Evren Kaotik Midir, Düzenli Midir?
Böyle bir yazıda öncelikle kaos ve düzenin tanımlanması gerekmektedir. Kelimeler üzerine öylesine tepinilmiştir ki, bu kelimeler artık olayı açıklamaktan ziyade konuyu daha anlaşılmaz hâle getirmektedir. Bu sebeple sağduyulu hiçbir insanın 30 saniye düşündüğünde kabul etmeyeceği “Kâinatta hiçbir düzen yok abicim.” gibi pozisyonlar topluluklarca da savunulabilir hâle gelmektedir.
Burada kaos ya da düzen kelimelerine ne anlam verilirse verilsin tartışmanın özü aslında değişmeyecektir. Ahzab suresi 37. ayetle ilgili daha önceki okuduğunuz pasajlarda isimlendirmenin hakikat oluşturamayacağım anlatmıştık.
Düzen dediğimizde kastettiğimiz şey güneşin her gün aynı yerden doğması, yeni doğan bir çocuğun acı adana kebap yiyememesi, ayak tırnağınız kaşındığında beyin kanaması geçirdiğinizi düşünmemeniz, cebinizdeki parayı sokağa saçtığınızda paranızın artacağım değil azalacağını düşünmeniz, o para toprağa düştüğünde para ağacı oluşturmayacağını bilmeniz, Ankara’nın yüzey alanı olarak Türkiye’den büyük olamayacağını bilmeniz (bütünün parçasından büyük olması), su içmenizin uçmanızı sağlamayacağını bilmeniz vb. kâinatta sürekli aynı şekilde müşahede ettiğiniz ve zıddını hiç müşahede etmediğiniz şeylerdir.
Tikel bir örneğe geçtiğimizde örneğin:
Boynunuza bıçak saplarsanız olacak şeyi bilirsiniz, olmayacak şeyleri de bilirsiniz. Mesela boynunuz bıçak sapladığınız için parfumlenmiş gibi güzel kokmayacaktır. Kimse güzel kokmak için boynuna parfüm sıkmak yerine bıçak sokmaz. Boynunuza bıçak sokarsanız boynunuz kanar, bıçak kanamaz. Bıçağın canı yanmaz. Boynunuza soktuğunuz bıçak sayesinde görünmez olacağınızı düşünmezsiniz. Boynunuza soktuğunuz bıçağın akciğer hastalığınızı geçirmeyeceğini bilirsiniz.
Dikkat ederseniz ne olacağını biliyorsunuz. Ne olmayacağım da. Ne olmayacağı dünyası o kadar geniş ki aslında neredeyse sonsuz sayıda seçeneğin gerçekleşmeyeceğini biliyorsunuz.
İşte bunu bilmenizi sağlayan şeye biz düzenlilik diyoruz. İsteyen buna kaos diyebilir. İsimlendirme hiçbir şey ifade etmez. Buna kaos denilirse sadece anlaşılmazlık oluşmuş olacaktır. Normal insan kaos kelimesinden düzenin kastedilme- diğini anlar. Oysa bunlara kaos demek dahi belirli bir düzenin parçasıdır. “Kaos” kelimesi zihinden geçer, dudaklara dökülür, belirli bir düzeyde sesletildiğinde karşıdaki insan tarafından işitilir. Eğer bir videoda söylendiyse kayıt cihazının onu kaydedeceği, mikrofonun sesi aktaracağı, bu gönderinin insanlar tarafından anlaşılacağı düşünülür. Mesela evindeki bardak ve tabak aracılığıyla video çekilemeyeceği bilinir. Yani bunu söylemek komplike bir eylemdir. Bu eylemin her bir ferdi için bıçak örneğindeki gibi sayısız farklı şeyin olmayacağını bilmekteyiz.
Skolastik okul felsefesinin muarızları tarafindan tenkit edildiği başlıca konu tanımlar üzerinden konuyu manipüle etmeleridir. Örneğin “Anlamak şudur” diyerek bir tanıma gidildiğinde konular daha anlaşılır olmamaktadır. Zira anlamak ta- nımlanamayacak kadar primordial (ilksel) bir kavramdır. Aslında tanım konulduğunda ve tanım insanların “anlamak” denilen şeyden anladıklarıyla çatışmaya başladığında bir ikilik oluşur. Bir tanımlanan bir de insanların tamamının sağduyu ile bildiği şey. Bu ikilik sofistik bir pencere açar ve retoriğin oluşmasını sağlar.
Kaos kelimesinde böyle bir durum var. Yukarıda anlattığım düzen öylesine açıktır ki her insan öyle olduğunu kolayca fark eder. Kelime ile oluşturulan buğunun etkisinde kalmayan hiç kimse bu düzenin inkârına yönelik bir sözü kabul etmez. “Bu kadar cehalet ancak cehaletin tahsil edilmesiyle olur.” denilen nokta aslında burasıdır.
Olgular dünyasında müşahede ettiğimiz bu durumun adına ister “kaos” deyin isterse “düzen” isterseniz “pempe kalpli yarasa” deyin benim açımdan fark etmez. Sorulan ve anlaşılmaya çalışılan şey bu isimler değil olgular dünyasında müşahede ettiğimiz bu durumdur.
Düzen bu yazıda kullanıldığı anlamı ile tüm bu olayların öngörülebilir bir sırahhk ile olması ve sonsuz sayıda diğer seçeneklerin insanlar tarafindan müşahede edilmiyor olması anlamında kullanılacaktır. Yazı boyunca kaos kelimesini düzenin zıddı olarak kullanacağım.
DÜZEN ÖRÜNTÜLERİ
Şimdi bu tanımların daha net anlaşılması ve okuyan kişinin kafasında belli başlı şablonlar oluşması amacıyla bir örnek verelim.
Hepimiz elimizi ateşe yaklaştırdığımızda elimizin yanacağını biliriz. Bizim bu ön kabulü yapabilmemizi sağlayan şey düzendir. Diyelim ki başka bir evrendeyiz ve ateşe elimizi her yaklaştırdığımızda elimiz üşüyor, bu da bir düzen örneğidir. Çünkü biz bu sefer de elimizi her yaklaştırdığımızda elimiz neredeyse sonsuz sayıda ihtimal arasından üşüyeceğini öngörüyoruz. Yine başka bir evrende, elimizi ateşe her yaklaştırdığımızda elimiz aniden altına dönüşse bu da bir düzen ifade eder, çünkü aynı öngörülebilirlik yine mevcuttur. Peki, şimdi tüm bu örnekleri birleştirelim. Başka bir evrende elimizi ateşe yaklaştırdığınızda 1. ve 2. seferde elimiz yansa, sonrasında 3.4. ve 5. seferde üşüse ve 6., 7., 8. ve 9. Seferde de elimiz arabaya dönüşse ve bu döngü ritmik bir şekilde devam etse bu yine bir düzen ifade eder. Çünkü biz elimizi kaç defa değdirdiğimizi hesaplayarak bir sonraki seferinde ne olacağını öngörebiliriz.
Şimdi bu olayı 0,1 ve 2 rakamlarıyla kodlayalım.
0: Ateşe değdiğinde elimizin yanması
Ateşe değdiğinde elimizin üşümesi
Ateşe değdiğinde elimizin altına dönüşmesi
Elimiz sırasıyla 2 kere yanıyor 3 kere üşüyor 4 kere de altına dönüşüyorsa bunu 001112222 şeklinde kodlayabiliriz. Bu bizim bu olaydaki örüntümüzdür. Bu tarz örüntüler evrendeki pek çok farklı yerde mevcuttur. Evrendeki düzeni inkâr eden kimselerin pek çoğu anlayamadıkları örüntülere işaret ederek kaos iddiasında bulunur. Örneğin bu örüntü 9 elemanlı bir örüntü. Düzeni inkâr eden kişi -örneğin- ilk 7 elemana bakar (0011122) ve der ki bir düzen yok, rastgelelik ve kaos var. Oysaki örüntüye geniş bir pencereden bakacak olsa “001112222 0011122220011122220011122” biçiminde kompleks olmasına rağmen kendini tekrar eden bir tablo ile karşılaşır. Elbette bu sayılar doğada sadece 0-1-2 olarak kalmaz. Çok daha fazla sayıya ulaşabilir.
Ya da muhataplarımız bazen henüz düzenin tam keşfedi- lemediği örnekler üzerinden itiraz ile evrenin kaotik olduğunu ispata çakşırlar. Örneğin yukarıdaki örneğimize pi sayısı ile itiraz edildiğini düşünün. Ve varsayalım ki pi sayısının neliği- ni gerçekten hiçbir zaman anlayamayacağız. Yani örüntüsünün tekrar eden noktasını bulamayacağız. Burada evren kaotik olacak mıdır? Elbette bu bir safsatadır.
Evrende on milyon tane fenomen olsa ve sadece 5 tanesi düzenli olsaydı, biz “Bu beş fenomende gözlenen düzenin kaynağı nedir?” sorusunu cevaplamak zorunda kalırdık. Evrendeki milyarlarca fenomen içerisinden seçilmiş birkaç kısır örnek üzerinden “Düzen yoktur.” iddiasında bulunmak gerçekten sağduyulu insan aklının faaliyetinden oldukça uzaktır. Zira düzen pozitif bir durumdur. Her halükârda açıklanması gerekmektedir. Zira insanın bilgisi kısıdıdır. Düşünmeyi bilen her insan tüm olguların düzenini bilmediğini ve henüz hepsinin keşfedilmemiş olduğunu bilir. Düzen örneği ise 1 tane dahi olsaydı açıklanması gerekirdi. Kaos mührü vurmaya gelince elbette bu bilimin yolunun kapatılması demektir. Zira dün düzensiz zannedilen pek çok şeyin düzeni bilim tarafından keşfedilmiştir. Bu tarz kaos itirazlarına “Hastalık-Düzen İlişkisi” başlığı altında ilerleyen kısımlarda değineceğiz.
KAOS NEDİR?
Yukarıda okuduğunuz paragrafta daha çok düzenin ne olduğuna değindik, şimdi biraz da kaosun ne olduğuna yahut nasıl bir doğası olduğuna değinelim.
Öncelikle insan kaosu anlayamaz ve ifade edemez. Çünkü insan zihni amaçsallık, nedensellik, zaman, mekân örüntüsüy- le çalıştığı için diğer tüm olguları da bu örgüyle kavrar. Örneğin bir şeyi algıladığında zaman sıralı algılar, ifade ederken dilin vezinleriyle zamanlı ifade eder. Lâkin kaos, insanın düşünme sistemini olduğu gibi kuşatan bu örgünün içerisinde kalan bir yapı değildir.
Varsayalım ki bir odanın içerisinde kaos var. O odada bulunan bir kişi bunu diliyle ifade edemez. En fazla parmağıyla işaret edip “Ööö” gibi nida edebilir. Zira diliyle ifade edeceği her şey bir düzen içerecektir.
Kaos ifade edilebilen bir şey değildir lâkin muarızlar biraz karmaşa gördükleri her yere kaos damgası yapıştırır. Örneğin dağınık bir masa gördüklerinde bunu kaosla ilişkilendire- bilirler. Oysa masanın dağınık yahut derli toplu olmasının kaosla bir ilgisi yoktur. Bahsedilen masayla alakalı hiçbir şey bilmeden yalnızca masanın odada sabit şekilde durduğunu görsek bile bir düzenin varlığını görebiliriz. Çünkü masanın sabit şekilde durması demek, o ortamda yer çekimi bulunması demektir, zeminin sabit olması demektir vs. Daha uzun düşündüğümüzde karşımızda duran her nesnede daha fazla düzen örün- tüsü keşfettiğimizi fark ederiz.
KÖTÜ VE ÇİRKİN ŞEYLERİ KAOTİK SANMA HATASI
Günümüzde büyük kısmı ateistlerden oluşan bir kesim, evrenin düzensiz (kaotik) olduğunu iddia etmekte. Bunu iddia ederken de ortaya koydukları deliller genelde yıldızların patlaması, yeryüzünde savaşların çıkması, insanların açlıktan ölmesi, hayvanların birbirini yemesi, sistemlerin ve galaksilerin zaman içerisinde yok olması yahut tahrip olması, fiziki ve psikolojik hastalıkların varlığı, doğal afetlerin dünyaya veya dünya içerisindeki canlılara zarar vermesi gibi olgular. Muhaliflerimiz, evrenin bu tarz olguları içinde barındırdığı için kaotik olduğunu savunmaktadır.
Fakat muhalifimiz burada farkında olmadan bir kavram kargaşasının içerisine düşüyor. Öne sunduğu argümanlarla evrendeki düzeni eleştirdiğini zannediyor kendisine çirkin görünen şeylerin düzensizlik ifade ettiğini zannediyor. Elbette ki düzen-kaos ilişkisinin iyi-güzel ilişkisine indirgenmesi biraz saçma. “Kötü-çirkin ama düzenli” böyle bir şeyin olması mümkündür ve hiçbir çelişki içermez. Örneğin kabız bir insanın dışkılaması: Kabız olmak kötüdür, dışkı çirkindir ama olay düzenlidir. Düzenli olduğu için öngörülebilir sebepleri ve tedavileri vardır.
Ya da insanların açlıktan ölmesi elbette iyi ve güzel değildir ancak sebepleri üzerine konuşulabilir. Ölen insanın vücudundaki tepkimeler incelenebilir. Nasıl düzeltilebileceği öngörülebilir. Mesela yemek yediğinde durumun düzeleceğini biliriz. Ağladığında, güneş altında uzandığında, içinden 100’e kadar saydığında -bunlar sonsuza kadar arttırılabilir- durumun düzelmeyeceğini bilirsiniz. Bu insanların kurtulabilmesi için ne kadar erzak ve ilaca ihtiyaç olduğunu saptayabiliriz. Ortalama bir insanın ne kadar sürelik bir açlıktan sonra öleceğini hesaplayabiliriz. Bunu bilmemizi sağlayan şey bir düzendir.
Yani aç kalan insanlar birdenbire anlayamadığımız ve an- lamlandıramadığımız bir şekilde kaotik olarak ölmüyorlar. Ortada bir örüntü ve tutarlılık var ki biz elde ettiğimiz verilerle yukarıda saydığım pek çok faktörü bilebiliyor yahut üzerlerinde yüksek olasılıklı mantıklı tahminler yürütebiliyoruz. Olayın her parçasında olayla tamamen alakasız göreceğimiz sonsuz sayıda faktörün çalışmadığını da bilebiliyoruz.
BİLÎM-DÜZEN İLİŞKİSİ
Bir evrende bilim yapılabilmesi için o evrenin düzenli bir yapısı olması zorunludur. Kaotik bir evrende bilim yapılamaz. Peki neden?
Bunun temel sebebi bilim yaparken belli başlı ön kabullerimizin olmasıdır. Eğer ön kabullerimiz olmazsa bilim yapamayız. Peki nedir bu ön kabuller?
İncelenen materyal aynı koşulların sağlandığı her yerde aynı şekilde hareket eder.
Doğa, dün bugün olduğu gibi hareket etti. Yarın da aynı şekilde hareket edecektir.
Gözlemlerimiz ve zihnimiz doğayı anlamaya elverişlidir. Yani doğa insan tarafindan anlaşılabilirdir.
Bu düzen matematik dille ifade edilebilir.
Bu dört önerme bilimsel olarak gösterilebilir değildir. Ancak bilim yapılması için zaruri varsayımlardır. Tamamı da bir düzen anlatımıdır. Bilim bu düzeni varsaymadan yapılamaz.
Odada yüksekten bıraktığım bir kalem yere düşer. Gözlemi tekrarlayabilirim ve geçerli olduğunu müşahede edebilirim. Ancak Antartika’ya hiç gitmesem de orada da bırakılan kalemin yere düşeceğini varsayarım. Kalemin Antartika, Almanya ve Türkiye’de aynı şekilde hareket edeceğini varsaydıran şey bir düzen algısıdır.
Aynı kalemin MÖ. 3200 yılında da bırakılsa düşeceğini düşünürüm. Çünkü geçmişle bugünün aynı düzen içerisinde devam ettiğini varsayarım. Kalemin 2400 yılında da bırakıldığında düşeceğini düşünürüz. Bu elbette bir düzen varsaymaktır. Zaten bilimin en önemli fonksiyonu geleceğe doğru projeksiyon yapabilmesidir. Yani öngörüde bulunmasıdır. Bugün geçer- olan doğa yasalarının yarın geçerli olacağı varsayımı olmazsa bilim hiçbir işe yaramaz. Bugün onca emelde yaptığınız bilimsel deneyin yarın işe yarayacağını düşündüren bu varsayımdır. Bu elbette kâinatın düzenli olduğunu deneyden önce ön kabul olarak aldığınız anlamına gelmektedir.
Düzen olmasaydı bu varsayımların hiçbiri geçerli olmazdı. Oysa bilimin çalıştığını biliyoruz. 1920’de yapılan deneyler üzerinden oluşturulan bilimsel bilgiye dayanarak bugün teknoloji üretiyoruz. Tüm bunlardan sonra çıkıp “Evrende düzen müzen yok abicim, her şey kaostan ibaret.” türevi söylemler gerçekten Türkiye’deki felsefi düzey açısından üzücüdür.
FİZİK VE KAOS
İfade ettiğimiz üzere bilim faaliyeti düzenin keşfi üzerine kurulmuştur. Ancak bilim felsefesinden bunca uzaklaşınca “kaos” kelimesinin kullanımından kafası karışan pek çok kişi yukarıda anlattığımız anlamda düzeni reddebileceğini zannetmiştir. Gözünün önünde gerçekleşen tüm düzenli olayları bir kelimenin anlamını karıştırması sebebiyle reddedebilen birinin sağduyulu düşünme yetilerinin ne derece köreldiğini gözlemek düşündürücüdür. Fizikte kaos ve düzen kelimelerinin değişimi hakkında Abbas Ertürk’ün sade ve anlaşılır bir dille kaleme almış olduğu makalesi oldukça faydalı olacaktır.[35]
Makalenin tamamının linkini vermek dışında bazı pasajları alıntılamamız faydalı olacaktır:
“Bu bağlamda bakıldığında kaos, sistemlerin kendisinde değil, biz insanların algısındaki sınırlılıklardan dolayı vardır. Bir başka ifadeyle sistemler hem başlangıç noktasındaki değişkenlere hem de sisteme sonradan etki eden diğer değişkenlere hassas bir şekilde bağımlıdır ve bu şekilde işlemeye devam eder. Ancak insanoğlu, çok sayıdaki tüm bu değişkenleri kapsayacak kadar bir analiz metoduna sahip olamadığı için, sistemler hakkında öngörüde bulunamaz ya da yürüttüğü Öngörüler hatalı sonuçlar verir. Kaos bu noktada doğar.”
“Kaos terimi ilk olarak 1900 yılında bilim adamı Henri Po- incare tarafindan kullanılmıştır. Poincare, güneş sisteminin kararlı olup olmadığını ispatlamaya çalışmıştır. Bu çalışma sonucunda, güneş sisteminin hareketini belirleyen denklem sisteminin çözümünün başlangıç koşullarına hassas bağımlı olduğunu, ancak başlangıç koşullarının doğru olarak saptanamayacağı sonucuna varmıştır. Bu sonuç, güneş sisteminin kararlı olup olmadığının belirlenmesinin mümkün olmadığını göstermektedir. Poincare, bu kestirilemez ve belirlenemez durum için “kaos” terimini kullanmıştır. Bu sonuç, her olayı ölçebileceğini iddia eden klasik fizik kurama tamamen ters olup belirsizliği iddia eden kuantum kuramına uygun bir sonuçtur.
Poincare, doğadaki dinamik sistemlerde dikkatten kaçan küçük bir ayrıntının büyük sonuçlara neden olduğunu, bilim adamlarının böylesi durumları rastlantı olarak kabul ettiklerini vurgulamıştır (Akt: Mackey, 1999: 49; Latif, 2002:126). Rastlantı olarak açıklanan bu olaylar, aslında doğrusal olmayan olaylardır. Sonucunun da belirlenmesi mümkün olmadığından anlatımında, belirsiz, karmaşık ve kaos gibi ifadeler kullanılmıştır.”
“Kaosun nedeni, geleceği tahmin etmek için gereken verilerin ve bu veriler arasındaki ilişkilerin yeterli düzeyde bilin- memesidir. Ayrıca bu veriler bilinse dahi bugünkü analiz teknikleriyle doğru sonucu elde edebilecek bir analizinin yapılması mümkün olmamaktadır. Verilerin sınırlı olması, süreci kestirilemez kılmaktadır.”
“Kelebek etkisi, teknik bakımdan ‘başlangıç koşullarına hassas bağımlılık olarak adlandırılır (Gürsakal, 2003). Bu örnek Edward Lorenz tarafından yapılandırılmıştır. Lorenz bu örneği ‘Pekinde kanatlarını çırpan bir kelebeğin havada oluşturduğu dalgaların gelecek ay New Yorkta fırtınaya neden olabileceği’ şeklinde ifade etmektedir. Bu kavram, küçümsenecek veya dikkatten kaçan herhangi bir olayın çok daha büyük olaylara neden olabileceğini ifade eder. Çobanoğlu’na (2008:113) göre, sistemleri kararlı hâlden uzaklaştıran faktör kelebek etkisi faktörüdür. Kelebeğin kanat çırpması gibi birçok küçük değişiklik artarak devem etmesi durumunda sistemleri statik durumundan çıkarır.”
“Kaos kuramının ilgilendiği bir başka soru da kaosun düzenidir. Gleick’e (2000:25) göre kaos kuramında, tüm karmaşık, düzensiz ve formüle edilemeyen veriler içinde güzel, düzenli ve sağlam bir yapı vardır. Aynı düzensizlik içindeki düzeni Morgan, ‘iç ve dış dalgalanmalar nedeniyle kaosa sürüklenen her türlü karmaşık sistemlerde yeni bir düzenin olduğu’ şeklinde ifade etmektedir (1998:296). Barnsley e göre kaosun bu düzeni fraktal yapılarla gösterilmektedir. Fraktal yapılar, geometrik olarak “basit” uzayların ‘karmaşık’ alt kümelerini inceler.”
“Kaos ve belirsizlik, tüm bilim dalları için geçerlidir. Nedeni ise, herhangi bir olay hakkında öngörüde bulunmak için gereken değişken sayısının çok fazla olması ve tüm değişkenlerini içeren bir sistemin oluşturulmasının imkânsız olmasıdır.”
Tüm bu pasajlardan anlaşıldığı üzere burada kaos kelimesi yukarıda aktardığımız düzen kelimesinin reddini ifade etmekten uzaktır. Sadece fazla girdi ya da hesaplanamaz küçüklükteki girdiler sebebiyle düzenin tam olarak hesaplanmasının zorluğunu ya da imkânsızlığını İfade etmektedir. Burada sadece kelime benzeşmekte ve kaos kelimesi “henüz hesaplanmamış ya da hesaplanamayan düzen” anlamında kullanılmaktadır. Bu bizim incelediğimiz konuda düzenin reddi anlamına gelmeyecektir,
HASTALIK-DÜZEN İLİŞKİSİ
Evrendeki düzene yüzlerce farklı alandan örnekler getirilebilir. Bir tıp doktoru olarak ben kaos-düzen incelemesine tababet nazarı ile tekrardan bakmakta da fayda görüyorum. Özellikle branşım üzerinden kaos iddialarının incelenmesi faydalı olacaktır. Zira tıp yaşayan her insanın kendisi hakkında belli düzey bilgilerinin olduğu ve onunla hiç ilişki kurmadan yaşayamayacağı bir sahadır. Bu örneklerin bazı insanlara fizik ve kimyada olduğu gibi tamamen anlaşılmaz gelmesini önleyecek bir durumdur. Herkes tıbbi örnekleri belli düzeyde de olsa anlayacaktır.
Evrende bir düzen olduğunu kabul eden pek çok kişi genelde insan fizyolojisinden bahseder. Gerçekten de insanın yapısı inanılmazdır, insan vücudundaki ayrı ayrı pek çok sistemin çok kompleks yapı içerisindeki harikuladeliği baş döndürücü bir mahiyet arz eder. Böbreklerin çalışması, akciğerler, küçük bez parçalarının tüm vücuda tam ölçülü şekilde hormon salgılaması, nöronların işleyişi… Bu saydığımız sistemlerin hepsi ayrı ayrı çok büyük ve inanılmaz düzen örüntüleridir.
Fakat ben bu kısımda sağlıklı insanın fizyolojisinden değil hastalıklar üzerinden konuşmak istiyorum. Düzeni hastalıklar üzerinden konuşmak istemememin 2 temel sebebi var: ilk olarak hastalıkların varlığı pek çok kişiye göre bir düzensizlik ve kaos örneğidir fakat ben bunun böyle olmadığını, tam aksine hastalıkların bir düzen içerisinde olduğunu göstereceğim. İkinci olarak ise insan fizyolojisinin nasıl çalıştığıyla alakalı internette veya kitaplarda pek çok kaynak bulabilir, gerçekten etkileyici bilgilere ulaşabilirsiniz. Ancak hastalığın düzeni doktor olmayan bir insan için kolay kavranabilir değildir.
Evet, temel sorumuzu soralım. Hastalıklar düzenli bir yapıda mıdır, yoksa kaotik bir yapıda mıdır?
Genel olarak bir hastalığa tedavi bulma amacı güden veya özelde bir şahsın hastalığını anlayıp tedavi etme amacı güden her klinik çalışma bir düzen varsayar.
Tıp adı verilen branş A, B, C, D özelliklerine sahip bir tablodan genellemelere X hastalığını teşhis etmek üzerine kuruludur. Örneğin öksürük, boğaz ağrısı, burun akıntısı varsa üst solunum yolu enfeksiyonu düşünülür. Formüle edecek olursak:
- Öksürük
- Burun akıntısı
- Boğaz ağrısı
X: Üst solunum yolu enfeksiyonu
Şimdi A, B, C’yi gördüğümüzde X’i düşünürüz. Ancak elbette hiçbir bilim bu kadar basit çalışmaz. Her zaman sık rastla- na hastalıkların daha nadir görülen istisnaları bulunur. Bu yüzden doktorlar kan testi yaparlar, fizik muayene yaparlar, detaylı hasta öyküsü alırlar. Burada aslında A, B, C’den oluşan örüntü- yü ABCHGYTRM gibi daha fazla veriye dayanan forma çevirmeye çakşırlar.
ABCHGYTRM örüntüsünde H dediğimiz şey akciğer seslerinin normal olması olsun. H aslında bir dışlamadır. Yani akciğer sesleri bozuk değil. Burada akciğer seslerinin bozuk olmasına Z desek örüntünün A, B, C, Z diye devam etmesi başka bir tabloya doğru gittiğimizi gösterir.
Tıp bu tekrarlayan örüntülerin incelenmesinin adıdır.
Bu sebeple “Tırnağıma kıymık battı.” diyerek hastaneye giderseniz hiçbir doktor kalp krizi tahlilleri yapmaz. Hakeza tedaviler de buna benzer şekilde şablonlanmıştır. Örneğin AB- CHGYTRM örüntünüze “Akciğer enfeksiyonu” denildiğini düşünün. Bu örüntû şikâyetlerden oluşmasına rağmen etken hakkında bir fikir verecektir. Yani bir bakteri ya da virüsün bu örüntüyü oluşturduğu bilgisine ulaşmış oluyoruz. Örüntünün içerisinde olmayan bir dış sebebe örüntünün gösterdiği tablo sayesinde ulaşıyoruz. Çünkü bu tablo aynı örüntüyü gösteren diğer hastalarda aym etkeni bulmamızı sağlamıştır. Biz bu tekrarı bir düzen örneği olarak kabul edip daha önce hiç görmediğimiz ve hiç incelemediğimiz bir hastada da aynı tablonun aym etkenden ortaya çıkacağım varsaymış oluruz. Aym varsayım klinik yönergeler ve tedavi protokolleri oluşturtur. Çünkü tüm insanlarda bu tablonun bu etkene işaret edeceği varsayılır.
Bu yüzden doktor açık bir tablodaki tekrara rağmen doğru tedaviyi uygulamasa ve hastası ölse hukuken sorumlu olur. Diyemez ki “Dünya kaotiktir, hastanın ne olacağım ben ne bileyim.” Çünkü hukuk da bu düzeni varsayar. Zaten düzeni varsaymayan aklı başında insan bulamazsınız. Düzeni varsaymadan çalışan bir sistemi bulamazsınız. Örneğin etiğe dönseniz “Ben falan adama ateş ettim ama evren kaotik olduğu için onu öldüreceğini nereden bileyim. Bu sebeple yaptığım davranış ahlaksızlık değildir.” gibi bir savunma elbette bulamazsınız.
Örneğin: Acil serviste çalışan bir hekime babanızı sol kol ve göğüs ağrısı şikayeti ile götürseniz. Babanızın 60 yaşlarında şeker ve tansiyon hastası olduğunu daha önce 3 defa kalp krizi geçirmiş birisi olduğunu, bu ağrısının da daha önceki kalp kri- â geçirdiği zamanki ağrısı İle aynı olduğunu hekim soru-ce- vapla öğrense ve grip ilacı reçete edip gönderse bu sizi tatmin eder ini? Elbette etmez. Babanız kalp krizinden ölse hekim etik olarak görevini yapmamış ve hukuken de sorumlu olur mu? Tabii ki evet. Hekim tüm bunlara cevaben “Kâinatta hiçbir düzen vokabicim.”dese ne düşünülür?
Tüm bunlar bir düzenin anlatısıdır.
Tıpta bazen de a-tipik denilen sık görünmeyen vakalar olur, örneğin çene ağrısı ile kalp krizi geçirilebileceği literatürde kayıtlıdır. Bunlar düzensiz midir? Elbette hayır. A-tipik vakalar daha nadir görülen örüntülerdir. Bu yüzden bu nadir durumlara karşı literatürde uyarılar bulunur. Örneğin tıp fakültesi temel bilgisi olarak çene ile göbek deliği arasındaki her ağrıda kalp krizinin akla gelmesi gerektiği bilgisi gibi. Bu elbette düzendir ancak sık gözlenmeyen nadir bir düzendir. Ancak hiçbir tıp bilgisinde ayak parmağı kaşıntısı kalp krizi düşündürmez. Bazen düzen keşfedilememiş de olabilir. Ancak daha önce anlattığımız gibi bilim düzeni bulma çabasıdır. Bilimsel çalışma zaten keşfedilememiş düzenleri keşfedebileceğini düşünerek devam eden bir iştir.
Nadir vaka şöyle düşünülebilir: ABCDEFHGJLEŞTY gibi her biri bir özellikten oluşan bir tablo bulduğumuzu düşünelim. Bu tablo hastalıkların %1’inde görülüyor olsun. Bu tabloda bir sonraki tetkik aslında aynı tablonun W, X, Z’den hangisi ile devam ettiğini kestirebilmek için yapılır. ABCDEFHGJLEŞT- Y(W) tablosu ile ABCDEFHGJLEŞTY(X) tablosu farklı tablolardır. Bu yüzden ileri tetkik ve tedavi yapılır. Tablodaki harf sayısı arttıkça hastalığın toplumda görünme sıkılığı azalır. ABCDEFHGJLEŞTY tablosunun toplumda görülme sildiği %1 iken ABCDEFHGJLEŞTY(W) tablosu %0,l olabilir. Bu yüzden nadir vakalar daha zor çözülür ancak düzenden bağıntısız değildir.
Aslında hastalığın bir düzensizlik gibi algılanması da biraz bundandır. Bir hastalık konusunda normal insanların bünyesinin %99’u bir şekilde çalışıyorsa tıp hasta olanla ilgilendiği için o %1 ile meşgul olur gibi düşünülebilir. Elbette orantılar hastalıktan hastalığa değişir. Kolay anlaşılması için böyle örneklendiriyorum. Bu anlamı ile tıp düzensizlik zannedilen düzenli şeylerin yani hastalıkların düzeninin incelenmesidir.
Tıbbi literatüre ait her çalışma “Ben falan hastalığın düzenini keşfettim. Bu tabloya sebep olan hastalığa isim koydum, etkenini buldum ya da tedavisini öngördüm.” deme gayretidir. En nihayetinde düzeni daha iyi kavrayan daha iyi doktordur. Kaos olsa doğru teşhis-yanlış teşhis, başarılı tedavi-başarısız tedavi, iyi doktor-kötü doktor gibi şeylerden nasıl bahsedilebilir.
Aslında nihayetinde bilgisizlik düzensiz zannetme sebebidir. Zira konunun cahili olan için örüntüler bilinmemektedir. O her şeyi rastgele zannetmeye meyillidir. Hangi konunun cahili isek onda daha fazla düzensizlik bulmaya meyilliyizdir. Örneğin satranç bilen birinin algıladığı düzenle bilmeyenin o oyunda anladığı düzen aynı değildir.
Hastalıkların düzensizlik gibi gösterilmeye çalışılmasının bir diğer sebebi iyi-kötü, güzel-çirkin algıları ile düzenli-dü- zensiz algısının karıştırılmasıdır. Buna önceki sayfalarda kabız olan insan örneğini vermiştik. Kabız olmak iyi bir şey değildir, dışkı çirkindir ancak olay düzenlidir. Yani bir şey kötü ve çirkin görünürken de düzenli olabilir. Kötü ya da çirkin bir şey bulunca düzensiz bir şey bulduğunu zannetmek hatadır.
Bana sorarsanız Türkiye’de bu söylemin yaygınlaşmasının sebebi sadece cehalet ya da ahmaklık değildir. Yeni ateizm dinleri savaşılacak bir şey olarak gördüğü için her konuda din aleyhine olanı söylemeyi bir maharet zannediyorlar. Bu onların böylesi absürt pozisyonları da savunuyor hâle gelmelerine sebep oluyor.
Elbette onların söylemlerinin özellikle yarı okumuş kesimde karşılık bulabilmesi cehalet kaynaklıdır. Mesela sağduyulu ancak hiçbir şey bilmeyen sıradan halk gündelik hayatında sürekli müşahede ediyor olduğu düzeni inkâr eden insanlara cevap veremese de içten içe bunu kabul etmez. Bir domatesin nasıl yetiştiğini bir çocuğun nasıl büyüdüğünü görmüştür çünkü. Ne ciddi inceleme yapan insanlar ne de normal insanın sağduyusu bu saçmalığı kabul etmeye meyilli değildir.
Altay Cem Meriç – Muhtelif 1 , syf:105-121
[35] Abbas Ertürk, Kaos Kuramı: Yönetim ve Eğitimdeki Yansımaları Kastamonu Eğitim Dergisi, 2012, C.20, No.3, 849-868. https://dergi
park.org.tr/tr/download/article-file/806986