Ayine olarak ilk görünen Hz. Âdem’dir. Nitekim Hz. Adem ‘safiyullahtır’ yansıtan âyinedir. Peki ona nereden yansımıştır? Yansıyan nedir, nerededir? Allah u Tealâ’nın esma ve sıfatının yansımasıdır diye cevap verilebilir fakat bu, tek başına doğru olmaz. O zaman âlemlerden münezzeh olan Allah Teâlâ ya mahal isnad edilmiş olur.
O halde Ehli Sunnet akaidine göre söylenebilecek söz Âdem’de tecellî etmesidir.Evet, bu, doğrudur fakat ayna tecellî mahalli olamaz ki… Ancak tecellî edileni gösterebilir. Sözü uzatmaya bil çünkü söz uzattıkça bu sözü, felsefe zannetme tehlikesi de beraberinde gelebilir. Şu kadarını söyleyelim ki ayna ne kadar saf olsa da bir şeyi gösterebilmesi için nura ihtiyacı vardır.Bu nur, Adem’de yansıyanı gösterdi fakat kendisi Adem de görünmedi. Hz. Âdem’de Cenâb-ı Hakk’ın esrar-ı göründü, lâkin bu esmanın zuhûruna sebep ve o ayinede görünmesine nur olan Hz. Muhammed görünmedi.
Adem’in safiyetinde nur olarak, aynı zamanda Hz. Adem’de aynanın sırrı gibi sır olarak mevcud idi. Yansıyanın görülmesi için yine nura ihtiyaç vardır; o halde bu ilmin Âdem “Safiyullahta’’ görülebilmesi için O na aktarılırken ve aktarıldıktan sonra lâzım olan nur kaynağı Hz. Muhammed Mustafa’nın nurudur.
Bütün peygamberlerin evvel, Peygamberler Sultanı’nın en son gelişi bizi şaşırtmamalıdır. Bu Allah Teâlânın âdetidir. Çünkü peygamberlik ağacının tohumunun atılmasından murad, bu nübüvvet ağacının en mükemmel marifet meyvesi Olan Hz Fahr i Alem’in kendi güzelliğinin görülmesidir. Öyle bir marifet meyvesi ki bütün peygamberlerin sırrı kendisinde mevcud ve gene bütün peygamberlerin zuhûrunda nuru ve feyzi mevcud ve alemlere rahmeti dâim ve kaim olan yegâne hakîkat timsalidir.
Cümle peygamberler ümmetlerine Efendimizin a.s gelişlerini müjdelemiş, Ona ümmet olmayı Cenâb-ı Hakk’tan talep etmişlerdir ve ‘Nuru Evvel’ olan Efendimiz a.s nihayet gelmişlerdir.. Hem de ne geliş… Bütün marifet, kemâlat, hakikat, esmâ, sıfat, tecelliyat ve hakka hakîkata dair her şey hiç şüphe ve meçhul bir şey bırakmaksızın aşikâre, serapa bütün âlemlere O’nun gelişiyle ilân ve beyân edilmiştir.
Adem’in safiyeti, Nuh’un necatı, İbrâhim’in haliliyeti, İsmâil’in kurbiyeti, Mûsâ’nın kelîmiyeti, Isa’nın ruhiyeti, bütün kitabul-lahın kelimeleri, Kur’ân’ın mânâsı, Ümmü’l-Kitâb’ın sırları, kainatın saadeti, mahlûkatın muhtaç olduğu rahmeti, yevm-i mahşerin bütün tecellîleri, âhiretin cilveleri, cenneti, cehennemi, nuru, zulmeti, müjdesi, îmânı, İslâm’ı, ihsanı, şeriatı, hepsi kendisinde cem olmuş; hiçbir kimsede bu eşrefiyetle ve bu saltanatla ve bu ekmeliyetle tecellî etmemiş; abdiyette ve Cenâb-ı Hakk’a kurbiyette ehad sırrıyla ‘tek’ olmuş; Ahmed olarak âlemlerin beklediği ve muhtaç olduğu, murad olunan; Hz. Fahr-i Âlem olarak en güzel, en muazzam, en mükemmel en muhteşem şekliyle zahir olmuş; gözler, gönüller ve semâvat ve âlemler O’nunla Allah Teâlâ’nın ilmine, hilmine ve feyzine doymuş ve O’nun nuruyla dolmuştur.
Fatih Çıtlak, Aşkın Bir Noktası
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…