İcma:Nuh’un(a.s) Gemisine Binmek
İslam ümmeti, 1400 yıllık süreçte ne bâdireler atlattı… Ne tûfanlar gördük, ne kasırgalar yaşadık, ne zelzeleler salladı bizleri… Resûlullah (s.a.v.) döneminden günümüze gelinceye kadar ümmetimiz içinde dudak uçuklatacak kadar farklılıklar çıktı… Sarsıldık, sendeledik, tökezledik… Bununla birlikte bu ümmetin ana gövdesi yoldan sapmadı, raydan çıkmadı, istikametini kaybetmedi. Ümmetin dönem dönem “fiziği” bozuldu belki ama “kimyası” asla bozulmadı! Ümmetin metabolizması mutasyona uğramadı!
Ümmeti ana çizgide tutan bu iksir neydi? Kuşkusuz Allah’ın irâdesi, insanlığın son şansı,“insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmet” olan “vasat kılınmış” bu ümmeti kurda kuşa teslim etmeyecekti… İçinde ne kadar siyasî, itikadî, fıkhî görüş ayrılığı olsa da bu ümmeti, toptan bir şekilde sapmaktan muhafaza edecekti… Ama nasıl? Yüce Allah buna “icma”yı vasıta kıldı… İcma, ümmetin görüş ayrılıkları içinde boğularak topyekün dejenere olmasını engelleyen bir can simidiydi…
Dinî ilimlerle uğraşanlar “dört delil” deyince bir nefeste “Kitap”, “Sünnet”, “İcma” ve “Kıyas” delillerini sayarlar… Bu sayımda öncelik hep “Kitap” ve “Sünnet” üzerinde olduğu için çoğu zaman “icma” delilinin değeri yeterince anlaşılmaz… Öyle ki icmaya “olsa da olur olmasa da” diye bakıldığı bile olur! Ne marazî bir bakış! Ne sakat bir mantık!
Oysa icma, görüş ayrılıklarının ayyuka çıktığı bir dönemde ümmeti parçalamaktan koruyan Nûh’un gemisidir…
İcma, ümmeti kimlik krizine girmekten koruyan mayadır…
İcma, o düşerse ümmetin topyekün bertaraf edileceği son kaledir…
İcma, sanıldığının aksine sadece ve sadece “bir dönemdeki müctehidlerin bir konunun hükmü konusunda görüş birliği” değildir… Bu, icmaya eksik bir bakıştır. Bu, cüz’î icmadır… Bir de içinde tevatürü barındıran küllî icma vardır ki vahdetin mayası orada gizlidir…
Geçmiş dönemde de âlimler, icmaın bu kuvvet ve kudretinin farkına varmışlardır… İşte Hüccetü’l-İslâm İmam Gazalî…İmam Gazalî’nin –ilk bakışta çok tuhaf görünen ama iyice incelendiğinde ne kastettiği anlaşılan- önemli bir sözü vardır:
“Deliller sayılırken icmaın üçüncü sırada gelmesi seni aldatmasın! Bu, şeref bakımından yapılan bir sıralamadır. Aslında icma delillerin ilkidir. Çünkü Kur’an ve Sünnette yer alan nassların neshedilmiş olması ya da farklı anlamlara yorulma ihtimali her zaman mevcuttur. Ama icma her türlü ihtimale kapalıdır.”
İcma değil midir “zikri biz indirdik, onu koruyacak olan da biziz” âyetinin gerçekleşmesine aracılık eden?
İcma değil midir Resûlullah’ın sünnetini “ümmetin kabul üzere telakki etmesi” ile koruma altına alan?
İcma değil midir, Kur’an’ın tamamen keyfî yorumlara tabi tutulmasını, gelişi güzel tevil edilmesini engelleyen?
Asrımızdaki şu vâveylâya bakınca… Bir tarafın “Kur’an İslâm’ı” söylemiyle Kur’an’ı teslim almaya çalışan, diğer bir tarafın “ehl-i sünnet bekçiliği” söylemiyle insanları yaftalayan tavırlarını gördükçe… Kur’an ve Sünnet’in birbirinin rakibi gibi tokuşturulduğuna şahit oldukça… Fetva alanında, ümmetin 14 asrını heder eden, daha önce kimsenin aklına gelmemiş görüşleri, “muhalefet et ki tanınasın!” parolasıyla piyasaya sürenleri gördükçe… Aklı başında her insan gibi benim de haykırasım geliyor:
“Ey ümmet-i merhûme! Seni sen yapan değer 14 asırlık icmadır. Nûh’un gemisine sığın! O gemide Kur’an da Sünnet de kendi lâyık olduğu konumlarına oturacak, görüş birliği olan noktalar ümmetin omurgasını teşkil edecek, görüş ayrılığı olan meselelerde ise son söz âlemlerin Rabbine kalmış olacak.”
Soner Duman – Usul Yazıları,syf:236-238