Imam Tahavi’nin(r.h) Rivayetleri Karşılaştırma Usulü
2-Karşılaştırma Yöntemi
Tahavi’nin hadisleri yorumlama yöntemi, iki aşamada gerçekleşmektedir. Önce çelişkili zannedilen hadisler hakkındaki bütün bilgileri top-lamak için gerekli ön araştırmaları yapmaktadır. Buna karşılaştırma ya da eksik bilgileri tamamlama safhası denilebilir. Klasik literatürümüzde karşılaştırma, kıyas, istişhad, istidlal, nazar ve i’tibar terimleri ile ifade edilmiştir. Bu kelimeler aralarındaki ortak bir vasıftan (cami’) dolayı bir şeyi diğer bir şeyle karşılaştırma esası üzerine kurulan aynı zihni et-kinliği ifade eden kelimelerdir.(30)
Söz konusu yöntemlerin ortaya çıkmasında temel etken karşılaştırma ( mukayase) fikridir. Zira insan zihni varoluşundan itibaren doğru bilgiye ulaşmak ve hatalı bilgileri eleştirmek için karşılaştırma yöntemine başvurmuştur. Tahavi, karşılaştırma safhasında hadisi, diğer rivayetler, aynı konudaki farklı hadisler ve Kur’an-ı Kerim’le karşılaştırır. Böylece “konuyu rivayetler açısından” bütün detaylarıyla ortaya koyar. (31) Rivayetleri karşılaştırarak, hadislerin anlamlarını tespit ettikten sonra, konuyu “akıl yürütme” ( nazar) açısından ele alır. (32)
Ilk safhadaki karşılaştırmalada nasların anlam çerçevesini belirleyen Tahavi, ikinci aşamada fıkhi kıyas ve diğer akıl yürütme yöntemleri ile istinbat ettiği hükmü teyit etmeye çalışır. Bir başka ifadeyle, önce nasları tespit eder, tarilli araştırmalar yaparak eksik bilgileri tamamlar, sonra akli incelemeye başvurarak çıkardığı sonucunakli deliliere uygunluğunu belirler; böy-lece ihtilaflı rivayetlerden her birini uygun bir şekilde anlamlandırır. Her iki safhada da yapılan bir tür karşılaştırmadır. Karşılaştırma, birin-ci safhada metnin gizli yönlerinin keşfedilmesine yönelik iken ikinci aşamada metnin analitik açıdan tahliline yöneliktir. (33) Hadisler arasındaki ihtilafları çözümleme ve müşkil hadisleri yo-rumlamada karşılaştırma metoduna başvurulması kaçınılmazdır.
Karşılaştırma safhasının üç aşaması vardır. Önce hadis diğer hadislerle kar-şılaştırılır. İkinci olarak Kur’an ile karşılaştırılır. Daha sonra sahabe ve tabiin sözleriyle karşılaştırılarak, icma araştırılır. Böylece metinle ilgili bütün bilgiler biraraya getirilmiş olur. Bu yöntemi “istişhad” (delil getirme) şeklinde adlandırmak da mümkündür. Nitekim Tahavi, kita-bının giriş cümlesinde bu kelimeyi “Kur’an’ın ve icma ile kabul edi-len sünnetin şehadet ettiği amel edilmesi gerekli hadisler” şeklinde zikretmiştir.(34)
Bu ifadesiyle onun, delillerini Kitap ve icma edilmiş Sünnet şeklinde sınırlandırdığı anlaşılmaktadır. Ancak başka yerlerde sırayla Kitap, Sünnet ve icma delillerini zikreder. Nitekim bir yerde makbul te’vilin Kitap, Sünnet ve icma deliline dayanması gerektiğini(35); diğer bir yerde de nassın muhtemel yorumlarından birisi tercih edilirken Kitap, Sünnet ve icma’dan bir delile başvurulması gerektiğini söyler.(36)Bu ifadelerden onun nakli delilleri, Kitap, sünnet ve icma şeklinde sıraladığı anlaşılmaktadır. Ancak bu hiyerarşik sıralamadır.
Uygulamada ise önce hadisin rivayetlerini incelemeyi ve diğer hadisler-le karşılaştırmayı tercih etmiştir.
a. Rivayetleri karşılaştırma
İmam Tahâvî, nesh durumu dışında hadisler arasında tezat bulunduğunu kabul etmez. O, “Resûlullah’tan rivâyet ettiğimiz hadisler birbirlerini tasdik eder, ihtilaf böylece giderilir”(37) diyerek hadisler arasındaki farklılıkların diğer hadisler dikkate alınarak telif edilmesi gerektiğini belirtir.
Ona göre ihtilafların çözümlenmesi ve hadislerin doğru anlaşılması için öncelikle bir hadisin bütün rivâyetleri biraraya getirilmelidir. Sonra hadis, konuyla ilgili diğer hadislerle karşılaştırılır. Eğer incelenen konu Resûlullah’ın (s.a.v.) fiili ile ilgili ise onun benzer durumlarda nasıl davrandığı araştırılır; eğer onun sözü ise diğer sözleri ve üslup özellikleri ile karşılaştırılır. Böylece sünnetin temel ilkeleri ve nitelikleri belirlenmiş olur.
Tahâvî, önce ihtilaflı olduğu öne sürülen hadisin bütün rivâyetlerini inceler. Böylece idrâc, ihtisar ve mâna ile rivâyet gibi rivâyetten kaynaklanan eksiklikleri tespit eder.(38) Zira hadisler arasındaki lafız farklılıkları ancak rivâyetlerin karşılaştırılması ile öğrenilir. Karşılaştırma neticesinde mâna ile rivâyet edildiği anlaşılan hadisin farklı lafızlarının bilinmesi bazen ihtilafın çözümüne yardımcı bilgiler sunabilir.
Meselâ;Hz. Peygamber bir hadislerinde “Müezzinin sesini duyduğunuzda onun söylediğini söyleyin” buyurmuştur.(39) Bu hadisi esas alan bazı fakîhler ezanın müezzin ile birlikte tekrar edilmesi gerektiğini öne sürmüşlerdir. Ezanın yalnızca ilk cümlelerinin tekrar edilmesi gerektiği görüşünde olan fakîhler ise “hayye ale’s-salah” kısmından itibaren “Lâ havle ve lâ kuvvete…” denilmesinin daha uygun olduğunu söylemişlerdir.
Onlara göre Resûlullah’ın (s.a) “Müezzinin söylediğini söyleyin” sözü, müezzinin “Muhammeden Resûlullah” cümlesinde susmasına kadar olan kısım için geçerlidir. Ümmü Habîbe (r.anha) “Resûlullah (s.a.v.), müezzinin sesini duyunca onun söylediğini susuncaya kadar tekrarlardı”demiştir.(40) Buradaki “susuncaya kadar” ifadesi kelime-i şehadette susuncaya kadar şeklinde yorumlanmıştır. Nitekim hadisin başka bir rivâyeti “Müezzin, kelime-i şehadet getirince onun sözünü tekrarlayın” (41) şeklindedir.
Ayrıca bazı mevkûf haberlerde ezanı dinleyen kişinin “Hayye ale’s-salah” kısmında “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah” diyerek karşılık vermesinin uygun olduğu, Hz. Peygamber’in(s.a.v.) böyle yaptığı rivâyet edilmiştir.(42) Böylece mukayese yöntemiyle rivayetin nasıl anlaşılması gerektiği ortaya konmuş olmaktadır.
Muhaddisler ve fakîhler genelde sika râvinin ziyadesini kabul etmişlerdir.(43) Tahâvî de sika râvilerin ziyadelerini kabul etmiş, onları açıklayıcı ek bilgiler olarak görmüş ve ihtilaflı rivâyetlerin çözümlenmesinde istifade etmiştir.
Bir hadiste “Sizden birinin içinin irinle dolması, şiirle dolmasından daha hayırlıdır” buyurulmuştur.(44) Öte yandan Resûlullah (s.a.v.) “Bazı şiirler hikmettir” buyurmuştur.(45) İki hadis arasını telif etmek isteyen Tahâvî, ilk hadisin farklı rivâyetlerini araştırır ve hadisin eksik ezberlendiğini tespit eder.Bir rivâyete göre hadis “Sizden birinin içinin irinle dolması Resûlullah’ın (s.a.v) hicvedildiği bir şiirle dolmasından daha hayırlıdır” şeklindedir.(46) Böylece hadisin ek bilgi içeren ikinci rivâyetiyle aslında şiirin kınanmadığı Resûlullah’ın (s.a) hicvedilmesinin kınandığı ortaya çıkmaktadır.
Rivâyetler arasındaki ihtilafları çözümleyerek hadisin doğru anlamını belirlemek için aynı konudaki diğer hadislerle yapılan karşılaştırmalar da yararlı bir metottur. Hz. Peygamber’in(s.a.v.) sabah namazının sünnetinde okuduğu sureler hakkında ihtilaflı rivâyetler nakledilmiştir. Hz. Aişe(r.anha), “Fecir vaktinde Resûlullah (s.a.v.) iki rekat kısa namaz kılardı; içimden acaba fatihayı okudu mu, diye geçirirdim” demiştir.(47) Bu ve benzeri başka rivâyetlere dayanarak İmâm Mâlik gibi bazı âlimler sabah namazının sünnetinde yalnızca fatihanın okunacağını öne sürmüşlerdir.
Öte yandan Hz. Aişe(r.anha)’den gelen munkatı bir rivâyette Resûlullah’ın(s.a.v.) bu iki rekatta Kâfirûn ve İhlâs surelerini okuduğu nakledilmiştir.
Bu haberle Hz. Aişe(r.anha)’nin ilk sözü daha iyi anlaşılmış olmakta; böylece onun fatihadan sonra okunan surelerin kısalığını anlatmak istediği ortaya çıkmaktadır. Ancak Tahâvî bu kadarla yetinmeyi uygun bulmamış, “bu konuda başkasından nakledilmiş haber var mıdır? diye araştırdık” diyerek, yorumunu destekleyen diğer rivâyetleri nakletmiştir.(48)
Tahâvî, ihtilaf edilen bir meseleyi açıklamak için bazen konuyla doğrudan ilgisi bulunmayan, ancak Resûlullah’ın davranışlarını anlamamızı kolaylaştıran başka hadisleri delil getirmektedir. Meselâ sabah namazının faziletli vaktini belirlemeye çalışan fakîhlerin iddialarını ve bu iddialarına delil getirdikleri haberleri inceleyen Tahâvî, her iki tarafın delillerini de uygun bulmamaktadır.
Ona göre, söz konusu haberler, sabah namazının faziletli vaktini belirlemeye yeterli delil teşkil etmemektedir.Zira Resûlullah’ın (s.a.v.) bir fiili yapması, o fiilin her zaman en faziletli olduğunu göstermez. Nitekim abdest azalarını üçer defa yıkayarak abdest almanın faziletli olduğunu bildiren hadisler bulunduğu halde, Peygamber’in (s.a.v.) bazen birer defa yıkayarak abdest aldığı da bilinmektedir.(49)
Hz. Peygamber’in(s.a.v.) sözlerinin benzerleri araştırılarak ifade tarzı, üslûbu ve tebliğinin genel ilkeleri belirlenebilir. Bir hadiste “Besmele çekmeyenin abdesti yoktur” buyurulmuştur.(50) Öte yandan Resûlullah (s.a.v.), abdest alırken kendisine selam veren bir sahâbînin selamına karşılık vermemiş ona “Ben Allah’ı abdestli iken anmayı istediğim için senin selamına karşılık vermedim” demiştir.(51)Bu iki rivâyeti telif etmek maksadıyla ilk hadisteki ifadenin benzerlerini araştıran Tahâvî, “abdesti yoktur” sözü ile abdestin geçersizliğinin değil, abdestin kemalinde eksiklik bulunduğunun vurgulandığını belirtir.
Ona göre hadislerde bu ifadenin benzerlerini bulmak mümkündür. Meselâ bir hadiste “Bir iki lokma için dolaşıp duran kişi miskin değildir; miskin istemekten
utanandır” buyurulmuştur.(52)
Bu hadiste bir iki lokma yiyeceğe muhtaç kişilerin miskinlik vasfını kaybettikleri değil, ihtiyaç sahibi olduğu halde bunu dile getiremeyenlerin sadakaya muhtaç gerçek fakir, yani “miskin” olduğu anlatılmıştır.(53)
b. Kur’an-ı Kerim’le karşılaştırma
Tahavi, hadisler arasındaki ihtilafların çözümünde bazen Kur’an’a başvurur.(54) Tercih ettiği görüşü ayet ile teyit eder. O, Kur’an’ın nas-sına aykırı rivayetlerin kabul edilmeyeceğini söyler. Mesela, İbn Abbas (r.a), “Allah Teala, size Peygamberiniz’in (s.a) diliyle mukim iken dört, yolcu iken iki ve korku halinde iken de (salatu’l-havf) bir rekat namazı farz kıldı.” buyurınuştur (55)
Tahavi, bazı fakihlerin bu hadise dayanarak (asıl kabul ederek) korku namazının bir rekat olduğu görüşünü benimsediğini söylemiştir. Halbuki korku namazı Kur’an-ı Ke-rim’de şöyle anlatılmıştır: “Ey Resulüm! Sen müminlerin içinde olup da onlara namaz kıldıracak olursan, onlardan bir kısmı sana tabi ola-rak namaza dursun ve silahlarını yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye var-dıklarında, diğer kısım arkanızda beklesinler. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin, sana tabi olarak namaz kılsınlar, hem ihtiyatlı bulunsun ve silahlarını da yanlarına alsınlar…”(56)
“Bu ayetle, imamın korku halinde namazı iki rekat kıldığı sabittir” diyerek, en azından imamın korku namazını iki rekat kılması gerektiğini ifade eden Taha-vi, “Kur’an nassının reddettiği hadisin delil olarak alınması uygun değildir” görüşünden hareketle, yukarıda zikredilen rivayeti kabul etme-miştir. Daha sonra imam gibi cemaatın da iki rekat kıldığını bildiren rivayetleri nakletmiştir.(57)Selef alimleri hadisleri yorumlamak maksadıyla ayetlerden deliller getirmişlerdir.(58) Selef-i salihinin yolunu izleyen Tahavı, hadisleri yorumlarken zaman zaman ayetlerden deliller zikretmiştir.
Hadisin fark-lı şekillerde yorumlanması mümkün ise, Kur’an’a uygun olan te’vili benimsemiştir.(59) Bazen tercih ettiği görüşü desteklemek için ayet-i kerimeleri delil olarak zikretmiş(60); kimi zaman da kabul etmediği gö-rüşü reddetmek için ayetleri delil getirmiştir. Bir rivayere göre Resu-lullah (s.a), kadının kendi malını kocasından izin almadan tasadduk etmesine müsaade etmemiştir.
Tahavi bu rivayeti kabul etmez. Zira Kuran-ı Kerim’de “Evleneceğiniz kadınlara mehirlerini gönül hoşluğu ile verin. Eğer mehrin bir kısmını gönül rızası ile size bağışlariarsa onu içinize sine sine afiyetle yiyin .(61) ve “Bir mehir belirlemiş olarak kendilerine dokunmadan eşlerinizi boşarsanız, bu takdirde belirledi-ğiniz mehrin yarısını vermeniz gerekir. Ancak eşler bağışlarsa başka “(62) buyurulmuştur. Bu ayetlerde açıkça kadının kendi malında ta-sarruf hakkının bulunduğu bildirilmektedir. Ayrıca Resulullah’ın (s.a) kocalarına sormadan kadınlardan sadaka topladığı hakkındaki rivayet meşhurdur.(63) Bu örnekleri zikrettikten sonra Tahavi, “Bir kimsenin Allah’ın Kitabı’ndaki iki ayeti ve sübutu ittifakla sahih kabul edilmiş.
Resulullah’ın (s.a) sünnetlerini şazz bir haberden dolayı terk etmesi nasıl mümkün olabilir” demektedir.(64) Tahavi, hadisleri Kur’an’ın üs!ubu ile karşılaştırmaya özen göstermiştir. Klasik Arapça’ nın iki önemli kaynağının ifade biçimlerinin karşılaştırılması, hadislerin yorumunda dikkate değer bir yöntemdir.
Öte yan-dan Kur’an ve Sünnet dini hükümlerin de iki temel kaynağıdır. Bu ne-denle bir çok meseleyi benzer itade biçimleriyle dile getirmeleri kaçınılmazdır.(65) Binaenaleyh hadisin doğru anlaşılması için Kur’an ile Sünnet’in üslup özelliklerinin karşılaştırılmasında zamret vardır. Nite-kim rivayete göre bir grup insan Hz. Peygamber’in huzuruna gelerek arkadaşlarının hasta olduğunu söylemişler ve “onu dağlayabilir miyiz?” diye izin istemişlerdir. Cevap alamayınca tekrar sormuşlar; üçüncüsün-de Resulullah ( s.a), “lsterseniz kızgın demirle, isterseniz kızgın taşla dağlayın” buyurmuştur.(66)
Tahavi, bu ifadenin zahiren bir izin gibi gö-ründüğünü gerçekte ise tehdit (va ‘id) olduğunu söylemiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’deki “Onlardan gücünün yettiğini sesinle aldatıp kötü-lüklere kaydır”(67) ve “Dilediğinizi yapın”(68) ayetleri gerçekte tehdit ol-duğu halde söz konusu hadisteki gibi emir sıgasında kullanılmıştır.(69) Tahavi, hadis metinlerinin Kur’an üslubuyla karşılaştırılması yönte-minden, hadisler arasındaki ihtilafların çözümünde de yararlanmıştır. Mesela, Peygamber’in (s.a) öğle namazının son vaktini göstermek için “her şeyin gölgesinin bir misli olduğu zaman” öğle namazını kıldığı ri-vayet edilmiştir. Öte yandan onun her şeyin gölgesinin bir misli oldu-ğu vakit ikindi namazını kıldığı da nakledilmiştir.(70) Bu durumda ilk hadisi farklı şekilde yorumlamak gerekmektedir. Hadisteki ifadenin iki şekilde anlaşılması mümkündür.
Şayet lafzın zahiri anlamı esas alınırsa ortaya bir çelişki çıkmaktadır. Çelişkiden sakınmak için söz konusu ifa-denin “nesnelerin gölgesinin neredeyse bir misli olduğu” şeklinde an-laşılması daha uygundur. Nitekim Kur’an’da bu söze benzeyen bir ayet vardır: “Ey kocalar! Eşlerinizi boşayıp onlar da iddetlerini bitirirlerse, artık ya onları iyilikie yanınızda tutar, yahut güzellikle salıverirsiniz.”(71)
Bu ayette iddet bitiminde kadınların gönderilebileceği ya da tutulabileceği belirtilmektedir. Halbuki lslam hukukuna göre iddet bittikten sonra erkeğin kadını yanında tutma hakkı zaten yoktur. Fakihler, bu ayetteki “iddet bitmesi ” ifadesiyle, “iddetin bitmesine yakın” anlamının kastedildiğini belirtmişlerdir.(72)
c.Mevkuf ve maktu’ haberlerle karşılaştırma
Hanefi alimleri sahabe fetvalarına, özellikle de sahabenin ve tabiin alimlerinin uygulamalarına büyük önem vermiştir.(73) icma edilmiş gö-rüşlere ve ittifak edilmiş uygulamalara itibar etmişlerdir. Zira ilk Ha-nefi fakihleri ashab dönemine oldukça yakındır. Kendi zamanlarında uygulanmakta olan sünneti, rivayet edilen hadise tercih etmeleri tabii karşılanmalıdır. Zira hadisin uygulanması için her şeyden önce nesh edilmemiş olması gerekmektedir. Tahavi’ye göre ashab görüş ve dav-ranışlarında Hz. Peygamber’e asla muhalefet etmez.
Sahabeye olan hüsn-ü zannımız böyle düşünmemizi gerektirir. Ona göre sahabi nesh edildiğini bilmediği hiç bir hadisi terk etmemiştir.(74)Hatta sahabinin bir meselede farklı şekillerde fetvalar vermesi onun, o Reslılullah’dan (s.a) konuyla ilgili hadis duymadığı anlamına gelir.(75) Zira Hz. Pey-gamber’den bir söz duymuş olsaydı farklı görüşler beyan ederek, te-reddüd izhar etmezdi.
Böylece Tahavi, sahabe fetvalarına meşruiyet ve kısmi bir bağlayıcılık kazandırmış olmaktadır. Sahabllerin görüşlerinin bilinmesi, hadislerin anlaşılması ve doğru yorumlanması açısından da önemlidir. Tahavi, hadislerin rivayetlerini inceledikten sonra, tercih ettiği görüşü teyit eden sahabi ve tabiin alimlerinin sözlerini nakleder. Böylece hadisten kendisinin anladığı mananın doğruluğunu teyit eder.
Hatta o, bazen hadis hakkındaki değerlendirmesini bitirdikten sonra, Resulullah (s.a)’in hadisinin, as-habın davranışlarının ve tabiin bilginlerinin sözlerinin kendi yorumu-nu desteklediğini söyleyerek, hadisleri anlamada selefin görüşlerine verdiği önemi gösterir.(76) Hadisin bir başka hadise ya da hadisi nakleden sahabinin görüşü ile çelişmemesi için, hadiste geçen kelimeyi farklı şekillerde anlamlandırmak mümkündür. Mesela Hz. Ali, Resululullah’ın (s.a) Namazın anahtarı abdest, başlangıcı (ihram) tekbir, bitimi (tahlil) ise selamdır” buyurduğunu nakletmiştir.(77) Hadiste “ihram “ın karşılığında “tahlil” in zikredilmesinden hareket eden bazı fakihler, namazın tekbir ile başladığını selam ile tamamlandığını öne sürmüşlerdir. Öte yandan Hz. Ali (r.a), “(Namaz kılan kişi) son secdeden başını kaldırdığında namazı tamamdır” demiştir.
Tahavi, Hz. Ali’nin rivayet ettiği hadise muhalefet etmesinin mümkün olmadığından hareketle, hadiste geçen “namazın bitimi (tahlil)” sözünün farklı anlaşılması gerektiğini öne sürmüştür. Bilindiği gibi “tahlil” in anlamı helal kılmaktır. Bu namazın bittiğini değil, selamdan önce yasak olan fiillerin selamdan sonra yapılabileceğini ifade eder. Hades vuku bulsa bile namazın iade edilmesini gerektirmeyen tamamlanma ise, Hz. Ali’nin belirttiği gibi son secde-nin bitimidir.(78)Bu görüldüğü gibi uzak bir yorumdur. Ancak Tahavi, “sahabi rivayet ettiği hadise muhalif görüş beyan etmez” kuralından hareketle, hadisi yukarıdaki şekilde yorumlamayı tercih etmiştir. Bu da hadislerin yorumunda usulün ne kadar belirleyici olduğunu gösterme-si açısından ilginç bir örnektir.
Ayhan Tekineş Hoca
Makalenin tamamı için bkn:
http://isamveri.org/pdfdrg/D01525/2001_12/2002_12_TEKINESA.pdf
Dipnotlar:
30- Cabiri, a.g.e., s. 193.
31 Bk. Tahavi, ag.e., I, 71, 94.
32 Bk. Tahavi, a.g.e., I, 165, 166; I, 132; I, 276.
33 Krş. Philippe Borgeaud, Karşılaşma, Karşılaştırma, Dinler-Tarih Araştır-maları, çev. Mehmet Emin Özcan, Ankara 1999, s. 15.
34 Tahavi, ag.e. , I, ll.
35 Tahavi, ag.e., I, 455.
36 Tahavi, ag,e., I, 416.
(37) Tahâvî, Şerhu müşkili’l-âsâr (nşr, Şu’ayb el-Arnavud), Beyrut 1994, I, 165.
(38) Örnekler için bk. Tahâvî, a.g.e., IV, 292-294; 313, 314.
(39) Buhârî, “Ezân”, 7; Müslim, “Salât”, 10; Tirmizî, “Salât”, 40.
(40) Tahâvî, a.g.e. , I, 143.
(41) Ebû Dâvud, “Salât”, 36; Ahmed b.Hanbel, IV, 93, 98.
(42) Bk. Tahâvî, a.g.e. , I, 143, 144. Mevkûf rivayetler için bk. Buhârî, “Ezân”,7.
(43) İbnu’s-Salâh, Mukaddime, s. 250.
(44) Buhârî, “Edeb”, 92; Müslim, “Şi’r”, 7-9.
(45) Buhârî, “Edeb”, 90; Tirmizî, “Edeb”, 69.
(46) Tahâvî, a.g.e. , IV, 296.
(47) Buhârî, “Teheccüd”, 28; Müslim, “Müsâfirûn”, 93.
(48) Tahâvî, a.g.e., I, 297 vd.
(49) Tahâvî, a.g.e., I, 178; benzer bir örnek için ayrıca bk. aynı eser, I, 46, 47.
(50) Tirmizî, “Tahâret”, 20; İbn Mâce, “Tahâret” 41.
(51) İbn Mâce, “Tahâret”, 27.
(52) Müslim,”Zekât”, 101, 102.
(53) Tahâvî, a.g.e., I, 27.
54 Bir örnek için bk. Tahavi, ag.e., IV, 319.
55 Ebu Davud, “Salat”, 287; Müslim, “Müsafirin11, 5, 6.
56 en-Nisa, 4/102.
57 Tahavi, ag.e., I, 309 vd; bk. Ebu Davud, “Salat”, 288.
58 Bk. Tahavi, a.g.c., I, 155; 175; 312.
59 Tahavi, a.g.e., IV, 317.
60 Tahavi, age., IV, 290.
61 en-Nisa, 4/4.
62 el-Bakara, 2/237.
63 Buhari, “Ideyn”, 19; Müslim, “Ideyn”, l.
64 Tahavı, a.g.e., IV, 351-353.
65 Bk. Tahavı, a.g.e., IV, 359.
66 Ahmed b. Hanbel, I, 390; 423.
67 el-İsra, 17/64.
68 Fussılet, 41/40.
69 Tahavı, a.g.e., IV, 320.
70 Tirmizi, “Salat”, 1; Ebu Davud, “Salat”, 2; Nesai, “Mevakit”, 6, 10.
71 Bakara, 2/231
72 Tahavi, a.g.e., I, 149.
73 Ebu Hanite, sahabe fetvalarını kıyasa tercih etmiş, hadisler arasında çelişki olduğu zaman sahabilerin görüşlerine uygun olan hadisi delil kabul et-miştir. Bk. Muhammed Bıltaci, Menahicıt ‘t-tesri’i’l-İslami fi’l-karni’s-sa-ni el-hicri, Riyad 1977, I, 342-344.
74 Tahavi, a.g.e., I, 34.
75 Tahavi, a.g.e., I, 170.
76 Tahavi, a.g.e., I, 296.
77 Tirmizi, ”Taharet”, 3; Ebu Davud, “Taharet”, 31.
78 Tahavi, a.g.e., I, 273. Bu konudaki tartışmalar için bk. Muhammed Yusuf Kandehlevi, Emani’l-ahbar fi şerhi Me’ani’l-asar, IV, 169.