İmam Ahmed, Zalim Sultan Hadisleri ve İSLAMOĞLU’nun Son Numarası
Acemi bir yazar, ilk kitabını tecrübeli bir yazara götürüp incelemesini istemiş. Bir süre sonra heyecanla kanaatini öğrenmek için gittiğinde usta yazar şöyle demiş: “Kitabını okudum. İçinde birçok yeni şey ve birçok hakikat var.” Acemi yazarın heyecanı tam sevince dönüşecekken üstat devam etmiş: “Fakat kitabındaki hakikatlerin hiçbirisi yeni değil, yeni olanların da hiç birisi hakikat değil.”
Evet, İslamoğlu çok konuşuyor, çok yazıyor, çok şey söylüyor; ama dile getirdiği hakikatlerin hiç birisi yeni değil, yenilerinin de hiç birisi hakikat değil. Bu, en fazla da “hadis” meselesinde yazıp söylediklerinde böyle…
Geçtiğimiz ayın sonlarına doğru başrolde Mustafa İslamoğlu‘nun bulunduğu yeni bir komediye şahit olduk.
Senai Demirci ile yaptığı bir programda İslamoğlu, İmam Ahmed b. Hanbel‘in, devletle barıştıktan sonra, Müsned’inde zalim sultanla ilgili rivayetleri attığını iddia etti. Ardından İhsan Şenocak hocanın bunun yalan olduğunu ortaya koyan bir videosunu izledik. Sonra İslamoğlu’nun facebook sayfasında “sayfa idaresi” imzasıyla Müsned‘den bir rivayet zikredildi ve “işte ispatı” dendi. Bir süre sonra İslamoğlu hep yaptığı şeyi bir kere daha tekrarladı ve şaheser bir “demagoji” örneği sergiledi.[1] Hatta “Onun inandığı dinle benim inandığım din aynı değildir” diyerek açık bir şekilde “tekfir” terminolojisini de devreye sokmuş oldu.
Ve her zaman olduğu gibi “nedir bu işin aslı?” soruları birbiri ardına sökün etti. Bu durumda ihkak-ı hak adına ve de haysiyetini, vicdanını, imanını ve ahiret inancını kaybetmemişler için bu yazıyı kaleme alma ihtiyacı hissettim. Bu yazı Mustafa İslamoğlu’nun müptela olduğu hastalığa şifa olur mu? Elbette olmaz. Samimi inancım odur ki İslamoğlu, saplandığı o bataklıkta battıkça debelenecek, debelendikçe batacak. Onun zehirlediği kitle arasında bu vesileyle gerçeği görenler olursa bu yazının maksadı fazlasıyla hâsıl olmuş olacak.
İslamoğlu ne yapmak istiyor, kim adına konuşuyor ve etki alanındaki insanları nereye sürüklüyor; işin bu yanıyla ilgilenmeyeceğim. Diyelim ki İslamoğlu sütten çıkmış ak kaşıktır ve “hakikat”i ortaya koymaktan başka hiçbir emeli yoktur!.. Böyle düşünelim ve olan bitene yakından bakalım:
Ne demiş?
İlgili videosunu izledim; şöyle diyor İslamoğlu: “Hadisin vahiy ilan edildiği bir dönemdir Ahmed b. Hanbel dönemi. (…) Ahmed b. Hanbel, devletle barıştıktan sonra Müsned’inden, devletle ilgili, hilafetle ilgili, zalim sultanla ilgili daha doğrusu, hadislerin tamamını kaldırdı. Zühlî için söylediğimi aynen İbn Hanbel için de söyleyeceğim: Şimdi sen hem “vahiy” diyeceksin, hem de bir konudaki hadislerin tamamını kitabından çıkaracaksın. Önce koymuşken sonra çıkaracaksın…”[2]
Birkaç cümleden oluşan bir paragraf içine bu kadar arızayı sığdırmak İslamoğlu’nu tanıyanlar için garipsenecek bir durum değil. Ağzını açtığında çam devirmeden kapatamayan, daha doğrusu ağzını sürekli çam devirmek için açan birisi için bu artık “meslek” kabul edilmeli. Her neyse… Aşağıda bu noktayla ilgili izahat gelecek.
Şenocak hocaya yazdığı cevabi yazıda da döktürmüş mübarek:
“1. Eğer sorun Ahmed b. Hanbel’in hadis atması ise, bu durum hilafetle ilgili hadislerden ibaret değildir. O Müsned’deki hadisleri 750.000 hadis içinden seçtiğini söyler (Tedribu’r-Ravi) Yani o 720.000 hadisi atmıştır. Kettani bu rakamın 100.000 olduğunu söyler. Yani Ahmed b. Hanbel Müsned’i yazarken 70.000 hadisi atmıştır. Hadis atma işini Buhari de Müslim de yapmış ve yüzbinlerce hadisi attıklarını itiraf etmişlerdir. Bu da hadislerin vahiy olmadığı tezimizi destekler.
“2. Ebu Zür’a er-Razi Ahmed b. Hanbel’in ezberinde 1.000.000 hadis olduğunu söyler. (Tedribu’r-Ravi) Yani o Müsned’ini yazarken 30.000 almış, gerisini atmıştır. Ana tezimiz “HADİSLER VAHİY DEĞİLDİR”. Bizi iftira etmekle suçlayan malum kişinin tezi ise “HADİSLER VAHİYDİR” Şimdi sormalı, Ahmed b. Hanbel 970 bin vahyi mi attı?
“3. Ahmed b. Hanbel’in Müsned’i yaklaşık 30.000 hadisten oluşur. Ahmed b. Hanbel’in oğlu babasının ölümünden sonra Müsned’e 10.000 hadis daha eklemiş sayı yaklaşık 40.000 olmuştur. Yani o söz konusu hadisler, babasının atıp oğlunun sonradan eklediği hadislerden ibarettir. Bu basit gerçeği ilim sahibi herkes bilir. Bilmiyorsa da öğrenebilir. Hadislerin vahiy olduğunu iddia eden malum şahıs ise, eğer bunu bilip de konuşuyorsa yalancıdır. Bilmeden konuşuyorsa cahildir. Bu durumda ise, bilginin doğruluğu-yanlışlığı sorunu teferruat halini alır. Zira asıl sorun dürüstlük sorunudur. Günümüzden 1150 yıl önce ölmüş birinin arkasına saklanıp yaşayan birine saldırmak nasıl bir psikolojinin eseridir?
“4. Ahmet bin Hanbel’in Müsned’inin 1995 Müessesetu’r-Risale baskısı Şuayb El-Arvavut’un tahkik ve ihtisarı ile yayınlanmıştır. El-Arnavud bu neşrinde İbn Hanbel’in şazlarını ayıklamış ve sonuçta Risale baskısında 28.000 rivayet kalmıştır. Bunu niçin zikrettim. Biri çıkıp der ki “Bak bu baskıda 40.000 değil, 28.000 rivayet var. Buradan, muhakkik Arnavud’un, İbn Hanbel’in oğlunun zevaidini tamamen çıkardığı sonucu çıkmaz. Risale neşrinde geriye 28.000 kaldığına göre, muhakkik Arnavud’un amacı İbn Hanbel’in oğlunun zevadini çıkarmak değil, şazları çıkarmaktır zaten geriye kalanın sayısı asıldan da 2.000 eksiktir…”
Bütün bu hususlar üzerinde teker teker duracağım:
Hadisin vahiy ilan edilmesi
1. İslamoğlu’nun, “Hadisin vahiy ilan edildiği dönem” olarak İmam Ahmed b. Hanbel dönemini göstermesi, Hadis Tarihi konusundaki katmerli cehaletini gösteriyor.
“Dakka 1 gol 1″ muhabbeti yani!..
Hayır, burada Hadis-Vahiy ilişkisini tartışmayacağım. Diyelim ki Efendimiz (s.a.v)’in ağzından Kur’an ayetleri dışında vahiy kaynaklı tek söz çıkmamıştır ve daha sonraki dönemler itibariyle “hadisin vahiy ilan edilmesi” diye bir hadise gerçekten vuku bulmuştur. Bu hadisenin hangi zaman dilimine tekabül ettiğini tesbit etmek için birkaç farklı yol takip edilebilir: Hadis Tarihi’ne bakılabilir, Fırkalar Tarihi (Fırak/Milel-Nihal) üzerinden gidilebilir, Fıkıh Tarihi denenebilir, ya da nihayet yine rivayete dayalı Tefsir ya da kronolojik Tarih kaynaklarından iz sürülebilir.
Ehl-i Sünnet’i bir kenara bırakalım; Mu’tezile, İmâmiyye, Zeydiyye, İbâdiyye, hatta İsmailiyye’ye ait kaynaklara şöyle bir göz gezdiren kimse bile orada Sünnet’in bir kaynak olarak benimsendiğini, bunun tabii bir neticesi olarak da hadisle ihticac edildiğini görür.[3]
Bu hakikat sebebiyle tarih içinde hadise bigâne kalan bir fırkaya rastlamak neredeyse mümkün değildir. Evet, kategorik olarak Efendimiz (s.a.v)’in ağzından çıkan her sözün “vahiy” olduğunu söylemek doğru değil. Biraz hadis, biraz Usul bilen hiç kimseden böyle bir söz sadır olmaz. Ancak bu Ümmet’in hemen bütün fırkaları Sünnet/hadis meselesine ahir zamanda ortaya çıkmış bir şirzimeden farklı bakıyorsa, evet burada bir anormallikten söz etmek durumundayız.
Nereden giderseniz gidin kaynaklar Hadis-Vahiy ilişkisi konusunda size “ilk nesli” işaret edecektir. Hadislerin uydurma olduğu temcidine sarılsanız, karşınıza Sahabe çıkacaktır. Sahabe tasarruflarıyla ilgili rivayetlerin uydurma olduğunu iddia etseniz, Tabiun neslinin tutumu yolunuzu kesecek. Yani züccaciye dükkânına giren filin, vefat tarihi 241/855 olan İmam Ahmed’e ulaşabilmesi için hayli yol kat etmesi gerekir ki, aslına bakarsanız “hadisin vahiy ilan edilmesi” o tarihsel dönemlerin her birinde bahse konu edilebilir. “Allah’a ve Resulü’ne iftirada vahiy olmayan bir şeyi vahiy ilan edecek kadar mesafe kat etmiş bir ümmetin bu marifeti” Ahmed b. Hanbel dönemine kadar ertelemesinin ne anlamı olabilir ki?
Devam edelim:
2. “Ahmed b. Hanbel, devletle takıştıktan sonra Müsned’inden, devletle ilgili, hilafetle ilgili, zalim sultanla ilgili daha doğrusu, hadislerin tamamını kaldırdı.”
Meselenin püf noktası burası. İmam Ahmed, devletle takıştıktan sonra Müsned’inde devletle, zalim sultanla… ilgili hadislerin “tamamını” kaldırmış! Mesela?
Facebook sayfasında İslamoğlu adına konuşanlar aşağıda değineceğim rivayeti örnek gösterip sormuşlar:
” 1. Ahmed b. Hanbel yöneticilere itaat etmemeyi emreden yukarıdaki hadisi kitabına önce niye almış? İtaati emreden diğer hadisleri ölüm döşeğinde mi keşfetmiş?
“2. Yönetimin baskısına maruz kalmasa, yine de hadisi atar mıydı?
“3. Peki, Ahmed b. Hanbel’in ölüm döşeğinde oğluna kitabından sildirip attırdığı bu hadisin senedi zayıf veya uydurma mı?..”
Bunlardan İslamoğlu’nun haberi olmuş mudur, bilemiyorum, ama onu müdafaada işe yarayacağı başkaları tarafından da düşünülebileceği için bunlara da birer-ikişer cümleyle değinmeden geçmek olmaz.
Önce rivayeti görelim:
Müsned ve Zalim Sultan Rivayetleri
İmam Ahmed b. Hanbel (rh.a), vefat hastalığında, oğlu Abdullah’a, Müsned‘deki bir rivayetin üstünü çizmesini, yani o hadisi Müsned‘den çıkarmasını söylemiş. Konuyla ilgili olarak adı geçen eserde Efendimiz (s.a.v)’in, “Ümmetimi Kureyş’in şu batnı helak edecek” buyurduğu, Sahabe’nin “(Onlar konusunda) ne yapmamızı emir buyurursunuz ey Allah’ın Resulü?” diye sorması üzerine de, “Keşke insanlar onlardan uzak dursa!” dediği nakledilir. Rivayetin akabinde İmam Ahmed’in oğlu Abdullah şöyle der: “Vefat hastalığında babam şöyle dedi: “Bu hadisin üstünü çiz. Zira bu hadis, Hz. Peygamber (s.a.v)’den gelen (sahih) hadislere –yani “(zalim sultanın tasarrufları karşısında) dinleyin, itaat edin, sabredin” buyurulan hadislere– aykırıdır.”[4]
Biraz arkaplan çalışması yaptığımızda İslamoğlu’nu bu çukura kimin ittiğini, daha doğrusu İslamoğlu’nun kime yaslanarak bol keseden attığını tesbit edebiliyoruz:
Mesele şu:
Mehmet S. Hatiboğlu hoca, İslamî Araştırmalar dergisinin Hadis-Sünnet Özel Sayısı’nda[5] Müslüman Alimlerin Buhârî ve Müslim’e Yönelik Eleştirileri başlıklı makalesinde bu rivayeti zikretmiş ve şunları söylemiş: “… Müsned’deki bu rivayetin akabinde İmam-ı Ahmed’in oğlu Abdullah bize hadis tenkidi tarihi bakımından son derece mühim olan şu açıklamada bulunmaktadır:…”
Hatiboğlu, Abdullah b. Ahmed’in yukarıda naklettiğim sözünü aktardıktan sonra sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ahmed b. Hanbel’in zalim Müslüman idarecilere karşı şiddetten uzak bir itaat ve sabır gösterilmesini tavsiye eden hadisleri benimsemiş olduğunu bilenler, Emevî idaresine karşı vaktiyle pek çok âlimin aldığı sert tutumu onun tasvib etmeyeceğini, kendisinin de Abbâsilerin zalimlerine karşı aynı davranışı göstermekten geri kalmayacağını kolayca tahmin edebilirler. Nitekim öyle de olmuştur. Konumuz bakımından bizi burada ilgilendiren husus, Buhârî ve Müslim’in aynı isnad ve metinle Sahîhlerine almış oldukları bir rivayeti, kendilerine hocalık da yapmış olan Ahmed ibn Hanbel gibi bir fıkıh mezhebi imamı büyük muuhaddisin kendi Müsned’inden attırıyor olmasıdır. Yani Buhârî ve Müslim’ce sahih sayılmış bir hadis İmam-ı Ahmedce şaz bir rivayetdir. Böylece III. asırda bu hadisin makbuliyeti üzerinde bir icmadan bahsetmek de mümkün olmamaktadır…”[6]
Hatiboğlu’nun –yorumunu bir kenara bırakacak olursak– burada “tek bir” hadis üzerinde durduğu açık bir şekilde görülüyor. Onun bu rivayeti burada zikretmekten maksadı, İmam el-Buhârî ve İmam Müslim’in sahih addedip Sahîh‘lerine aldıkları bir hadisin İmam Ahmed tarafından sahih kabul edilmediğini anlatmaktır.
“Ağızdan kulağa” sürecinin ilk safhası
Mehmet Emin Özafşar, İdeolojik Hadisçiliğin Tarihî Arka Planı isimli çalışmasında[7] meşhur “mihne” dönemi üzerinde dururken şunları söylemiş: “Mütevekkil dönemi, işbaşındaki siyasî otoriteye bağlılığı pekiştiren rivayetlerin mebzul miktarda nakledildiği bir dönem olmuştur. Hatta bir tertibe kurban edilmek istenen Ahmed b. Hanbel’in evi aranmış, kendisine biat etmek üzere evinde bir şiiyi sakladığı yolunda ihbar alındığı söylenmiştir. Bunun üzerine Ahmed b. Hanbel, kendisinin, hoşlansa da hoşlanmasa da her şart altında halifeye bağlı olduğunu belirtmiş ve bu tutumu yazılı bir tutanakla halifeye göndermiştir.
Olayı nakleden Hanbel b. İshak’ın siyasi otoriteye bağlılığı dile getiren yirmibeş tane hadise yer vermesi, Mütevekkil’in yumuşama politikasına karşılık olarak hadisçilerin güvence vermeleri şeklinde yorumlanabilir. Buna Ahmed b. Hanbel’in siyasal otoriteye karşı tavır takınmayı teşvik eden hadislerin Müsned’inden çıkartılması emrini vermesi de eklenince hadisçilerin siyasal otoriteyle uzlaşma arzularının ne kadar had safhada olduğu ortaya çıkar…”[8]
Hatiboğlu hocanın tamamen “teknik” bir bağlamda bahse konu ettiği “tek bir hadis”, Özafşar’ın naklinde “hadisler”e dönüşüyor ve siyasî/ideolojik bir tavrın yansıması haline geliyor.
Ve konu İslamoğlu’nun diline düşünce, buradaki “hadisler”, “zalim sultanla ilgili bütün hadisler”e dönüşüyor! E, abartacaksınız ki ilgi çekesiniz değil mi? Yoksa İslamoğlu’nun bir tek rivayetle ne işi olur?!
Şimdi insanların şunu sorma hakları yok mudur: Ey utanmaz arlanmaz adam! İmam Ahmed’in Müsned‘inden attığını söylediğin “bütün hadisler” nerede? Hastalıklı yaklaşımını temellendirmek için tek hadis üzerinden konuşmanın tatmin edici olmadığını düşünerek abartma ihtiyacı hissediyor, sonra da “nerede bu bütün hadisler?” diye sorulunca konuyu değiştirip “hadis-vahiy” ilişkisi üzerinden demagoji yapıyorsun? Bir parça haysiyetin varsa ya bu “bütün hadisler”in nerede olduğunu gösterir, ya da kamuoyundan özür dilersin! Ben bunlardan hiç birini yapamayacağını biliyorum da, belki aldattığın kitleler şapkayı önlerine koyarak düşünürler bu vesileyle…
İmam Ahmed’in Müsned‘inde yönetimle ilgili 200 civarında hadis bulunmaktadır. Bunlar içinden doğrudan zalim sultan temalı olanları toplu halde görmek isteyenler, merhum şehid Hasan el-Bennâ’nın babası Abdurrahman el-Bennâ’nın el-Fethu’r-Rabbânî‘sinin XXIII. cildinin 18-33, 41-45 sayfalarına bakabilirler. Burada bunları uzun uzadıya zikretmeye niyetim de, yer de yok. Mesele gün gibi aşikârken bir tek hadis üzerinde avurtlarını doldura doldura bu kadar köşeli laflar eden adamın elde edebileceği “vebal”den başka nedir? ..
İmam Ahmed, erbabının malumu olduğu gibi Müsned‘ini yazdıktan sonra son şeklini veremeden vefat etmiştir. Onun, Müsned‘e aldığı bütün rivayetlerin sahih olduğu tarzında bir iddiası da yoktur.[9] Yine erbabının bildiği gibi Müsned‘de, bizzat İmam Ahmed’in başka nakillerle taz’if ettiğini bildiğimiz rivayetler mevcuttur.
Gelelim Facebook sayfasını idare edenlerin sorularına:
1 – Bu hadisin “yöneticilere itaat etmemeyi emrettiği” tesbiti doğru değil. Efendimiz (s.a.v)’in söylediği, “Keşke insanlar onlardan uzak dursa!”dan ibaret. Yöneticilerden uzak durmak (i’tizal) başka şeydir, onlara itaat etmemek başka. Efendimiz (s.a.v)’in burada tavsiye ettiği, söz konusu yöneticilerle haşır-neşir olmamak, onların suçlarına ortaklık etmemek tarzında “pasif” bir tavırdır. “İtaat etmemek”se aktif bir tavırdır ve dediğim gibi bu ikisi birbirinden farklı şeylerdir. İmam Ahmed bu hadisi kitabına niye almış? Yukarıda da belirttiğim gibi İmam Ahmed, müsvedde olarak hazırladığı bu eserini baştan sona ayıklama ve temize çekme imkânı bulamamıştır ve Müsned‘de yer verdiği halde “gayr-i sahih” gördüğü pek çok rivayet vardır.[10] İtaati emreden hadisleri ölüm döşeğinde mi keşf etmiş? (üsluba bakın!) Tabii ki öyle değil. “Dinleyin, itaat edin, sabredin” muhtevalı hadisleri Müsned‘de nakleden de kendisidir.[11]
2 – Yönetimin baskısına maruz kalmasa yine de hadisi atar mıydı?
Meselenin püf noktası da işte burası. İslamoğlu ve çömezlerinin kurgusuna göre İmam Ahmed, “yönetimin baskısı üzerine” bu hadisi (afedersiniz, “bütün hadisleri” demeliydim değil mi!) Müsned‘inden çıkarmıştır. Şimdi soralım: İmam Ahmed bu hadisi Müsned‘den ne zaman çıkarmıştır? Vefat hastalığında! Peki devletten baskı gördüğü dönem ne zamandır: Me’mun-Mu’tasım-Vâsık dönemleri (813-847) Yani İslamoğlu’nun “bu ümmetin aklıdır” dediği Mu’tezile’nin, resmî devlet mezhebi haline gelip de Ehl-i Sünnet ulema hakkında cadı avı başlattığı süreç. (İslamoğlu da devlet gücüne kavuştuğu anda aynı şeyi yapacak ve hatta “Kur’an mahluktur” demeyenlere gayrimüslim muamelesi yapan ideoloji atalarını bu konuda da aratmayacak icraatların altına imza etmekten çekinmeyecektir![12])
Bu sancılı dönemde Müsned‘den ilgili hadisleri çıkarmamış olan İmam Ahmed, Mütevekkil’in hilafete gelip de bu paranoyaya son verdiği bir dönemde bunu niçin yapsın? Üstelik hadisin muhtevası, “onlardan uzak durun/onları kendi hallerine bırakın” diyorken? Sizin ya aklınız yok veya maksadınız başka!
1 – Bu hadisin senedi zayıf da değil, uydurma da. Ancak sizin hadis konusundaki malumatınız kıt. Bir hadisin gayri sahih sayılması için illa senedinin zayıf veya sened yahut metninin uydurma olması gerekmez. Metindeki şuzuz ve nekaret de hadisin sıhhatini olumsuz etkileyen faktörlerdir. Okuduğunuzu anlayacak kapasiteniz olmadığı için İmam Ahmed’in, bu hadisin Müsned‘den çıkarılmasını söylerken gösterdiği gerekçe sizin için bir anlam ifade etmiyor!
2 – Gelelim İslamoğlu’nun Şenocak hocaya hitaben yazdıklarına:
3 – “İmam Ahmed, Müsned‘e almayıp dışarıda bıraktığı 720 bin veya (bir diğer itibara göre) 70 bin hadisi atmıştır” diyor. Bu meseleyi daha önce de yazmıştım kendisine: Bir hadisin ikinci bir isnadda tek bir ravisi bile farklı olsa o farklı isnad Hadisçiler’ın terminolojisinde müstakil bir hadis olarak ifade edilir. Bu, metindeki tek bir kelime değişikliği için de böyledir. Buna ilaveten Sahabî ve Tabiî kavillerine de “hadis” dendiği yine ehlinin malumudur (mevkuf ve maktu hadis). Hal böyle olunca buradaki 700 küsür bin hadis veya 1 milyon hadis, sadece Efendimiz (s.a.v)’den nakledilmiş merfu rivayetleri değil, yukarıda özetle anlatmaya çalıştığım vakıayı anlatır.
4 – Bu hadisleri atanlar “vahyi” mi atmış olmaktadır? İslamoğlu Ahmed b. Hanbel Müsned‘den “zalim sultanla ilgili bütün hadisleri atmıştır” sözünün altında ezildiğini bildiği için bunu, sözü başka bir noktaya çekerek örtmeye çalışıyor. Ama saptığı bu yol da çıkmaz sokak. Sünnet’in vahiy kaynaklı olduğunu söyleyenler (ki bunların sadece Ehl-i Sünnet’ten ibaret olmadığını, bid’at mezheplerin hemen tamamının da Sünnet’i ve hadisi dinî bir delil olarak gördüklerini yukarıda söylemiştim), bunu, Sünnet verilerinin kitaplarda tedvin/tasnif edilene kadar güvenilir yollarla gelmiş olmasına bağlamıştır ki bundan daha tabii bir şey olamaz. Eğer Ahmed b. Hanbel veya el-Buhârî yahut bir başka Hadis imamı, eserine bütün sahih hadisleri almak gibi bir amaçla yola çıkmış olsaydı, İslamoğlu’nun sorusu ve itirazı o zaman anlamlı olabilirdi. Ama o imamların hiç birisinin böyle bir niyetle hareket ettiğine dair elimizde bir delil yok.
Hele İmam el-Buhârî ya da Müslim’i burada bahse konu etmek, kişiyi gülünç duruma düşürmekten başka bir işe yaramaz. Çünkü o imamların bizzat kendileri, sahih buldukları bütün rivayetleri eserlerine almak gibi bir maksat taşımadıklarını, bir başka ifadeyle sahih hadislerin, eserlerine aldıklarından ibaret olmadığını açık bir şekilde belirtmişlerdir. Tedrîbu’r-Râvî’yi referans gösteren İslamoğlu elbette bu hakikatten de haberdar olmalıdır. Haberdarsa niçin mugalata yapıyor, değilse cahili olduğu konuda niçin konuşuyor?
5 – “el-Arnavud bu neşrinde İbn Hanbel’in şazlarını ayıklamış ve sonuçta Risale baskısında 28.000 rivayet kalmıştır.” Bu, tam da “konuştukça batıyorsun” kabilinden bir inci! Şu’ayb el-Arnaût hoca duysa eminim saçını başını yolar! Efendimiz (s.a.v), “İnsanların ilk nübüvvet sözlerinden duyageldikleri bir sözdür: Utanmazsan dilediğini yap!” buyurmuş. Ne diyelim, Şu’ayb hocanın kısmetine de Müsned‘in şazzlarını ayıklamak ve Müsned‘i iihtisar etmek düşecekmiş!..
Ama İslamoğlu’nun atladığı küçük bir ayrıntı var: Şu’ayb el-Arnaût tahkikinden önce Müsned Ahmed Şâkir-Hamze Ahmed ez-Zeyn tahkiki olarak da basıldı; o baskıda da ihtisar yapılmış olmalı ki, hadislerin sayısı müteselsil numaralandırmaya göre 27.519. Hımmm! Demek ki onlar biraz daha “sıkı” bir eleme ve ihtisar çalışması yapmış! Durun durun! Acele etmeyin. Müsned‘in bir baskısı daha var; bir heyetin tahkikiyle Âlemu’l-Kütüb de basmış bu eseri. Orada daha “gevşek” davranmış olacaklar ki, hadislerin sayısını 28.199′dan aşağıya indirmeye muvaffak olamamışlar!! O da ne! Muhammed Abdülkadir Atâ da eleme yapmış. Ama o daha daha gevşek çıkmış, 28.414′te kalmış…
Bu Müsned‘in tam bir baskısı yok mu yahu?! Hiç mi Allah’tan korkan adam çıkmamış, her gelen kafasına göre ayıklama yapmış bu eserden?[13]
Bu perişanlığın üstüne bir de “Buradan, muhakkik Arnavud’un, İbn Hanbel’in oğlunun zevaidini tamamen çıkardığı sonucu çıkmaz. Risale neşrinde geriye 28.000 kaldığına göre, muhakkik Arnavud’un amacı İbn hanbel’in oğlunun zevadini çıkarmak değil, şazları çıkarmaktır zaten geriye kalanın sayısı asıldan da 2.000 eksiktir…” demez mi? Eminim ne söylediğinin kendisi de farkında değil. Laf olsun torba dolsun…
Sonuç yerine
Yazısını, “keşke düşmanlarım mert olsaydı” diyerek bitiren İslamoğlu’na bir çift sözüm var son olarak: Sen, mertlikten söz edebilecek en son adamsın bu memlekette. Sana bugüne kadar kaç kişi devirdiğin çamlar konusunda “görüşelim” haberi iletti… Bunların tekine bile cevap verecek cesareti gösteremedin. Bunların çoğunun da sana Allah için nasihat etmekten başka bir maksatları yoktu, biliyorum. Senden hem daha birikimli, hem daha yaşlı ve tecrübeli insanlar senin, kurduğun cümlelerin adamı olmadığını söyledi yüzüne karşı; “nisan yağmuru yağıyor” dedin. Biliyorum bu da duvara çarpıp geri gelecek, ama hiç olmazsa kamuoyu seni gerçek yüzünle tanısın diye sana açıkça çağrıda bulunuyorum: Bugüne kadar devirdiğin çamları kamuoyu önünde yiğitçe, mertçe konuşmaya davet ediyorum seni! Hodri meydan!
****
Kaynak: Ebubekir Sifil, Hüküm Dergisi, Sayı:23
****
Dipnotlar:
[1] http://www.timeturk.com/tr/2014/10/29/islamoglu-ndan-senocak-a-cevap.html#.VFP7rzTkdDA
[2] http://www.youtube.com/watch?v=KywyX9EU7dM
[3] Yazıyı uzatmamak için burada sadece bir örnek zikredeyim: Meşhur Mu’tezilî Kadı Abdülcebbâr el-Hemedânî, kabir azabı, sırat, mizan… gibi hususların tamamının hak olduğunu söyler ki, İslamoğlu’nun Mu’tezile’yi ne kadar anladığını anlamak için sadece buraya bakmak dahi kâfidir. Bkz. Şerhu’l-Usûli’l-Hamse, 92-97; a.mlf., el-Muhtasar, 277 vd.
[4] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, II, 301; Ahmed Şâkir tahkiki, VIII, 118; Şu’ayb el-Arnaût tahkiki, XIII, 381-3.
[5] Cilt, X, Sayı, 1-3, Ankara-1997.
[6] A.G. Dergi, 9-10.
[7] Ankara Okulu yay., Ankara-1999.
[8] Özafşar, İdeolojik Hadisçiliğin Tarihî Arka Planı, 64. Özafşar bu ifadelerine düştüğü dipnotta referans olarak Hatiboğlu hocanın yukarıda naklettiğim tesbitini gösteriyor.
[9] Oğlu Abdullah’ın bir sorusu üzerine, Müsned’i İslam Dünyası’nda yaygın olarak bilinen/mütedavel rivayetlerden oluşturduğunu, yoksa kendi nazarında sahih olan rivayetlere tahsis edecek olsa, pek az rivayetin yer alacağını söylemiştir. Bkz. Ebû Mûsâ el-Medînî, Hasâisu’l-Müsned, 27.
[10] Örnek görmek isteyen, Şu’ayb el-Arnaût tahkikli baskıda, I, 68-70 arasına bakabilir.
[11] Örnek olarak Şu’ayb el-Arnaût baskısındaki 12.126, 18.582, 27.266… numaralı hadislere bakılabilir.
[12] Bu dönemde Abbasi devletiyle Bizans arasında imzalanan bir “esir mübadelesi” anlaşmasına göre Bizans’ın elindeki Müslüman esirlerle Abbasiler’in elindeki Hristiyan esirler mübadele edilecektir. Ancak sınırdaki kontrol noktasında “ümmetin aklı”ndan iki zorba, Bizans tarafından gelen Müslüman esirleri gerçekten Müslüman olup olmadıklarını anlamak maksadıyla sigaya çekmek için beklemektedir. İki basit soru sorarlar gelenlere: “Kur’an mahluk mudur?” ve”Rü’yetullaha (ahirette mü’minlerin Cenab-ı Hakk’ı göreceklerine) inanıyor musun?” bu soruların ilkine “Hayır”, ikincisine “Evet” diyen “Müslüman olmadığı” gerekçesiyle Bizans esaretine geri gönderilir, aksini söyleyenler Müslüman kabul edilerek özgürlüğüne kavuşturulur! (Mu’tezile’nin bu ve daha birçok ibretlik icraatı için tarih kitaplarının h.231 ve devamı olaylarının anlatıldığı bölümlerine bkz.) İslamoğlu projesinin mezarından hortlatmaya gayret ettiği Mu’tezile böyle bir şey!
[13] Müsned‘in ihtiva ettiği hadis sayısı noktasında bu farklı baskılar arasında görülen ihtilafı merak edenler bi zahmet İslamoğlu’na bunu bir soruversin. Belki buna da bir cevabı vardır!..
“Tarih ve Din Araştırmaları Kurumu” Sayfasından Alıntı Yapılmıştır.
Selamünaleyküm.
H.z Ademin bir kişilik olduğunu inkar ediyor.Kurana zıt bir görüş.
Tarık suresinin ilk 3 ayeti açıkça bir kara delik yıldızı yazdığı halde, bu tefsirin zorlama bir tefsir olduğunu söylüyor.Müslümanlar bu kişiyi canlı yayında tartışmaya davet etmeli.
Aleykümselam…tartışmak mı..Ebubekir Sifil Hoca,İhsan Şenocak Hoca olsun..kaç kere davet etti bunun gibilerini,özellikle de m.islamoğlunu..ama m.islamoğlu yanaşmadı,hep kaçtı…daha yeni 4-5 gün belkide olmuştur… ihsan şenocak hoca yine davet etti..halan daha bekliyoruz…
1400 yildir rivayetler üstüne donen tartisma,bitmek bilmiyor.Bi de buna ilim deniyor.Bana gelip biri kocakari masali anlatsa ben onu niçin tartisayim?1400 yildir gelinen nokta bu,daha doğrusu gelinemeyen.Ortada doğru ve tutarlilik yok ki tartisma olmasin,çelişkiler var ki tartisma var.
Konuya çok yabancısınız, en iyisi bu yoldan vazgeçin. Kendinize başka bi uğraş alanı bulun. İlim herkese göre değildir.
Mustafa Islamoglu Muhammed abduh ve cemalettin afgani gibi itikadi bozuk lawrenclerin eseridir. Bunları hiç konusturmamak gerek.