Günaha Vesile Olan Ve Olmayan Kötü Sıfatlar
Yüz çirkinliği, fizikî yapının ve bazı uzuvların çirkinliği, akıl ve duyu organlarının zayıflığı, korkaklık, tamahkarlık, cimrilik, kötülüklere meyilli olup iyiliklerden nefret etme, merhametsizlik doğru mu yanlış mı olduğu belli olmayan konularda acele etme gibi insanın dahli olmaksızın yaratılışta kendisine verilen kötü sıfatlardan ötürü ne sevap ne de günah söz konusu olmaz.
Bu sıfatları, dine muhalif olarak içerdikleri kötü yönde kullanan kimse bundan ötürü günaha girer. Yoksa bizatihi sıfattan ötürü günaha girmez. Kim, bu sıfatların içerdiği kötülüklere aykırı olarak amel etmek suretiyle dine uyup kötü sıfatlara muhalefet ederse bu güzel muhalefetinden ötürü sevaba nail olur ve bu sıfatların kötülüğünden ötürü cezaya çarptırılmaz. Bunu yaparken Allah’ın rızasını umarsa hem amelinden hem de kendi nefsiyle olan mücadelesinden ötürü sevaba nail olur. Desinler, işitsinler diye yaparsa günaha girer. Allah rızası ya da riya söz konusu olmaksızın güzel insan olma gibi bir düşünceyle yapan kimse ne sevap alır ne de günaha girer. Çünkü ne Allah’ın rızasını ummuş ne de O’na itaatsizlik etmiştir. Allah (cc) şu ayetlerde güzel olmayı, süslenmeyi caiz görmüştür: “Sizin için onlarda güzellik vardır”[Nahl,6], “Atları, katırları, eşekleri binmeniz ve zinet olsun diye yarattı.” [Nahl,18]
İnsanlar çeşit çeşittir:
1- Güzel sıfat ve bu sıfatlarla güzel amellere varma nimeti verilenler.
2- Kötü sıfat ve bu sıfatlarla kötü ameller işleyerek başarısız olanlar.
3- İyi sıfat ve iyi amelin hakim olduğu kimseler.
4- Kötü sıfat ve kötü amelin hakim olduğu kimseler.
5- Bazen iyi bazen kötü sıfat ve amelin hakim olduğu kimseler.
6- iyi ve kötü sıfat ve amellerin denk olduğu kimseler.
İnsan için Allah’ın zatı ve sıfatları ile Kur’an’ı bilmekten daha üstün bir şey yoktur. Bu; semerelerin, sevapların ve lütufların en üstünüdür, insanları iyiliklere yöneltir, kötülüklerden alıkoyar. Buna veya bir kısmına nail olana müjdeler olsun, bundan ya da bir kısmından mahrum olana yazıklar olsun!
Kalp kadar vasıf ve hallerinde değişme olan bir şey bilmiyorum. Zira çeşitli düşünceler, niyetler, kerih görme, sevme, inkar, iman, boyun eğme, huşu, korku, ümit, sevinç, hüzün, moralsizlik, mutluluk, yücelme, adileşme, zan, vehim, şüphe, irfan, nefret, ilgi gösterme, sıkılma, usanma, hüsranlık, pişmanlık, iyi olanı kötü görme, kötü olanı iyi görme ve benzeri birçok şey kalpte cereyan eder.
Kalpte meydana gelen değişikliklerin çokluğundan ötürü Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Ey kalpleri değiştiren Allah’ım, kalbimi dinin üzerine sabit kıl.” [Tirmizi, Kadr, 6/349] Hz. Peygamber yemin ederken de şöyle buyurmuştur: “Kalbleri değiştiren Allah’a andolsun”.[ Buhari, Tevhid, 13/513] Zaten bir halden diğer bir hale tekallub etmesi yani değişmesi yaygın olduğu için aynı kökten gelen kalb kelimesi kullanılmıştır.
İnsanlar için yaygın bir durum olması hasebiyle kalbe gelen düşünce ve yeni yeni isteklerden ötürü ne sevap ne de günah yoktur. însan fıtratının iyilik ya da kötülüklere meyilli olmasından ötürü de sevap ya da günah yoktur. Çünkü sakınılması çok zor olan ya da yapılması veya terkedilmesine güç yetirilemeyen şeylerden ötürü sorumluluk yoktur. Sorumluluğun kaynağı azim ve niyet etmektir. İyiliklere azmetmek güzel, kötülüklere azmetmek çirkindir. Mubahlara yönelmek ise serbest bırakılmıştır.
İzzeddin Ibn Abdüsselam – Islami Hükümlerin Hikmet ve Esasları,syf.177-178