Kategoriler: Yavuz Köktaş

Hadislerden Hüküm Çıkarma Hakkında

SORU 49: Bir iki hadîs kitabı okumakla hadîslerden hüküm çıkara­bilir hale gelebilir miyiz? Hadîs kitaplarının tercümesi ya­pıldığına göre hadîs kitabı okumak sûretiyle içindekilerle amel edebilir miyiz?

Hadîslerin anlaşılması, hadîslerden hüküm çıkarma, onlarla amel etme meselesi her zaman güncelliğini korumuştur. Tâ sahâbeden bu yana alimler, fakihler, müctehidler hadîsleri anlamaya çalışmış; onlar­dan hayatı düzene sokacak hükümler çıkarmıştır. Şüphesiz bu nokta­da hadîsleri Kur’ân’dan bağımsız düşünmemek gerekir. Zira hadîsler bir anlamda Kur’ân’ın açılımıdır, beyanıdır. Geçmişte alimler tabir caizse kılı kırk yarmışlar, Allah ve Resûlü adına konuşmanın sorum­luğunu her zaman taşımışlardır. Fetva vermek başlı başına bir sorum­luktur ve oldukça ciddi bir iştir. Bir iki kitap okumakla, Kur’ân’ı me­alinden birkaç kere hatmetmekle, beş on hadîs ezberlemekle olacak iş değildir. “Bir hadîs kitabını okuyayım ve sırayla onda geçen hadîsler­le amel edeyim.” diyebilirsiniz. Ama bu gerçekten zor bir iştir. Hadîs kitabı okuma şevkinizi kırmak istemem. Ama hadîs kitabı okumakla hadîsle amel etmek, yani hadîsten hüküm çıkarmak farklı şeylerdir.

Onun için alimlerimiz Riyâzu ’s-sâlihin gibi kitaplar yazmıştır. Sade vatandaş da okusun, Efendimizin bir mü’minden ahlâkî anlamda nasıl olmasını istediğini kavrasın diye… Bununla birlikte Efendimizin hadîslerini okumak istiyorsak şayet, muhakkak şerhleriyle birlikte okumamız gerekir. Belki Arapça bilmeyenlerin buna imkânı yoktur.

O halde Arapça bilmeyenlere Riyâzu’s-sâlihîn’in Türkçe şerhini; Kütüb-i Sitte’nin İbrahim Canan ve Kemal Sandıkçı tarafından yapılan şerhlerini tavsiye etmek mümkündür.

Tekrar etmekte fayda vardır. Belki hadîs kitabı okumakla hadîs dünyasına girebilirsiniz; bir başlangıç yapabilir, o dünyayı tanımaya adım atabilirsiniz. Fakat hadîslerden hüküm çıkarmak bambaşka bir mesele… Çünkü siz hadîste geçen özel bir hükmü umumî sanabilirsi­niz, ya da okuduğunuz hadîs belki mensuhtur. Okuduğunuz hadîs takyide veya tahsise uğramış da olabilir. Okuduğunuz hadîsle konu benzerliği bulunan diğer hadîslere muttali değilsiniz.

Okuduğunuz hadîsteki emri siz vâcib olarak anlayabilirsiniz, oysa başka deliller çer­çevesinde onun mendup olduğu ortaya konulmuştur. Okuduğunuz hadîsin zâhirini hakikat olarak telakki edebilirsiniz, ancak başka delil­ler çerçevesinde onun mecaz ifade ettiği ortaya çıkabilir. Bu durum­da hüküm vermeniz zor olduğu gibi oldukça sakıncalı da. Buhârî’yi de Müslim’i de ya da benzeri herhangi hadîs kitabını okusanız da böyledir. Karşılaştığınız veya okuduğunuz hadîsi tüm boyutlarıyla kavra­madıktan sonra onlardan fıkhî bir sonuç çıkarma hatalı ve de aceleci bir davranış olur.

Bütün bunlarla birlikte alimlerin arasında ihtilâflar da çıkmıştır. Bunu da doğal kabul etmek gerekir. Çünkü anlamanın olduğu yerde farklılıkların olması tabiidir. Bu farklılıklar anlamaya çalıştığımız metnin dilinden, lafızların delâletinden kaynaklanabileceği gibi hadîs- Kur’ân ilişkisinden, hadîslerin sabit olup olmamasından, hatta bizden de kaynaklanabilir. Nihayetinde bu durum sorun değildir. Mesele isa­bet edenin de hata edenin de sevap alabileceği bir ictihâd meselesidir.

Konu bir inanç konusu değildir. Konu insanların hayatını düzene sok­mak olunca ihtilâflar da şüphesiz genişlik ve rahmet vesilesidir. Bura­da önemli olan ihlâs ve samimiyet ile Allah ve Resûlü’nün muradını anlamaya çalışmak ve müslümalara yardımcı olmaktır.

Ancak bugün bu hassasiyetlerin her zaman korunduğunu söyle­mek zordur. Koruyanlar var elbette… Ama bir “Her şeyi bilirim.” havasi hakim sanki… Ebû Hanîfe’nin “Onlar da adam biz de adamız.” şeklinde özetlenebilecek bağımsız ictihâd anlayışı bugün hararetle sa­vunuluyor. Elbette ictihâd savunulacaktır. Dinin hayatiyeti böyle ko­runur. Ama zalim bir sultanın şefkatten bahsetmesi, yanlı bir hakimin adaletten dem vurması ne kadar tuhafsa hiçbir donanımı olmayan, bilgi ve tecrübesi bulunmayan birinin ictihâdtan, fetvadan bahsetme­si tuhaf olmuyor mu?

Ben “hiçbir…” deyince biraz bilgi sahibi olma­nın yeterli olabileceği sanılmasın. Biraz bilgi de insanları yanıltmaya yeterdir. Bu işler “biraz” ile olacak şeyler değil. Tarih, dil, metin, usûl, anlama, yorumlama, bilgi, tecrübe, donanım gerekir. Burada iki Şey akla gelebilir:

1-“Bakınız, biz de görüş beyan ediyoruz; çoğu kere ulema ile ay­nı görüşte oluyoruz; bazen de bazı alimlerden daha haklı çıkı­yoruz!” Bir görüş beyan etmek bizim alim olduğumuz, o ko­nuda karar verme yetkimiz bulunduğu anlamına gelmez. Her­kes düşündüğünü söyleyebilir. Ama herkesin düşündüğü kural haline gelmez. Bugün tıp hakkında çok şeyler söylüyoruz. Hangi biri dikkate alınıyor?

Bugün mahkemelik bir şey oldu­ğunda kırk tür yorum yapıyoruz. Sokaktaki vatandaş da ken­dine göre bir şey kurguluyor. Ama hangi biri karara esas ola­cak nitelikte? Bir yargıcın ictihâd edip hata etmesi sıradan bir insanın görüş bildirip isabet etmesinden yeğdir. Çünkü adı üs­tünde yargıç ictihâd etmiştir. Yani gayret göstermiştir. Bu gay­retin altında yukarıda saydığım hususlar girer. Sıradan vatan­daş ise o an aklına geleni söylemiştir. Bunu ictihâd kabul et­mek mümkün mü?

2-“Geçmişte ulema ictihâd edince oluyor, bize sıra gelince ol­maz öyle mi?” Evet, öyle! Din ve dünya hayatının düzeni için bu böyle olmalıdır. Herkes içtihâda, ahkâm üretmeye kalkış­mamalıdır. İctihâd edebilmek, “Onlar da adam biz de ada­mız.” diyebilmek için Ebû Hanıfe ayarında olmak gerekir. Ak­si takdirde Ebû Hanîfe’nin sözünü istismar etmiş oluruz.“Ebû Hanîfe ayarında adam bulmak ne mümkün!” denilebilir. Bu söylediklerimden ictihâd işinin zorlaştırılmaya çalışıldığı çıkarılma­malıdır. Ebû Hanife, Şâfii vs bunlar sistem kurucu alimlerdir.

Onun için bunlara müctehid-i mutlak denmiştir. Ancak bu sistemler ve metodolojiler içinde farklı ictihâdlarda bulunmak mümkündür. Tarihte bu tür alimler olmuş ve bu sebeple müctehid fi’l-mezheb ve müctehid  fi’l-mes’ele tabirleri ortaya çıkmıştır.

Doğrusu sistem ve metodoloji anlamında yeni bir şeye ihtiyacımız olduğunu düşünmüyorum. Elbette yeni şeyler tartışılabilir, bize ait usûller yeni bir dille ifade edilebilir, bizim geleneğimiz başka metodolojilerle mukayese edilebilir; ama ne yalan söyleyeyim, Kur’ân ve Sünneti anlama usûlü hakkında bizde olmayıp da başka yerde bulabileceğimiz yepyeni bir şey olduğunu düşünmüyorum.

Bununla birlikte sistem içinde kalarak çeşitli konularda fikir beyan etmek, yani ictihâd etmek, tercihler yapmak mümkündür. Bunun iki şartı var. Aslında tek, ama ben iki diyorum. Biri Kur’ân’ı, sünneti ve vakıayı iyi bilmek. Mesela bir hadîs söz konusu olunca ona her yönüyle vâkıf olmak. Diğeri ise kimseye yaranmadan, yardakçılık yapmadan, çağdaş akımlara ve cereyanlara kapılmadan bu işleri yapmak. Tabii insan böyle bir faaliyette iken “Hayır hayır, asla, şundan bundan değil!” diyecektir. Ama sonradan anlaşılacaktır ki, “Şu havanın vs. etkisi söz konusuymuş.”

Elbette bu hassasiyet de aşırılığa görürülmemelidir. Yani çağın etkisinde kalmış olmayayım diye çağla uyumlu, yeni gelişmelerle uyumlu ve gelişen şartları dikkate alan dü­şünce faaliyetinden, düşünce üretmekten ve fetvâ vermekten kaçınıl­mamalıdır. Böyle bir ikileme düşmemenin iki çıkar yolu vardır. Biri çağın/Batı’nın etkisinde kalmamayı, onun mantalitesiyle, perspekti­fiyle, metoduyla ve paradigmasıyla olayları ele almayı ve değerlendir­meyi terk etmek olarak anlamak gerekir.

Kendi geleneğimiz, metodu­muz, paradigmamız içinde kalmak şartıyla yer yer bu çağda ortaya çı­kan birtakım durumlara uygun düşünebilir, ilmî faaliyetler yapabili­riz. Diğer yol ise ara sıra kendimizi muhasebe etmektir: “Ben böyle bir hükme gerçekten Allah ve Resûlü’nün muradını anlamak için mi vardım? Allah ve Resûlü vardığım bu hükümden hoşnut olurlar mı? Verdiğim bu hükümle maddî ve manevî -özellikle manevî: şan, şöh­ret, belli bir kesim tarafından tutulma vs.- bir rant mı elde ediyorum, yoksa ben falan ideolojinin mi tesiri altındayım?”

Son olarak söylemek gerekirse, bir açıdan hadîsler hakkında konuşmak kolaydır. Mesela zühd hadîsleri, âdâb-ı muaşeret hadîsleri, kadınla ilgili hadîsler, cihad hadîsleri, fiten hadîsleri, müteşâbih hadîsler, tıpla ilgili hadîsler vs. Aralarında anlaşılması zor olanları bu­lunsa da bunları yorumlamak, aralarında problemler varsa anlamaya çalışmak her zaman mümkündür.

Şayet bir problem var da gideremiyorsak, bu bile sorun değildir. Hadîsi öylece bırakırız. Ama iş ahkâm hadîslerine gelince durum o kadar kolay değildir. Hadîsi olduğu gibi de bırakamazsınız. Bir karara varmak, bir hüküm çıkarmak bunu net­leştirip insanlara sunmak zorundasınız. İşte ahkâm hadîsleri üzerinde konuşmanın zorluğu buradan kaynaklanıyor. Ahkâm hadîsleri dışın­da bir hadîs duyduğunuzda, “Ben bunu şöyle anlıyorum.” diyebilirsi­niz. Hiçbir sorun çıkmaz. Ama ahkâm hadîsleri konusunda “Ben bu hadîsten şu hükmü çıkarıyorum.” demeniz o kadar kolay değildir. Usûl bilmeniz gerektiği yanında ilgili hadîsin tüm geliş yollarından, onların sahih mi zayıf mı olduklarından, gaye ve maksatlar bilgisin­den haberdar olmanız gerekiyor. Bu ise çok ciddi araştırma neticesin­de gerçekleşebilecek bir husustur.

 

100 Soruda Hadis Meseleleri – Yavuz Köktaş

 

 

Muhammed Ali

Son Yazılar

Tecelli Türleri

  Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…

2 ay önce

Allah’ı Bilmenin İmkânı ve Bunun Yöntemi

  Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…

2 ay önce

Varlık Mertebeleri ve Te’vil

  Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…

2 ay önce

Dilin Kabuğu

Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağır­lıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…

2 ay önce

Çözüm Aldatmacası

İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…

2 ay önce

Anda Olmak -Geçmiş ve Gelecek Arasında Bir Yer

İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygu­larımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…

2 ay önce