Akşam, yine de gündüzden parçalar taşır. Görüşmeler, konuşmalar, yüzler, kelimeler geceye karışık olarak gelir. Onun için, akşam, bir şok değildir. Yavaş yavaş İnen bir gündüz perdesidir. Fakat vakit ilerleyip gündüzün izleri çekilince, kristal bir cam kesmesinin, gecenin içine düşersiniz.
Ve sessiz bir kuzgun gibi kanatlarıyla sizi örten gece der ki:
—Gecenin değerini bil, insanoğlu! Namazda Kur’an sesi bile geceleri yükselir. Gece okunan Kur’an, gündüz okunandan daha çok sevap getirir; bu da Kur’an’ın sözü. Batının da gecesi batmıştır, Doğunun da çağımızda. Alkol, şehvet ve kumar buğusuna batmıştır, insanın çağdaki çıkmazı, biraz da, gereğiyle kullanılmamış bir gecenin israfından doğmuyor mu? Çağımızda gece israf edilmiştir, gece israf edilmiştir. Ben, devrinizde, insan derisi tarafından yağmalandım insanoğlu!
Sonra yerinde silkinen kuzgun yavaş yavaş örselenmiş bir kartala dönüşür:
—Ben, büyük yalnızların, ermişlerin gecesiydim; şimdi kalabalıkların gecesi oldum. Çizgilerimi raptettiler; ekranlara çizildim. Pelerinimden yakalandım. Sesimin kabuğu ele geçirildi. İncim, bir gözyaşı gibi eriyip gitti. Barış ve muştu doğurganıyken, bir savaş aleti oldum.
Her gece böyle sızlar içimde gece. Bir gece, yine Geceyi dinledim dinledim… Sonra ona dönüp dedim ki:
-Ruhumun ikiz kardeşi Gece, sen de çileni dolduruyorsun. Gecenin içinde bir gece vardır ve sen onu doğuracaksın. Bütün bu sıkıntıların, doğum ağrısı. Işıklardan kaçarak, eski, beyaz, yalnız taş yapıların kıyılarında dolaş. Sıcaklığını o taşlar emsin ki kendine gelebilesin, kendini bulabilesin.
Daha neler söyledim bilmiyorum. Sonra yavaş yavaş gece, rengini kaybetti. Artık ne beyazdı, ne siyahtı; som yalnızlıktı.
Baktım, gece artık gece değildi. Gecede som yalnızlığı gördüm.
Ah, ben yalnızlığı gördüm, bir ordudan daha güçlü bir yalnızlığı gördüm. Yalnızlık bana bir Mısır ehramının duvarı gibi yöneldi ve dedi ki:
– Doğum, batım sana kurban olsun insanoğlu, sen, kalbimin şimşeğine dayanabilir misin? Âdemin yaratıldığı ana bir ben dayandım, başkası değil. Hz. İsa’nın doğumuna ben şahit oldum, kimse değil. Ashab-ı Kehfin uykusuna karışan bir benim, başkası değil. Ben, Hızır’ın has eriyim, başkası değil. Ben vahyi taşıyan Cebrail’i gördüm Peygamberle birlikte, başkası değil. Gece benim sisimdir. Sisimi tuttular, ama beni yakalayamadılar. Bana yaklaştıkça ben geri çekildim. Geri çekildikçe kat kat içime katlandım. Alanım daraldı, ama yoğunluğum arttı. Ve kendimi gelecek zamanların en büyük çocuğuna sakladım. Gelecek zamanların büyük kentlerine o çocukla birlikte gireceğim. Kalabalıklar boyun eğecek buyruğuma.
Sonra yalnızlık sarardı, sonbaharını yaşadı. Sonra kırmızılaştı, kışın ateşinde yandı. Sonra morardı, sönmüş bir köz oldu. Sonra yeşile döndü, baharı başladı. Sonra duruldu, aydınlandı, beyaz bir yüz kazandı. Sonra simsiyah oldu. En başta gecenin siyahlığından çıkmıştı; en sonra, «siyah nur» dedikleri gizlinin gizlisi oldu. Bu siyah, öbür siyahlığın tam tersi… Faniliğin yok olduğu alanın rengi. Gerçek yokluğun rengi. Baktım, yalnızlıktan artık ses yok. Onun çok yakınında başka bir hışırtı vardı, ötelerin ayak sesi, hafif, örtük trampet sesleri…!
Sezai Karakoc – Gunluk Yazilar 2,syf.224-226
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…