Gönül Yolculuğu
Kâbe, kalbin, mümin kalbinin sembolüdür. Dindarlığın temel ilkelerinden birinin de onu ziyaret olmasının hikmeti burada gizli Bu yüzdendir ki, İslâm’ın ruhuyla diri kalmış kalemler, hep, gönülle Kâbe arasında bir özdeşlik bağı varsaymışlardır. Kâbe’den putları arındırma ki İslâm tarihi bu aksiyonla somutluk planına çıkar gönle yerleşen inkâr ve şüphe tohumlarını ayıklamanın dıştaki zaferine denk düşmüştür.
Kişiden topluma, kişi hayatından tarihe uzanan İslâm diriliğinin köklü eylem verimi olmuştur bu arındırma.
Arınmış mümin gönüllerinden Kâbe’ye görünmeyen iplikçikler uzanır. Oraya varanlar, kendi gönüllerini de, bu iplikçiklerle gelip şelâleleşen inanç ırmağında yıkarlar. Ne kadar temiz gidilirse bu yıkama o kadar kolaylaşır. Kâbe, her çağda, Müslümanların atan kalbi, vuran nabzı olur. Müslüman ruhların kan dolaşımını bu yürek yönetir.
İslâm ülkelerinde, Kâbe’nin elçisi gibi, peygamber ve velî makamları serpilidir. Bu makamlar, mü’min gözünde peygamber veya velîlerin özelliklerine, görevlerine, gönlün ilgisini çeken işaret taşlarıdır. Hepsi, gönülleri, Kâbe’ye, Kâbe’nin ruhuna ve Kâbe’nin anlamına çevirirler. Ölümü hatırlatan türbeler, gönüllerdeki fâniler saltanatını yerle bir eder.
Evet, Haccın da ruhu vardır. Bu ruha kavuşmak için mümin hac yolculuğunu yapar. Böylece, hac yolculuğu, aynı zamanda, mümin kişinin gönlünden mümin topluluğun gönlüne yolculuk demek olur. Gönüller gönlüne yolculuk. Tarihi-metafizik gönle yolculuk.
Bu yolculuk, yurt yolculuğu (sefer der vatan) dur, çünkü orası gönüller yurdudur.
Bu gönül yolculuğunun bir kültürü vardır. Bu kültür öldüğü ve kuruduğu zaman, hac yolculuğunun Vücudu kavrulmuş ve ruhu uçmuş, sadece kaskatı iskeleti kalmış demektir. Diriliş, her alanda olduğu gibi, bu konuda da, bu kültürü yeniden uyandırma, canlandırma, filizlendirme davranışını içermektedir.
Hac yolculuğundan dönenler, yurtlarına muştu taşırlar. Her yıl, duyanlar için, Kâbe’nin bir haberi ve bu haberin çekirdeğinde Kâbe’nin bir muştusu vardır. Bir uyan, bir sevinç, bir ilerleyiş muştusu.
Namaz, oruç, zekât, bu kültürün kubbesini ayakta tutan sütunlardır.
Gönul yolculuğunu diriltmek, evet, çağımız Müslümanlarının, yani diriliş erlerinin ruhlara aşılayacakları bir dinamizmle gerçekleşecektir.
Ruhî ilgiler, ekonomik ve politik ilişki gelişmeleri, gönül yakınlaşmasının, gönüllerin Ana Gönül’de birleşmesinin kokusunu taşıdıkları ölçüde, İslâm’ın Dirilişinden bir parça olur veya oluştururlar. Aksi durumlarda ise, aldatıcı görünüşleriyle, amaç yolundaki gerçek yürüyüşten alıkoyan kımıldanışlar olmaktan öteye gidemezler; kervanı şaşırtan ve geciktiren taklit kümeleri olmaktan öteye…
Ne (iç)i inkâr et, ne (dışı), ne yüceliği ihmal et, ne derinleşmeyi, ne genişleme ve yayılmayı savsakla, ne yoğunlaşma ve durulmayı. Diriliş, böylesine çok yönlü bir gelişim için sarfedilen bitmez tükenmez bir çabadan sonra kazanılan bir ilâhî armağandır. Bu armağana lâyık olmaya çalış, ey mü’min gönlü. Ey, diriliş aşılı, kıyâmet nakışlı, mahşer atılımlı mümin gönlü.
Gönül yolculuğunun istediği sabrı, oruçla sağla. Geceleri yolu aydınlatacak meşaleyi, namaz tutuşturacak ve sönmezleştirecektir. Ve önderlerin ayak izleri, yoldan sapmaman için sana armağan anıt belgelerdir. Oruç ve namaz, üstüne katmerlenerek kilitlenen gurbet dünyasını, yâdhk âlemini dost bahçesine çeviren arkadaşları ve kardeşleridir ruhunun. Her an kırılıp tuzla buz olmaya hazır gönlün sırça sarayını vakit kaybetmeden onaran ilâhî mimarlardır. Ruhu bir cami gibi ışıklı kılan mimarlar… Sen bu mimarları hep beraberinde bulundur ki, inanç kalende açılacak her gedik anında kapatılsın, surunda yıkılan her bölüm derhal yeniden yapılsın, uçan her burç hemen yerine yenisinin konulduğunu görsün. Onlarsız eksik insansın, ey yaratıkların en üstünü olarak yaratılmış olan.
Arzın en aydın ve diri insanları olması gereken Müslümanlar, oruçlarını, namazlarını, haclarını kalite ve seviye bakımından en üst düzeyde tutmak zorundadırlar. Ve onları tek başlarına var kurumlar olarak değil, bütünle ve birbirleriyle sıkı sıkıya ilişkili bir kültür ve uygarlık varyasyonları olarak sevgiyle, tutkuyla benimsemek düşer inanmışlara, kıldan ince yolun, dümdüz yolun yolcularına.
Siyaset, bu inanç ve davranış etkinliğinin bir aracı olmak durumundadır. İslâm’da siyaset, erdemin pusatlarından biridir. O araç olmaktan çıkıp amaç olduğu gün, fitne doğar. Fitne, yani bozuluş, çürüyüş ve yıkılış kurdu. Bu kurt, İslâm toplumunun yüreğine girmeye yol buldu mu, güvensizlik, şüphe ve inkâr tohumlarını açan, onları besleyip büyüten bir gübre ödevini görür. Gönlü sürekli olarak çalkalamak ve bu çalkalayışla yabancı maddeleri dışarı atmaya çalışmak gerekli.
Gönlün ulu yolculuğu ve sonra sılası. Yerinde dururken yolculuğunu, yani miracını bütünlemesi, yabancı kültür ve stratejilerle durmaksızın çarpışması ve ölümü gömmesi ve dirilişe ermesi, bu hayatı yaşanmaya değer kılan kutlu öneriler ve borçlardır.
Sezai Karakoç – Makamda,syf.23,26
Aldığım yer:Ali Can – Medeniyetimizin Öncülerinden 365 Fikir,syf.404,407