Hadisler Eleştirilemez mi ?

images-2 Hadisler Eleştirilemez mi ?
Bir rivayetin, gerçekten kendisine izafe edildiği şahsa dair doğru bir bilgi içerip içermediği meselesi bugünün meselesi değildir. Dahası sadece İslam toplumunun da meselesi değildir. İnsanlık tarihi boyunca “doğru haber”, insanlığın gündemini hep meşgul etmiştir. Hz. Süleyman’ın, kendisine Sebe melikesi ve halkı hakkında bilgi getiren Hüdhüd kuşunun verdiği habere ilişkin “Doğru mu söylüyorsun yoksa yalan mı söylüyorsun bakıp göreceğiz” (Neml, 27) demesi, bize eski çağlardan beri bu işin gündemde olduğunu gösteren en çarpıcı örnektir.

Islam toplumu, dünya üzerinde başka hiçbir medeniyet ve toplumda görmediğimiz bir şekilde haber problemine eğilmiş ve haberin doğruluk kriterleri konusunda bir takım ölçüler koymuştur. Bu ölçülerin bir kısmı üzerinde genel bir ittifak söz konusu olmakla birlikte bazıları ise ekollere, şahıslara göre değişkenlik gösterebilmektedir.

Söz gelimi ehl-i hadis, rivayet malzemesinin sıhhatini tespitte araştırma pergelininin sabit ayağını “ravî” üzerine yaslamış, hadisleri kitap haline getiren müellif ile hadisin ilk kaynağı (Hz. Peygamber, sahabe veya tabiîn) arasındaki bütün ravilerin hem güvenilirlik hem de hafıza durumunu beşer kudreti nispetinde en ince ayrıntısına kadar araştırmışlardır. Bu sayede, ilk üç neslin panaroması ortaya çıkarılmış, o nesilde yaşayıp da hadis rivayeti ile meşgul olmuş kişilerin âdeta sicilleri tutulmuştur.

Kuşkusuz bir haberin doğruluğunu test etmenin ilk basamağını haberi aktaran kişinin ahlakî ve zihnî yönünün tespiti oluşturur. Subjektif nitelemelere açık olması müsellem olmakla birlikte -ki başkası beşer kudreti dahilinde mümkün değildir- İslam toplumunun ilk üç nesli içinden yolu rivayet ile kesişen herkesin bu anlamda sicili tutulmuş, hayatı zabtu rabt altına alınmıştır.

Böyle bir veri tabanı içinde yer yer karalama mahiyetinde olan, subjektif, adaletsiz, ön yargılı yaklaşımlar bulunduğu söylenebilirse de geneli itibarıyla bu kayıtlar ve siciller sağlamdır.

İnceleyin:  Risale-i Nur,Mektubat-19.Mektub'dan Çeşitli Hadis Bilgileri

Ehl-i rey ise hadisin bu ilk basamak testi ile yetinmeyip bir de “mervî /rivayetin konusu” üzerine yoğunlaşmanın gerekli olduğunu düşündüklerinden rivayete konu olan şeyi de ayrıca çeşitli açılardan incelemişlerdir. Bu inceleme sonucunda “ravî” testinden geçtiği halde “mervî” testinden geçemeyen nice rivayeti amele elverişli görmedikleri için esas almamışlar, bu yüzden de ehl-i hadisin çeşitli eleştirilerine maruz kalmışlardır.

Günümüzde rivayet malzemesinin “Kur’an”, “akıl” ve “bilim” ışığında süzgeçten geçirilmesini, elenmesini salık verenlerin düşünceleri hadd-i zâtında eleştirilebilecek bir görüş değildir. Çünkü ister raviyi ister merviyi merkeze almış olsun tarihin hiçbir döneminde hiçbir ekol veya âlim, rivayet malzemesinin bütününü sorgusuz sualsiz kabul etmemiş, kendince bir takım sıhhat testlerine tabi tutmuşlardır.

O halde günümüzde bunu yapmayı isteyenlere niçin karşı çıkılmaktadır?
Bu karşı çıkmayı haklı kılan yeterli derecede sebepler söz konusudur. Bunlar arasında şunları zikretmek mümkündür:

1. Eleştirilerin tek tek rivayet malzemesinden yola çıkarak sünnetin bütününe ve geleneğe yönelmesi:

Geçmişteki eleştiriler tek tek rivayetler ve raviler bazında söz konusu olduğu halde günümüzde, kendilerince eleştiriye açık gördükleri rivayetler üzerinden tümevarım yoluyla bütün bir sünnet ve geleneğin yıpratılmaya çalışıldığı görülmektedir.

2. Uygunluk ve aykırılığın ölçülerinin net olarak ortaya konulmaması.

Klasik fıkıh usulü kitaplarının teâruz ve tercih bölümleri, iki şer’î delil arasında hangi durumlarda tearuzun meydana gelmiş sayılacağı, teâruzun nasıl giderilebileceği, teâruzu gidermenin mümkün olmadığı durumlarda tercihin nasıl yapılacağının en ince ayrıntısı ve örnekleriyle anlatıldığı bölümlerdir. Klasik dönem ulemâ, bu bölümlerde “neyi niçin aldıklarını ve almadıklarını” ölçüleriyle ve örnekleriyle birlikte net olarak ortaya koymuşlardır. Oysa günümüzde hadislerin “akla”, “Kur’an’a” ve “bilime” aykırı gördüklerini ileri sürenler bu aykırılığın kriterlerine ilişkin hiçbir ölçü zikretmemekte yahut da zikrettikleri ölçülerin bir kısmı Kur’an’a da uygulanabilecek hususlar zikretmektedirler.

İnceleyin:  Tevâtürle Sabit Hükümleri İnkar Etmek

3. Akıl ile neyin kastedildiğinin netleştirilmemesi.

Klasik fıkıh usulü kitaplarında “aklın gerekleriyle çatışan hadisin esas alınmayacağı” ilkesi yer almakla birlikte burada aklın ilkeleri ile “mantığın üç ilkesi” ve bir de “bir şey aynı anda hem var hem de yok olamaz”, “bir şeyin bütünü, yarısından daha büyüktür” şeklinde bedîhiyyattan olan önermeler kastedilmiştir. Bunlar üzerinde bütün akıl sahipleri ittifak etmişlerdir. Buna karşılık günümüzde “akıl” derken “mantığın ilkeleri” veya “bedihiyyattan olan önermeler” değil, Batı modernizminden etkilenen “rasyonel / pozitivist akıl” kastedilmektedir. Bu ise, kıblesini batıya dönmüş olan, o nereye giderse ardından hareket eden bir akıl olduğundan sabitesi bulunmayan bir akıldır.

4. Bilim gibi sürekli kendini yalanlayarak / yenileyerek gelişen ve değişen bir şeyin “kesin doğru” olarak kabul edilmesi.
Bilimde “kesin bilgi” ve “teori” birbirinden farklı düşünülür. Teoriler, kesin, genel-geçer bir biçimde ispatlanmadıkça salt aklî ve muhtemel bir önerme olarak kalmaya mahkûmdur. Bu teorileri esas alarak Kur’an’daki herhangi bir âyeti tevil etmek yahut bir hadisi reddetmek kabul edilemez. Zira teorinin her an yenilenmesi, yanlışlanması mümkündür. Mesela “big bang teorisi”, “evrim teorisi” gibi teoriler böyledir. Hal böyle iken, bunları “hakikati müsellem birer önerme” gibi kabul ederek bunlara aykırı görülen rivayetlerin reddedilmesi kabul edilemez.

Sözü tekrar başa bağlayalım… Rivayet malzemesi “Kur’an gibi” eleştirilemez değildir, hiçbir zaman da olmamıştır. Dün eleştirildiği gibi bugün de eleştirilebilir. Ancak bunun usul ve yordamı, İslam ümmetinin geliştirdiği fıkıh usulü ilminde ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. Bu usul ve yordamı bir kenara atarak subjektif yargılarla yapılacak her eleştiri, aynı şekilde bir tepkiyi de kaçınılmaz olarak beraberinde getirecektir. Sorun usulsüzlüktür, çözüm usuldedir. Vallahu a’lem.

( Soner Duman /30.Temmuz.2017/Pazar)

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir