Hz. Âdem(a.s)’dan önce Ademler Var mıydı? İlk İnsan Hz. Âdem Değil midir?
Paylaş:

Dünyanın ne zaman var edildiği, insanlığın nasıl başla­dığı, ilk insanın kim olduğu gibi sorular tarih boyu cevaplar aramış ve farklı sonuçlara varılmış bir meseledir. Bu duru­mun sebebi de hiç şüphesiz insanın, ilk yaratılış gibi tama­men gaybî olan bir meseleye dair kendi gücüyle kesin bilgi elde etme imkânının olmayışıdır.

Tam da bu sebeple tarihin farklı dilimlerinde muhtelif si­malar dünyanın ne zaman yaratıldığına dair farklı hipotez­ler öne sürmüşlerdir, örneğin, “ Kitab-ı Mukaddes” denilen külliyat içerisinde kronolojik bilgilerden hareketle dünya­nın ne zaman yaratıldığına ilişkin hesaplamalar yapan Hı­ristiyan araştırmacıları bu veriler farklı sonuçlara götür­müştür. Protestanların en sahih nüsha olarak kabul ettikleri İbranice Eski Ahit versiyonunda ya da diğer bir ifadeyle Tanah’ta dünyanın yaratılışının milattan önce 3944 yılında vuku bulduğu bildirilirken Samirilerin ellerindeki versiyo­na göre bu hadise, milattan 4305 sene önce gerçekleşmiştir.

Kitab ı Mukaddesin Yunanca tercümesi olan versiyonu 5270 yıllık bir tarihe işaret eder. Bu farklı versi­yonlardaki çeşitli tarihleri karşılaştırarak bunların nasıl ve neden birbirleriyle çeliştiğini fark eden bazı din adamları bu sıkıntılı durumu ortadan kaldırmaya çalışmışlardır.’[57]

Ortaçağ Avrupa’sındaki en önde gelen tarihçilerden ve ansiklopedistlerden biri olan Sevilla başpiskoposu Isido- reün (ö. 636) yedinci yüzyılın ilk yarısında yazdığı Etymo- logiae adlı eserinin “dünya ve akşamı” konulu on dördüncü bölümünde tasvir edilen dünya haritası Ortaçağın sonlarına kadar, daha net bir ifadeyle Amerika kıtasının keşfine kadar Batı dünyasındaki klasik dünya tasavvurunu gözler önüne seren tipik bir örnektir. İsidoreün dünya haritasının dünyayı üç bölgeye ayırışının ve her bir bölgede yaşayan insanların kökenini Nuh’un oğullarından birine dayandırışının ilham kaynağı açıkça Kitab-ı Mukaddesin Tekvin bölümüydü. Isi- dore aslında zamanındaki coğrafi bilgilerle Kitab-ı Mukad­des anlatılarım sentezleyen bir betimleme yapmıştı. Isido- re’un Kitab-ı Mukaddes kozmogonisi çerçevesinde yaptığı, bu insanlığın tek bir kökten türeyen üçlü tasnifine Isaac La Peyrere’a kadar ciddi bir eleştiri yönelten olmamıştır. Yahudi-Hıristiyan geleneğin kabul ettiği monogenizm, yani insan­lığın tamamının tek bir çiftten geldiği görüşünün aksine La Peyrere, 1655 yılında Latince neşredilen Prae-Adamitae adlı eserinde poligenizm görüşünü yani Âdem’in seçkin millet olan Yahudilerin atası olduğu ve ondan önce başka insanların yaratıldığı  görüşünü savunmuştur. Literatüre ‘ön âdemî- ler’ hipotezi olarak geçen bu görüş de büyük bir yankı uyan­dırmıştır. Hatta denilebilir ki, “Âdem’den önce insanların var olduğu yönünde daha önce de görüşler ileri sürülmüştü ama hiçbirisi La Peyrdre’in ön-Âdemiler hipotezi kadar ses getirmemiş ve endişeye yol açmamıştı.”[58]

Görüldüğü gibi hem dünyanın yaratılışı hem de ilk in­sanın kim olduğu konusu tarih boyu yapılan coğrafi keşif­ler, tarihsel, etnolojik, antropolojik, jeolojik ve arkeolojik çalışmalar sonucu saptanmaya çalışılmış bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır. Bütün bunlar bize bir gerçeği gös­termektedir: Bu gibi gaybî konulardaki insan çabasının ve bilgisinin ürünü olarak ortaya çıkan bulgular tamamen varsayımdan ibarettir. Çünkü bu konular gaybî meseleler olması hasebiyle insan bilgisinin ihata edebileceği türden mevzular değildir.

Bu sebeple bahsinde olduğumuz konularda itimat ede­bileceğimiz kaynak elbette ki vahiydir. Zira vahiy, asla vâ­kıf olamayacağımız konularda bize öteler ötesinden gelmiş olan arı duru, şeksiz şüphesiz bilgi demektir. Vahye inanan­lar için bunun böyle olduğu tartışma götürmez bir gerçek­tir. Meseleyi Kur’an’a götürüp incelediğimizde şu neticeye varmış olacağız:

İnceleyin:  Arı'da Ki Yaratılış Mucizesi

Kur’an-ı Kerîm insanın yaratılış sürecini anlatırken farklı ayet-i kerimelere yer vermektedir. Örneğin Bakara süresi 30. ayetinde şöyle buyrulmaktadır: “Hatırla ki Rabbin melekle­re: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi.” Görüldü­ğü gibi bu ayette yaratılması irade edilen insandan ‘halife’ olarak bahsedilmektedir. Bir başka ayet-i kerimede “Rabbin meleklere demişti ki: Ben muhakkak çamurdan bir beşer yaratacağım”[59] Bu ayette de ilk yaratılan insandan ‘beşer’ ismiyle bahsedilmektedir. Peki diğer ayette halife, bu ayet­te de ‘beşer’ olarak bahsedilen varlık neyden yaratılacaktı? Ayette bu sorunun cevabı ‘çamur* olarak verilmektedir. Hat­ta Secde sûresinde ilk insanın yaratılışı daha açık bir ifadeyle şöyle beyan edilmektedir: “O (Allah) ki, yarattığı her şeyi gü­zel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır”[60]

O halde farklı ayetlerde kendisinden ‘halife’, ‘beşer* gibi ifadelerle bahsedilen ve topraktan, çamurdan, kurumuş balçıktan yaratıldığı beyan edilen varlık kimdir? Kur*an*ın bir kısmı diğerini tefsir ettiği için bu sorunun cevabını da diğer ayetlerden alabiliyoruz. İlk insanın yaratılışını anlatan şu ayetler bu sorumuza cevap vermektedir: “Rabbin melek­lere demişti ki: “Ben muhakkak çamurdan bir insan yara­tacağım. Onu tamamlayıp, içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman, derhal ona secdeye kapanın!”Bütün melekler toptan secde ettiler. Yalnız İblis secde etmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu. Allah, ‘Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni meneden nedir? Böbürlendin mi, yoksa yücelerden misin?” buyurdu. İblis, ‘Ben ondan hayırlıyım! Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın” dedi. Al­lah, ‘Çık oradan (cennetten)! Sen artık kovulmuş birisin. Ve ceza gününe kadar lânetim senin üzerindedir!” buyurdu!”[61]

Bu ayetlerde yaratılış süreci anlatılan zat hiç şüphesiz ki Âdem (a.s)dır, Zira her ne kadar bu ayetlerde Âdem (a.s) ismi geçmiyorsa da diğer ayetlerde meleklerden secde etmeleri istenen kişinin Âdem (a.s) olduğu açıkça beyan edilmektedir. “Hani biz meleklere (ve cinlere): Âdem’e secde edin, demiş­tik. İblis hariç hepsi secde ettiler O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı, böylece kâfirlerden oldu.”[62]

Tüm bunları bir araya getirdiğimizde vahyin açık beyanı­na göre ilk yaratılan insanın Âdem (a.s) olduğu, tartışma gö­türmeyecek şekilde ortaya çıkmaktadır. Binaen aleyh farklı şüphelerden yola çıkarak Adem (a.s)’dan önce insanların var olduğu gibi iddiaları ortaya atmak delillendirilemeyecek tür­den şüphelerdir. Yahut insan bilgisinin sınırlılığını göz ardı ederek ilk yaratılanın Âdem olmadığı iddiasını kesinmiş gibi arz etmeye çalışmak manipülatif bir tavırdan öteye geçeme­yecektir. Dilerseniz şimdi de bu iddianın nereden doğduğuy­la ilgili iki hususa değinerek meselemizi tamamlayalım:

Kur’an-ı Kerim’de ilk insan Adem (a.s)’ın yaratılışından bahsedilirken Cenab-ı Hakk’ın meleklere şöyle buyurduğu ifade buyrulmaktadır: “Hatırla ki Rabbin meleklere,: ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ dedi. Ayetin devamında meleklerin Cenab-ı Hakka şöyle mukabelede bulundukları hikaye buyrulmaktadır: “Onlar, ‘Bizler hamdinle seni teşbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun?’ dediler.” Meleklerin bu sözlerine karşı “Allah da onlara: Sizin bile­meyeceğinizi her halde ben bilirim, dedi.”[63]

Bazıları ayette bahsedilen meleklerin ifadesinden dün­yada Adem (a.s)’dan önce de insanların var olduğunun anla­şıldığını iddia etmişlerdir. Bu iddiaya göre, aksi (Adem’den önce insan olmadığı) düşünüldüğünde melekler insan tü­rünün fesat çıkaran ve kan dökebilen bir tür olduğunu nereden bileceklerdir? Ayetten yapılan bu çıkarım Adem (a.s)’dan önce de Âdemler olduğu, insan neslinin Adem(a.s) ile başlamadığı iddialarını doğurmuştur. Oysa müfessirle- rin de beyan ettiği üzere böyle bir çıkarım ilk insanın Âdem olmadığına delil olarak getirilemez. Zira Kur anın ilk in­sanın Âdem (a.s)olduğuna dair beyanı çok net ve kesindir. Konuyla ilgili ayetler bütüncül olarak okunduğunda bu çok rahatlıkla anlaşılabilecektir. Nitekim yukarıda bu durumu ayetler üzerinden açıklığa kavuşturduk.

İnceleyin:  İslâm’da Kölelik Var mı? Varsa Bunu Nasıl İzah Edeceksiniz?

Meleklerin insanın ifsad edebilen ve kan dökebilen bir tür olduğunu nereden bildikleri sorusuna cevap bulmak için Kuranın kesin beyanına aykırı bir iddia ortaya atmak gerekmez. Zira meleklerin bunu Allah(c.c)’nin bildirmesiyle veya levh-i mahfuza vakıf olarak bilmiş olmaları mümkün­dür. Ya da dünyada insan öncesi yaşayan cinlerin ifsadları ve kan dökmelerine kıyasla böyle söylemiş olmaları da mümkündür.[64] Bir başka ihtimal olarak Adem (a.s)’ın yaratı­lacağı dört unsurdan (hava, su, toprak, ateş) böyle sonuçla­rın çıkabileceğini bilmiş olmaları da olasıdır.[65] Tüm bunlar ihtimal dahilindeyken Kur’an’ın kesin beyanı olan Adem (a.s)’ın ilk insan oluşuna aykırılık teşkil eden bir sonucu bu ayetteki meleklerin sorusundan çıkartmak son derece hata­lıdır ve usulsüzcedir.

Öte yandan bazı tasavvufi eserlerde Adem (a.s)’dan önce yüz bin Âdem’in var olduğu” yönündeki ifadeler algıladığımız manada değildir. Nitekim İmam-ı Rabbani Hazretleri (kuddise sirruhû) Mektûbât’ında, Adem (a.s)’dan önce var ol­duğu söylenen yüz bin Adem’in bizim bildiğimiz bu alemde­ki varlıkla ilgisi olmadığını, bilakis bunun misal alemindeki varlıkla alakalı olduğunu söylemektedir. Dolayısıyla bu iddi­ayı ortaya atanlar “tasavvufi eserlerde de var” argümanıyla iddialarını temellendiremezler. Çünkü tasavvuf i eserlerde bahsedilen durum bambaşka bir konudur, bilinen ve iddia edilen anlamda Âdem ‘(a.s)’ın ilk insan olmadığını savunma­maktadırr. Zannediyoruz ki bu kadar bir izah konunun bir Müslümanın zihninde bdirginteymesi açısından yeterlidir.

Ömer Faruk Korkmaz – Sorun Kalmasın 2,syf:51-68

————————-

[57] Buck, C. (1807). A Theological Dictionary: Containing Definiti- ons ofAllReligious Terms (Cilt 1). Philadelphia, s. 192. [Ramazan Adıbelli, Ademden Önce Adamlar Var Mıydı? Kitâb-ı Mukaddes Eleştirisi Bağlamında Isaac La Peyrere’in Ön Âdemüer Hipote­zi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, XLVII, 2019/2, 35-65, s. 38.]

[58] Adıbelli, a.g.e., s. 39-40.

[59] Sâd, 71.

[60] Secde, 7.

[61] Sâd, 71-78.

[62] Bakara, 34.

[63] Bakara, 30.

[64] Bkz. İbn Kesir, Tefsîru’lKur’âniVAzîm, Dâr-u Tayba, 1420,1/218.

[65] İbn Âdil ed-Dımeşkî, el-Lübâb fi UlûmiVKitâb, Dâru’l-Kütubi’l-İl- miyye, Lübnan, 1419,1/506.