Güzelin Serzenişi
Güzellik histir, sezgidir. Sezen bakış, güzelliğin ipuçlarını, alâmetlerini görmese de onu duygu yoluyla tanır. İşte bu, güzelliğin sezgisel kavranışıdır. Bazen bir insanı tanımadan kalbimiz ona ısınır. Sıkıntı içindeyken ümidimiz bize yollar açar. İstediğimiz şey olmadığında yeniden başlar, her seferinde inancımıza kuvvetle sarılırız. Sahip olduklarımızı kaybedebilir, güvendiklerimizden yara almış olabiliriz. İyi olacağını düşündüğümüz şeyden kötülük, musibet sandığımızdan da iyilik görebiliriz. Hayat, insanı umduğunda yanıltarak ve ummadığına şaşırtarak büyütür, olgunlaştırır. Hissiyatı ve sezgisi güzel olanın hayatında her şeye rağmen bir çiçeklenme ânı muhakkak olacaktır.
Güzellik, bakışın muttasıl ilerlemesi, serpilip gelişmesidir. Âdil bir bakışla hayata bakabilmedir. Bakışımız, görgü ve tecrübeyle zannın kötüsünden arınır. Bakışını eğiten sözüne, duruş ve tavrına bir ifade katar. İnsanın bütün eylemleri, bakışını yansıtır. Güzellik duygusu her insanda vardır lâkin bu duygunun ifade şekli, insandan insana değişir. Herkes iç dünyasının derinliği kadar kendindeki güzelliği aksettirir. İnsan iş tutma tarzı, duygu ve düşüncelerini ifade biçimiyle güzellikten ne anladığını söylemiş, göstermiş olur.
Güzelliği ilkin göz ve kulakla algılarız. Ne var ki göz ve kulak kapansa yine de güzelin varlığı sezilir. İnsanın ruhu güzellikle konuşuyor, kalbi hüsnü zan ile doluyorsa güzeli uzaktan da ayırt eder. Ruhu güzele aşina olmayan, güzelliği alenî görse de bilemez. Bir şeyden nasiplenmek yalnızca ona kavuşmakla olmaz. İnsan olmasını çok istediği bir şey için ısrarla çabalarken başına neyin geleceğini, neyle imtihan olacağını hesaba katmaz. Çok güçlü bir duyguyla istediğimiz ve nihayetinde gerçekleşmeyen bazı şeyler, bizi büyük bir nedametten korur. Bazı şeyler için, bu şeyler her ne kadar güzel olursa olsun, ‘iyi ki nasip olmadı’ diye düşünmek de bakışın güzelliğidir.
Hayatına dair bir bakış geliştirenler, arayışı/inancı/felsefesi olanlar güzelin sızısını duyabilir, onun yürüyüşüne katılabilir. Güzelin hâli herkesin mâlûmu değildir. Hâlin sirâyeti de güzelin yanında olma şartına bağlı değildir. Güzele içtenlikle meyil varsa onun hâli uzaktan da tesir eder. Hâlin hâle geçmesi, kalbe yayılıp nüfuz etmesi güzele duyulan derin bir merak ve alâka sebebiyledir. Güzelin artık hayatta olmayışı onu hayattan dışlamaz. Asırlar öncesinden bir insanla da pekâlâ bağ ve ünsiyet kurabiliriz. Kime ünsiyet kesbettiğimiz önemlidir. Kalbimiz onunla ya arınır ya da kirlenir.
Güzelin dostluğunda kim diğerinde bir iyilik gördüyse ona tâbi olur. Tâbi olmak, güzelin yürüyüşüne katılmaktır. “Sana tâbi oldum” demek, sende bir güzellik gördüm ve onun ardından yürümek istiyorum, o güzellikten kendime bir dünya dokumak istiyorum demektir. Güzel ile yürümek zahmetlidir, sabır ister. Yürüyüşümüz boyunca bize eşlik edenler ve kendilerine eşlik ettiklerimiz olur. Dün olanlar bugün olmaz, uyuşmazlıklar, anlaşmazlıklar araya girer, yarın başkaları gelir, yoldaşlar değişir. Refik olacağımız birine ya rastlar ya rastlamayız ama yürüme ahlâkı olanı illâki iyi yoldaşlar bulur.
Yol, istikâmet üzere olmalıdır. İstikâmet yolcunun yönelişi, merakı, niyeti, iyilik üzere sebatı, güzeli aramadaki ısrarıdır. Güzergâh yola aittir, onu çizemeyiz. İstikametse bize aittir, onu geliştirdiğimiz ölçüde hayatımıza biçim verir. Bazen çizgimiz ve yürüyüşümüz gayet seyrinde de olsa bazı üzücü durumlarla sınanırız. Her ne yaşıyorsak karakterimizin kuvvet bulması içindir. Güzel, yaşadığı hiçbir şeyin tevekkeli, boşuna ve öylesine olmadığının farkındadır.
Karakteri sağlam kimselerle dostluk kurmak zordur. Bu zorluk, onların kibirli olmalarından değil, onların dostluğuna yaraşır olmak için kat edilecek yolun güçlüğündendir. Dostluğuna tâbi olduğumuz kimseyle düşünsel ortaklığımız nispetinde birbirimize muhabbetimiz artar. Gerçek dost, muhatabında güzellikler bulmayı ümit ettiği kadar onun da kendisinde neler gördüğüne, hangi niteliklerinin onu memnun ettiğine dikkat kesilir.
Bir imajın ardına saklanan kendiliğinden güzel değildir. Onun kalbine eğildikçe güzelliği giderek silinir. Hakiki güzelinse kalbini serbeser dolaşsak ona hayran oluruz ama yine de ondaki ruh enginliğine eremeyiz. Mükerreren okunan bir kitabın, her okunuşta yeni bir kavramı anlam dünyamıza dahil etmesi gibi. Okuyuşun her merhalesinde metnin bir katmanının daha bize açılması gibi.
Platon’un Devlet’inde güzellik düzendir, düzenliliktir. Ahengi bozan, ritmi kaçıran, eğreti duran her şey güzelin ruhunu zedeler. Sevgide aşırı gitmek, çılgınlık ve taşkınlık etmek, saflığı kirletecek herhangi bir davranışta bulunmak düzensizliktir. Güzel, denge üzere yürüyendir. Kendi taşkınlık, abartı ve kabahatleriyle yüzleşendir. Tedricen yürümek onun üslubudur. Güzel, kendini başkasının gözüyle görebildiği, kendi sığlığında kaybolmadığı için güzeldir. Sözgelimi dostluğuna tâbi olduğu kimsenin kendine iyi gelip gelmediğini kendi hâline bakarak anlar. Zafiyetleri artmışsa kendisinin karakterinde de gedikler vardır. Hâli eskisinden daha iyi olmuşsa ruhu benzerini bulmuştur.
Güzellik, insanı içerden değiştirir, huylarını davranışlarıyla uyumlu hâle getirir. İçi dışı bir olmak denilen şey, yalnızca içteki güzelliğin dışa yansıması demek değildir. İçi dışı bir olan, özü sözü bir olandır, yani kötüyse kötülüğünü bir şekilde izhar eden, iyiyse de iyiliği kendiliğinden aşikâr olandır.
Kendi aklının kılavuzluğunda yürürken başkalarından destek alan, diğer insanların eylemlerine bakarak ilerleyen, bu ilerleyişte kendi düşünce zeminini sağlam tutan, doğru, makul ve mantıklı bir düşünme biçimiyle yol alan kimse, ahlâkî bakımdan kendini yetiştirmenin peşindedir. Ahlâken olgunlaşmış insanlar, kendi yeterlilik ve yetkinliklerini gördükleri kadar eksikliklerini de gören ve kabul eden kimselerdir. Hata ve noksanıyla yüzleşmeyen, cehaletini gidermek için bir yola revan olmayan, bir işaretin izini sürmeyen kimse ise ahlâken güdük kalır, hiçbir itici güçle de gelişemez.
Kişilikli kimse, kendini güzelin terazisinde tartar. Güzellik dersleri, insana ölçülü olmayı tâlim ettirir. İnsan güzelden görerek, duyarak onun hâliyle hâllenir ve güzellik onun da karakteri olur. Artık herkesi memnun etmek gibi bir sorumluluğu olmadığının bilincindedir. Hayatı güzelleştiren şey, her durumda ölçüyü korumak, ölçülü tavır takınmaktır. Herkesi memnun etmeye çalışan önce kendine saygısını yitirir, ölçü ve itidali kaybeder. Herkesi memnun etmeye çalışmanın sonu, kendinden usanmaktır. Güzel olan kendinden usanmaz, kendinden usandıracak yolda tek bir adım atmaz.