Ey Ebu Zer, Çorba Pişirdiğinde…
Hadis:
“Sizden biri, yapacağı en küçük iyiliği bile asla basit görmesin. Yapacak hiçbir şey bulamazsa kardeşini güler yüzle karşılasın. Bir et satın alırsan ya da bir tencere kaynatırsan suyunu çok katıp komşuna ondan ikram et.”(Rudani,Cem’ul Fevaid,c.6,s.124)
Bu hadis-i şerifin bir başka versiyonu da şöyle, Ebu Zer hazretlerinin ağzından naklediliyor:
“Dostum Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle vasiyet etti: ‘Çorba pişirdiğin zaman suyunu çok koy. Sonra da komşularını gözden geçir ve gerekli gördüklerine güzel bir şekilde sun!'(M.Yaşar Kandemir..,Riyazu’s Salihin Şerhi,c.2,s.396)
Bu hadis-i şerifi Riyâzü’s-sâlihîn’de okuduğumda etkilendim, çok çarpıcı gelmişti. O tarihte Mavera dergisini yayınlıyorduk. Rahmetli Cahit Zarifoğlu, Erdem Bayazıt, Alaeddin Özdenören ve Akif İnanla beraber bulunduğumuz bir mekândı. Cahit’e bu hadis-i şerifi naklettim,
Hadisi o da sarsıcı buldu. “Cahit” dedim, “ben çorba pişirmesini bilmem, sen bilir misin?” “Bilirim.” dedi. O günden sonra aylar yıllar boyu, Mavera dergisinde öğle vakti çorba pişirdik; mıntıkanın esnafı, öğrencisi, memurlarıyla paylaştık. Bereketli bir rızık olduğunu da gözerimizle müşahede ettik, o sofradan aç kalkan olmazdı.Şimdi, “Çorba pişirdiğin zaman suyunu çok koy…” sözünden maksat ne olabilir? Burada belki çorbayı bol suyla pişirmek gibi bir aşçılık marifeti de akla gelebilir. Suyunu bol koyma ifadesinin içinde zımnen belki böyle bir anlam da aranabilir. Ama birincil maksadın bu olmaklığı belli… Burada, “… suyunu çok koy ve komşularını gözet/komşularına sun!” fermanı ön alıyor. Cümle- nin mecazi derinliklerinde ufuk açıcı, insanlar arasında paylaşmayı, fedakârlığı, feragati öngören bir anlam ol- duğu fehmedilmelidir.
Biliyoruz ki sevgi kişiden kişiye akışan düz bir muhabbet bağından ibaret değil. Bunun içinin doldurulma- sı lazım. Sevginin içi neyle doldurulur? Sevgi bir verme işlemidir. Sevgi insanın kendinden, zihin birikimi, mal birikimi üzerinden insandan insana bir akış hâlidir…
Zannetmeyelim ki, malımız verdiğimiz takdirde azalıyor. Bilakis, malımız verdiğimiz takdirde çoğalıyor. Ni- tekim yine hadis-i şerifi hatırlayalım: “Bir kişinin doy- duğu ile iki kişi, iki kişinin doyduğu ile dört kişi doyar.” Yeri geldikçe temas edeceğimiz hadis-i şeriflerden biridir bu… Verdikçe malımız azalmaz, çoğalır.
Vermediğimiz, kendimize sakladığımız mal bizi bencilliğe götürür. Bencillik hasede müncer olur. Haset, ben- de yoksa sende de olmasın demektir. Hâlbuki cömertlik ve sahavet, bende var, sende de olsun demeye varır. Ben- de var, sende de olsun diyebilmek için, çorbanın suyunu bol koymak lazım. Çorbanın suyu bol konulduğunda belki gıda değeri azalmış görünebilir. Ama bir başka hadis-i şerif bizi uyarıyor: “Bir kişinin doyduğu ile iki kişi de doyar.” Demek ki vermekten çekinmemek gerekiyor.
Bereket salt çokluktan ibaret bir olay değil. Bereket az da olsa elimizde bulunan nesnenin çok kişiye yetebilme özelliğidir. Mal çok olabilir, çorbamız çok olabilir fakat paylaşmadığımız takdirde o çorbanın bereketi olmaz. Bereketi olmadığı zaman -buraya dikkat- çorbayı ne yapıyoruz? Çöpe atıyoruz. Orada bereket olur mu?
Hadis-i şerifin diğer bir veçhesi komşuluk hukukunun hatırlatılmasında ortaya çıkıyor. Peki, komşu kim? Bir gün Hz. Aişe validemiz Resulullah’a soruyor: “Komşularımdan birine bir hediye vermek istiyorum, hangisine vereyim?” Resulullah da, “Kapısı sana yakın olana ver.” diyor. Böylece komşunun yakın komşu ve uzak komşu olarak ayrılabileceğini görüyoruz. Yakın komşu, kapısı bize yakın olan, mahallemizin içinde bulunan; uzak komşularımız ise mahallemizin dışında, giderek kentimizin dışında, giderek ülkemizin dışında olan komşular. Demek ki buradan, komşularımızı da yakın komşumuzdan başlamak suretiyle, halka halka genişleterek sınır ötesi komşularımıza kadar ulaşabiliyoruz. Onların Müslüman olup olmaması da önem taşımıyor. Salt komşu olmak yeterli sayılıyor.
Sonuçta şunu söyleyebiliriz: Bu hadis-i şerif, bize yapamayacağımız bir şey öngörmüyor. Ne diyor: “…çorbanın suyunu çok koy…” Şunu söylemiyor: Çorba pişirdiğinde iki kap pişir, bir kabını da komşuna ver, demiyor. Resulullah’ın bütün sözleri gibi bu sözü de bir icaz harikası. Bizi üstesinden gelemeyeceğimiz bir külfetin altında bırakmıyor. Çorbanın suyunu çok koymakla elde olanı nasıl paylaşabileceğimizi gösteriyor. Bir de komşu kavramının içeriğini…
Rasim Özdönören – Hadislerin Işığında Hz.Muhammed,syf.102-104