde kullanılan 2983 kimyevi madde üzerinde çalışma yaparak bunların 884’ünün zehirli olduğunu ortaya koymuştur. Hatta bu maddelerden 774’ünün yüksek derecede zehirlenmelere, 146’sının tümörlere, 218’inin üreme bozukluklarına, 314’ünün mutasyona ve 316’sının deri ve göz hastalıklarına sebeb olduğu belirtilmiştir.”2 İşte kozmetik endüstri kimyasallarından bazıları; Erosil 200 Silikon Dioksit, Allura Red, Askorbik k Asit (Vitamin C), Beeswax, Benzil Alkol, Benzoik Asit,Candelila Wax, Carmin, Carmoisin, Carnauba Wax, Di Kalsiyum, Fosfat, Di Propilen Glikol, Etil Asetat, Gliserin Mono Stearat %40-60-90, Hint Yağı, Izo Propil Miris- tat, İso Propil Alkol (İpa), Kalsiyum Hidroksit, Kalsiyum Karbonat, Laktik Asit, Lanolin, Magnezyum Karbonat, Magnezyum Oksit, Magnezyum Stearat, Mentol, Mikro Kristalin Wax, Mono Propilen Glikol, Mono Sodyum Glutomat Nipaguard Bpx, Nipajin M Sodyum, Parafın Likit, Setil Stearil Alkol, Sitrik Asit Anhy-Mono, Sodyum Benzoat, Sodyum Hidroksit, Sodyum Sakkarin Sorbitol, Stearil Alkol, Titanyum Dioksit. Cildinize sürdüğünüz şeyler bu temel üzere bina edilmiş kremler, spreyler, boyalar… Diğer taraftan Barbar Batı, kadınlan tüketici ve reklam unsuru olarak kullandığı yetmezmiş gibi O’ndan en yalandaki dostunu, eşini de dolandırmasını ister. Bu sektörde yer edinen firmaların hepsi, neredeyse bütün ev hanımlarını kendi müşteri ve satış temsilcisi gibi kullanmakta ve kârını (vurgunu) ikiye katlamaktadır. Birçok ev hanımı komşularına, eş ve dostuna; iş sahibi olanlar bürodaki iş arkadaşlarına veya eşlerine bu ürünü pazarlayarak Batı tipi dolandırıcılığın devamım sağlamaktadır. Hatır gönül işi satın alman bu ürünler, her yıl farklı farklı kavram ve olgularla güncellenerek “bağımlılık derecesinde” bakımlı kadın-erkek portfolyösü oluşturmaktadır.
Kozmetik ürünlerin etkilerinin çok abartılması ve bilimsel dayanaklarının olmaması insanın “güzel görünme” duygusunun istismar edilmesi neticesinde gözden düşürülmekte ve umursanmaması sağlanmaktadır. Bir bakmışsınız kaldırımda, bir bakmışsınız markette, bir bakmışsınız çocuk oyuncaklarında, bir bakmışsınız güzellik salonlarında ne olduğu belli olmayan kremler, rujlar, aletler ile zehirlenmeye pardon güzelleşmeye başlanılmış. Tesettürlü kadın solaryumda vücudunun bronzlaşması için çaba gösterir, türbanım saçının üstünden şekillendirmek için su gibi para harcar, daracık pantolonunun üstüne ten rengini gösterir gömleğini salıverirken hep bu “güzel görünme” duygusu hâkimdir. Oysa bu “güzel görünme” değil, “güzelden mahrum olma” görüntüsüdür. Batı yaşam biçiminin olmazsa olmaz şartıdır kadının cemiyet içerisinde başıboş bırakılması. Çünkü böylece hem istismarı kolay olacak hem de onun vasıtası ile diğer cinse “erkek”e nüfuz edilebilecektir.
Kısa, ama önemli bir anekdot:
Helena Rubinstein… Bu kadın, unutulması güç bir Yahudi’ydi. Gerçi İsrail’de yaşamıyordu ama Yahudi ırkına ve kültürüne toz kondurmazdı. Sadece kendi ırkı için yaşadı ve öldü. 90 yaşının üstündeyken Avustralya’da bir gazeteci ile aralarında şöyle bir konuşma geçti:
Bayan Rubisntein… Kadınları süslemek, güzelleştirmek için yetmiş yıldır yüzlerce kozmetik üretiyorsunuz. Dünya güzellik piyasası sizin elinizde. Bunca krem, allık, pudra, losyon ve müstehzarın sahibisiniz. Doğru söyleyin, bu yaşınıza kadar hangilerini kullandınız?
Hiç birini.
Anlamadım efendim… Hiç birini mi dediniz?
Evet, hiç birini…
Niye ama…
Çünkü kozmetiğin faydasına inanmam…
Peki, ama o halde yetmiş yıldır niçin imal ediyor ve dünyanın dört bir tarafına pazarlıyorsunuz?
– HERŞEY İSRAİL İÇİN.
Yine Kadın
Zorbalık, mütecavizlik, sömürgecilik genelde hep erkeğe has bir durum. Ancak istismar mevzuu söz konusu olduğunda en kolay istismar edilen, kullanılan ve onun vasıtasıyla erkeklere de nüfuz etmenin kapısının aralanmasına sebeb olan varlık ise Kadın.
Güzele mahsus, güzele yakın form… O’ndan, O’na kapı. Güzel ayna ilişkisi, aynadaki güzel. “Mümin, Mü’minin aynasıdır” ve “saliha kadın yüzü” misal. Güzelin çehresinde, suretinde O’ndan işaretler. Aynadaki yalan… Her şey O’na bakan yüzüyle hem hakikat hem yalan… Ne ki “Güzel”dir lâkin Güzel değil; “Güzel”- den… O zaman “güzel” hakikat yolunda olmak, hakikate yol almak veya hakikatin kendisi… öyleyse insanın kendi beninde güzelleşmeyi murad etmesi ruhi bir iştiyak. Bu iştiyak bir esasa bağlanmadığında “göreceli” bir güzellik körlüğü yaşanmakta, bir esasa bağlandığında ise “Mutlak Hakikat” i hatırlatmakta. Kadın, bu manada en esrarlı varlık… Korkunç cazibesi ve esrarengiz varoluşuyla kendi hemcinsleri de dâhil, erkeği diz çökertecek, “ruhi ve akli” melekelerin iptaline yol açacak bir aksiyon hamlesine sahip. Gücü karşısındakinin zayıflığı manasına gelen kadının bu durumu bir zabtu rabt altına alınmadığında, devletin, cemiyetin ve fertlerin sömürülmesinin önü de alınamaz. Çünkü Batı için en iyi istismar aracı kadındır; onun güzelleşme tutkusu ve arzusudur, dişiliği ve etkileyici görünüşüdür. Batı için ruhları avlamanın biricik unsurudur kadın.
Kişisel gelişim mevzuunda olsun, Kişisel Bakım mevzuunda olsun Batı; fikir tezgâhım sömürü ve istismar esası üzerine kurmakta ve propagandasını sektörün en usta elleri ile yapmaktadır. Bu usta(!) eller her vesile ile kulaklarımızı tırmalayıcı, erkeğe sakal tıraşını zorunluluk sayar ve kadınların “bakımlı” görünmeleri gerektiğine dair yazılı olmayan kurallar ile yaşam biçimimize müdahale ederler. Bakımlı olmayan kadın ve erkeklerin kariyer basamaklarını daha geç tırmanacağım, işten çıkarılma veya iş bulamama tehlikesi(!) ile baş başa kalınacağım söyleyerek “bakımlı olma yarışı”na sokulurlar. Bu aşamadan sonra kadınlar, artık erkeksi kıyafetlerle veya dişiliklerini daha açığa çıkaran modelist giyimle işyerlerinde, caddelerde, evlerde boy gösterirler. Erkekler de onlardan geri kalmayacak derecede, kadınsı süslenme ve kendini beğendirme içgüdüsünün getirdiği bakımlılık(!) (metrosexüel) ile cemiyet meydanında yerlerini alırlar. Başörtülü başörtüsüz, sakallı sakalsız herhangi bir şekilde kendini bir ulvi esas ile dizginlenmemiş her fert az veya çok bu istismarın parçası ya da kendisidir. Çünkü bu sömürü ve istismar; anlayışsızlık, ahlaksızlık, ahmaklık temelinden hareket eder. Muhatabını ahmaklaştırma ve anlayışsızlaştırma, onun düşüncesini, inananı laçkalaştırma ve kendisinin “çirkin” olduğunun kabulü ile başlar. Eksikliği hisseden eksiğini tamamlamak ister, beğenilmek arzusu kışkırtılmış kişi kendini beğendirmek ve yine kendini güzel olduğuna inandırmak için bedeninde, cildinde, giyiminde birtakım değişiklikler yapmak ister. Bunu fark eden girişimciler ise bu talebi değerlendirir ve kimi faydalı kimi faydasız birçok ürün arz eder. Bu ürün yelpazesinin en güçlü, neredeyse dünya piyasasının hepsi, Barbar Batı şirketleri elindedir.
Giyimden kuşama, rujdan saç boyasına birçok kişisel bakım ürünü kadına hitap etmekte ve kadın istismarı üzerine arz-talep dengesi oluşmaktadır. Burada moda sektörünü anmadan geçmek olmayacağına göre; bir “fahişe” ruhiyati ile şekillendirilen, suretlendirilen kadın inanılmaz boyutlarda kapitalizmin saldırısı, tecavüzü ve işkencesi altındadır. En radikal feministlerin körleştiği bu tutum karşısında, sadece İslam ahlakı kadım aslî yerine oturtmuş, ona cemiyetin bütün alanlarını bir nizam dâhilinde açmış ve estetik anlayışın idrak boyutunu harikulade şekilde tasavvur ettirmiştir. Bir “fahişe ruhiyatı” dedik, sebebi var elbet; 1910’larda sadece fahişelerin kullandığı ve toplumsal kabul görmeyen ve sıradan bir şekilde yüz boyası olarak adlandırılan “ruj”, 1930’lara geldiğinde kadınların kendilerini ifade etme şekline dönüşmüştür.
Tenin teşhir düzeyi ve oranı, dar pantolon ve etek estetiği, canlı ve mat renkler kullanımı, kadın kıyafetlerinde işlevsel cep noksanlığına dayanarak ekstra bir aksesuar olarak el çantasının var edilmesi ve bilhassa fahişe imgeleminin özellikle haute-coutre’da dahi özenle kullanılması ve işlenmesidir. Bunları çoğaltmak mümkün. Ancak burada, “Kadın böyle bir duruma neden ihtiyaç duymaktadır?” dersek yukarıda verdiğimiz cevabı biraz daha açarak tekrar etmek gerekecektir. İnsanın dolayısıyla kadınının da kendi beninde güzelleşmeyi murad etmesi ruhî bir iştiyak. Bu iştiyak bir esasa bağlanmadığında “göreceli” bir güzellik körlüğü yaşanmakta, bir esasa bağlandığında ise “Mutlak Hakikat”i hatırlatmakta. Kadın bu manada esrarını hala koruyan bir varlık. Ama kısmen bu sırdan perdeler aralanmakta, “motivasyon ve özgüven” eksikliğini giderici ve artırıcı özellik olarak bu tür “makyaj, cerrahi estetik, tüylerden yolunma, saç boyama, yüz rengi değiştiren kremler kullanma” yollarına başvurduğu düşünülmektedir. Belki de saatlerini buna ayırmakta ve bir nevi kendini sokak için heba etmektedir. Hatta yaşadığı endişeler yüzünden depresyona girmekte, kafasında problem haline getirdiği “selülit, kırışıklık, sivilceler ile ilgili büyük eziyetlere, acılara katlanmakta ama sonucu asla değiştirememektedir. Fakat kadının bu acılan, kapitalizmin kasasmda paraya dönüşmekte ancak kapitalizm hiçbir şekilde bu acıya ortak olmamaktadır. Yeri gelmişken hatırlatmak gerekir ki; kozmetik sanayi devlerinden Helena Rubinstein’ın sahibi kendi ürettiği de dâhil hiçbir kozmetik ürün kullanmamıştır.
Netice
Fuzuli’den uzun bir iktibas ile yazımızı nihayetlendirelim:
“Rind, ‘İnsanoğlunun yüzüne açılan bu dört tehlike kapısındaki hikmet, her tehlikeye karşılık gelen bir nimetin olmasıdır. Bunlar o yaraya merhem olabilir, sıkıntıyı göğüslemeyi sağlayabilir. Çocukluk dönemindeki acziyet insana, iki dünyadan habersiz oluşun nimetlerini sunar. Güzellik, insana benzerleri arasında fark edilmek gibi ayrıcalık sağlar. Gençlik gururu, insanı huzura eriştiren aşkın menbaıdır. Yaşlılıktaki güçsüzlük ise kişiye zamane insanları arasında saygı görmeyi sağlar. Yaratılışın dört mevsiminde her mihnete karşılık bir nimet verilmiştir. Acizliğe habersizlik, güzelliğe makbuliyet, aşka muhabbet zevki, yaşlılığa hürmet görme nimeti bahşedilmiştir. Şimdi bana söylermisin, ben bu dört tehlikeden hangisiyle karşı karşıyayım. Bunu bileyim ki, onun nimetini anlama yolunu aydınlatabileyim.’
Zahid, ‘Ey Rind’ dedi. ‘Sen ilk fitneden geçmiş, İkincisine ulaşmışsın, Güzellik nişanını yanağına koymuşsun. Artık ardm sıra seni takib eden gölgelerden sakınman gerekir. Aynadaki aksin sana nazar ederse ondan bile çekinmelisin. Salon meclisleri süsleyen biri olmayasın! Rindlerle düşüp kalkmayasın! Onlardan sakınırsan dostlarının göğsü, düşmanlarının kötülük mızraklarına hedef olmaktan kurtulur. Böylece senin gidişin dost ve kardeşlerin kötülenmelerine sebep olmaz… Unutma ki; güzellik bir hazine, iffet onun kalesi, hamiyet o kalenin sözcüsüdür. Edepli insan, o kaleyi hırsızlardan korumak için gözcülüğü şiar edinen kimsedir.
Rind, ‘Ey Zahid’ dedi. ‘Zor anlaşılan bir nükte söyledin, zorlu bir yolu işaretledin bana. Güzellik mevsimi, zihnin ve zekânın kapılarının açıldığı mevsimdir. Yüz güzelliği günleri, nefsânî güçlerin kuvvetlenmeye başladığı günlerdir. Kâmil insanlar böylesi vakitleri arzulama- lıdırlar. Güzel yaratılışlı kişiler, zevk sahibidirler, güzel bakışlara âşıktırlar. Eğer peri yüzlü güzeller, ‘Cahillerin kötülemelerine hedef olurum!’ diye korkarlar ve hoş yaradılışlı kişilerle düşüp kalkmazlarsa, kâmil kişilerin eğitici bakışları onlara çevrilmez. Güzellik kilidi açıldıktan, görüntü bozulduktan sonra ne onlarda yetkinlik elde etme istidadı kalır, ne de dedikodu endişesi(…)’ Güzellik temizdir ve kirli olanların saldırmasından korkmaz. Güzelin elinde herkesçe görünen bir ayna vardır. Doğrunun ve yanlışın izleri onda zuhur eder. Kâmil insan bunu görür. Güzellik kendisini korumasını bilmeyen kişide kalmaz. Temiz güzelliğe, temiz aşk kılavuzluk eder. Şu âlemde her şey kendi cinsine meyleder.”3
Ercan Çifci – Daldan Dala,syf:-95-111
2 K.Livaoğlu, A.Betül Şahin, Sağlıklı Hayat, Mozaik Yayınları, İstanbul, 2006, s.125.