“Gayr-i Metlûv (Kur’ân/Kitap Dışı) Vahiy yoktur” diyenler, bunu isbat etmek sadedinde bir sürü yazılar, makaleler, kitaplar türlü görseller ve videolar hazırlıyorlar, ellerinde bunu isbat edecek açık ve net hiçbir delil olmadığı halde. Tüm yaptıkları; bazı varsayımlar, kurgular ve şahsî zanları, yorumları üzerine iddia binâ etmekten ibaret.
Bu zümrenin bu konuda yazdıklarına, konuştuklarına tek tek bakın, itiraza mahal veremeyecek netlikte, açıklıkta tek bir delil bile ortaya koyamadıklarını görebilirsiniz. Kur’ân’ın hiçbir ayetinde “Kur’ân ayetleri dışında başka vahiy yoktur, vahiy sadece Kur’ân’dan ibarettir” şeklinde ya da buna benzer bir ifade yoktur. Aksine, hem Kur’ân’da hem Sünnet’te Gayr-i Metlûv vahyin varlığını direk ya da dolaylı olarak ortaya koyan yüzlerce delil mevcuttur. Gayr-i Metlûv vahyi inkâr eden bu zümre, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in teşrî fonksiyonunu, şârî (hüküm koyucu) olduğunu, Sünnet’i, Hadisleri zaten reddettikleri için biz Gayr-i Metlûv Vahyin varlığını Kur’ân’dan delillerle ortaya koyacağız inşallah.
1. DELİL
Kur’an-ı Kerîm Cenâb-ı Hakk’ın bir beşerle münasebetinin nasıl olabileceğini ifade sadedinde şöyle buyurmaktadır:
“Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, hakîmdir.”(Şûrâ/51)
Ayette üç türlü irtibattan bahsediliyor:
* Vahiy,
* Perde arkasından konuşması
* Elçi göndermek suretiyle olan vahiy.
Sonuncusu Cenâb-ı Hakk’ın kuluna melek göndererek ona dilediğini vahy etmesi anlamına geliyor. Bu bölüm metlüv vahyi anlatıyor. Nitekim Kur’an’ın böyle geldiğine dâir şu ayetler delildir:
“Onu Rûh-ül-Emîn indirdi. Senin kalbin üzerine, tâ ki, sen korkutuculardan olasın.”( Şu’arâ/ 193-194)
“De ki: Onu Rabbin tarafından hak olarak Rûhu’l Kudüs indirmiştir ki, imân edenleri sabit kılsın ve Müslümanlar için bir hidâyet ve müjde olsun” ( Nahl/ 102)
Bu ayetlerden de açıkça anlaşıldığı üzre Kur’ân’ın tamamını Cebrâil a.s. indirmiştir.
Peki, Şûrâ/51 ayetinde bildirilen diğer iki vahiy türü nedir? Perde arkasından bir kulu ile konuşmasını nasıl anlayacağız? Bir de en önemlisi ayetin birinci sırada saydığı Cenâb-ı Hakk’ın “vahy” yoluyla konuşması. Bu çok umûmî bir ifade. Yani Allah’ın bir kulunun kalbine bir şeyi atması şeklindeki vahiy çeşidinden tutun rüyada bir şeyi ona ilham etmesine varıncaya kadar keyfiyetini bilmediğimiz bir nice vahiy ve ilham çeşidi de buraya girer. Ayeti tahsis etmeniz için elinizde bir delil lazım. Var mı böyle bir delil?
Yok. Ayette geçen vahiy çeşitleri atıf harfiyle gelmiş. Malum olduğu üzere atıf muğâyereti gerektirir, yani başkalığı. Öyleyse bu vahiy çeşitlerinin her birisi diğerinden ayrı olmak zorundadır. Aksini düşünürsek aynı şeyin tekrar edilmesi manasını taşır ki bu hiç bir şey ifade etmez. Ayetteki ﺍﻭ harfinin “tefsir” manasına geldiğini söylemek ise tam anlamıyla lafzı hakiki manasından çıkararak delilsiz ve karine olmaksızın mecaza hamletme anlamını taşır. Bütün bunlar delile muhtaç yorumlardır. Delil getirilemediğinde ilmî hiç bir hakikati ortaya koyamazlar.
Ezcümle, Şûrâ/51 ayetinde bahsi geçen diğer iki vahiy türü elbette Gayr-i metlûv vahyin apaçık delilidir. Bu ayette vurgulanan vahiy türlerinden Elçi göndermek suretiyle olan vahiy dışındaki diğer “vahiy” türleri vasıtasız, aracısız vahiydir. Bu vasıtasız vahiy türü de kendi içinde iki kısma ayrılmaktadır. Bunlardan birisi, Allah’ın kelâmını bizzat işitmek suretiyle alınan vahiydir. Musa (a.s.)’ın , Kur’ân’daki ifadesiyle “perde ardından konuşma” şeklinde tezâhür eden bu vahye mazhar olduğu Nisâ/164, A’râf/143, Tâhâ/11 ve Neml/8 ayetlerinde belirtilmiştir.
Bir diğer vasıtası vahiy türü ise Allah’ın kelâmını bizzat işitmeksizin alınan vahiy türüdür, bu tür vahiy de iki yolla gelebilmektedir. Bu yollardan birisi uykudayken, rûyâ yoluyla gelen vahiydir. Hz. İbrahim a.s.’ın oğlu Hz. İsmail a.s.’ı rûyâsında boğazlarken gördüğünü bildiren ayet( ) ile Hz. Yûsuf a.s.’ın başından geçecek olayların işaretini veren rüyadan bahseden ayet ( ) bu vahiy türünün delilleridir.
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in de rûyâ yoluyla Allah’tan vahiy aldığına dair Kur’ân’da birçok delil mevcuttur. Bunlardan birisi Enfâl/43 ayetidir; “Hatırla ki, Allah, uykunda sana onları az gösterdi. Eğer onları sana çok gösterseydi, elbette çekinecek ve bu iş hakkında münakaşaya girişecektiniz. Fakat Allah (sizi bundan) kurtardı. Şüphesiz O, kalplerin özünü bilir.” Bu ayette Allah bizzat uykusunda Hz. Peygamber (s.a.v.)’e vahyettiğini bildirmektedir. Bu vahiy görüntü şeklinde de olsa, bunu bizzat Allah kendine nisbet etmektedir.
Yine Hz. Peygamber (s.a.v.) Mekke’ye umre yapmak amacıyla gireceğini gördüğü bir rûyâ üzerine Mekke’ye doğru sahabesiyle birlikte yola çıkması ve Hudeybiye anlaşması sebebiyle Umre’nin bir yıl gecikmesine rağmen, gördüğü rûyânın gerçekliğinden şüphe etmemesi ve nihayetinde bu rûyânın ayet ile desteklenmesi (Feth/27) Hz. Peygamber (s.a.v.)’in rûyâ yoluyla, elçisiz vasıtasız şekilde vahiy aldığının delilidir.
Gayr-i Metlûv (Kur’ân/Kitab dışı) vahyin delillerini sunduğumuz yazı dizisinin devamında, önce bazı ayetleri zikredip daha sonra bu ayetlerin Gayr-i metlûv vahye nasıl delâlet ettiğine değineceğiz.
Öncelikle şu ayetleri dikkatlice okuyalım;
“Musa, kavmine: ‘Allah bir sığır kesmenizi emrediyor’ demişti de: ‘Bizimle alay mı ediyorsun?’ demişlerdi. O da: Cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım, demişti. ‘Bizim adımıza Rabbine dua et, bize onun ne olduğunu açıklasın’ dediler. Musa: ‘Allah diyor ki: O, ne yaşlı ne de körpe; ikisi arasında bir inek. Size emredileni hemen yapın’ dedi. Bu defa: ‘Bizim için Rabbine dua et, bize onun rengini açıklasın’ dediler. ‘O diyor ki: Sarı renkli, parlak tüylü, bakanların içini açan bir inektir’ dedi. ‘Rabbine bizim adımıza yalvar da, mahiyetini bize bildirsin, çünkü sığırlar, bizce, birbirine benzemektedir. Allah dilerse biz şüphesiz doğruyu bulmuş oluruz’ dediler. (Musa) dedi ki: ‘Allah şöyle buyuruyor: O, henüz boyunduruk altına alınmayan, yer sürmeyen, ekin sulamayan, serbest dolaşan (salma), renginde hiç alacası bulunmayan bir inektir’. ‘İşte şimdi gerçeği anlattın’ dediler ve bunun üzerine (onu bulup) kestiler, ama az kalsın kesmeyeceklerdi…” (Bakarâ/ 67-73)
“Hani havârîler ‘Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin bize gökten, donatılmış bir sofra indirebilir mi?’ demişlerdi. O, ‘Îman etmiş kimseler iseniz Allah’tan korkun’ cevabını vermişti. Onlar ‘Ondan yiyelim, kalplerimiz mutmain olsun, bize doğru söylediğini (kesin olarak) bilelim ve ona gözleriyle görmüş şahitler olalım istiyoruz’ demişlerdi. Meryem oğlu İsa şöyle dedi: ‘Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki, bizim için, geçmiş ve geleceklerimiz için bayram ve senden bir âyet (mucize) olsun. Bizi rızıklandır; zaten sen, rızık verenlerin en hayırlısısın.’ Allah da şöyle buyurdu: ‘Ben onu size şüphesiz indireceğim; ama bundan sonra içinizden kim inkâr ederse, kâinatta hiç bir kimseye etmediğim azabı ona edeceğim!”. (Mâide/ 112-115)
İlk yazdığımız Bakarâ/67-73 ayetlerinde Mûsâ a.s. ile kavmi arasında peyderpey ve anlık olarak gelişen bir diyalog söz konusu. Yani kavmi soruyor, Mûsâ a.s. da bu soruların her birine Allah’tan aldığı vahiy ile cevap veriyor. Yani vahiy o an kavminin soruları doğrultusunda iniyor.
Yine Mâide/112-115 ayetlerinde de Îsâ a.s. ile havârileri/kavmi arasında anlık gelişen bir diyalog söz konusudur. Ve Îsâ a.s.’a da kavminin soruları, talepleri doğrultusunda vahiy gelmiştir.
Bu ayetlere geri döneceğiz.
İmdi;
Bilindiği üzre Tevrât ve İncil, Kur’ân gibi tedricen, peyderpey inzâl olmamış, tek seferde toptan indirilmiştir. Bunun delili ise Furkân sûresi 32,33 ayetleridir;
“İnkâr edenler: ‘Kur’an ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi?’ dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık (parça parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk. Onların sana getirdikleri hiçbir temsil yoktur ki, (onun karşılığında) sana doğrusunu ve daha açığını getirmeyelim.”
Bu ayetin nüzûl sebebinin bildirildiği bir rivâyete göre; Yahudi ve müşriklerden oluşan inançsızlar Kur’ân’ın bölüm bölüm, parça parça indirilmesi sebebiyle Hz. Peygamberi (s.a.v.) kınamışlar ve Kur’ân’ın bir defada indirilmesini önermişlerdi. Bu ayet onlara cevap niteliğinde nâzil olmuştur.
Bu cevap iki hususa delâlet etmektedir;
* Kur’ân Hz. Peygambere (s.a.v.) peyderpey, parça parça nâzil olmuştur.
* Kur’ân’dan önceki ilâhi kitablar bir defada toptan nâzil olmuştur.
Bu ayetten anlaşılan; Allah Teâlâ inkârcıların önceki ilâhî kitabların toptan, tek seferde indirildiğine dâir iddialarını yalanlamamıştır, aksine Kur’ân’ın –diğer kitabların inzâl şeklinin aksine- parça parça indirilişindeki hikmeti açıklamıştır. Eğer peyderpey nüzûl, Allah Teâlâ’nın diğer peygamberlere indirdiği ilâhî kitablarda da izlediği bir yöntem, takdir olsaydı kuşkusuz inkarcıların bu iddiasını yalanlardı.
Nitekim Hz. Peygambere (s.a.v.) “Ne oluyor bu Peygambere? Böyle Peygamber mi olur; yemek yiyor, çarşı-Pazar dolaşıyor!”(Furkân/7) gibi sözlerle sataşan inkarcılara şu şekilde cevap verilmiştir;
“Senden önce gönderdiğimiz Peygamberler de yemek yer, çarşılarda ihtiyaçlarını temin ederlerdi…” (Furkân/20)
Furkân 32,33 ayetinden açıkça anlaşıldığı üzre, Tevrât ve İncil tek seferde toptan nâzil olmuş, Kur’ân gibi peyderpey nâzil olmamıştır. Bu ilâhî kitabların içinde yer alan ayetler belli ve sabittir.
İmdi, Bakarâ/ 67,73 ve Mâide/112,115 ayetlerine geri dönelim; bu ayetlerdeki durumu yukarıda izah ettik, bu ayetlerde anlık gelişen bir diyalog söz konusu, karşılıklı bir konuşma var ve inkarcıların sorularına, iddialarına karşı tek tek vahiy ile cevap veriliyor. Daha sonradan gelişen ve vahiy nâzil olan bu diyalogların sonradan Tevrât’a ve İncil’e eklenmesi söz konusu olamaz. Çünkü bu kitablar toptan tek seferde indirilmiştir.
O halde, bu Kur’ân’da bildirilen bu diyaloglarda geçen vahiy, ilâhî kitablar içinde olamayacağına göre, bu vahiyler hangi vahiy türüdür? Elbette Kitab dışında nâzil olan vahiy türüdür.
Ve bu ayetlerden de Allah Teâlâ’nın Peygamberlerine Kitab dışında da vahyettiği açıkça ortaya çıkmaktadır.
Facebook/Sahih İslâm Müdâfaası Sayfası
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…