Hanefî usul düşüncesine göre bir şeyin yasaklanması, yasaklanan şeyin Allah nezdinde kötü / çirkin olmasını gerektirir. Çünkü bu yasağı koyan Allah hikmet sahibidir. Hikmet sahibi, abes bir iş yapmaz. Bir şeyi yasakladıysa onun kötü olması sebebiyle yasaklamıştır. Bu, yasaklanan şeydeki kötülüğün yasak öncesinde mevcut olmasını gerektirir. Bu, Eş’arîlerin “bir şey, Şâri yasakladığı için kötü olur” şeklindeki kabullerinden farklıdır. Zira Hanefîlere göre “Şâri bir şeyi kötü olduğu için yasaklar.”
Hanefîler sadece kötülüğün kaynağı sorunu ile ilgilenmeyip tıpkı emre konu olan şeylerin iyilik /güzelliğinin mahiyet analizini yaptıkları gibi yasağa konu olan şeylerin kötülük / çirkinliğinin de mahiyet analizini yapmışlardır.
Yasağa konu olan şey ya aynı itibarıyla kötüdür veya aynı dışında bir sebeple kötüdür.
1. KABÎH Lİ AYNİHÎ (ÖZÜ İTİBARIYLA KÖTÜ OLAN ŞEYLER)
Bu grupta yer alan fiiller ya özü itibarıyla ya da özünün yönelik olduğu şahıs / nesne itibarıyla kötüdür.
Meselâ lûtîlik (homoseksüellik) özü itibarıyla kötüdür. Bu fiilin yapılmasına herhangi bir durumda müsaade edilmesi söz konusu olamaz. Allah’a şirk koşmak özü itibarıyla kötüdür. Bu fiile herhangi bir durumda izin verilmesi düşünülemez. Zulüm özü itibarıyla kötüdür. Herhangi bir durumda zulme izin verilmez.
Buna karşılık kimi fiiller vardır ki özü itibarıyla değil, özlerine eklenen bir özellik sebebiyle (özlerinin yöneldiği şahıslar / durumlar sebebiyle) kötü olur. Buna örnek olarak “adam öldürmek” ve “cinsel ilişkide bulunmak” fiilleri zikredilebilir.
“Savaşta düşmanı öldürme” ve “masum bir kimseyi öldürme” zatı itibarıyla aynı mahiyette bir fiildir. Zira her ikisinde de “bir kimsenin yaşamına son verme” söz konusudur. Bununla birlikte masum bir insanı öldürmek aynı itibarıyla kötüdür. Buradaki kötülük “bir kimsenin yaşamına son vermiş olma” sebebiyle değil, masum bir insanın yaşamına son vermiş olma itibarıyladır. Bir başka deyişle buradaki kötülük, fiilin, yönelmemesi gereken bir kimseye / nesneye yöneltilmesinden kaynaklanmaktadır.
“Evli bir kimsenin eşiyle ilişkide bulunması” ve “zina eden bir kimsenin ilişkide bulunması” zatı itibarıyla aynı mahiyette bir fiildir. Bununla birlikte zina aynı itibarıyla kötüdür. Buradaki kötülük zina fiilinin zâtî mahiyeti olan “karşı cinsle ilişkide bulunma” itibarıyla değildir. Zira bu özellik evlilikte de söz konusudur. Buradaki kötülük, arada evlilik bağı bulunmaksızın ilişkide bulunmaktan kaynaklanmaktadır.
Özü itibarıyla kötü olan fiiller iki türlüdür:
a) Kötülüğü dilden (aklen) anlaşılan fiiller:
Vahye gerek olmaksızın bir dili konuşanlar tarafından kötülük / çirkinliği ifade etmek üzere kullanılan kelimeler vaz’ı itibarıyla kötüdür. Bunların kötü olduğunu bilmek için vahye gerek yoktur. Mesela Türkçede “nankörlük”, “üçkağıtçılık”, “kıskançlık”, “yalancılık”, “sahtekârlık” gibi fiilleri düşünelim. Bunlar, Türk dilini konuşanlar tarafından bir fiilin kötülüğünü ifade etmek üzere konulmuş olan isimlerdir. Bu isimler bir şahıs tarafından birine söylendiğinde bu bir hakaret olarak algılanır. Dili bilen herkes bu fiil ve niteliklerin kötülük bildiren sıfatlar olduğunu bilir.
b) Kötülüğü dinden (şer’an) anlaşılan fiiller:
Domuz eti yemenin, şarap içmenin kötülüğü dinden anlaşılır. Din tarafından bir açıklama yapılmadıkça akıl bunların kötülüğünü bilemez.
2. KABÎH Lİ GAYRİHÎ (ÖZÜ DIŞINDA BİR SEBEPLE KÖTÜ OLAN FİİLLER)
Bunlar da iki kısma ayrılır:
a) Zâtî [özsel] olmayan bir vasıf sebebiyle kötü olan fiiller
Mesela bayram günü oruç tutmak yasaklanmıştır. Burada aslında yasaklanan şey “oruç tutmak” değildir. Çünkü oruç tutmak, zatı itibarıyla kötü olmayan tam tersine ibadet olan bir fiildir. Bununla birlikte orucun zamanlaması doğru yapılmamıştır. Çünkü bayram, Yüce Allah’ın kulları için bir ikram ve ziyafet zamanıdır. Bir kulun, oruç tutmak için bu zamanı belirlemesi doğru değildir.
Oruç, imsak vaktinden iftar vaktine kadar bütün bir zaman boyubir takım fiillerden uzak durmaktır. Oruçta zaman aslî unsurdur. Bu aslî unsur, bayrama denk geldiğinden bu fiil, kendisinden ayrılması mümkün olmayan bir vasıf sebebiyle kötüdür. Bir başka deyişle zaman, oruçtan ayrı düşünülemeyeceği için buradaki kötülük de oruçtan ayrı olmamaktadır.
b) Mücâvir bir vasıf sebebiyle kötü olan fiiller.
Bir şeyin zatına bitişik olmayan, ondan ayrı düşünülebilecek bir vasıf sebebiyle kötü olması bu gruba girer. Mesela Cuma namazı vaktinde alışverişle meşgul olmak kötüdür. Buradaki kötülük “alışveriş” filinin özünden kaynaklanmamaktadır. Çünkü alışveriş özü itibarıyla kötü olmayan, dinde izin verilmiş olan bir fiildir. Fakat bu fiili, Cuma namazına gitmekten alıkoyacak bir şekilde tam da Cuma vaktinde yapmak kötüdür. Alışverişin Cuma vaktinde olması onun aslî bir vasfı değildir. Zira alışverişte zaman, oruçtaki zamanın aksine fiilin aslî unsuru değildir. Nitekim kişiler bir yandan Cuma’ya gidip bir yandan alışverişle meşgul olabilirler. Bu bakımdan Cuma namazı vaktinde yapılan alışveriş dünyevî hüküm bakımından geçerlidir. Dinî hüküm bakımından ise kötülüğü mücavir sebepten kaynaklandığı için, hakkında kat’î nass bulunduğu halde haram değil tahrimen mekruhtur.
Bu türün diğer örnekleri başkasının arazisine izinsiz girip [gasp ederek] orada namaz kılmak, âdet döneminde ilişkide bulunmaktır.
DEĞERLENDİRME
Hanefîlerin “yasağa konu olan fiillerin kötülüğünün mahiyeti” konusunda yaptıkları bu açıklamalar son derece önemli hususları ihtiva etmektedir. Bu konuda şunları söylemek mümkündür:
1. Hanefîler “kötülük problemi” konusunda Mutezile’ye yakın bir çizgide durarak fiillerde kötülüğün dinî bildirim öncesinde varlığını kabul etmişlerdir.
2. Yine “zatı itibarıyla kötü olan fiilleri” taksim ederken “vaz bakımından kötü” kategorisini dinî bildirime gerek olmaksızın aklen anlaşılabilen kötülük alanı olarak tasvir etmek suretiyle aklın, kötülüğü bilebilme gücünün bulunduğunu, bununla birlikte kötülüğün diğer kategorilerini bilmek için şeriatın şart olduğunu belirtmek suretiyle bu meselede Mutezile ile Eş’arîler arasında orta noktada konumlanmışlardır.
3. Yasaklanan şeylerdeki kötülüğü “zâtı itibarıyla olan”, “zâtı itibarıyla olmayan” şeklinde taksim etmekle Hanefîler dünyevî hükümlerde “butlan” ve “fesad”; uhrevî hükümlerde “haram” ve “tahrimen mekruh” alanlarının alt yapısını tesis etmişlerdir.
Soner Duman – Usul Yazıları,syf:282-285
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…