Onlardan sana kulak verenler vardır. Fakat sağırlara, üstelik akıllan da çalışmazken sen mi duyuracaksın? Onlardan sana bakanlar vardır. Fakat görmeyen körlere sen nasıl doğru yolu göstereceksin? Şüphesiz ki Allah insanlara asla zulmetmez. Fakat insanlar kendi kendilerine zulmederler” (Yunus,42-44)
……..
İbn Kuteybe, bu ayete dayanarak, duymanın, görmeden daha üstün olduğunu ileri sürerek şöyle demiştir: “Allah Teâlâ bu ayette, duymanın olmamasını, aklın gitmesi ile birlikte zikretmiştir. (Yani aklın çalışmamasını, işitmenin olmayışı ile irtibatlandırmıştır.) Fakat basiretin çalışmamasını ise görmenin kaybolması ile birlikte zikretmemiştir. Binâenaleyh işitmenin, görmeden daha efdal olması gerekir.”
İbnü’l-Enbârî, bu delilin geçersiz olduğunu söylemiş ve şöyle demiştir: “Allah’ın bu ayette, işitme ile birlikte olmadığını söylediği (akletme işi), görme ile birlikte olmadığını söylediği (basiret) şey ile aynıdır. Çünkü Allah Teâlâ, gözlerin görmesini değil, kalbin görmesini kasdetmiştir. Kalbin gördüğü şey yani basireti ise. kalbin aklettiği ve anladığı şeydir.”
İbn Kuteybe, kendi görüsüne Kur’ân’dan başka bir delil de getirerek şöyle der: “Allah, Kur’ân’da ne zaman görmeyi ve duymayı birlikte zikrederse, çoğunlukla duymayı, görmeden önce zikretmiştir ki bu da. duymanın görmeden daha efdal olduğuna delâlet eder.”
Bazı kimseler, bu konuda şu delilleri de ileri sürmüşlerdir:
1) Peygamberlerden âmâ olan olmuştur. Ama Peygamberlerden hiçbirinin sağır olması caiz değildir. Çünkü bu, peygamberlik görevini tam yapmaya manidir. Zira peygamber, kendisine soru soranları duyamazsa, onlara cevap veremez, dolayısıyla da Allah’ın şeriatını tebliğden âciz kalmış olur.
2) Duyma kuvveti, duyulacak şeyleri (sesleri) her yönden duyar. Ama görme kuvveti, görülebilecekleri ancak tek bir yönden görür. O yön de gözün önüne gelen cihettir.
3) İnsan, hocasından öğrenerek ilim elde eder. Bu da ancak, duyma kuvveti sayesinde olabilir. Binâenaleyh insanın ilmi kemâllere ermesi ancak duyma kuvveti ile elde edilir. Bu, görme kuvvetine dayanmaz. Dolayısıyla duyma görmeden daha efdaldir.
4) Hak Teâlâ, “Şüphesiz ki bunda kalbi olan yahud kendisi huzur-u (kalb) içinde olarak kulak veren kimseler için elbette bir öğüt vardır ” (Kehf. 37) buyurmuştur.Ayetteki “kalb” ile, akıl kasdedilmiş ve duyma aklın eşi, ikizi kılınmıştır. Bu husus, “Eğer biztdinler veya aklımızı kullanır insanlar olsaydık şu cehennemlikler içinde yer almazdık ” ayetiyle de kuvvet bulur. Binâenaleyh o müşrikler, duymayı, cehennem azabından kurtulmanın sebebi olarak zikretmişlerdir.
5) İnsanın, diğer canlılardan ayrıldığı hususiyeti, konuşması ve söz söyleyebilmesidir. İnsan, konuşmadan ve sözden, duyma kuvveti sayesinde istifade eder. Dolayısıyla duymanın alanı, insanın asıl üstünlüğünün gerçekleşmesine vesile olan konuşmanın alanıdır. Görmenin taalluk ettiği alan ise, renklerin ve şekillerin algılanması alanıdır ki bu insan ile diğer hayvanlar arasında müşterek olan bir husustur. Binâenaleyh duymanın görmeden daha üstün olması gerekir.
6) İnsanlar peygamberleri görürler ve sözlerini dinlerler. Ama peygamberlerin peygamberliği, onlarda görülen sıfatlar sebebiyle değil, duyulan sesler sebebiyledir. Duyulan da onların sözleri, Allah’ın kanunlarını tebliğ etmeleri ve ilâhî hükümleri beyân etmeleridir. Binâenaleyh duyulanın, görülenden daha üstün olması gerekir. Dolayısıyla,duymanın görmeden üstün olmuş olması gerekir. Duymanın görmeden daha üstün olduğunu söyleyenlerin delillerinin hepsi budur.
Bazı kimselerde görmenin duymadan daha üstün olduğunu söyleyerek şu delilleri getirmişlerdir:
1) İnsanlar meşhur darb-ı meselde “görmeden daha ileri bir açıklama olamaz” demişlerdir. Bu da, idrâk çeşitlerinin (duyuların) en mükemmelinin görme olduğuna delâlet eder.
2) Görme kuvvetinin vasıtası “nur” (ışık), duyma kuvvetinin vasıtası ise havadır. Nûr, havadan daha kıymetlidir. O halde görme kuvveti, duyma kuvvetinden daha kıymetlidir.
3) Görme organı olan gözün yaratılışındaki ilâhi hikmetin mucizeleri, duyma organı olan kulağın yaratılışındaki harikalardan daha çoktur. Çünkü Allah Teâlâ, akılda bulunan yedi sinirden birini görme aleti kılmış ve gözü yedi tabaka ile üç rutubetli (sıvı) kısımdan teşekkül ettirmiş, gözün hareketleri için çeşitli şekillerde pek çok kas yaramıştır. Kulak ise böyle değildir. Birşeyin yaratılışına daha fazla itina gösterilmesi, onun başka şeylerden üstünlüğüne delâlet eder.
4) Göz, yedi kat göğün üstünde olanı da görebilir. Kulak ise, kendisinden bir fersah uzaklıkta olanı bile duyamaz. Binâenaleyh görme, daha faziletli ve üstündür. Bu izah ile, karşı görüşte olanların, “Duyma her yönden olur, görme ise tek bir yönden olur” şeklindeki sözleri defedilmiş olur.
5) Peygamberlerden pek çoğu dünyada, Allah’ın kelâmını dinlemişlerdir. Ama âlimler, peygamberlerden birinin Allah’ı dünyada iken görüp görmediği hususunda ihtilaf etmişlerdir. Hem sonra Musa (a.s), kendi isteği ve talebi olmadığı halde Allah’ın kelâmını dinlemiştir. Ama Allah’dan, kendisini göstermesini isteyince, Cenâb-ı Hak, “Beni katiyyen göremezsin” (A’raf, 143) buyurmuştur. Bu da, görmenin, duymadan daha efdal olduğuna delâlet eder.
6) İbnü’l-Enbârî şöyle demiştir: “Duyma, görmeden nasıl üstün olabilir? Çünkü göz ile yüzün güzelliği, gözün olmaması ile de yüzün çirkinliği ortaya çıkar. İşitmenin olmaması ise, insanda (görülen) bir kusur meydana getirmez. Araplar gözlere, “Kerîmeteyn” (iki kıymetli şey) dedikleri halde, kulaklar için böyle birşey . söylememişlerdir. Cenâb-ı Hak da,bir kudsî hadiste, “Ben, kimin gözünü giderir (kör edersem), o da buna sabredip, benden bunun mükâfaatını beklerse, onun için cennetin dışında hiçbir mükafaata razı olmam”buyurmuştur.
Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 12/389-391
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…