Fikrin Çöp Hali
İnsanların fikirlerini ifade etmeleri, uygulamada sıkıntılar yaşansa da teorik olarak her ülkede teminat altına alınmış bir hak olarak görülüyor. İşin bu kısmı güzel ve gerekli… Ancak insanların gerçek fikirlere sahip olmalarının önündeki engellerle ilgili koruyucu bir düzenleme yok. Bugün öyle görünüyor ki, gerçekten fikir sahibi olmak insanlık tarihi boyunca hiç olmadığı kadar zorlaşmış durumda.
İlk anda bir çok insana şaşırtıcı gelebilir bu ifadelerim. Öyle ya, bilgi çağındayız, bilgiye erişim adına adeta bir devrim gerçekleştirildi. Bir konuda fikir sahibi olmak istiyorsanız, kısa bir süre içinde o alanda kayda geçirilmiş bütün birikime ulaşma imkanınız var. Doğru mu? Evet teknik olarak doğru! Ancak burada atladığımız önemli bir husus var. Eğer bilgiden fikre giden yolu sabırla yürüyecek dirayet,
liyakat ve vukûfiyete sahip değilseniz, eldeki birikim sizi doğru varış noktasına götürmeyecek, gerçekten fikir sahibi kılmayacaktır.
Bu cümlede geçen ‘vukûfiyet kavramı önemli… Günlük hayatımızda daha ziyade aynı kökten gelen ‘vâkıf olmak’ ifadesiyle meramımızı ifade ediyoruz. Herhangi bir sözlüğe bakarsanız, vakıf olmanın ‘bilmek, öğrenmek’ anlamını karşıladığı bilgisini alırsınız. Bu oldukça basitleştirici, hafifletici bir yaklaşımdır. Kavrama ancak yüzeysel bir karşılık olabilir. ‘Vukûfiyet’ kavramı, Arapça kökeni itibarıyla bundan daha derinlikli bir muhtevaya sahiptir. Köken olarak ‘durma, kalma’ anlamına gelir. Günlük dilde hani ‘bir durup düşün’ diyoruz ya hani, aşağı yukarı bu durumu ifade ediyor. Bizim bugün fikir sahibi olmak için gerekli olduğuna pek de inanmadığımız bir şey bu: Durup düşünmek!
Nitekim ‘Vukûfiyet’ kavramına ıstılahî derinliği içinden bakarsak durum daha görünür hale geliyor. Kavramın Osmanlıca sözlüklerde karşılığı “meseleye hâkim olma” ve “iyice bilme ve anlama” olarak ifade edilmiş. Yani kişinin bir meseleye vâkıf olması demek, o meseleyi gerçek bir hükme ulaşabilecek şekilde iyice bilmesi ve anlaması demek… Fikir sahibi olabilmek için de esasen yola ancak bu noktadan çıkılabiliyor olması gerek…
Peki insanların gerçekten fikir sahibi olmalarının önündeki engel ne? Samimiyetle gayret göstermeyi göze alabilirsek pekala esaslı fikirlere sahip olabiliriz, kim engelliyor ki bizi? Bir meseleye vukûfiyet kesbetmeden, yani tam olarak o meseleye vâkıf olmayı beklemeden kim bizi fikir sahibi olabileceğimize inandırıyorsa, gerçekten fikir sahibi olmamızı da o engelliyor.
Bugün gelişen iletişim teknolojileriyle her isteyen kendi dünyasını dünyaya açabiliyor. Her insan birer canlı medya unsuru haline geldi. Bu imkanın bazı kazanımları yok değil, evet… Ancak pek çok arızaya yol açtığı da artık aşikâr… Konu her ne olursa olsun, her isteyen için ulaşılabilir olan mecralardan herkes istediği sözü, fikirdir zannıyla öylece ortaya bırakabiliyor. Bu ölçüsüz serbestlik, bu mecralarda farkında olmadan dönüşen zihinlerde, fikir sahibi olmanın ön şartı olması gereken gayreti tamamen gereksizleştirdi. Heves ve cüretten örülü her türlü üfürük fikir diye ortak alana boca edilebiliyor. Ehliyet soran, ruhsat arayan yok. Ne kişinin kendisi yapıyor bunu, ne başkaları… Çünkü herkes bir şekilde bu sürecin ortağı. Gerekçe de bu imkanın elimizde oluşu… Yapılıyor, çünkü yapılabiliyor.
Kişilerin fikirlerini ifade etme hakkı temel bir hak… Ancak bir o kadar önemli olan bir başka hak da fikir sahibi olma hakkıdır diye düşünüyorum. Sırf elinin altında birtakım imkanlar bulunduğu için, hiç kimsenin her aklına eseni kamuya açma hakkını kendinde görmemesi gerek… Ancak mantığını, herkesi sebepsizce kendine inandırma ve kendini ölçü alma temelinden alan bu mekanizmaların bu yolda büyük mesafe aldığı anlaşılıyor. Bir noktada durup düşünmeye başlamazsak, aslı olmayan fikirlerimiz bizi götürüp topluca cehalet çöplüğüne dökecek.
Gökhan Özcan / 5 Mart 2020
yenişafak