Allah şöyle buyurur: ‘Her şey O’nun övgüsünü tespih eder.’ Burada şey kelimesi belirsizdir ve ancak kimi tespih ettiğini bilen canlı ve düşünen kimse tespih edebilir. Bir rivayette, müezzinin sesinin ulaştığı her yerdeki kuru-yaş (canlı-cansız) eşyanın onun lehinde tanıklık edeceği bildirilmiştir. Ayet ve hadisler bu tarz bilgilerle doludur. Biz ise böyle rivayetlere inanmakla birlikte, bu inanca keşfi de ekledik. Bu meyanda, gözümüzle görerek ve kulaklarımızla duyarak, taşların Allah’ı dille zikrettiğini duyduk. Taşlar, Allah’ın yüceliğini bilen kimselerin konuşması olarak her insanın algılayamayacağı şekilde bize hitap etmiştir.
O halde Allah’ın yaratıklarından her cins, belirli bir ümmettir. Allah onları kendilerine özgü bir ibadete göre yaratmış, nefislerinde bu ibadeti onlara bildirmiştir (vahy). Her ümmetin kendi içlerinden peygamberleri ise kendilerini üzerinde yarattığı Özel bir ilhamla Allah tarafından bir bildirimdir. Buna örnek olarak, bazı hayvanların uzman geometricilerin algılayamadığı şeyleri bilmesini verebiliriz. Onların bilgileri, genel anlamda yiyecek ve bitkilerdeki yararlar ve bu konuda kendilerine zarar verecek şeylerden kaçınmakla ilgilidir. Bunların hepsi, onların yaratılışında bulunur. Cemad (cansız, donuk) ve bitki diye isimlendirilen şeyler de böyledir. Allah bizim göz ve kulaklarımızı, onların konuşmasını duymaktan perdelemiş ve alıkoymuştur.
Hz. Peygamber şöyle buyurur:’Kişiye ayakkabısının bağı ailesinin yaptığını konuşarak bildirmeden kıyamet kopmaz.5 Bilgisiz filozoflar, bunu -rivayete inanmışlarsa- ihtilaç (seyirme, gizli) ilmi kabilinden saymış ve onunla da zecr ilmini kastetmişlerdir. Zecr ilmi, gerçekte doğru bir ilim ve Allah’ın sırlarından birisi olsa dahi, Şarî5nin bu ifadeyle anlatmak istediği o değildir. Hz. Peygamber tam keşif sahibiydi, bizim görmediklerimizi görürdü.
Hz. Peygamber Allah ehlinin kendisine göre amel ettiği ve doğru olduğunu gördükleri bir meseleye dikkat çekmiştir. Şöyle buyurur: ‘Çok konuşmasaydınız ve kalplerinizdeki karışıklık olmasaydı benim gördüğümü görür, duyduğumu duyardınız.‘ Hz. Peygamber bütün işlerinde yetkinlik mertebesine tahsis edilmiştir ki, onlardan birisi de kullukta yetkinliktir. O, sadece bir kul idi ve hiç kimseye karşı rablik iddiasında bulunmadı. Onun efendiliğini gerektiren özellik, aynı zamanda daima üstünlüğünün kanıtıydı.
Hz. Aîşe şöyle demiştir: “Hz. Peygamber her anında Allah’ı zikrederdi.’ Bizim de, ondan bolca mirasımız vardır. Bu miras, insanın içine ve sözüne özgü bir durumdur. Bazen, her an Hakkı zikretmek makamına ulaşmış olsa bile bunun zıddı fiillerinde ortaya çıkar ve böylelikle halleri bilmeyen kimse işi karıştırır.
İbn Arabi,Futuhat-ı Mekkiyye,cild:1
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…