Nasıl sorusunu zincirleme olarak her cevabın peşi-sıra sormak bizi daha çok bilgiye, bilimin ilerlemesine götürür. Bir hekim hastasını nasıl tedavi edeceğini düşünür. Bulduğu çareleri nasıl daha uygun hale getirebileceğini araştırır. Bu süreç eksilmeksizin devam eder. Daha etkin, daha çabuk, daha ucuz tedavi yollan bulmak tıp bilgisinin sona ermeyecek meselelerini oluşturur. Ama bir hekim bir insanı niçin tedavi edeceğini düşünme durumuyla karşı karşıya kaldığı zaman tıp bilgisi ona artık yardımcı olamaz. Niçin bir insanı iyileştirmek? Niçin belli bir insanı (bir kralı veya bir oduncuyu) hastalıktan kurtarmaya çalışmak? Bu soruların cevabı bilimde değil, ahlâkta, bilgelikte ve inançlar manzumesi içindedir.
Bir ülkenin nasıl kalkınacağı, nasıl savaşacağı, nasıl sosyal barışı temin edeceği bilginin ve bilimin yetki alanındadır. Ama bu çareler ancak o ülkenin niçin kalkınacağı, niçin savaşacağı ve niçin sosyal barışı temin edeceği sorularının yerinde cevaplara kavuşması halinde fayda getiren çareler olabilirler.
Kısaca söylemek gerekir ki,bilgece cevaplandırılamıyan soruların bilgince cevap bulmaları sağlamlıktan mahrum kalacaktır. Niçin kalkınacağını bilmeyen bir toplumun nasıl kalkınacağını bilmesi hem mümkün değildir, (muhal farz mümkün olsa bile) hem de vardığı hedefin anlamına varması mümkün değildir. Aynı şekilde, niçin savaşacağını bütün açıklığıyla bilenlerin nasıl savaşacaklarını da yerli yerinde ve isabetli bir biçimde bildiklerini anlayabiliriz.
Bir ülkede önce niçin sosyal barış sağlanması gerektiğini bütün açıklığıyla bilirsek, o ülkede sosyal barışın gerçek ve sahici temeller üzerinde tesis edilebileceğini kavrayabiliriz. Ama eğer niçinini bilmediğimiz veya sosyal barışa katkıda bulunacak olanların rızası hilâfına tedbirlerle sağlanmış bir sosyal barışla karşı karşıya kalınmışsa artık bu sosyal barışın “nasıl”ı büyük bir önem taşımaz. Çünkü “niçin” de mutlak demlemese bile, ağırlıklı bir uzlaşma, uyum sağlanamıyan bir durumda “nasıl” istikrarsız bir dengenin uzantısından başka birşey değildir.
Hayatını nasıl sorusuna bağlamış insanlar çoğu kere rüzgâr önünde sürüklenen yapraklar gibidir. Her yeni duruma nasıl uyacağını düşünür onlar. Durumları tartışmaz. Nasıl para kazanacak? Nasıl şöhret sağlayacak? Nasıl paçayı kurtaracak? Nasıl şu günleri atlatacak? gibi soruları öne almış olan kişi kendini şartların oyuncağı, saymış kişilerdendir. İnsan olmak bir bakıma niçin sorusuyla başlar. Geçimini niçin şu yoldan değil de şu Iyoldan sağlayacak? Başka insanların gözünde niçin önemli ve değerli olacak? Köprüyü geçinceye kadar niçin ayıya dayı diyecek? gibi sorulara cevap bulmadan hayatını düzenlemeyen insan kendini kuşatan şartlarla,insan kişiliği arasında anlamlı ve sağlıklı bir bağı temin etmiş olandır.
İsmet Özel,Zor Zamanda Konuşmak
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…