Gel, gel, ne olursan ol yine gel!
İster kafir, ister mecûsî, ister puta tapan ol yine gel!
Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir.
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel…
Eğer bu sözler insanları irşada, doğru yola çağırmaya yönelik söylenmiş ise, “Bizim dergâhımıza gel de Müslüman ol, doğru yola gir” demek olur ki, pek âlâ pek güzeldir…
Öyle değil de, “Hangi dinden olursan ol, gel. Biz herkesi olduğu gibi kabul ederiz, inancına da karışmayız” demek ise, o zaman bu sözün İslamla alâkası olmadığı gibi, bu sözün sahibinin Müslümanlıkla alâkası olmaz.
Ama gerçek şu ki, bu sözle hedeflenen birinci mânâdır. Yani insanların irşad edilmesi yani Müslüman olmasıdır. Başka türlüsü de zaten düşünülemez. Çünkü bu sözün sahibi Hazreti Mevlânâ gibi meşhur bir sûfîdir.
Bu meşhur sûfî kimdir?
Mevlana’dan yaklaşık iki yüz yıl önce yaşamış olan Orta Asyalı Ebu Said Ebu’l Hayr’dır.
Değerli okuyucular! Elli sene öncesine kadar bu söz yoktu; sonradan meşhur oldu. Bu rubâî, Mevlâna’nın tüm şiirlerinin yer aldığı 1368 tarihli Mevlâna Müzesi’ndeki yazmada yok. İlmî olarak hazırlanan divanlarda da yok. “Gel, gel, ne olursan ol yine gel!” diye devam eden bu rubâî, Hazreti Mevlânâ’ya ait olan Mesnevî’de de, Divan-ı Kebir’de de, Mektubât’ta da, Rubâîler’de de geçmiyor.
Hazreti Mevlana bu sözleri kendisi kullanmadığı gibi, esas sahibi olan Ebu’l Hayr’dan iktibas edip eserlerine almış da değildir.
Sadece çok sonraları istinsah edilen bir yazma nüshanın kenarına sonradan farklı bir yazı ile derkenar olarak yazılmış ve oradan alınarak kullanılmaya başlanmış.
Bu sözlerin Hazreti Mevlânâ’ya ait olmadığını sadece ben söylüyor değilim. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zülfikar Güngör de söylüyor. Başka bir Öğretim Üyesi olan Dr. İbrahim Sarıoğlu da söylüyor. Sayın Ömer Tuğrul İnançer de söylüyor.
Birer tarihçi olan Prof. Dr. İlber Ortaylı ile Murat Bardakçı da bir televizyon programında aynı şeyi söylediler. Divan edebiyatı araştırmalarıyla tanınan Prof. Dr. İskender Pala ile tasavvuf tarihi araştırmaları yapan Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç da aynı fikirde.
“Gel, gel, ne olursan ol yine gel!” diye devam eden bu şiir ilk olarak İran coğrafyasında yetişmiş olan iki âlimin eserinde yer alıyor.
Bunlardan biri yukarıda bahsettiğimiz Ebû Said Ebu’l-Hayr’dır. (Ö. 1049) Onun Divân-ı Eş’ar’ındaki rubâîler arasında geçer. Diğeri Baba Efdal-i Kâşî (Efdalüddîn-i Kâşânî, Ö. 1268).
Bu Farsça rubâîye Harabat’ında yer veren Ziya Paşa, yanına Baba Efdal-i Kâşî ismini yazmış.
“Ne olursan ol yine gel…” diye devam eden sözlerin, nasıl, ne maksatla ve kimlerin çıkarlarına âlet edilmek üzere Mevlânâ’ya atfedildiği sorusu mühim değil mi?
Değerli okuyucu!
UNESKO, 2007 senesini Mevlânâ Yılı ilan etti ve bütün dünyada kutlandı.
Hazreti Mevlânâ’nın, ayağının tozu olduğu yüce Peygamber’e önem vermeyen UNESKO, onun bir ümmeti olan Mevlânâ’yı çok mu seviyor ki bütün dünyada toplantılarda andı acaba?
Bunun sebebi, Hazreti Mevlânâ’ya atfedilen “İster kafir, ister mecûsî, ister puta tapan ol yine gel!” sözleri olmasın!..
Öyleyse, bu mühim sorunun cevabını bulduk demektir…
Ali EREN, Vahdet Gazetesi, 24.12.2014
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…