Hadîslere göre, Hz. Peygamber, yaban eşek etinin yenilmesini harâm kılmıştır. Yine Resûlullah yırtıcılardan azı dişli olanların etlerini yemekten nehyetmiştir. Bu konular, pek çok hadîs kitabında geçmektedir. Ümmetin bu iki hususta icmâa yakın bir görüş birliği vardır. (bk. Buhârî, Zebâih, 28,29,31,34,37; Müslim, Sayd, hd.no. 2918; 4903; 4907; 4920; 4921; 4923.)
Bu hadîslerin şu âyete aykırı olduğunu iddia edenler vardır: “De ki: Bana vahyedilenler içinde leş, kan ve domuz etinden başka yenilmesi harâm bir şey görmüyorum. ” (En‘âm, 145) Oysa âyet ile hadîsler arasında bir çelişki yoktur. Zira âyet o zamana kadar zikredilenler dışında bir harâm bulunmadığını haber vermektedir. Ondan sonra bazı harâm yiyecekler Hz. Peygamber’e bildirilmiştir. Aynı şekilde, Allâh, En‘âm Sûresi indiği andaki mevcut hükümden bahsediyor. Allâh, Peygamberin diliyle “bana vahyedilenler içinde… bulamıyorum” buyurur. Bu, “o anda” demektir. Ondan sonra bulamayacağı anlamına gelmez. Zira En‘âm Sûresi’nin -üç âyet hariç- Mekkî olduğunda icmâ vardır. Ondan sonra pek çok âyet inmiş, hükümler getirilmiştir. Mâide Sûre- si’ndeki, içkinin tahrîmi bundan sonra olmuştur. Aynı şekilde, hadîslerde geçen yiyecekler de bundan sonra harâm kılınmıştır. Bu tahrîr Kur ân la çelişme değil, Kur’ân üzerine ziyade hüküm vermektir. Zira Allâh, Resûlünün diliyle bunları harâm kılmayı murâd etmiştir. Hadîste yer alan harâmların Medine’de vaki olduğu da bir gerçektir. Zira onları nakledenler içinde bulunan Ebû Hureyre ve Ebû Sa’lebe, hicretten epey sonra Müslüman olmuştur.
Diğer taraftan, sadece En‘âm Sûresi’ndeki âyetin harâm olmayan şeyleri bilmeye kâfi geldiği iddia edilemez. Yani “âyette sayılanlardan başka harâm yoktur, bunların dışındakiler helâldir” demek mümkün değildir. Çünkü bizzat Kur’ân’m kendisi, En‘âm Sûresi’nde belirtilenlere ziyadede, -buna ziyade yoluyla açıklama da denilebilir- bulunmuştur. Mâide Sûresi 3. âyette bunlar sayılmıştır. Şöyle ki;
“Leş, kan, domuz eti, Allâhtan başkası adına kesilenler, -canlan çıkmadan önce kesmemişseniz, boğulmuş, bir yerine vurularak öldürülmüş, düşüp yuvarlanmış, başka bir hayvan tarafından süsülmüş, yırtıcı hayvan tarafından yenmiş olanları- dikili taşlar üzerine boğazlananlar ile fal oklarıyla kısmet aramanız size harâm kılındı; bunlar fâsıklıktır.’
Bu âyetle önceki âyetlerin hükmüne açıklık getirilmiştir. “Meyte” denilince ne anlaşılması gerektiği vuzuha kavuşturulmuştur. Yeni bir hüküm gelmemiş, meyte sadece açıklanmıştır denilebilir. Oysa âyetten kafada soru işaretlerinin olduğu anlaşılmaktadır. Ki, sonra gelen âyet bu istifhamlara açıklık getiriyor. Belli ki, Mâide âyeti sonra gelmiş, bazı harâm unsurları vuzuha kavuşturmuştur. Onun için sadece En‘âm veya Bakara Sûresi’ndeki ilgili âyetler harâm etleri bilmeye kâfidir, denilemez. Kâfi olsaydı, Mâide Sûresi’nin 3. âyeti nâzil olmazdı. Dolayısıyla, sünnetle de En‘âm Sûresi’nde sayılanlara ziyadede bulunmaya, diğer bir ifadeyle yeni bir açıklama getirmeye herhangi bir mani yoktur.
Ayrıca, bu meseleyi Süleyman Ateş’in tenkidleri çerçevesinde de ele almak mümkündür. Onun tenkidleri, bir anlamda hadîsleri tenkid edenlerin de görüşlerini temsil etmektedir. Ona göre, “De ki: Bana vahyolunanda leş veya akıtılmış kan yahut domuz eti -ki pisliğin kendisidir-ya da günah işlenerek Allâhtan başkası adına kesilmiş bir hayvandan başka yemenin harâm olduğuna dair bir ifade bulamıyorum.(En âm, 145) şeklindeki âyet burada sayılan dört türün dışında yenilmesi harâm olan bir hayvanın bulunmadığını belirtmiştir. Bilindiği gi
Bi Hz. Peygamber, bu âyette sayılmayan yaban eşeği, (Buhârî, Zebâih, 28) azı yırtıcı hayvanlar (Buhârî, Zebâih, 29) gibi bazı hayvanların yenilmesini yasaklamıştır. Ateş, bu tür hadîslerin mezkûr âyete muhalif olduğunu söyleyerek şu izahları yapar:
“Hz. Peygamber in yaban eşeğinin, katırm, azı dişli yırtıcı hayvanların, pislik yiyen hayvanların etlerini harâm kıldığını rivayet edilir. Fakat kendi aralarında çelişkili olan bu hadîslerin, yüzde yüz Hz. Peygamberin sözleri olduğuna ve bu âhâd haberlerinin, âyetin genel ve kesin hükmünü değiştirebileceğine inanmıyoruz… Medîne devrinde inen Bakara Sûresi’nin 173. âyetinde ‘Allah size ancak leşi, kanı, domuz etini ve Allâb’tan başkası adına kesileni harâm kıldı’ buyrularak yine dört cins et harâm sayılmış ve bu husus .. hasr edatıyla pekiştirilmiştir.”(Yüce Kur’ân’ Çağdaş Tefsiri, III, 246)
Müfessir Fahreddîn er-Râzî’nin de bu görüşte olduğu belirtilmelidir. (Bk. Mefâtthu’l-gayb, XIII, 129-183.)
Bu ifadelerden Ateşin iki gerekçeyle, ilgili hadîsleri dikkate almadığı anlaşılmaktadır:
En‘âm Sûresi’ndeki âyetle Bakara Sûresi’ndeki âyet birbirini teyid etmekte ve hasr edatı bu dört cinsin dışındaki etlerin kesin olarak helâl olduğunu göstermektedir.
Hasr edatıyla sadece bu tür et harâmsa hadîste belirtilenler âyete ters düşmektedir. O halde hadîsler dikkate alınmamalıdır.
Gerçekten âyede hadîslerin kesin olarak birbirine muhalif olduğunu söyleyebilmemiz için hasr edatının Ateş’in belirttiği anlamda olması gerekmektedir. Bundan dolayı hasr edatının geçtiği bu âyederin hadîsleri dışlayıp dışlamadığı üzen kesin olarak birbirine muhalif olduğunu söyleyebilmemiz için hasr edatının Ateş’in belirttiği anlamda olmasırinde durulmalıdır. Buna göre, âyetle hadîsler arasında açık ve kesin bir aykırılığın bulunduğunu söylemek zor görünmektedir. Aksine, âyetle hadîsler birbiriyle uyuşur durumdadır. Zira Allâh, âyette uDe ki: Bana vahyolunanda… harâm olarak bulamıyorum.” buyuruyor. Dolayısıyla, Hz. Peygamber o zamana kadar kendisine vahyolunanlardan başkasını harâm olarak görmemiştir. Ancak bu, daha sonra vahiy yoluyla yeni birtakım haramların bildirilmeyeceği anlamına gelmez. Elmalı M.Hamdi Yazırda bu kanaattedir. Ona göre Kur’ân ve sünnette bulunan şey, er, ır irine muhalif değildir. Yani hadîsler âyetlerdeki sınırlamayı nesh etmemiş, aksine bunu açıklayıp teker teker eti harâm olanları saymıştır.’’(Hak dini Kuran Dili,3,2075)
Hasr edatının geçtiği âyetleri sebeb-i nüzûl ışığında anlamak da mümkündür. Sebeb-i nüzûl bilgisinin faydalarından biri, hasr veya tahsis şüphesini ortadan kaldırmasıdır. Bilindiği gibi, bazı âyetlerden ilk bakışta hasr manası anlaşılabilir. Ancak nüzûl sebepleri bilindiği zaman bu tür şüpheler ortadan kalkar ve hükmün sadece o âyette ifade edilen hususlardan ibaret olmadığı anlaşılmış olur. Yukarıdaki âyetlerde harâm sayılan yiyeceklerin dört hususa hasredilmiş olması, onların dışında harâm yiyeceklerin bulunmadığını göstermez. İşte burada hasrın ortaya çıkardığı tevehhüm, ancak sebeb-i nüzûl yardımıyla açıklığa kavuşturulab lir. Zira müşrikler, söz konusu âyette ifade edilen harâmlarm mubah olduğunu iddia ediyorlar ve bunu hararetle savunuyorlardı. Onlara göre, âyette sayılan yiyecekler esasen mubahtı ve harâm olması için hiçbir sebep yoktu. Tam da böyle bir ortamda söz konusu âyet indirilerek, müşriklere “harâm olacak bir şey varsa, sizin helâl kabul ettiğiniz yiyeceklerdir” şeklinde cevap verilmiştir. Yoksa az önce belirtildiği gibi, Allâh bu dört hususu harâm saymakla bunların dışındakilerin helâl olduğunu kastetmemiştir. Burada esasen amaçlanan, helâlin değil, harâmm ispatıdır. ”(Suyuti,el itkan,1.cild,39) Bu, tıpkı tartışma sırasında muhatapların birinin karşısındakine “Bunlar tamamen yalandır!” deyince muarızı “hayır, yalan diye bir şey varsa o da senin iddia ettiğin şeydir” demesine benzemektedir. Şüphesiz, bu ifade, tartışma üslûbunun özelliğinden kaynaklanmaktadır. Yoksa o, “dünyada bundan başka yalan yoktur” anlamında söylenmiş bir söz değildir.(Muhsin Demirci,Tefsir Usulü,109-110)
Bu açıklamalardan anlaşıldığına göre, âyetlerle hadîsler arasında bir aykırılık yoktur. Bunun yanında hadîslerin âyetleri nesh etmesi gibi bir durum da söz konusu değildir. Burada söz konusu olan, sadece, hadîslerin âyetleri beyân etmesidir.
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…