Hakikat Tekliği ve Çokluğu

c9fcbb6_b Hakikat Tekliği ve Çokluğu

Günümüz insanını belirleyen en belirgin niteliklerin başında “hakikat algısı” gelmektedir.Günümüz insanının hakikate ilişkin yargısı, hakikati ele alış biçimi ve hakikat ile olan ilişkisi onu kendinden önceki insan ve çağ özelliklerinden ayırır.

Günümüz insanı hakikati bulamadığından hakikat arayı­şına girmediğinden daha kötüsü günümüz insanı hakikatin varlığı konusunda endişeli olduğundan onun varlığına inan­mıyor. Hakikati ister varolanlar içerisinden ayrı Varlık olarak alın, ister olayların, kişilerin, nesnelerin, fikirlerin özleri, gö­rünenin arkasındaki gerçek saikleri, örtülerin altında kalmış ve gizlenmiş asıl neden, temel ruh, belki “cevher” olarak düşü­nün… hepsi için günümüz insanı mütereddit, onların varlığını kabul etmiyor ya da hakikat peşine düşme gerekçesini, gücünü, enerjisini, niyetini yitirmiş durumda. Hakikate ulaşma kaygısı ve amacı gütmeyen günümüz insanı, hakikati çoğullaştırarak belki de postmodernler ve postyapısalcılardan bile daha ileri gi­derek, hakikatin üzerindeki örtüleri kaldırmanın yerine daha çok örtü örtmekte beis görmüyor.

Tarihi bağlamı içindeki millet yapımız, perdelerin arkasın­dakine bakan, örtülerin altındakini bulmaya çalışan, hadisele­rin ve nesnelerin özlerini araştıran asıl kıymeti “ruha ve töze” veren karakterini yitirdi. Gölgelere razı oldu.
Hakikatin bu derece merak edilmeyecek olması, içinde bu­lunduğumuz teknoloji ve iletişim organlarının sürekli ve yenileyici yapısıyla, akışı kesilmeyen bilgi ve görüntü bolluğuyla izah edilebilir.

Geçmişte bir kitaba ya da bir bilge kişiye ulaşıldığı zaman, kitabı okuyup, bilgeden mevzu dinlendiğinde hakikat bir şekilde belirebilmekteydi. Hakikat ile insan arasındaki perde sayısı çok azdı. Fakat bugün internet, cep telefonları, televizyonlar, bilgi­sayarlar vasıtasıyla bol bilgi, sürekli akan haber ve kaynak bi­reyin hakikatle bağlantısını kurmuyor bilakis kesiyor. Çünkü birbiri ardına bağlanmış bilgi ve haber hep yeni bir bilgi ve ha­bere açıldığı, hep yeni bir tarza bağlandığı için asıl olana ulaş­tırmıyor. Sürekli yeni, sürekli bilgi akışı hakikatin tekilliğini kaybettiriyor. Bir konuda sadece bir bilgi ya da izah yok artık. Olayın, nesnelerin farklı bakış açılarına göre yorumlanabilme kapasitesi, farklı gözlerden ele alınabilmesi hakikate ulaştır­mayı engelliyor.

İnceleyin:  Hoca Ahmed Yesevî, Hüküm ve Hikmet"

Hakikat konusunda inatçı olanlar bile, araştırdıkça, incele­dikçe hakikate ulaşamıyor tam tersine ondan kopuyor. Ne ka­dar az kaynak kullanırsa günümüz insanı, ne kadar kadim ve kült kaynağa ulaşabilir, temel eserleri incelerse hakikate o ka­dar yakın olabiliyor.

Bugünkü bilgi kaynaklarıyla hakikate ulaşılmaz; ancak ha­kikatten uzaklaşılır.

Sebat göstererek meselelerin, varolanların, nesnelerin özüne inmeye karar verenler bile onların hakikatleriyle ilgili genel ka­nılara ulaşabilir. Hakikat parlamaz; hakikat ihtimali belirir.

Genel kaidedir: “İnsan elan mevcut olmayanı ve geleceği düşünmek suretiyle her şeyi görülmedik biçimde büyütmek­tedir, böylelikle ortaya ilk kez gerçekten tasa, korku, kaygı ve umut dediğimiz şeyler çıkmaktadır.” (Schopenhauer, 2007,18) Fakat günümüz insanı, tarihin geri kalanından tamamen ayrı olarak, var olmayanı, ideali, hayali olanı, gizili, hakikati değil, gerçekliği istiyor; var olanı, şu an olanı, nesneleri talep ediyor. Bu yüzden nesnelere talip olduğu için her türlü saldırıya, yön­lendirmeye ve etkiye açık hale geliyor.

Bugün insanlar, çok az ve basit şeye talip. Talep ettikleri ne kaf dağının ardında ne ukbada ne de gaybda, gelecekte; gözü­nün ve gönlünün önünde, hemen yanı başında. Ona ulaşması çok kolay fakat bir o kadar da meşekkatli.

Bugünün insanının çoğul hakikatler peşinde koşmasının ve “göz önündeki”ne talip olmasının temel nedenlerinden biri de devamlı “güncellenen” ve fakat hiçbir zaman “değişmeyen” ak­tif bir dünya imgesinin bulunmasıdır. Dünya yavaş, olgun ve sıhhatli bir değişim göstermiştir tarih boyunca. Fakat bugünkü dünya sürekli kendi içinde devinir, yenilenmez fakat varolan­ları yeniler, eski olana az bir katkı yaparak onu “yeni” diye pi­yasaya sürer.

Ercan Yıldırım-Zamanın Ruhuna Karşı,syf;220-222

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir