Unutulmamalıdır ki Gazâlî Tehâfüt’ül-Felâsifeyi yazmadan önce Mekasıd’ul-Felâsifeyi yazmış ve eleştireceği fikirleri bi-hakkın kavradığını karşıtlarına göstermeyi bir vazife bilmiştir. O büyük âlim, kabul ettiklerini bilerek kabul etmiş, reddettiklerini bilerek reddetmiş ve aslâ muhatablarına iftira atmak gibi sahteliklere iltifat etmemiştir.
Sahicilik dedikleri işte bu olsa gerek!
İslâm düşünce mirasını anlamak ve kavramak iddiasındaki kimselerin riayet edecekleri ilk ilkenin, bu mirası bütünüyle anlamaya/kavramaya çalışmak olduğunu söylersem, herhalde mübalağa etmiş olmam. Sözgelimi Tefsir, Hadîs, Kelâm, Fıkıh, Tasavvuf mirasımızı anlamak istiyorsak, mevcut bütün itikadî ve amelî mezheblere ilkece hürmet göstermekle ve İslâm’ın bütün kitabiyâtını (müdevvenâtını) mümkün mertebe ihataya çalışmakla yükümlü olduğumuzu da kabul etmeliyiz.
Hanefî mezhebini müdafaa için Şafii mezhebini veya Hanbelî mezhebini müdafaa maksadıyla Malikî mezhebini kökten reddetmeye kalkışmak, sadece edeben değil, ilmen de yanlıştır. Kezâ Eşarîliği veya Maturidîliği müdafaa için ikisinden birini gözden çıkarmanın, meselâ Maturidîliği önemsiyoruz diye Eşariliğe çamur atmanın da kabul edilebilir bir tarafı yoktur.
Mizacımız ve meşrebimiz ne olursa olsun, ilmî seviye ve birikimimiz ne durumda bulunursa bulunsun, ilim ve irfan geleneğimizin ustaları hakkında takınmamız gereken tavır istihfaf olmamalı ve meselâ İbn Teymiye’yi savunmak adına İbn Arabî’yi, İbn Arabî’yi savunmak adına ise İmam Rabbanî’yi tümüyle cerh ya da tekfir etmeyi bir marifet addetmekten hem de şiddetle kaçınmalıyız.
Evet, bu tür tavırlara aslâ ve katâ iltifat etmemeliyiz, zira İslâm düşüncesinin, ilim ve irfanlarıyla temayüz etmiş temsilcileri arasındaki tartışmalar ne seviyede olursa olsun, mümessillerimizin birbirlerine yönelttikleri tenkid oklarının uçları ne kadar sivrilmiş bulunursa bulunsun, bütün bunlar, o zevâtın büyük bir medeniyeti birlikte inşâ etmelerine ve tüm renkleri içiçe geçmiş ilmî bir süreklilik oluşturmalarına engel teşkil etmemiş, öyle ki medeniyet tarihimiz, bu hareketli süreç içerisinde âdeta muhtelif efkârın müsademesinden lemean eden bir bârika-ı hakikat hâlini almıştır.
Ben bu sözlerimle meşrebimizi, mezhebimizi veya İslâmî yorumlara dair tercihlerimizi önemsemememiz veya farklılıklarımızı terketmemiz lâzım geldiğini dile getirmeye çalışıyor değilim.
Bilâkis İslâm’ı anlamada/yorumlamada müslümanlar arasında farklılıklar olacak, bu farklılıklara binâen elbette tartışmalar da vukû bulacaktır. Usulü dairesinde herhangibir âlimin ya da ekolün görüşünü eleştirmek ya da herhangi bir âlimin ya da mezhebin görüşüne taraftar olmak, hatta bazılarınca tuhaf gibi görünse de kanaatlerimiz hususunda taassub göstermek bizim en tabii hakkımız! Ancak kırıp dökmeden, iftiralara/ithamlara tenezzül etmeden, ilim ve edeb sınırlarını aşmadan.
İmam Gazâlî adınm geçtiği her yerde kendisinden hüccetimiz diye söz etmeye dikkat eden, İmam Gazâlî’ye düşünce dünyasının merkezinde yer veren ve bâhusus lbn Sina felsefesiyle hesaplaşmak gerektiğine inanan bir kimse olarak lbn Sina’nın İslâm düşünce mirası içerisindeki müstesna yerini inkâr mı etmem gerekir?
İmam Gazâlî’nin inşâ ettiği metafizik çerçevenin ihyası halinde zihnî hercû merçten kurtulabileceğimiz kanaatini taşıdığım için lbn Sina gibi bir büyük fikir ustasının ilim geleneğimiz içerisindeki müstesna mevkiini görmezden mi gelmeliyim?
Imam Gazâlî’nin tezlerini savunabilmek için lbn Sınayı tekfir ve takbih mi etmeliyim?!
Benim bulun bu suallere cevabını elbeile olumsuz olacaktır.Ibn Sinayı eleştirebiliriz ve fakat kendisini tekfir de edemeyiz,takbıh de.
Ibn Sina nın görüşlerini, -söylediklerini, söylemek istediklerini kabul etmeyip reddedebiliriz, Meşşâî geleneğin (felâsifenin) İslâm düşüncesi içerisindeki olumsuz rolüne dikkatçekebilir ve hatta bu geleneğin birçok ustası gibi Ibn Sina’yı da tenkide kalkışabiliriz; fakat bir tek şartla: Oklarımızın ucunu sivriltmeden önce bu büyük feylesofun ne dediğini, ne demeye çalıştığını adam gibi anlamalıyız; fikirlerine nüfuz ettiğimizden, eserlerine bi hakkın vukufiyet kesbettiğimizden emin olmalıyız.
Yoksa gelişigüzel birkaç kitapçık okuyarak veya bazı oryantalistleri uzaktan uzağa taklid ederek kendi geleneğimizin bu ustasına iftira atamayız, panteistti, ateistti gibi lâf u güzaflarla insanları kandıramayız, böyle bir teşebbüste bulunamayız.
Dücane Cündioğlu – Keşf-i Kadim(İmam Gazaliye Dair),syf.116-118
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…