Bu hayatı, bir test sürüşü gibi yaşıyoruz. Beğenirsek alacağız, beğenmezsek kalacak. Henüz bizimmiş gibi sahiplenmiş değiliz onu. Bedelini ödeyerek, onunla artık dönüşü olmayan bir ilişkiye girdiğimizi düşünmüyoruz. Belki de vaz geçeriz gibi duruyor. Belki de diğer dükkanda daha iyisini buluruz. Aklımız, tanımadığımız, başka ve daha güzel bir hayatta.
Hayatı deniyoruz. Ama hayatı hayatta deniyoruz. Bu fena. Çünkü hayat, bizim onu denediğimizi değil, yaşadığımızı biliyor. Bu yüzden, denk düşürünce, hayat bağışlamıyor.
Bizim durumumuz biraz şöyle: Kendisiyle ustalaşmak için bize bir hayat verilmiş gibi rahatız. Bu hayatı hovardaca kullanabiliriz. Zengin kocası, şoförlüğü öğrensin diye karısına ucuzundan bir araba almış. O da bunu sağa sola vurma korkusu yaşamadan gönlünce sürüyor. Bu arabayla acemiliğini atacak ve asıl arabasına kavuşacak. Gibiyiz.
Bu hayatın, şu yarım yamalak, orasından burasından dökülen hayatın, hakikaten hayat olduğuna ikna olmuş değiliz. Hayat nedense bizim önümüzde edebiyat ve felsefede durduğu gibi durmuyor. Görkemi, uğultusu, fısıltısı, sırrı yok. Anlat deseler, kekeme birkaç cümlenin, özet geçilebilir bir konusu gibi. Ama okuduklarımız? Ama içimizde yuvalanmış yokluğu? Bu yüzden, bunu, hakiki bir hayatın bir tür deneme sürümü gibi görüyoruz.
Hayatı test sürüşü gibi yaşamak, onu yaşamaya henüz karar vermemiş olmak demek. Oysa bu bizim kuruntumuz. Bu hayat çoktan bizim oldu bile. Bu hayatı başka bir hayatın provası gibi sürdürmek en temel yanılgımız.
Öteki dünya ve cennet ideali, bu dünyayı önemsizleştiren şeyler değil. Aksine bu dünyayı bir anda ciddileştiren, hayatileştiren şeyler. Böyle söyleyince ilginç oldu ama evet, hayatı hayatileştiriyorlar. Bu dünya hayatı, öteki dünya hayatının bir provası ya da simülasyonu değil. Pilotlar uçuş eğitimlerini birebir kokpite benzeyen bir simülatörün içinde alırlar. Uçağın kalkışından inişine kadar, uçuşun bütün aşamaları bu simülatörün içinde gerçek gibidir. Çeşitli hava şartları yaratılır, muhtelif pist şartları oluşturulur ve pilot bütün bu zorlukları deneyimler. Birebir uçuştaymış gibi ciddiye alınır her şey. Ama “gibi” olduğunu herkes bilir. Nitekim ölümcül bir hata yapıldığında ölünmeyecektir. O uçak düşebilen bir uçak değildir. Bütün bu tıpatıplık içinde yapılan eğitim, gerçek bir uçağa binildiğinde işe yarayacaktır. Ama bu hayat bir simülatör değil. Bu hayatta ölümü sadece bir kez tecrübe edebiliriz.
Peki tevbe? Bu bizde bu hayatın bir prova gibi olduğu duygusunu yaratan bir şey değil mi? Bir hata yaparsın, pişmanlık duyarsın, tevbe edersin ve bağışlanırsın. Aslında tevbe, bu hayatın bir prova olmaktan ziyade, bütünüyle hakiki olduğunu bize duyurmak için vardır. Tevbe bir hatayı işaretlemek, onu önemsemek, onu telafi etmektir. Lalettayin bir geri vites, her uzandığımızda hazır bulduğumuz bir silgi değildir. Hiç değildir. Sıkça yaptığımız hatalar için aynı tevbeleri her zaman yerinde hazır bulacağımızı düşünüyorsak yanılıyoruz. Çünkü tevbeleri de hayati görmemek, bir süre sonra tevbeden mahrumiyetle cezalandırılmayı doğurabilir. Velilerden birinin şu sözü buna işaret sayılmalı: “Sen günahını gözünde büyüttükçe o Hak katında küçülür; sen ibadetini gözünde küçülttükçe o Hak katında büyür.” Tevbe bize, işlenen hatayı yeniden işleme fırsatı vermek için değil, onu gözümüzde büyütmek ve yeniden işlememek içindir.
Vaktin çocuğu, gelecekteki bir vaktin çocuğu olmak değil, içinde bulunulan vaktin çocuğu olmaktır. O anda, orada bulunmaktır. O anda, içinde bulunduğumuz vakte teyellenmiş olan ölümü görebilmektir. Ve evet, hayatı bir prova, bir simülasyon, bir test sürüşü olmaktan çıkartan ona teyellenmiş olan ölümü görmektir.
Hayatın kurgusu bizi yanıltıyor olabilir. Çocukken genç olmayı, gençken işleri yoluna koymuş bir yetişkin olmayı hayal ediyoruz. Yetişkinler sırayla çocuk, torun ve emeklilik hayal ediyor. Emekliler uzun yaşamayı, uzun yaşayanlar belki ölümsüzlüğü. Böylece içinden geçip gittiğimiz vakitlerle tanışamadan, o vakitleri, ilerideki muhayyel başka vakitler için feda ederek ilerliyoruz. Yaşadığımız hayat, hayali bir hayat kadar dikkatimizi çekmiyor.
Ahmet Murat – Kuşlarla Sohbetin Şartları,syf.55,57
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…