Evlilik Yolculuğu

her_evlilik_biricik2-702x336-1-300x144 Evlilik Yolculuğu

“Aile, inanan insanların yüreğindeki en büyük hasret olan cennetin dünyadaki bir yansıması.. ”

[Muhammed Emin Yıldırım]

Aile Nedir?

Aile, evlilik ve kan bağına dayanan; anne, baba ve çocuklar­dan oluşan en küçük sosyal gruptur. Bu tip ailelere çekirdek aile diyoruz. Bu sebeple aile, toplumun temeli olarak kabul edilir.

Anne baba, kızlar, oğullar, damatlar, gelinler ve torunların aynı çatı altında yaşadığı ailelere geniş aile denir. Bu gelenek, tarıma dayalı toplumlarda bugün az da olsa devam etmektedir. Sanayileşme ve kentleşmeyle birlikte geniş aile, yerini çekirdek aileye bırakmıştır.

“Ataerkil aileye dönelim” diyemem; çünkü geriye dönüş mümkün değil. Eski âdetlere dönmek için gösterilecek gayretlere yazık olur. “Her yönüyle mükemmel bir gelenek” diyecek durum­da da değiliz. Gelecekte faydalı olabilecek ve mümkün görünen yaşayışların arayışı içinde olmalıyız. Mesela ebeveynlerimizle iç içe değil, her sıkıntılı durumda anında yetişebilecek ve çocukla­rımızın, büyüklerimizden uzak kalmamaları esasına göre kayna­şabilecekleri yakınlıkta olmalıyız.

Evlilik; devamlı değişen ve iki kişinin daha önce hiç kar­şılaşmadıkları sıkıntıları beraberce çözmek zorunda oldukları ilişkiler sistemidir.

Her canlının bir yuvası, bir meskeni vardır; insanın yuvası da evidir. Peygamberimiz, “Şu üç şey, mutluluk sebeplerinden­dir: Saliha bir hanım, geniş ev ve rahat binek.” (Musned, 1/168.) buyurmak­tadır.

Kan koca, tıpkı bir elbise gibi birbirini sarıp bütünleyen, ku­surlarını gideren, eksikliklerini tamamlayan, namus ve iffetleri­ni koruyan varlıklardır. “Kadınlar sizin için, siz de kadınlar için birer elbisesiniz.”(Bakara,2/187)  ayeti, bunu açık bir şekilde göstermektedir. Elbise; örter, korur, güzelleştirir ve uyum meydana getirir.

Bernard Show, aile gerçeğini ne güzel ifade ediyor: “Bütün zekamı, yeteneğimi, şöhretimi, eserlerimi akşam eve zamanında gelip gel­meyeceğimi merak eden bir kadın için feda edebilirim”

Evlenmek Şart mı?

“Evlenmesem de olur.” sözünü çok duyar oldum; biliyor mu­sunuz? İnsanlar neden böyle konuşmaya başladılar sizce? Bir ta­raftan geçimsizliklerin duyulması ve boşanmaların artması, bir taraftan da haram-helal duygusunun azalarak iffetsizliğin yay­gınlaşması, “Evlenmesem de olur.” düşüncesinin konuşulmasına sebep oluyor.

Evliliğin tartışılıyor olması ne kadar acı! Hâlbuki “Özgürlük içinde istediğim kişiyle nikâhsız yaşarım.” düşüncesini taşıyanlar bile, sefih hayatın yaşattığı mutsuzluktan dolayı, çocuk isteği ile orta yaşlarmda evleniyorlar. Sonra da bu insanlar, ekranlarda ve her zeminde anne babalığın faziletini anlata anlata bitiremiyorlar.

İngiltere’deki Warwick Üniversitesi bilim adamalarının, yirmi yılda yaptıkları ve yirmi bin erkeği kapsayan araştırmaya göre, evlilik, erkeğin ömrünü uzatıyor. Araştırma ekibinin başka­nı Prof. Andrew Oswald, şunları kaydediyor: “Evli erkeklerin daha sağlıklı olmaları ve daha uzun yaşamalarını, sadece psikolojik bir bağlantı ile izah edebiliyoruz. Savunma mekanizmalarının nasıl çalıştığını bilmi­yoruz; ama böyle bir mekanizmanın varlığından eminiz. İnanıyoruz ki  evlilik, kişinin stres seviyesini bir şekilde düşürüyor ve hastalıklara karşı korunma sağlıyor.

Yapılan araştırmalar bekârların, sevgilileri olsa bile intihara, evlilere nazaran üç kat daha fazla eğilimli olduklarını gösterme­dir. Evliler, hayatta kalmak için, sorumluluk hissediyor; çünkü eşleri ve çocukları var.

“Sizi tek bir cevherden yaratan ve gönlünün huzura kavuşacağı eşi­ni de o cevherden var eden Allah’tır...”(Araf 7/189.)

Bu ayetten, çiftlerin huzur içinde yaşaması için birbirlerine ihtiyacı olduğu anlaşılmaktadır.

Başka bir ayette ise “Onun varlığının delillerinden biri de sizin için kendi cinsinizden, kendileriyle doygunluğa ulaşacağınız, huzur bulacağı­nız eşler yaratması ve aranıza sevgiyi ve şefkati yerleştirmiş olmasıdır” (Rum 30/21.)buyrulmaktadır.

Birileri tarafından söylenen “Bekârlık, tek kişilik hücredir; evlilik, iki kişilik.” sözü, evliliği savunmuyor görünse de sonuç evliliği övgüye varıyor. Çünkü hiçbir mahkûm, tek kişilik hüc­rede kalmak istemez. Said Nursî’nin “Bekârlık, bıkarların kârıdır” sözü boşuna değildir. Bekârların iyice zarar içinde oldukları ifade edilmektedir.

Bir arada yaşayan insanlar arasında elbette sıkıntılar olabi­lecektir. Ne kadar sıkıntı da olsa, Finliler şu sözleriyle haklı çıka­caktır: “Evli olanın pişmanlıkları vardır, ama evli olmayanın, bir adet fazladan üzüleceği şey vardır: Evlenmemek.”

Karı koca arasındaki mahrem yaşantı da, yeme-içme gibi bir ihtiyaç olduğuna göre, onun da evlilik içinde giderilmesi gerekir. Bu mahrem duygular evlilik dışında gerçekleştiğinde ise bunun adı ancak “iğrençlik” olabilir.

İnsanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil bir kalbin mevcut bulunmasıdır. [Said Nursî]

Peki ya hem evlenmenin sorumluluğunu almayacaksınız hem de evliliğin nimetlerinden faydalanacaksınız; bu mümkün mü? Nasıl çocuk sahibi olabileceksiniz? Evlenmeden de oluyor, diyorsanız; bunun adı, evlilik dışı çocuk sahibi olmaktır. Hadi siz bu sınır tanımazlığı hazmettiniz; çocuğunuz ömür boyu bu ahlak dışıhğm yükünü nasıl taşıyacak?

Napolean’ın, eşi Josephine’e söylediği şu söz, konumuzu özet­liyor galiba: “Ben, güç ve şöhreti yakaladım; ancak şu anda tek dayana­ğım sensin!”

Çerkez atasözü de bu gerçeği şöyle ifade ediyor: “Eşi olmayan erkekle, annesi olmayan çocuk aynıdır”

Şunu unutmamalıyız ki insan cinsi, eksik varlıktır; ancak karşı cinsle tamamlanır.

Evlenene Allah Yardım Eder

Halk arasında şöyle bir söz vardır: “Ev alan ve evlenene Al­lah yardım eder.” Evlenirken bu sözün doğruluğunun farkında olmadım. Çünkü bütün zahmeti ailem çekti. Öğrenciliğim bo­yunca masraflarımı üstlenen ailem, yüksek tahsilimin bitmesiyle evlendirince elbette elini, taşın altına koyacaktı. Babam, bir tarla sattığına göre, biraz zorluk çekmiş sayılır; ama satılabilecek tar­lanın olması da kolaylık değil midir?

Kendi çocuklarımı evlendirirken şu hadis hep akimdaydı: “Üç kişiye Allah’ın yardımı kesindir: Allah yolundaki mücahit, bedel ödeye­rek kurtulmak isteyen köle ve namuslu kalmak için evlenmek isteyen kişi.” (Tirmizi, Cihad, 20.)

Ben, hiçbir kimsenin “Allah yardım eder.” diyerek hazırlıksız bir durumda evlenmeye kalkacağını zannetmiyorum. Allah’ın yar­dımının ulaşacağı inancı, kimseyi tembelliğe sevketmez. Bilakis yardımın geleceğine inanmak, çalışma ve hazırlık gayreti verir.

Evlenme Engelleri

Bir kişinin kimlerle evlenip evlenmeyeceği İslam Hukuku ve Medenî Kanun’da belirlenmiştir. Bunu “evlenme engelleri” başlı­ğıyla ifade ediyoruz. Evlenme engeli, genellikle çiftler arasındaki akarabahk derecesi, hastalık veya başka birisiyle evlenme gibi engellerdir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda hısımlık engelleri şöy­le sıralanmıştır: Üstsoy ile altsoy; kardeşler; amca, dayı, hala ve teyze ile yeğenleri; evlilik sona ermiş olsa dahi, eşlerden biri ile diğerinin üstsoyu ve altsoyu; evlat edinen ile evlatlığın ya da bun­lardan biri ile diğerinin altsoyu ve eşi.

İslam Hukuku’nda evlatlık söz konusu değildir. Nisa suresi 23. ayette “evlatlık” geçmemektedir. Bu ayette sayılan hısımlar, Medeni Kanun’da da geçmektedir.

Müslüman kadın ve erkek, Bakara suresi 221. ayete göre, ateist birisiyle evlenemez. Bu durumda evliyken eşlerden birisi, dinsiz hâle gelirse, o çiftler boşanmış olur. Müslüman kadınlar, Ehl-i kitap denilen Yahudi ve Hristiyan erkeklerle evlenemezken, Müslüman erkekler, Maide suresi beşinci ayete göre Ehl-i kitap kadınlarla evlenebilirler.

Türk Medeni Kanunu 133. maddesine göre, “Akıl hastalan, evlenmelerinde tıbbî sakınca bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla anlaşılmadıkça evlenemezler.” Hıfzıssıhha Kanunu’na göre, bel soğukluğu, firengi, yumuşak şankr, cüzzam evlilik en­gelidir.

Yine Medenî Kanun’a göre boşanmadan sonra kadın için ve­rilen üç yüz günlük bekleme süresi, geçici evlilik engelidir.

Akraba Evliliği

Nisa suresi 23. ayette akrabalık açısından kimlerle evlenenil- meyeceği sayılmıştır. Çok az istisna ile Müslümanlar bu kurala dikkat etmektedirler. Mesela bir erkek, üvey kızıyla evlenemez. Sütkardeşliği olduğu durumda süt bacısıyla evlenmek de caiz de­ğildir.

Teyzeler, halalar, amcalar evlilik yasağı içindedirler ama onla­rın çocukları yasak kapsamı içinde değildir. Yani kuzenler, birbirie- riyle evlenebilirler. Yüzyıllardır kuzenler arası evlilikler sürmüştür.

Son yıllarda akraba evliliğinin, çocukların engelli doğma­sına sebep olduğu iddia edilmektedir. Hatta engelliler, hastane­lere gidince ilk sorulardan birisi, “Akraba mısınız?”dır. Bunun mantıklı bir açıklaması da vardır. Hâlâ dünyada, kuzenler bazı kalabalık ailelerde kardeşler gibi, aynı ortamda büyümektedirler. Onlar, evlenmemek için direniyorlar ama büyüklerine söz din­letemiyorlar. Çekingenliklerinin, kendilerinde ve çocuklarında psikolojik ve biyolojik rahatsızlıklar meydana getirmesi ihtimal dahilindedir. Bu tarz evliliklerde, engelli çocuğun dünyaya gel­mesi, aile genetiğinde bulunan kalıtsal rahatsızlığın aynı aileden iki bireyde de bulunması dolayısıyla çekinik hâlde iken baskın hâle gelmesidir.

Bunun dışında bazı kardeşler, kendi aralarındaki ilişkileri de zedelememek için anlaşma yapıyorlar, birbirimize kız alıp ver­meyelim, diyorlar. Saygı duymak gerekir. Buna rağmen birbirini seven kuzenler, evlilik kararı verirlerse kimsenin söyleyecek bir sözü yok; Allah’ın izin verdiğine kul ne diyebilir ki.

İslam’a Göre Evlenmenin Hükmü

İslam Hukuku’na göre evlenmediği takdirde zinaya düşmesi kesin görülen kimsenin evlenmesi farzdır. Ancak bu kimse er­kekse, eşinin nafakasını sağlayacak güce sahip olması da gerekir.

Zinaya düşme tehlikesi bulunan kimsenin evlenmesi vacip­tir. Tabi eşinin nafakasını sağlayacaktır.

Doğurganlık ve soyun devamını sağlama noktasında orta durumda olan kimsenin evlenmesi sünnettir.

Evlenirse eşine zulüm ve işkence yapacağı kesin olan kimse­nin evlenmesi haramdır.

Evlenirse zulüm yapacağından korkulan kimsenin evlenme­si ise mekruhtur.(2)

Buradaki hükümlerde nafaka ve zulüm kelimelerinin geç­mesi, konunun sadece erkekleri ilgilendirdiği zannım verebilir. Zikredilen madde kadınlan da ilgilendirmektedir.

Evlilik Kader mi?

“Ne yapalım; kader böyleymiş”, “Nasibinde bu kız varmış”, “Nereye gidersen git, karşına kaderinde olan kişi çıkar ” Ne za­man evlilik konusu açılsa, benzer cümleleri hep duyanz. Medya­daki fıkıh programlarında ilim adamlarına ve din görevlilerine en çok sorulan sorulardan birisi, “Evlilik kader mi?”dir. Gündem­den hiç düşmeyen bir konu.

“Su içmek kader midir?”, “Çocuğumun okulda takdir alması kader midir?” diye sorsam, ne dersiniz? Toplum hayatında böyle sorularla pek karşılaşmayız. Ama evlilik söz konusu olunca, ka- der-kısmet kelimeleri devreye girer.

Baba, kızını zorla evlendiriyor veya sevdiğine vermiyor, mut­suz olunca da “Katlan Kızım; kaderin böyleymiş.” diyerek teselli­ye kalkıyor. Bazı gençler, çok seçici oluyorlar, evlenemeyince de “Kaderimde evlilik yokmuş.” diyorlar. Kader kelimesi, bazen tesel­li olmak, bazen de hatayı örtmek için kullanılıyor.

Allah, insana irade vermiştir. Her işimizde olduğu gibi eş seçiminde de onu kullanacağız. Kız veya erkek oluşumuza kader, diyebiliriz; ama seçtiğimiz eş için dememize gerek yoktur. Bazen bütün sebeplere yapışırız, düğün günü trafik kazası geçirebiliriz. Kazanın gerçekleşmesinde hiç hatamız yoktur; evlenemeyiz. Bu sonuca kader diyebiliriz.

Şunu bilmeliyiz: Evlenmek için, aklımızı kullanıp arayışa gi­receğiz. Bir taraftan da sonucun hayırlı olması için, sınava, ders­lerine çalışarak giren bir öğrenci, bahçesinin bakımını eksiksiz yapan bahçıvan gibi elbette dua edeceğiz. İnsan hayatında bazı aksiliklerin çıkabilmesi de mümkündür; buna da hazır olmak gerekir. Özetle, sebepler dünyasında yaşıyoruz; ama sadece sebep­lere bağlanmak da bir aşırılıktır.

Eş Seçimi

İnsan ömrünün en önemli karan, iyi bir eş seçimidir.

(Drusus)

Yolunuz Uzun

Evlenen insanlar, uzun bir yolculuğa çıkıyor. İnsan, hayatı boyunca kendi anne babasıyla ve çocuklarıyla bile eşiyle olduğu kadar beraber kalmıyor. Süresi belli olmayan, ama uzun zamanı kaplama ihtimali fazla olan yolculuktaki arkadaşın, dikkatli se­çilmesi gerekir.

Eş seçimindeki isabetsizlik, çıktığınız uzun seyahatteki yan­lış yola girmek gibidir. Yanlış yol ve yanlış yol arkadaşı bir insa­nın hayatının sıkıntıların çok olacağının işaretidir.

Kutadgu Bilig’in şu uyarısı dikkate alınmalıdır: “Uçan kuş bile, eşini bilir, sürüsünü bulur; sen insansın, içine karışacağın insanları iyi seç” Mevlana da iyi bir evliliği iki şarta bağlıyor; doğru insanı bulmaya ve doğru insan olmaya.

Farklı ülkelere mal edilen şu atasözüne uygun hareket et­mek gerekiyor: “Evlenmeden önce gözünüzü dört açarsanız, ev­lendikten sonra yarı yarıya kapatabilirsiniz.”

Eş Seçiminde Yapılan Hatalar

İnsan ömrünün daha önemli bir olayını düşünebiliyor musu­nuz? Eş seçiminde yapılan hata, her iki tarafı da mahfediyor. Bazı adaylar, birbirini sahtekâr satıcılar gibi kandırıyorlar.

Eş seçiminde kadınların sıklıkla yaptıkları en büyük hata, duygusuna hitap eden erkeğin, güven veren sözlerine bakarak, aitlik sarhoşluğuna kapılmalarıdır. Erkekteki arzu dilinin nasıl işlediğini bilmeden eş tercihi yapanlar oluyor.

Genç kızlar, evlenecekleri kişinin kullandığı cep telefonu modeline, elbise markasına dikkat ediyor.

Bazı kızlar eş mi, baba mı; ne arıyorlar? O da belli değil; hem korusun ve sevsin hem de her istediğini karşılasın, istiyorlar.

Birçok erkek de evlenirken eş mi arıyor, anne mi belli değil. Eş aradığını söylüyor, ama farkına varmadan anne arıyor.

Hâlbuki eş olmak, anne ve baba olmaktan farklı birşeydir. Bunun farkına varılmadan yapılan evlilik girişimi, ciddi sıkıntı­lara yol açıyor.

Bazı erkekler, mankenlere benzeyen kızlarla evlenmek isti­yor. Kişilikten çok imaj düşünülüyor. Manken gibilerle evliliğin sonucuna da bakmak gerekir; boşanmalar, sınır tanımıyor.

Çok halis niyetle hem dindar heın güzel olsun, diyebilir bir insan; ama olmuyor; yıllarca aynı modelde insan arayışı devam mı edecek? “İmaj” düşüncesinde çok direnmemek gerekiyor sanki.

Bazı meslekler vardır ki düzenli olarak evde bulunmayı en­geller. Günler, haftalar, hatta aylarca evine uğramayan meslek sahipleri vardır. Bu tarz mesleklerde, işe gidip gelmelerin düzeni de olmayabilir. İleriki hayatınızı biraz düşünerek, başınıza gelebi­lecekleri anlayabüirsiniz. Evliliği kabul ederken yaşanabilecekler, hesaba katılmalıdır.

Aşkınız ve hayranlığınız, belki de başınıza gelecek zorluk­ları size göstermez; ama hesabınızı iyi yapmalısınız. Nişanlıyken iki gün görüşmeyince bunaldığınız sevgilinizden uzun süre ayrı kalınca, nasıl dayanabileceksiniz? Bu durumu baştan kabullen­mişseniz zaten mesele yok.

Confucius’un şu sözüyle konumuzu özetleyelim: “Eş seçmek, kitap seçmeye benzer; iyi tasarlanmış bir kapak ve cilt, ilginizi çekebilir. Muhtevası sağlam olmadıkça sonunu getirmek zordur”

Öncelikleriniz Neler?

Evlilik, savaş ve denizden daha tehlikeli mi ki üç kere dü­şünülmesi gerekiyor? Öncelikli değerler, bir insanın hayatında, hangi konuda neye öncelik verdiğini belirleyen özelliklerdir. Ai­lesine öncelik veren birisiyle evlenen kişi için, aile çok önemli değilse, bu çift mutlu olabilecek midir? Seyahati çok seven bir kişiyle, evden hiç çıkmak istemeyen birisinin evlendiğini düşü­nelim. Lüks içinde yaşamaya düşkün birisiyle, para harcamayı sevmeyenin bir arada yaşadığını aklınıza getirin. Öncelikli de­ğerlerin farklılığı, gelecek çatışmaların habercisidir. Onun için, öncelikli değerleri aynı olan aileler tercih konusu olmalıdır.

Artık evlenecek kişiler, adayların dış görünüşlerine, meslek­lerine, evlerine, gelirlerine bakıyorlar. Baksınlar; ama esas bakıl­ması gereken, öncelikli değerlerdir.

Savaşa girerken bir, denize girerken iki, evlenirken üç kere düşün.

[Rus atasözü]

Aile hayatında sizin için ne önemlidir? Güven mi, huzur mu, paylaşım mı, heyecan mı? Kesinlikle kabul etmeyecekleriniz ne­lerdir? Tabi, bunları abartmaya da gerek yok; ana esasları tespit etmek yeterlidir.

Mimarî bir eser olan aile hayatı, hassas bir planla kurulmalı­dır. Tabi plandan önce, düşünerek zihin yorulmalıdır.

Aile Soruşturması

Hani meşhur okullar vardır; eğitimleri kalitelidir. Bazı aile­ler de öyledir. O bakımdan evlilik yolculuğuna çıkanlar, kaliteli ailelerin gençlerine ulaşma yollarını bulmalıdır. Şüphesiz, bunun istisnaları vardır; çok problemli ailelerde yetişmiş nice kaliteli genç de vardır. Bulundukları ortamdan rahatsız olanlandan, mut­lu bir aile özlemiyle büyüyenler niye çıkmasın?

Bazı anne babalar vardır ki çocuk eğitimi ile ilgili bilgileri olmadığı hâlde, çocuklarım sevgiyle büyütmüşlerdir. Böyle ai­lelerin çocuklarının karakterleri ve terbiyelerinde fazla boşluk olmamaktadır.

Bir gram tedbir, bir kilo tedaviden daha değerlidir.

[İngiliz atasözü]

Korku kültürü ile harmanlanmış çocukların geleceğinde, ruhsal ve sosyal problemler görülebilecektir. O bakımdan, for­malite ve vitrinlik ziyaretlerden öte, çeşitli bahaneler bularak, aileleri ziyaret etme fırsatı aranmalıdır.

Bir söz var; “Evlendiğinizde karınızın size nasıl davranacağını öğ­renmek istiyorsanız, babasının evindeyken erkek kardeşine nasıl davran­dığına bakınız. Size de öyle davranacaktır.” Aileyle ilgili araştırmadan kast ettiğim, böyle durumlardır.

Küçüklüğümde hiçbir ailenin evinde su yoktu. Mahallenin bazı sokaklarındaki çeşmelerden herkes, testilerle su taşırdı. Ye­mek sonunda, anne baba el yıkarken veya abdest alırken su dökme işi, çocukların göreviydi. Annem, ağabeyim için kız görmek için gittiği aileden döndükten sonra babama, “O kız, bize yaramaz.” demişti. Çünkü kız, eline su dökerken annesini azarlamıştı.

Hangi Özellikler Peşindeyiz?

Bazı gençler, evlilik için benden yardım istediklerinde, “Na­sıl birisini istersin?” diye sorarım. Aldığım ilk cevap, genellikle “Güzel olsun.”dur. Güzeli kim istemez ki. Güzellik ve yakışıklılık biraz göreceli olmakla beraber, insanların çoğunluğu yakışıklı ve güzel değildir. Onlar, evde mi kalacaklar?

Victor Hugo “Güzellik, kısa süren bir saltanattır.” der. Bir Nijer Ata­sözü de şöyledir: “Sadece güzellikle evlenen, aslında bir belayla evlenmiştir.” Bedenî güzelliğin kaynağı, eğer başka meziyetleriniz yoksa asla ışık vermez. Ancak manevi güzellik başkalarını etkileyebilir.

Bakalım bu konuda Peygamberimiz (sas) hangi tavsiyeleri ya­pıyor: “Kadın, dört şeyi için nikâh edilir; malı, soyu, güzelliği ve dini. Sen, dindar olanı seç ki elin bereket bulsun.”(Buhari,Nikah,15)

N’etmeli güzeli, huy olmayınca.

[Karacaoğlan]

“Kadınlarla yalmz güzellikleri için evlenmeyiniz; ihtimal ki güzellikleri, ahlaken geri kalmaya sevk eder. Onlarla yal­nız mallan için de evlenmeyiniz. Çünkü olabilir ki mallan se­bebiyle kocalanna karşı taşkın davranabilirler. Siz onlan, ge­nelde dindarlıklanndan dolayı nikâhlaymız. Şüphesiz dindar olan kara kuru bir kadın, daha üstündür.”(İbn Mace,Nikah,6) Burada dindarlığı sadece farzları yerine getirme olarak da anlamamahdır. Ahlak ve karakter yapısı da değer ifade eder.

Bazen olur ki kadın hem güzeldir hem de başka hoş özellik­leri taşır. Erkek hem yakışıklı hem alçak gönüllü ve dürüsttür. Bu da Allah’ın kuluna bir ikramıdır; teşekkür etmeli.

Eş Adayını Görmek

Geleneklerin hâkim olduğu bölgelerde kızlar, hiç tanıma­dıkları ve görmedikleri kimselerle evlendirilmektedir. Zavallı yavrucaklar, evlilik sonrası kiminle karşılaşacağını bilememek­tedir. Onbeşindeki bir kız, bazen elli yaşındaki bir erkeğe nikâh- lanmaktadır. Bazı yerlerde bu tarz töreler, dinin bir gereği zan- nedilebiliyor. Hâlbuki Peygamberimiz, eş adaylarının, birbirini görmesini ısrarla istemektedir.

Muğıre b. Şube anlatıyor: “Ben, Resulüllah’a vararak nikâh- lamak istediğim bir kadın olduğundan bahsettim. Resulüllah, ‘Onu gördün mü?’ diye sordu. ‘Hayır!’ dedim. ‘Git, evlenmek is­tediğin kadını gör. Zira görmen, aranızda alışma ve sevginin devamlılığı açısından daha uygun olur.’ buyurdu. Resulüllah’ın ‘Gör.* demesi üzerine talip olduğum Ensar’lı kadının ebeveynine gidip kızlarını nikâhlamak istediğimi, bunun için, onu görmem gerektiğini anlattım. Biraz hoşlanmaz gibi oldular. Evlenmek is­tediğim kadın da bulunduğu yerden beni duymuş. ‘Görmeni Re­sulüllah emretmişse gör; ama öyle değilse, seni Allah’a havale ederim.’ dedi. Bunu, önemli bir olay olarak görür gibiydi. Onu gördüm ve evlendik.”

Daha sonraları Muğıre, evlendiği bu eşi ile kendisi arasında oluşan beraberlik ve uyumdan tarifsiz bir memnunluk duyduğu­nu anlatmıştır.(İbn Mace,Nikah,9)

Muhacir sahabilerden birisi, Ensar’dan bir kadınla evlenmek istediğinde Peygamberimiz şu tavsiyede bulunmuştur: “Evlen­mek istediğin kişiyi gör; çünkü Ensar’ın gözlerinde, bir şey (küçüklük ya da çakırlık) vardır.”(Müslim,Nikah,74.)

Şüphesiz, gençler görüşünce, hemen evlilik kararı verecek değildir. Ebeveynlerin de kendilerine göre araştırma yapmaları gerekir. Anneler bu konuda daha iyi araştırma yaparlar; aile, ço­cuklarını nasıl yetiştirmiş, evde şiddet var mı, maddi durumları nasıl, çevredeki insanlar, haklarında ne düşünüyor? Toplanan bil­giler beraberce değerlendirilir.

Erkekte Aranacak İki Özellik

Genç Musa, Mısırda bir kavgayı önlemeye çalışırken bir kişi­nin ölümüne sebep olunca Firavuna yakalanmamak için Filistin’e kaçmıştı. Medyen kuyusunun başına, su doldurmak üzere gelen, fakat kuyuya yaklaşamayan Hz. Şuayb’m iki kızma yardımcı ol­muştu. Eve dönüşte kızlardan birisi, babasına o genci, çoban ola­rak tutma teklifinde bulunmuştu. Bu teklifin gerekçesinde iki özelliğe dikkat çekiliyordu: Güçlü ve güvenilir olmak; “.. .‘Baba­cığım! Onu ücretle (çoban) tut. Çünkü ücretle çalıştıracağın en iyi kimse, güçlü ve güvenilir olandır.’ dedi.”(Kasas,26)

Bu teklifi yapan kız, Musa ile sonradan evlendiğine göre, iki güzel özellik, evlilik için de geçerlidir. Yoksa Kur’an’da bu durum anlatılmazdı.

Kadınlar, pasif ve sorumluluktan kaçan “ana kuzusu” erkek­lerden hoşlanmazlar. Onun için kızlara şu uyarıda bulunuyoruz: Sorumsuz ve tembel erkekle evlenmeyin!

Kızda Aranacak İlk Özellik

Aynı surenin bir önceki ayetinde kızlarda aranacak en güzel özellik belirtilmektedir. Hz. Şuayb, kuyu başında kızlarına yar­dımcı olan Musa’yı çağırmak için bir kızını göndermişti. O kız ise Musa’nın yanma “utana utana” gelmişti.(Kasas,25)

Kur’an’da “utana utana” ifadesi geçtiğine göre, kızlarda ara­nacak ilk özelliğin utanma duygusu olarak belirtilen “haya”mn olması gerekiyor.

Erkeklere de bir uyarımız olsun: İki özelliği olan hanımla evlenme! 1. Aşırı şımarık ve rahat yetiştirilmiş. 2. Müsrif.

Anneye Bağımlı mı?

Bebekler hayatta kalabilmek için, annelerine bağımlılık ge­liştirir ve bu gereklidir de. Bir süre sonra, anneye ve babaya olan bağımlılığın çözülmesi gerekir; çünkü bebeklikten çıkmıştır. Ço­cuk büyümüş, evlilik çağma gelmiştir; artık bağımlılık-bağımsız- lık dengesini kurma durumundadır.

Bana, evlilik öncesi danışan gençlere tavsiyelerimden biri­si “aday”m annesiyle ilişkisine dikkat etmeleridir. Annesine ba­ğımlı olan kimse, evlenince âdeta kendi eşine düşman olabiliyor. Özellikle annesine bağımlı olan erkek, bir robot hâline geliyor. Örnek bir baba zaten olamıyor. Kim, birisine bağımlıysa onun tarafından yönetiliyor, demektir.

Evlilik sonrasında bilhassa anneler, bağımlılıkta hiçbir de­ğişiklik yapmıyorlar. Psikolojide “Yakınlık korkusu” denilen bir durum vardır. Annesine yakın olan erkekler, eşlerine yakın ola­mazlar. Çiftler, dikkatli davranmazlarsa yuva dağılabiliyor.

Genç erkeklerden de beklentimiz, babalarıyla iyi özdeşim kurabilmeleridir. Çünkü babayla ilişkisini anne üzerinden yü­rüten erkek, hanımıyla ilişkisinde zayıf kalıyor. Karısını seviyor görünmesine rağmen, onun bu zayıf duruşu ve bağımlılığı, kadın tarafindan sevgi olarak hissedilemiyor. Kadın, böyle bir erkeği, sevdiği için değil, acıdığı için terk edemiyor.

Araştırmada Sınır

Olumlu ve olumsuz toplanan bilgilerden sonra vicdanınız ve sezginiz yardımıyla inşallah doğruya ulaşırsınız. Çevre araştır­malarında fazla detaylara girmeye de gerek yoktur. Hatta her şeyi bilmeniz gerekmiyor; genel kanaat önemli. Araştırdığınız kişinin ailesinden, komşularından, akrabalarından, iş arkadaşlarından ve en önemlisi, kendisinden edineceğiniz bilgiler size yetecektir; savcı gibi soruşturmayı uzatmaya gerek yok.

Şimdilerde sosyal medya da işe yarıyor. Artık kişiler hakkın­da, az bir bilgiyle çok şey öğrenilebiliyor. Bir gence, görüşmesi için bir kızın ismini vermiştim. Sonucu sorunca cevabı şöyle oldu: “Hocam, görüşmeye gerek kalmadı. Sosyal medyadan araş­tırmamı yaptım.*

Şansa Bırakmalı mı?

İnsan hayatında üç önemli dönüm noktası vardır: İş seçimi, dost seçimi ve eş seçimi. Bunların üçü için de bazen hiç çaba gerekmeyebilir. Önünüze bir fırsat çıkar; değerlendirirsiniz, iyi bir iş kurarsınız.

Hiç araştırıp soruşturmadığı hâlde çok iyi bir adayla karşı­laşanlar da olmaktadır. Böyle bir durum, işi şansa bıraktırmayı gerektirmez. Şansa bırakılan evliliklerin çoğu, boşanmayla so­nuçlanmaktadır.

Çeşme başını bıraktık, chat başında sevgili arıyoruz.

[Banu Özdemir]

Arayış sırasında, insanı yanıltan durum, adayların kendini beğendirme gayreti içinde olabilmeleridir; bu bilinmelidir. Yapıl­ması gereken, karşıdaki insanın doğal hâlini tespit edebilmektir. Bencil mi, karamsar mı, kendine güveni nasıl, aşırı kıskanç mı, kompleksli mi, tutarlılığı nasıl, inatçılığı ne durumda, fanatikliği ve bağımlılığı var mı?

Cimri mi? Yalan söylüyor mu? Aşırı uç davranışları; yersiz, zamansız öfkeli ve neşeli durumları var mı? Tüketim alışkanlığı nasıl? Çok konuşuyor mu?

Hiç bir kimse, bir müddet sonra boşanırım, diye evlenmez. Beraber olmaya karar verdiğiniz insanı çekici buluyor musunuz, ona âşık olmak dışında karakteriyle ilgili değer verdiğiniz en az birkaç özelliği var mı? Mesela çok anlayışlı, çok dürüst ve çalış­kan mı?

Eş adayının İnsanî değerlerine, dinî duyarlılığına, namus an­layışına, kültür seviyesine, ekonomik durumlarına, aile fertleri arasındaki ilişkilere bakarak kanaat sahibi olmak mümkündür.

Temel değerlerdeki farklılıkların, bir gün problem olarak ortaya çıkması mümkündür. Diğer farklılıklar, olumlu iletişimlerle çö­zülebilir.

Eş adayını samimiyetle sevip sevmediğinize bakın; çünkü bazen adayın statüsü, parası, sanatı sevilir farkında olunmadan.

Selahattin Şimşek’in tespiti çok doğru bence: “Bir yuvanın ne kadar ayakta kalacağı hangi temeller üzerine kurulduğuna bağlıdır. Yü­züklerini sadece parmaklarına taktıkları için, böyle kolay çıkarabiliyorlar.”

Görüşmelerde Doğruyu Konuşma

Gençlerin geçmişinde bazı özel durumlar olabilir. Dürüst­lüğün gereği olarak bunlar konuşulmalıdır. Nişandan dönmeler, tutuklanmalar, varsa cinsel rahatsızlıklar söylenmelidir. Bu du­rumların saklanması, ilerde huzursuzluğa ve geçimsizliğe sebep olabilir.

Çocukluğunuzda veya gençliğinizde taciz gibi bir durumla karşılaşmış olabilirsiniz. Bu, istemediğiniz hâlde olduğu gibi, bir hatanız sebebiyle de gelişmiş olabilir. Evleneceksiniz; ama o konu, hep aklınıza takılacak. Bu durumu yok sayabilecek misi­niz? Sayamazsınız; hep sizi rahatsız edecektir. Sevdiğiniz kişiye bu sim söyleme durumundasınız. Çoğu defa, baştan yapılan bu tarz mert ve açık konuşmalar, daha fazla güven vermektedir.

Söylemezseniz, her zaman sanki bir şey gizliyormuş gibi bir duyguya kapılıp farkına varmadan eşinize verdiğiniz sinyallerle suçluluk ve tedirginlik havası içinde olduğunuzu hissettirebilirsi- niz. Gerçek kimliğiniz, sizi ilerde rahat bırakmayacaktır.

Vicdan azabı duyarak ne yapacağını bilemeyen ve çok sonra­dan itirafta bulunan eşler olmaktadır. Her zaman önceki itiraf, sonrakinden değerlidir. Doğruyu söylemenin zor olduğu durum­lar vardır, ama insanın alnının açık olmasını sağlamaktadır.

Kız Tarafı, Evlilik Teklifi Yapabilir mi?

Herhâlde hiçbirimiz “erkek isteme” diye bir söz duymama- şızdır. Hep kız isteme söz konusudur. Bir bakıma bu, kızlar için bir değer ifade etmektedir. Ama kız tarafının da erkeğe, evlilik teklifinde bulunmasında hiçbir sakınca yoktur. Sonuçta zaten şu görüş gerçekleşiyor: “Kız istenir, erkek verilir.”

Peygamberimizin döneminde, kızların, babaları tarafından uygun görülen bir erkeğe teklif edildiğine dair birçok örnek var­dın O zaman hiç kimse bunu gurur meselesi yapmıyordu.

Uyumlu bir çifte “Nasıl buldunuz birbirinizi?” diye sormuş­tum. Beyefendi, şöyle cevap verdi: “Hafızlığı bitirince ilçemdeki bir camide, namaz sonrası Kur’an okumuştum. Cami çıkışında bekleyen orta yaşlı birisi, bana ‘Delikanlı, senin gibi Kur’an’ı iyi bilen bir kızım var; tanıştırayım, görüşün; anlaşırsanız vereyim.’ dedi. Görüştük ve anlaşıp evlendik.”

İnceleyin:  Kemal Sayar - Ruhun Derin Yaraları ''Alıntılar''

Herkes, bu baba gibi cesaretli olamaz. Kalabalıklar içinde yalnızlaştığımız bu zamanda kız ebeveynleri, kendileri söyleye- meşeler de tanıdıklarını ve dostlarını aracı yapmakta çekimser olmamalıdır. Dostluk ne zaman gerekli? Başka birisinin “Bir kız biliyorum; senin oğluna çok uygun, isterseniz bir araştırın.” de­mesi, belki de mutlu bir yuvanın kurulmasına vesile olacaktır.

Sakın Baskıyla Evlenmeyin

Bir gencin, ömür boyu beraber yaşayacağı kişiyi seçememesi ne kadar acı bir gerçek!

Hayatları karartılan kadınlar, hayalleri yıkılan erkekler…

Dünyada her gün on sekiz yaşın altıda yetmiş bin kız zorla evlendiriliyor.

On üç yaşındaki kız çocuğu, yetmişlik birisiyle evlendiriliyor ve kız kendisini asıyor. Berdel gibi sebeplerle bu tarz evlendirme­ler bazı bölgelerimizde hâlâ sürmektedir. “Çocuk gelinler” kana­yan yara olmaya devam ediyor.

Ne despot anne babalar var; çocuklarını zorla evlendiriyor­lar. Bazı büyükler, gelenekler veya kendi inançları sebebiyle ço­cuklarına hiç görüş sormadan aday belirliyorlar.

Toplum, Müslüman olduğu hâlde, sosyal konularda nasıl da kendi örf ve âdetlerini uyguluyor değil mi?

Anne babalar, iyi niyetle çocuklarının, akrabadan veya ta­nıdıkları biriyle evlenmesini isterler. Böyle evliliklerin sonucunu atalarımız söylüyor: “İstenmeden yenen aş ya karın ağrıtır ya baş.”

Siz, kızınızı, sevdiğine vermeyip başkasıyla zorla evlendirir- seniz, eşi ne kadar iyi birisi de olsa, aklı öncekine takılı kalabilir. Çocuk sahibi olsa bile, ona aşkını sürdürebilir.

Ergenlik dönemine giren her kişi, yaptıklarından sorumlu­dur. Seçme ve sonucuna katlanma hakkı verilmiştir. Büyükler, şunu düşünmeli: Çocuğumuz, uzun bir yolculuğa çıkacağı için hayat arkadaşını kendisi seçmeli; ama tecrübesi olmadığından bazı düşüncelerimizi söylemeliyiz. Yanlış bir tercihin eşiğindey­se görüşlerimizi ayrıntılarıyla açıklamalıyız. Evlenmek istediği adayın kişiliğinden çok neden uyum sağlayamayacağını anlatma­lıyız.

Bu şekilde konuşarak çocuğuna görüşlerini bildiren anne ba­banın, yapacağı bir şey kalmamıştır. Artık evlenme kararı veren gence destek olacaklardır.

Bir genç kız, Hz. Aişe’ye gelerek “Babam, beni sırf itibar ka­zanmak için kardeşinin oğluyla evlendirdi. Hâlbuki ben istemiyo­rum.” dedi. Hz. Aişe de “Peygamber gelinceye kadar bekle.” dedi. Peygamberimiz gelince, babayı çağırttı ve kızının fikrini alıp al­madığını sordu. Kız, bu defa “Ya Resulellah! Ben babamın yaptığı işe karşı değilim. Fakat evlendirilirken kadınların da söz hakkı var mı; onu öğrenmek istedim.” dedi. Resûlullah şöyle buyurdu: “Kız evlendirilirken fikri sorulur. Eğer susarsa, izin vermiş sayılır. Eğer istemezse evlendirmek caiz değildir.”(Nesai,Nikah,36)

“Elektrik Almak” Gerekir mi?

Eş seçimi konusunda biz, eski-yeni karşılaştırması yapacak değiliz. Eskiden de şimdi de doğrular ve yanlışlar vardır. Mesela bütün araştırmalar yapıldıktan sonra, eş adayında hiçbir eksiklik olmuyor. Fakat genç, “Elektrik alamadım.” diyor. Buna diyecek bir sözümüz olabilir mi?

Bu konu espriye çok müsait: Bir delikanlıyla kız görüşme ya­pıyorlar; birisi, diğerine “Elektrik alamadım.” deyince “Ben trafo muyum?” cevabını alıyor.

Gaza Geldik

Dede ile torun arasında şu konuşma geçiyor:

Dede, sizin zamanınızda elektriklenme var mıydı?

Yavrum, bizim zamanımızda gaz vardı; gaza geldik.

Evlilik Çalışmaları Yapılırken Rüyaya Yatılır mı?

Evlilik söz konusu olunca bazı gençlerin aklına istihare gelir. Çoğu zaman da bu, rüyaya yatmak olarak bilinir. Diyelim ki bir kıza talip çıktı. Daha hiç araştırma yapmadan istihare niyetiyle rüyaya yatanlar vardır. O kişiyle evlilik, hayırlı olacaksa yeşil, ha­yırsız olacaksa siyah görülürmüş. Daha adama merhaba demeden rüya; olacak iş mi? Rüyayla amel edilmeyeceğini herkesin bilmesi gerekir. Peygamberimizin istihare tavsiyesinde rüyadan hiç bah- sedilmemektedir.

İstiharenin kelime anlamı, hayırlı olanı istemektir. Sahabe­den Hz. Cabir anlatıyor: Resulüllah bize, Allah’tan hakkımızda hayırlı olanı istemeyi tavsiye buyurur ve Kur’an’dan bir sure öğ­retir gibi istihare duasını, öğretirdi. Şöyle derdi: Sizden biri, bir iş yapmak istediğinde iki rekat namaz kılsın, arkasından şöyle dua etsin:

“Allah’ım! Eğer senin ilmine göre bu iş, benim dinim, dün­yam ve ahiretim hakkında şerli ise onu benden çevir, uzaklaştır. Beni de ondan çevir ve uzaklaştır. Her ne şekilde ve nerede olur­sa olsun, hakkımda hayırlı olanı nasip et.”(Buhari,Daavat,48)

Buraya almadığımız duanın ilk kısmında da beklediğimiz, yapacağımız işin hayırla sonuçlanmasıdır. İstiharenin sonucunda insanın içine ferahlık, genişlik ve iç huzuru gelirse o işi yapması; sıkıntı, huzursuzluk ve darlık gelirse yapmaması daha hayırlı gö­rülmüştür. îkisi de olmazsa kendisi karar verir.

Karar vermekte zorlandığımız konularda istişare, istihare­den önce gelmektedir. Bu şu demektir: Mesela görüştüğümüz bir eş adayı var; zihnimizde tereddütler oluştu. Anne babamıza veya güvendiğimiz büyüklerimize danışıyoruz. Aldığımız görüşlerden sonra karar veremiyorsak bir de istihareye yöneliriz.

Son Kararda Ailenin Onayı

Bazı ailelerin yaptığı hatalardan biri, çocuklarına kendi beğendikleri aday için baskı yapmalarıdır. “Anne baba, çocuğu için kötü mü düşünür? Gönlünden o geçiyor, ama sonra pişman olursun. Bizim istediğimizle evlenirsen, ötekini unutursun.” di­yerek çocuklarını etkilemeye çalışırlar. Hele otoriter anne babası olan gençler, baskılara boyun eğerek evlilik yapmakta ve ömür boyunca, daha önceki sevdiklerinin aşkını kalplerinde taşımak­tadırlar. Sevmediğiniz yemeği ne kadar iştahla yersiniz? Bu şe­kilde evlenerek yirmi-otuz yıl sonra bile, evliliklerini bitirenlere rastlamaktayız.

Bazen de gençler, aileye de ters düşmeyecek bir aday beğe­niyor. Fakat nedense ebeveyn, o adaya ilgi duymuyor. İlgi duyma­dıkları gibi, şiddetle karşı da çıkıyorlar. Ne olacak şimdi? Esasın­da ne sevilen ne de aile kaybedilmeden güzel sonuç alınabilir. Gençler, arada kaldıklarında, kısa sürede kendilerini bir tercih yapma zorunda hissetmemeliler. Soğukkanlı ve mantıklı hare­ket ederlerse, ailelerini ikna etmenin yolunu bulabilirler. Bu da ancak sabır, kararlılık ve tatlı dille mümkündür. Genç; kararlı, iradesi güçlü ve iletişim becerisine sahip olursa, ebeveynini ikna edebilir.

Ergen gözüyle kız, gece gözüyle bez alma.

[Atasözü]

Ne gençlerin ne de ebeveynlerin, evlilik çalışmalarında bir­birlerine tehdidi andıracak ifadelerde bulunmalarını hoş gör­müyoruz. Bu ifadeler, gerginlik ve inatlaşmaları artıracaktır.

Diyelim ki gençler, ebeveyni dinlemeyerek kendi başlarına ev­lendiler. Artık çok mutlu mu olacaklar? Hayat, hayal ettiğiniz gibi değil ki!

Anne babalar, engelleyemedikleri evliliklerinden dola­yı gençlere kapıları kapatarak ne kazandılar? “Oh!.. Burunları sürtsün!” mü diyecekler artık? Gençlerin, duygularıyla hareket etmeye açık olduğu dünyada, büyükler daha mantıklı davranış sergileme durumundadır. Yoksa uzun yıllara yayılan kırgınlıklar ilgili herkesin hayatında kalıcı acılar bırakmaktadır.

Gençlerin başka bir yanlışı olabiliyor; mesela genç erkek, ailesinin haberi olmadan kıza, “Biz karar verirsek, ailem bana karışmaz.” diyor. Anne baba, tepki gösterip “Bu kızla kesinlikle evliliğinizi kabul edemeyiz.” restini çekince de sevdiğine dönüp “Bu evlilik olmuyor; ailemi ikna edemedim.” diyor. Bu kızın, psi­kolojisinin ne hâllere geldiğini düşünebiliyor musunuz?

Son Kararı Kim Verecek?

Peygamberimiz, “Dul kadın, kendi rızası alınmadan nikâhlandırılmaz. Bakire kız da kendisinden izin istenmeden evlendirilmez.” buyurdu. Sahabiler, “Ya Resûlullah! Bakire kızın izni nasıl olur? (Utanmaz mı?)” diye sordular. Peygamberimiz, “Onun susması, izin sayılır.” buyurdu.(Müslim,Nikah,9)

Dul hanımların imtihanlarının şiddetli olduğu kesin. Çünkü yakınları, onların bakımından kurtulmak için, çok fazla soruş­turmadan tekrar evlendirmek isteyebiliyor. Bu tarz yanlışlıkların canlı şahidiyim.

Eş seçerken gençlerin bir kısmı, ailelerinin uygun aday bul­masını istiyor. Yeterli tanışma ve birbirini tanıma ortamları sağ­landığında yanlış adımların atılmasının önünün kesilmiş olacağı bilinmelidir.

Atalarımızın kız alıp verme konusunda ne güzel sözleri var: “İki ölç, bir biç”, “Düşüne düşüne görmeli işi, sonra pişman olmamalı kişi.”, “Kız alan, gözle bakmasın; kulak ile işitsin”, “Tarlayı taşlı yerden, kızı kardaşlı yerden.”, “Bekâr gözü ile kız alınmaz.” “Bakmadan alma, boş yere yanma.”

Anlaşan gençler, “Ailem bana karışmaz.” diyebiliyor, öyle ol­duğu bilinse bile, uyanık davranıp sonradan karışabileceklerini düşünerek aileyle tanışmadan, hatta ailenin bizzat istemeye gel­mesini sağlamadan karar vermemelidir. Çünkü sonradan “Ailem, beni ikna etti.” diyerek çekilenler olabiliyor.

Ebeveynler, görüşlerini söylemeli ama son kararın, çocukla­rının hakkı olduğunu da bilmelidir.

Hazırlık Tamam mı?

İki tür başarısızlık vardır: Düşünüp harekete geçmemek ve harekete geçmeden önce hiç düşünmemek.

[John Charles]

Evliliğe kendini hazır hissetmeyen kişinin bu kararı vermesi ve gerçekleştireceği evliliği sağlıklı bir şekilde yürütmesi güç ola­caktır. Psikolojik olarak kişinin kendini evliliğe hazır hissetmesi gerekir.

Birbirini seven ve evlenmeyi düşünen bazı gençler, daha is­teme, söz, nişan devrelerinde ilişkilerini çok fazla yıpratıyorlar.

Sınavlara hazırlık gibi, evliliğe de hazırlık gerekiyor. Siz, hiç SBS, ÖSS, KPSS gibi, evlilikle ilgili bir kurs duydunuz mu? İnsan­lara bu konuda kitap bile okutamıyoruz.

Doğduğum bölgede, kız çocuğu doğunca, çeyiz sandığına bir şeyler konmaya başlanırdı. Çünkü evlenenlerin bütün çeyizi kız evi tarafından hazırlanırdı. Ama ben, çeyiz gibi evliliğin esasla­rıyla ilgili çaplı bir hazırlığın yapıldığına hiç şahit olmadım. Hâl­buki evlilik, çok uzun sürecek bir yolculuktur. Ne lazımsa hepsi alınmalıdır. Uzun yola gidileceğinde arabalara bakım yaptırılıyor. Evlilikle çok daha uzun yola çıkılacağından eş adayımız ve kendi­mizle ilgili bakım, çok iyi yapılmalıdır.

“Bu yolculuğum, ne kadar sürecek, neler lazım? Bu yola ki­minle çıkabilirim? Fert olarak benim, çift olarak ikimizin yanın­da neler bulunmalı?**

Günlük hayatımızda başka alanlarda yapılan hazırlıklar, ev­lilik için yapılana engel değildir.

Çıkılacak yolculuğun uzunluğuna göre, hazırlık yapılmalı değil mi? “Bunu yürütemeyiz.” korkusuna gerek yok. Uzun yolun hazırlığı biraz daha zaman alıcı olur. Yolculukta nelerle karşılaşa­cağız? Hangi tedbirleri almalıyız? Neleri tedarik etmeliyiz?

Farklılıklar ve ortak noktalar belirlendikten sonra, yüzde yüz uyum sağlanması mümkün değildir. Ortak noktaların fazla­lığı, evlilik kararı için uygundur. Benzerliklerle yola devam eden çiftler, fedakârlıklarla yeni benzerlikler kazanacaktır.

Evlilik hazırlığı, sadece duygusal değil, ekonomik ve sosyal pek çok yönü olan olan bir durumdur.

Evlenme Zamanı

Terazi var, tartı var; her bir şeyin vakti var.

[Atasözü]

Herkesin şartları farklıdır, şüphesiz. Eskiden “gözü açılma­dan” ifadesini kullanarak çeşitli sebeplerle, gençler erken evlen­dirilirdi. Bu sebeplerin en başında, gençlerin harama sürüklen­meme gerekçesi vardı.

Peygamberimizin şu hadisi bu duruma dikkat çekmek için olabilir: “Dinini ve huyunu beğendiğiniz bir erkek, size kız istemeye gelince, onu evlendiriniz. Eğer bu evliliğe engel olur­sanız, yeryüzünde karmaşa ve bozgunculuk çıkar.”(Tirmizi,Nikah,3)

Peygamberimiz, anne babayı uyarmaya devam ediyor: “Üç şeyi geciktirmeyin: Vakti gelince namazı, hazır olunca cena­zeyi, denk birini bulunca bekârı evlendirmeyi.”(Tirmizi,SALAT,13)

Onun gençlere de uyarısı vardır: “Ey gençler! Sizden ev­lenmeye gücü yeten evlensin. Çünkü evlenmek gözü harama bakmaktan korur, cinsel organı zinadan alıkoyar. Evlenmeye gücü yetmeyen de oruç tutsun; çünkü orucun, şehveti kıran gücü vardır.”Buhari,Savm,10)

Günaha girmemek için evlenmek isteyen gençler kınanma­dığı gibi kendilerine yardımcı da olunmalıdır. “Evlilik olgunluğu” ifadesini doğru bulabiliriz. Ancak bu, evliliği geciktirmek olarak algılanmamalıdır.

Anne babalar, nasıl olsa bir gün evleneceğini bilerek fırsat düştükçe çocuklarını hazırlamalıdır. Bazen beklenmedik bir za­manda şartlar oluşuverir. “Hayır!” diyerek ayak diremeye gerek yok ki! Söz gelimi, fakültede aynı sınıfta okuyan gençler, birbir­lerini tanıma fırsatı bulduklarından evlenme isteklerini ebevey­nlerine bildiriyorlar. Ailelerin maddi imkânları müsait olup da sıkıntıya girmeyeceklerse neden evlendirmesinler?

Yalnız, anne babalar, problemli çocukları için “Evlendirelim de kurtulalım.” kaygısı taşımamalıdır. “Evlendirelim; hastalığı iyileşir.” düşüncesi hiç olmamalı. Bazı gençler, ailelerindeki hu­zursuzluktan kurtulmak için evleniyorlar; bu da yanlış.

Erkekler, iş sahibi olmadan evliliği düşünmemelidir. Askerli­ğin de aradan çıkarılması tercihimizdir. 20 yaş öncesindeki genç­ler duygusal olurlar. Maddi-manevi hazırlık yapmadan evlenme­meleri gerektiği, kendilerine hatırlatılmalıdır.

Öte yandan evlilik yaşı gittikçe uzamaya başladı. Haram-he- lal endişesi taşımayanlar açısından, “Niye acele edeyim ki?” dü­şüncesi hâkim görünüyor. Bir taraftan, yaş ilerledikçe ise seçiçilik artıyor. Gecikmeler daha çok kızların aleyhine oluyor. Çocuk sa­hibi olup olmama da devreye giriyor.

Gecikmelerde psikolojik sıkıntılar da çıkabiliyor zamanla. Değersizlik ve yalnızlık duygusu, depresyona sebep oluyor. Çev­redeki insanların bilir bilmez takılmaları bile can sıkıyor.

Kariyer yapma veya başka maddi sebeplerle evliliği geciktiri­yorsunuz. Tabi bebek sahibi olmak için de genç hanım alıyorsu­nuz; çocuğunuzu görenler, “Torunun mu?” diye soruyorlar. Böyle sorular da sizi rahatsız ediyor. Bu durum, çocuklar açısından da kaygı verici olabiliyor. Çocuklar, yaşlı birisinin oğlu veya kızı ol­maktan rahatsızlık duyabiliyor.

Biz burada, sadece gençlerin evlenme zamanını ele almıyo­ruz. Çünkü her yaşta evlilik mümkündür. Boşanan veya eşi ölen nice insan, çevresinin baskısı altında evliliği gerçekleştiremiyor. Elli yaşında dul kalan anne veya babasının evliliğine engel olan insanlar biliyorum. “Annemin üzerine gül koklatmayız.” gibi ba­haneler hazırdır. Hâlbuki altta yatan gerçek, mirasa yeni ortak istememektir.

Şöyle diyelim mi? Gerektiği zaman evlenilmelidir. Filozoflar­dan birisi, ne güzel söylemiş: “Evliliğin vakti geçmez. Çünkü insan, her zaman bir zevceye muhtaçtır. Gençliğinde maşukası, olgunluk çağın­da hâldeşi, ihtiyarlığında dadısı olur.”

Eş Adayını Tanıma Çabası

Gerçeği, insanların ölçüleriyle değil; insanları, gerçeğin ölçüsüyle tanı.

[Hz. Ali]

Eş Adayını Tanımanın Önemi

Delikanlı, babasına sorar: “Baba! Afrika’nın bazı yerlerinde erkeğin, evlenene kadar karısını tanımadığı doğru mu?” Baba, derin bir iç geçirerek cevaplar: “Evet ama oğlum, bu her ülkede böyle.” Türkiye’de böyle değil miydi? Benim rahmetli ağabeyim, aynı kasabada yaşadıkları yengemle birbirlerini hiç görmeden evlenmişlerdi. Evin en küçüğü olduğum için, büyüklerimden çoğunun evlilik bilgisine şahidim. Tanımadığımız birisi olursa annem gider görür; güzelliği ve boyu gibi durumları hakkında ağabeyime ve babama bilgi verirdi.

O zamanlar ne erkekler ne kızlar, cesaretlenerek “Bir de ben göreyim.” diyemezlerdi. Asırlar öncesinden bahsetmiyorum, yir­minci yüzyılın ortalarını anlatıyorum.

Bu durum giderek değişiyor; ama gençler, çok görüştükleri hâlde birbirlerini tanıyabiliyorlar mı? Bu da ayrı bir konu.

Evlilikte ortak paydaların çokluğu, anlaşma ve geçim için önemlidir. Kendisine tavsiye edilen adayı, iyi tanımadığı için ka­rarsız kalan gençlerin, çevresinin ve arkadaşlarının zorlamasıyla “Bir daha böylesini bulamazsın.” denilerek evlendirilmesi, prob­lemlere sebep olabiliyor. îyi tanımadan başlayan bir ilişki, fazla devam etmeyebiliyor. Hâlbuki aynı adaylar, başlangıçta birbirini iyi tamsa böyle sıkıntılar ortaya çıkmayabilir.

Evlenmek için eş seçiminde önemli olan, aday hakkında olabildiğince fazla bilgiye ulaşmak, adayı tanımak, kendi değer­lerinin ve mizacının, adayla uyum gösterip göstermediğini araş­tırmaktır.

Nasıl Tanıyacağız?

Tanıma, o kadar da zor değildir. Kişinin neyi sevdiğini, neyi sevmediğini; hoşlandıklarım, nefret ettiklerini öğrenmek kolay­dır. Tanımak için, karşımızdaki kişiyi sorgular gibi, soru yağmu­runa tutmak şart değildir.

Geçmişe, yaptıklarına ve gördüklerine bakarak tanımaya ça­lışılmalıdır. Duygularla hareket edilirse doğru tanımak zorlaşır.

Adayın T. C. Kimlilc numarasını alarak araştırma yapanlar da var. Çünkü evlenip boşandığı veya çocuk sahibi olduğu hâlde hiç evlenmemiş gibi adayı kandıranlar da olabiliyor.

Nişanlılık döneminde çok iyi anlaşan çiftler, evlenince ne­den eşlerini tanımakta zorluk çekiyorlar? Nişanlıyken çiftler parkta, pastanede buluşup ayrılıyorlardı. Ne bilsindi eşinin, ço­rapları odanın değişik yerlere fırlattığını, mutfakta bulaşıkların yığılıp kaldığını, dizilerin başından çoğu zaman ayrılamadığını!

Neler Hakkında Bilgi Almalıyız?

İnsanları kitaplar gibi düşünelim ve kapaklara bakıp aldan­mayalım. Mümkün mertebe okumaya çalışalım.

Araştırılması gereken en önemli hususlar; ortak değerler ve ahlak güzelliğidir.

Eş adayının şiddet, taciz, terk, ihmal gibi olaylar yaşayıp ya­şamadığına ve ailesiyle ilişkilerine, alkol veya uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıklarının olup olmadığına dikkat edilmelidir.

Eş adayının sadece talip olana karşı davranışları önemli de­ğildir; anne babasına, kardeşlerine ve çevresine davranışları da önemlidir. Sizinle olan iletişimi dışında, genel hareketlerini eti­ketleme yapmaksızın gözlemleyin. “Kızlarda geçmiş, erkeklerde gelecek” biraz daha göz önünde bulundurulmalıdır.

Adayın ailesinin de tanınması gerekiyor. Ailenin ahlaki du­rumu, dindar olup olmaması, sosyal ve aile ilişkileri, şiddete baş­vurma sıklığı, ailenin parçalanmış olup olmaması gibi durumla­ra dikkat edilmelidir.

Her ailede problemler olabilecektir. Ailenin problemi var, diye hemen çekilmek söz konusu olmamalıdır. Önemli olan, problemlerin çözülme şeklidir. Çok problemleri olan ailenin ço­cuğu da bakarsınız; sıkıntısız bir evlilik sürdürebilir. Ailedeki problemler, bazı gençlerin, gelecekle ilgili ders çıkarmalarına se­bep de olabiliyor. Buradaki tavsiyemiz, gözleri kapayarak evlilik yapmamaktır.

Evlenmeyi düşündüğünüz kişiyle görüşmelerinizde, ideal ha­yadan konuşmak yerine, birbirinizin günlük hayattaki hallerini tanımaya çalışın.

Tanıma Süresi

Eş adaylarının birbirini tammaları için yıllara ihtiyaç yoktur. Bir çift için bir aylık süre yeterken, başka bir çift için üç ay olabilir. Birbirlerini tanımak için ayrılan zaman dilimleri, hoşça vakit ge­çirmek için kullanılmamalıdır. Muhatabın hangi yönleri hakkında bilgi alınmak isteniyorsa, vakit, ona göre kullanılmalıdır.

Patronların iş yerinde çalıştırdığı bir hanımla evlenmesini anormal görenler olabiliyor. Ben, bunun bazen uygun olduğunu düşünüyorum. Çünkü iş yerinde, insanların birbirini tanıma im­kânı oluyor

Bunalım zamanlarında, gelecek ömrü ilgilendirecek önemli kararlar vermemek gerekir. Genç, depresyonda iken neşeli, çok hareketli bir kızı görünce âşık olup evlenebiliyor. Sonra da “Bu boşboğazla bütün ömrü nasıl geçireceğim?” diyerek boşanmanın yollarını aramaya kalkıyor.

Ailesindeki huzursuzluktan kurtulmak için, karşısına ilk çıkan delikanlı ile evlenen kızlarımız da çok acı çekmektedir. Bu tarz yan­lışlıklardan kaçınılmalıdır. Herkesin tanıma süresi kendi şartlarına göredir. Sebeplere sarılıp tevekkül ettikten sonra da tanıma eksik­liği olabilir; kabulleneceğiz. Bir Haiti atasözü, bu gerçeği şöyle ifade ediyor: “Bir erkeği, kadına sahip olana kadar tanıyamazsın.”

Görüşmelerde Ölçü

Günüzmüzde tanışmalar kaynaşmaya çevrildi nerdeyse. Sı­nırı aşan görüşmeler ve flörtler, gençlerin birbirini tanımasını sağlayamadı. Çünkü işin içine nefisler karışmaya başladı. Nefisler girince, duygular hâkim olur, mantık gider. Flört edenin, kalbi­nin ve akimın sesini duyması mümkün değildir.

Günah olur, diye gençleri görüştürmemek ne kadar yanlış­sa, yanlarında üçüncü şahısların olmadığı görüşmeler de o kadar yersizdir.

Öncelik, Kendinizi Tanımakta

“Kendinizi iyice tanıyıncaya kadar evlenmeyin.” desem bana kızar mısınız? Kızmayın lütfen. Kendinizi tanımazsanız, nasıl bir eşe ve çocuklarınızın annesi veya babası olacak kişiye ihtiyacınız olduğunu anlayabilecek misiniz? Sabırsız davranarak acele eder­seniz, kendinizi başka birinin problemleri içinde bulabilirsiniz.

Kendisini tanıyamayan insan, hangi kıstaslarla eş arayışına girecektir? Briçkner’in ifadesiyle “Evlilikte başarı, aranan niteliklere sahip insan bulmaktan çok, aranan niteliklere sahip insan olmaktır.”

Anlama gereği, farklılıklarımızdan kaynaklanmaktadır. Ka- dın-erkek farklılığı yanında, tek yumurta ikizlerinin bile farklı­lığı bizi düşündürmelidir. Farklılıklar, elbette eşlerin birbirlerini anlamasını güçleştirir. Onun için çiftler, önce kendini, sonra da eşini anlamaya çalışmalıdır.

Gençler, kendilerini anlatma hevesiyle, önce kendilerini ta­nımayı düşünemiyorlar. Evlenmeyi planladıklarında, “Nasıl bir kişiliğe sahibim? Hoşlanıp hoşlanmadığım şeyler neler? Hayattan ve evlilikten neler bekliyorum?” sorularını cevaplamalıdırlar.

Kişi, kendini tanıyıp anladığı oranda, karşı tarafı, anlama, tanıma ve olduğu gibi kabullenme imkânına sahip olur. O za­man “Nasıl birisiyle evlenmeliyim?” sorusunun cevabım bulmak kolaylaşacaktır.

İnsanın kendini tanıma gayreti, yanlışlarının farkına var­mayı da sağlayabilir. Kendisini tanıyan kişi, ilişkilerde sağlıklı sınırlar koyabilecektir. Ayrıca öz güven sahibi olacaktır.

Kendini tanımak, kendin olmaktan vazgeçme değildir.

Beklentiler Bilinmeli

Ben, sizin beklentilerinize göre yaşamak için bu dünyada değilim, siz de benim.

[Brece Lee]

Beklentiler Önceden Konuşulmalı

Evlilik öncesi görüşme yapan adaylar, isteklerinin bir listesi­ni net ve anlaşılır bir şekilde yapsalar ve nişandan önce listeleri okusalar, evlendiklerinde karşılaşacakları hayal kırıklıklarını önleyebilirlerdi. İnsanların birbirlerinden ne beklediklerini ifade etmeleri ne güzel! Böyle yapılırsa “Umduğumu bulamadım; bek­lentilerim hiç yerine gelmiyor.” serzenişlerini daha az duyarız.

Evlilik öncesindeki görüşmelerde beklentiler konuşulunca, karşı taraf “Ben bunları yerine getirebilir miyim?” sorusu cevap arayacaktır. Bu cevap arayışı, işe yarayacak, yolun başında olumlu veya olumsuz karar vermeyi kolaylaştıracaktır.

Beklentilerin açıklanması, kişinin nasıl birisi olduğu bilgisi­ne sahip olmayı sağlayacaktır.

Erkek, annesi gibi bir kadın beklentisi ile evlenirse umduğu ile bulduğu arasındaki fark sebebiyle sorunlar yaşayabilir. Onun için, beklentiler gözden geçirilmelidir. Mümkün olanlar, müm­kün olmayanlar ayrımı mutlaka yapılmalıdır. Dünyada çok hızlı değişim ve gelişim var; beklentiler, durum tespitinden sonra de­ğerlendirilmelidir.

Bazen de yapamayacaklarını, yerine getirecekmiş gibi, “Hay­hay; niye olmasın?” diyenler olabilir. Aşk ve sevgi, insanı aldata­bilir; gerçekten samimi olarak beklentilerin altından kalkabile­ceğini zanneder. Soğukkanlı olarak görüşmeler yapan taraflar, samimiyetsizliği fark edecektir.

Beklentilerde Ölçü

Aile bağlarının çözülmesinin bir sebebi de tek kişiden bek­lentinin çok fazla olmasıdır. Sosyal ilişkilerin zayıflamasından dolayı, evliler en yakınındaki kişiden çok fazla beklentiye giriyor. Belki anne babasının da gereksiz beklentileri eklenebiliyor. O da yorgun düşüyor.

Beklenti, sınırı aşınca hayal kırıklıklarına yol açıyor. Evlilik, hayat yolculuğundaki en uzun bölüm; bu yolculuğun her yürü­yüş ve dinlenmelerinde, sevinçler de olacak üzüntüler de. Önemli olan, onları dengeli bir şekilde geçiştirerek kaliteli yaşayabilmek­tir. Kurtarıcı beklemekten vazgeçilmelidir. Neşelenmeyi, başka­sından beklersek, o bize ıstırap da yükleyebilir. Bundan dolayı da evlilikler ve boşanmalar, gürültülü ve abartılı olmaktadır.

“Eşimden ne bekliyorum.” dan çok, “Eşim, benden ne bek­liyor?” sorusunun sorulması, evliliğin kalitesini artıracaktır. “Evleneyim de eşim beni mutlu etsin.” değil, “Ben eşimi mutlu edeyim.” düşüncesinde olmalıyız.

Beklentilerimiz ne kadar az olursa o kadar az üzülürüz ve hayal kırıklığına uğramayız. Onun için, kendimize şu soruyu sor­malıyız: İstek ve beklentilerimde abartı var mı, yok mu?

Kadınların Beklentileri

Kadınlar, evin güzelliğini ister, eşinin fiziksel yakışıklılığı o kadar önemli değildir. Bir bakış, bir gülümseme, sıcacık bir ilgi, kadın için her şey demektir.

Kadınlar, beraber yaşadıkları erkeklerin bir yandan olgun ve beyefendi olmasını isterken, bir yandan da içlerinde yaramaz bir çocuk taşımasını bekleyebilirler. Bu konuda her iki tarafın da birbirini anlama çabası, ilişkiyi sekteye uğratan “empati sağırlı- ğTm giderecektir.

Hemen hemen her kadın, erkekten aynı şeyleri ister. İşte on­lar: Anlayış, bağlılık, güvence, haklı görülme, saygı, sevildiğini bilmek, şefkat. Şöyle bir sıralama da söz konusudur: “Şefkat, an­layış, saygı, bağlılık, haklı görülme ve güvence.”(2)

Erkeklerin Beklentileri

Erkek için, evin fizikî görüntüsünden çok, yuvanın huzurlu olması önemlidir.

İlk evliliği iki ay süren, ikinci evliliğinde de sıkıntıları de­vam eden ismini gizleyen bir bayan psikologun hanımlara tavsi­yesi şöyle: “Erkeğinize üstün görünmeye çalışmayın, onu hazme­din ve anlayın. Nobel ödüllü bilim kadını da olsanız, erkek fıtratı evde kadın istiyor, yani kendisine destek ve yardım eden birini arzuluyor. Sizin kariyeriniz, kimliğiniz, birikiminiz, sertifikala­rınız, diplomalarınız, dereceleriniz ve şiltleriniz o kadar önemli değildir. Önemli olan, beyinize gerçek bir hayat arkadaşlığı yap­mayı becerip beceremediğinizdir.”

Peygamberimiz, Hz. Ömer ile konuşurken şöyle buyurmuş­tur: “Kişinin sahip olabileceği en hayırlı hâzineyi sana söyle­yeyim mi? Kocası yüzüne baktığında dna huzur veren, ondan bir şey istediğinde yerine getiren ve kocasının yokluğunda onun saygınlığını koruyan iyi bir kadın!”(Ebu Davud,Zekat,32)

Erkekler kadınlardan şefkat, anlayış, sevgi, bağlılık, haklı görülme, iyi yemek yapma ve güvence isterler. Başka bir sıralama da şöyle: “Güven, kabul, takdir, beğenilme, onay, teşvik? (3)

îşte bir erkeğin beklentileri: Sadık, neşeli ve sevimli; temiz ve bakımlı olsun. Beni değiştirmeye çalışmasın, gözyaşlarını si­lah olarak kullanmasın, kıskançlık yapmasın, hobileri olsun.

Hiçbir erkek, gereksiz yere bekletilmekten hoşlanmaz. He­men her konuda bekletmeyi ve gecikmeyi hayat tarzı hâline getirmiş hanımlar vardır. Misafirliklerden ayrılırken bile, kapı önlerindeki sohbetlerini hep biliriz.

Bir de uzman görüşü alalım: “Vücut güzelliği zaman zaman cazip gelse de geçicidir. Bunu bilmeyen kadın, erkekle olan he­saplarını vücudu üzerinden yaparsa yanılır ve kısa sürede hayal kırıklığına uğrar. Erkeği bağlayan kadınlık özellikleri, nefsani dürtülerden önce; sevgi, duygusallık, yumuşaklık, anlayış, teselli ve moraldir. Bunların en üst derecede tadılması için asla yapılma­ması gereken üç şey; şikâyet, sitem ve tartışmadır.”![4]

Beklentilerin Sonucu

Beklentilerde ortak noktaların fazlalığı, şüphesiz evliliği güzelleştiren durumlardan biridir. Evliliklerde, beklenti düzeyi yükseldikçe, hayal kırıklığı oranı da artmaktadır. Ortak beklen­tilerin azlığı, hayal kırıklığına uğratmamalıdır.

Eşinize, sevdiğinizi hissettirmek için neler yaparsınız? De­neyin; bunu hissettirebilmek için davranışlarınızı ve sözlerinizi kontroldan geçirirseniz, kısa sürede o da mutlu etmek için, size karşı tavırlarını değiştirmeye başlayacaktır. Esasında mesele, in­sanın kendi bencilliğini anlamasıdır. Beklentiyi bırak, bekleneni ver, göreceksin; beklemediklerine de kavuşacaksın. Çoğu zaman eşler, ne kadar değerli insanlarla bir arada yaşadıklarının farkına varamıyorlar.

Genç bir hanımla Doktor Banks arasında şöyle bir konuşma geçiyor:

“-Acaba evlenirsem mutlu olur muyum?

-Söyleyin bana, şimdi mutlu musunuz?

-Bazen mutlu değilim.

-Evlenince de böyle olacaksınız.”

Bir beyefendi anlatıyor: Eşime, evlilikten beklentilerinin ne olduğunu sorduğumda tek cümle söyledi: Allah, seni başımızdan eksik etmesin!

Yanlış Beklentiler

Oğlum, eş mi arıyorsun, anne mi? Aradığın kadın annen de­ğil, eşin olacaktır. Annen görevini yaptı; bundan sonra beraber olacağın kadın, sana eşlik edecektir. Önceden öksüz büyümüş de olabilirsin. Öz annen, seni büyütürken annelik görevini ihmal de etmiş olabilir. O boşluğu, eşinle doldurmaya kalkışma. Eşin, senin vasıtanla anne olmaya namzettir.

Kızım, sen de evlendin; evlendiğin kişi baban değil, koçan­dır. Zamanında baban, baba-kız iletişimini kaliteli kuramamış olabilir. Rolleri karıştırmayalım; yanlış beklentiler, hayatı iki ta­rafa da zindan eder.

Gençler! Ne o? Bir sürü beklentiniz var; peki, kendi özellik­lerinizi de sıralar mısınız?

Size tavsiyem; beklentilerinizi abartmayın! Çünkü “Nikâhta keramet vardır, mucize değil.”

Beklentiler ve Hayatın Gerçekleri

Evlilik öncesi, beklentilerle gerçekler arasında çok fark ola­biliyor. Gençlere, hayatın gerçeklerini önceden fark ettirmek ge­rekir. Elbette ilk karşılaşma ve yeni bir çevre, insanı bocalatır. Bu iki taraf için de böyledir. Başa gelebilecekler, önceden hesaplanır­sa tedbir almak mümkündür.

İnceleyin:  Türkiye İçin Henüz Vakit Var

Önceden vadedilenler, her zaman sahte değildir. Onun için, evlenince yerine getirilmeyen vaadlerden dolayı eşimizi hemen suçlamayalım. Gerçekten yerine getireceğini zannetmiş olabi­lir. Hayatın gerçekleriyle karşılaşınca, zaten durumu anlamıştır. Belki de vicdan azabı duyuyordun Tabi yapamayacağını bile bile vaadlerde bulunanlar da olabiliyor.

Tolstoy’un şöyle bir tespiti vardır: “Eğer erkekler, evlendikten sonra da nişanlılık zamanındaki davranışlarını muhafaza etseydi, mu­hakkak boşanmalar yarıya inerdi. Fakat iflaslar da iki katına çıkardı”

Çekilmez Durumlar

Evlilikten sonra çiftleri en fazla zor durumda bırakan hâller; ağız kokusu, horlama ve vücut kokusudur.

Hani olmazsa olmaz denilenler vardır ya, onların neler ol­duğu eş seçiminde karşı tarafa hissettirildiği gibi, asla olmaması gerekenlerin de bilinmesi gerekmektedir. Bir fısıltıdan bile, uy­kunuz kaçıyorsa horlayan birisiyle evlenmeyeceksiniz. Burnunuz çok hassas; hafif kokulardan bile, rahatsız oluyorsanız görüştü­ğünüz kişide ağız ve vücut kokusu var mı; dikkat edeceksiniz.

Sadece dinî hassasiyetten değil, erkek olarak eşinizin bedeni­nin görülmesini istemiyorsanız bunu, önceden açıklayacaksınız.

Dengi Dengine

Akıllıca bir evlilik yapmak istiyorsan, kendi denginle evlen.

[P. N. Ovidius]

Denkliği Nasıl Anlamalıyız?

Denklik; evlenecek kız ve erkeğin, din, ahlak, karakter, soy, fizik, yaş, servet ve meslek gibi konularda mümkün mertebe bir­birine yakın değerler taşıması anlamına geliyor.

Denklik; eşlerin eğitim derecelerine, kültür seviyelerine, kabullendikleri değerler sistemine göre değişik tablolar arz eder. Kişi, hayallerine göre değil, kendisine uygun eşin aranmasını he- deflemelidir.

Mevlana, “Kapının bir kanadı tahtadan, öbürü fildişinden; böyle şey olur mu hiç?” diyerek denkliğin değerini ifade ediyor. Atalarımız “Huyu huyuna, boyu boyuna” diye boşuna söylememişler.

Bu konuda Peygamberimizin de tavsiyesi var: “Birlikte olaca­ğınız eşler konusunda seçici davranın, denginizle evlenin…”(İbn Mace,Nikah,46)

Denklik demek, her konuda aynı ölçüde olmak değildir. Her hususta erkeğin biraz farklı olması demektir. Mesela kadınlar, kendilerinden biraz daha uzun boylu erkekleri tercih ederler. Bu­nun sebebi, güçlü bir erkeği sembolize etmesidir. Bu, yaş farkı için de geçerlidir.

Denklik araştırması yaparken her hususta yüzde yüz denk olunacak diye bir durum yok. Bazı konularda denklik sağlandığı hâlde, bir konuda olmayabilir. Mükemmelin peşinde olunmama- hdır. Yaş ilerledikçe seçicilik artmakta; bu yüzden evlenemeyen­ler bulunmaktadır. Onun için diyoruz ki: Denginizi bulmaya ça­lışınız, ama denklikteki eksikliği de kabullenmeye hazır olunuz.

İnanç Bakımından Denklik

“Evlilikte mutluluğun şartları nelerdir?” sorusuna, her iki cinsin en çok üç cevaptan birincisi “inanç ve ideal birliği” olmuş­tur. O yüzden evlenmeyi düşündüğünüz kişide ilk bakılacak hu­sus, aynı idealleri paylaşıp paylaşmadığmızdır. Araştırmalardan vereceğimiz bir örnek, bu fikrimizi doğrulamaktadır:

Mak-Danışmanlığın 2-18 Haziran 2017 tarihinde yaptığı araş­tırmada, “Eş seçiminde eşinizin dinine düşkün biri olması, sizin için ne kadar önemli?” sorusuna katılımcıların %5T i çok önemli, %24* ü kısmen önemli, %20’si önemli değil, demiştir. Görüşüm yok, diyenler, %5’tir.

Bilinmelidir ki aileyi birbirine bağlayan etkenlerden biri, ortak inanç ve değerlerin olmasıdır. Aynı inanç ve ideal doğrul­tusunda hareket etmek, eşleri ve diğer aile üyelerini birbirine yaklaştırır.

Elbette yorumlamalarda bireysel farklılıklar bulunabilir; bu» eşlerin birbirlerini geliştirmelerine yardımcı olacaktır. Fakat farklılıkların çok fazla olması, birlikte hareket etmeyi zorlaştıra­cağından aile, önemli kararlarda çiftlerden ya birinin ya da diğe­rinin görüşüne göre hareket etme durumunda kalacaktır.

İbadetleri yerine getiren kişi, bir günde sadece namaz için bir saatini ayırma durumundadır. Namaz kılmayan bir kimse, namaz kılan eşine bu konuda ne kadar hoşgörülü olacaktır? Dinî hayat, yalnız ibadetlerden ibaret de değil; günlük işlerimizin de inanç esaslarına uygun olması gerekmektedir. Dinin benimsediği veya hoş görmediği birçok davranışlar vardır. İki farklı görüşteki bir çiftin beraberlikleri birbirlerine pek uygun düşmeyecektir. Peygamberimizin şu tavsiyesi herhâlde bu endişeden dolayıdır: “Kadınlarla dört hasleti için evlenilir: Malı, asaleti, güzelliği ve dini. Sen, dindar olanını tercih et ki mutlu olasın.”(Tirmizi,Nikah,4)

Dindar gençlerden bazıları şöyle düşünebiliyor: “Şimdilik istediğim gibi değil, ama evlenince namazlarını kılacağına ina­nıyorum.” Sevdiğini elde edebilmek için, bazı gençler, “Evlenince namaza başlayacağım, sigarayı da bırakacağım.” diyebiliyor. Böyle diyenler, iyi niyetli olsalar bile, güvenilebilir mi? Ya sözünde du­ramazsa; alışkanlıkları bırakmak veya yenisini kazanmak kolay olmayabiliyor. Bu riski göze alabilecek misiniz?

Ülkemizde alevi-sünni meselesi de problem olmaktadır. Gençler, bu konuyu hiç dert etmeyip “Dinî görüşlerimiz, kimseyi ilgilendirmez; biz, birbirimizi seviyoruz.” diyerek evlenebiliyor. Yalnız, hayat, onların gördüğü gibi değildir. Ebeveyn ve akraba çevresi bu konuyu hiç gündemden düşürmek istemeyebilir. Sü­rekli mücadeleye katlanmak kolay değildir. Onun için gençler, anne babalarını ikna etmeye çalışmalıdır.

Allah mı Emretti?

Hz. İbrahim, eşi Hacer’i bebeği İsmail’le birlikte ıssız çölde bırak­mıştı. Hacer, eşine, “Ey İbrahim! Bizi bu ıssız vadide nereye bırakıp da gidiyorsun?” diye seslenmiştir. “Tabii ki Allah’a emanet ediyorum.” ceva­bım alınca, konuşma şöyle devam etti:

Yoksa bizi buraya bırakıp gitmeni sana Allah mı emretti?

Evet! Allah emretti*

Öyleyse git; Allah bize yeter. 0, bizi korumasız bırakmaz!(Buhari,Enbiya,9)

Yaş Bakımından Denklik

Yaş konusunda denklik, erkeğin biraz daha büyük olmasıdır. Bu, kadın ve erkeğin biyolojisiyle ilgilidir. Bir taraftan da erkeğin psikolojik olgunluğu, evliliğin yürümesini kolaylaştıracaktır. Er­kek, sahiplenmeyi; kadın da korunmayı ve sahiplenilmeyi ister. Erkeğin yaşının büyüklüğü, burada işe yarayacaktır.

Ülkemizde erkekler kızlara göre, evliliğe biraz geç hazırlanı­yor. Bu sebepten de evlenecekleri kızdan birkaç yaş büyük olma­ları daha uygun. Tabii hemen yaş farkının ne kadar olması akla gelecektir. Dört-beş yaş sınır olmalıdır. Farkın fazlalığı, psikolo­jik ihtiyaçlar ve beklentileri artıracak ve uyumu zorlaştıracaktır. Şüphesiz, başka konularda denklik varsa, bazen yaş konusunda az farklılık, sıkıntı olmayabilir.

Çok fazla yaş farklılığı, zamanla eşleri “Annen mi, baban mı?” sorularıyla karşılaştıracaktır. Her ne kadar bu tarz evlilik­lerde çiftler, aşkı öne sürerek çevreyi umursamaz bir hava görün­tüsü veriyorlarsa da hayatın gerçekleri, bir müddet sonra, evlilik yolculuğunun seyrini değiştirebiliyor. Gençliğe özenti, para hırsı gibi bazı faktörler, bu evliliklere sebep oluyorsa da çoğu defa so­nuç hüsran oluyor.

Kadın ve erkek arasında yaş farkının artmasıyla zina ve terk­lerin arttığı gerçeğini de unutmayalım.

Çeşitli sebeplerle kendisinden yaşça çok büyük ve çocuklu dullarla evlenmeye kalkan gençler de olabiliyor. Ebeveynler, te­laşla karşı çıkmaktansa, ilerde başına gelebilecek sevimsiz du­rumları, çocuklarına soğukkanlılıkla anlatmalıdır.

Maddi Açıdan Denklik

Devam eden geleneklerimize göre ailenin geçiminden erkek sorumludur. Nisa suresi otuz dördüncü ayette de aile reisliği erke­ğe verildiğinden, evin ekonomik sorumlusu erkektir. Kadın çalı­şabilir, ekonomik açıdan aileye katkıda bulunabilir ama mecbur değildir. Bu bakımdan, evlilik hazırlığı yapılırken erkeğin, evi ge- çindirebilecek şekilde geliri olması gerekmektedir. Hiçbir erkek, kadının maaşı ve mal varlığını hesaplayarak evlilik yolculuğuna çıkmamalıdır. Bundan da anlıyoruz ki maddi gelir açısından er­kek, kadından daha güçlü olmalıdır. Bilmem ki Estonya atasözü bu görüşümüzü destekler mi? “Zengin aileden at, fakir aileden kız al.”

Zengin bir kadınla evlenip de mutlu olanlar belki bulunabi­lir. Genelde kendisinden zengin kadınlarla evlenenler zor durum­dadır. Kendilerine fırsatçı gözü ile bakılması bir tarafa, zamanla gururları incinmektedir. Anlayışsız kadınlar, bu durumdaki bey­lerini âdeta ezerler. Kendilerini psikolojik baskı altında hisseden bu erkeklerin, nasıl davranışlar sergileyebileceklerini kestirmek zordur. “Zengin kız-fakir oğlan” senaryoları ancak sahnelere gü­zellik katar.

Refik Halit Karay, “Karısını, parası için alacak adam, avucunu açarken gözünü kapamak lazım geldiğini bilmelidir” sözüyle, eş seçer­ken maddeyi ön plana çıkaranların durumunu veciz bir şekilde ifade etmiştir. Evliliği hep kötü giden bir arkadaşımla dertleşir­ken şöyle bir itirafta bulunmuştu: “Tek maaşla zor geçinirim, onun için bu kızla evlenmeliyim, diye düşünmüştüm. Perişan bir evlilik geçir­dim, tokat yedim.”

Şu sonuca ne dersiniz? Elli altı ilde yapılan kadına yönelik şid­det araştırmasına göre, Türkiye’de her üç kadından birisi dayak yerken, kocasından fazla para kazanan her üç kadından ikisi dayak yemektedir. Düşünebiliyor musunuz? Kadının, eşinden fazla para kazanması dayak sebebidir. Ailenin geçiminden kim sorumluysa, onun gelirinin daha fazla olması gerektiği anlaşılmaktadır.

“Kim ne derse desin bizi ilgilendirmez; biz, birbirimizi deliler gibi seviyoruz.” diyerek evlenen nice insan, hayatın gerçekleriyle karşılaşınca, “Çıldırmaya az kaldıl” psikolojisiyle soluğu mahke­me salonlarında almaktadır. Çok az görülen olumlu istisnalar, sakın evlenecek olanları yanıltmasın.

Eğitim Bakımından Denklik

Bir kız babası, bana gelerek kızının evliliği ile ilgili bilgi al­mıştı. Kendisine, “Kızın, lise mezunu, damat adayı ise ortaokul terk: bu evlilik pek uygun değil.” demiştim. Kızın babası, belli ki verdiği kararı bir de bana onaylatmak istediğinden uyanlarımı önemsemedi. Evlilik gerçekleşti. Birkaç yıl sonra, çocuklan da olan genç çift, kapımı çaldı. Taraflar problemlerini sıralamaya devam ederken kadın, demesin mi? “Aramızdaki esas problem, tahsil farkı.” Kız, âdeta babasına belirttiğim endişemi doğrula­mıştı. Beyi de hayretler içinde “Bunu ilk defa duyuyorum!” dedi. Başka sebepler de olabilir; ama boşandılar ve genç baba, artık yurt dışındaki oğlunun hasretiyle kavrulmaya devam ediyor.

Gerçekten beyinin eğitim açısından daha geride olmasını, hiç problem etmeyen hanımlar bulunmaktadır. Fakat kadın, bunu problem etmese bile, erkek, çevredeki insanların fark etti­ği açığı kapatmak için hanımına hâkimiyet kurmak isteyebiliyor. Komşu ziyaretindeki ilk tanışmalarda bile, “Nerden mezundu­nuz?” “Öyle mi?” tarzındaki sorular ve dudak bükmeler, çiftlerde bazı duyguların depreşmelerine sebep olabilir. En iyisi, kendini­zin aşağılık duygusu içinde yaşama ihtimaline izin vermeyin.

Kültür Farklılığı Evliliği Zorlar mı?

Kültür, toplum tarafından kabul edilebilen ve insan davra­nışlarını belirleyen standartlar kümesi olarak tarif edilir. Farklı kültürlerde yetişmiş insanlara bakıldığında, birinin üzüldüğüne diğeri sevinebilir; birinin kızdığı durumu, öbürü önemsemeye­bilir. Bir ailedeki normal olan davranış, karşı tarafta saygısızlık olarak algılanabilir.

İnsanların yeme, içme, arkadaşlık, barınma, kendini koru­ma tarzları, kültürleriyle ilgilidir.

Doğan Cüceloğlu, “iki iyi insan, kötü bir evlilik yapabilir mi?” diye sorarak, yine kendisi şöyle cevaplandırıyor: “Tereddütsüz, ‘Evet, iki iyi insan, kötü bir evlilik yapabilir/ diyorum. Ben, iyi bir insan­dım ve evlendiğim Amerikalı eşim Emily, kesinlikle iyi bir insandı. Ama biz kötü bir evlilik yaptık. Ben ‘Silifke kültürünün iyi bir insa­nı’ Emily de ‘Kaliforniya kültürünün iyi insanı’ idi. İyi insan olmak’ ile ‘evlilik yapma olgunluğuna sahip olmak’ aynı şeyler değildir.”(5)

Yapılan araştırmalar, sosyo-kültürel farklılığın, evlilikte kar­şılaşılan problemleri artırdığım göstermektedir. Bir taraf, diğerine âdeta “dayatma”da bulununca, tartışmalar başlamaktadır. Böyle bir durum varsa, bir müddet beklenmelidir. Hemen karşı çıkmaya ge­rek yok; belki benimsenecek yönler bulunabilir. Kabullenilmeyen yönler varsa, küçümsemeden, alay etmeden açıkça konuşulur.

Farklı kültürlerden gelen insanların anlaşabilmesi için, fark­lı bakış açılarına saygılı ve değişime açık olmak gerekir. Bütün bunların önceden açıkça görüşülmesinde fayda var; herkes kendi örf ve âdetlerini belirtirse, ilerde sıkıntı çıkmaz.

Bazen daha evlilik öncesinde, kültür farklılıkları, problemlere sebep olmaktadır. Kız isteme şekli, söz kesme, nişan; düğünün ne­rede ve ne şekilde yapılacağı konusunda birbirine dayatmalar olabi­liyor. Hatta ömür boyu gündemden düşmeyecek şekilde tartışmalar yapılmaktadır. Onun için ilk tamşma ve görüşmelerde, büyük kültür farklılıkları olduğu anlaşılırsa, evliliğin yürümeyeceği bilinmelidir

Farklı kültür, farklı geleneği ifade eder.

[Endonezya atasözü]

Kalabalık ailede yetişmiş bir delikanlı ile çekirdek ailede “el bebe gül bebe” büyütülmüş bir kızın uyumlu bir yuva kuracağım düşünebiliyor musunuz? Misafirlere çok değer veren bir bölgede büyüyen gençle, hayatlarında evlerine hiç yatılı misafir almamış ailenin çocuğu evlenirse, nasıl uyum sağlayabilirler?

Kültür farklılığının, doğacak çocukları bile etkileyebileceği bi­linmelidir. Mesela büyümekte olan çocuklar, zamanla ebeveynden birisinin kültürlerini küçümseyebilir.

Eğer nişanlınızın bazı âdetlerini fark edip kabullenemiyorsa- mz, evlendikten sonra aynlmaktansa evlenmeden önce ayrılınız. Sevginin zirvede olduğu sırada» değiştirilmeyen âdetlerin evlilik­ten sonra kaldırılması mümkün mü? Kendiliğinden değişir gider, düşüncesine kapılmamalıdır.

Kültür farklılığı olan iki kişinin evlenmesine olumlu yönden bakalım bir de: Ne güzel; iki kültür de evlenmiş oluyor, yeni bir zenginlik kazanıyorsunuz. Diğer kültürden seçtiklerinizle destek alırsınız. Ne hoş; yemekleriniz ve giyecekleriniz de çeşitlenir.

Hatta iki farklı kültür, çocuklar için bir kazanç sayılır. Ebe­veyn, iki tarafın güzel özelliklerini öne çıkararak yeni bir karı­şım da sağlayabilir.

Şöhret Sahibi Olanların Evlilikleri

Denklik konusunda, şimdilerin ifadesiyle ünlülerin evlilik­lerinde farklı bir görüş içindeyim. Ünlülerin dünyasında ilişkiler; dış görünüm, medya ve halkın beklentisine göre şekilleniyor. Ün­lüler, kendi yakm ilişkilerini bile, halkın isteğine ve medyadan ne kadar alkış alacaklarına göre şekillendirebiliyorlar. Böylece kendi çevrelerinden evlilik yapıyorlar; ama bir türlü gerçek evli­lik göremiyoruz. Onların evlilikleri, genellikle içler acısı; çünkü ünlülük rekabeti durmak bilmiyor.

Ünlülerin evliliklerinde normal olan, sekreterleriyle veya ça­lıştırdıkları elemanlarıyla yuva kurmalarıdır. Çünkü bir insanla hayatı paylaşmak için aranan kıstaslar burada daha fazla geçerli. Birbirlerini yakından tanıyarak evlilik gerçekleştiriyorlar, şöhret yarışında bulunmuyorlar. Yanında çalıştırdığı, sıradan görülen binleriyle evlenerek mutlu olan ünlü sanatçılar bulunmaktadır.

Aileler Arası Denklik

Eşler, birbiriyle ne kadar uyumlu olursa olsun, aileler arasında yaşanan sürtüşmeler, en azından tatsızlık sebebi olacağından, bu konuda da denklik aramakta fayda var. “Ailelerimiz anlaşabilir mi? Ben onun ailesiyle uyuşabilir miyim?” diye de sorulmalıdır.

Ailesinin sizden hoşlanmadığı ya da sizin ailenizin hoşlan­madığı biriyle evlilik yapacaksanız, aradaki soğuklukların önce­den giderilmesi gerekir.

Denklik Tam Olmayınca

Evlilikte yapılan en akıllı davranışlardan birisi, dengiyle ev­lenmektir. Diyelim ki dengi dengine olmayan bir evlilik gerçek­leşmiş. Çok üzülmeye gerek yok; değişebilecekler var, değişmeye­cekler var. Değişmeyeceklere takılmaya gerek yok artık. Mesela tahsil farkı kapatılabilir veya mesafe kısaltılabilir. Dışarıdan eği­timler, çeşitli kurslar ve kitap okumalarla, açık, neden kapatıl­masın? Erkek dört, kadın beş yıllık fakülte mezunu ise yüksek lisansla ona yetişmek mümkündür.

Karşılıklı birbirinizi çok sevdiniz; evlenmeden önce şöyle uya­ranlar oldu: “Beğendiğin kız biraz zengin; bir müddet sonra şıma­rabilir. İkiniz arasındaki boy farkı da hayli fazla; zamanla yanyana yürümek istemeyebilirsin.” “Sorun değil.” diyerek uyarıları dikka­te almadınız. Aylar, yıllar geçtikçe uyarılan konular gerçekleşmeye başladı. Artık yapacak bir şey yok; kabulleneceksiniz.

Boy, eğitim gibi konularda tavsiye ettiğimiz denklikler ol­masa bile, problem etmeden evliliği mutlu bir şekilde sürdüren­ler bulunabiliyor. Hanım daha zenginse, ima ile dahi olsa bunu beyine hissettirmeyebiliyor. Böyle güzel örneklerin bulunması sevindirici bir durumdur.

Evliliklere Yardımcı Olanlar

Hayırlı işlere vesile olan, onu yapan gibidir.[Tirmizi,İlim,14)

[Hadis-i Şerif]

Aracılar

Küçük yerleşim bölgelerinde herkes birbirini tanıyordu. Bi­raz daha geniş çevredeki insanlar da düğün ve bayram gibi sosyal sebeplerle tanışıyorlardı. Kimin oğlu ve kızının olduğunu öğren­mek zor değildi. Şehirleşmeden dolayı insanlar, ancak okul ve iş sebebiyle çevre edinebiliyorlar. Evlenmek isteyen gençlerin işleri, eskiye göre biraz daha zorlaştı. O bakımdan, yakın dostların yar­dımlarına ihtiyaç artmaktadır.

Aracılık yapmak isteyen kimseler, hiçbir beklentiye girme­den iyi niyetli olduklarını hissettirmelidir. Yalnız, insanlardan bir beklenti içinde olmamak ayrı, Allah’tan gelecek sevapları ummak ayrı. Siz aracılığı sevap kazanayım, diye yapmıyorsunuz, ama Allah da sizi ödüllendiriyor. Kur’an’da şöyle müjde verilmek­tedir: “Kim, iyi bir işe aracılık ederse onun da o işten bir nasibi olun Kim, kotu bir işe aracılık ederse onun da ondan bir payı olur Allah her şeyin karşılığım vericidir.(Nisa,85) Bu konuda özel bir hadis de vardır: “Ev­lenme işi için, iki kişi arasında aracılık yapmak, en faziletli aracılıklardandır.”(İbn mace,nikah,49)

Bir ömrü ilgilendiren konuda aracılık yapan kimselerin çok dikkatli olmaları gerekir. Tanıdıkları gençlerin özelliklerini, diğer tarafa, abartı yapmadan aynen aktarmalılar. “Ona kefilim; kızım olsa veririm.”, “Oğlum olsa alırım.” gibi iddialı cümlelerden kaçın­malıdır. Çünkü insanları, her yönüyle tanımak mümkün değildir. Onun için hiçbir sorumluluk alınmayacağı da belirtilmelidir.

Bazı kimseler, sevdikleri bir arkadaşının kızı veya oğlunun evlenebilmesi için, bildiklerini tam anlatmayabiliyor. Bu tutum, ahlaki bir davranış değildir.

Referanslara Dikkat!

Evlilik yoluna çıkıldığında referanslara ihtiyaç duyulabilir. Referans olan kişi, iyi niyetlidir, ama ölçüleri farklıdır. Onun, olaylara sizin gözünüzle bakması mümkün değildir; önce bu bi­linmelidir.

Bazı tanıdıkları, araştırılan kişiye iyilik olsun, diye gereksiz övgüler yapabilir. Sizden çok, o kişiye iyilik yapma niyeti vardır. Hatta o kimseyle görüşerek “Seni bana sordular; hakkında olum­lu konuştum/’ bile diyebilir. Mesela sizin namaz hassasiyetinizi biliyorsa, o kişiyi cumada-bayramda görmüşse, “Namazlarını hiç geçirmiyor.” diye şahitlik de yapabilir.

Tam bu durumun tersi de olabilir. Birisine sevmediği bir ki­şiyi sormuş olabilirsiniz. O da duygularına yenilerek doğru bilgi vermeyebilir, öyle anlaşılıyor ki referans olan kimseler hakkında da temkinli olmak gerekiyor.

Flörtün Sonucu

Flört edenin kalbi, o kadar yüksek sesle atar ki aklının sesini duyamaz.

[Bern William]

Flört denilince, genellikle iki cinsin teke tek beraber olması akla gelmektedir. Flört edenler, birbirlerini tanıma ve evlenme niyetinde olduklarını söyleseler de gerçekte gençlik kıpırtılarının doyumu, gezme ve egoların çarpışması olarak yapılıyor.

Evliliğe, flört ederek adım atmayı savunanlar, gittikçe artı­yor. Televizyonlarda, yıllarca flört etmeleriyle övünenler de bulu­nabiliyor. Ancak flört ederken evliliğe niyeti olanlar, birbirlerini gereğinden fazla kandırabiliyor. Bana gelen danışanlarımın itiraf­ları var: “Yıllarca flört ettiğim kişiyle evlendim; ama o zamanki kişiyle şimdiki eşimin hiç ilgisi yok.”

Flört sırasında “Tam istediğim gibi; her konuda uyum sağlı­yoruz.” denir. Hâlbuki problemler, genellikle halayının bitip kişi­lerin gerçek yüzünün ortaya çıkmasıyla başlar.

Evlenecek gençlerin birbirlerini tanımak istemeleri çok nor­mal. Biz de bunu tavsiye ediyoruz; fakat flört döneminde gerçek­ler görülmüyor ki!

“Peki, evlenilecek kişi, flört etmeden nasıl anlaşılabilir?” diye sorulabilir. Yapılan bazı araştırmalar, özellikle bayanların ilk üç dakika içinde değerlendirme yapabildiklerini göstermekte­dir. Dikkatli bir insan için yüz hatları, mimikler, ses tonu, konuş­ma biçimi, hatta kullanılan kelimeler bile, kişiliğe dair önemli işaretler taşır. Tabi biz, üç dakikada kararınızı verin, demiyoruz, ikna oluncaya kadar araştırma ve görüşmeler yapabilirsiniz. Kar­şınızdaki insanın karamsar mı, hoşgörülü mü olduğunu anlamak o kadar zor olmaz.

Sözü uzmanma bırakıyorum: “Karşı cinsle ilişkisinde cinsel­liği ön planda tutan erkek, ilk aşaması arkadaşlık, ikinci aşaması

Yolculuk Başlamadan

Sevgililik, üçüncü aşaması ise cinsellikten oluşan flörtte, hemen üçüncü aşamaya geçmek ister. Eğer bunda başarılı olursa, bu kez kadın kendisini kullanılmış hisseder. Erkek de kolay elde ettiği şeye, değer vermemeye başlar.(6)

Nişanlanma Gereği

“Nişanlıyken, ayağın taşa çarpsa *Ah canım! İyi misin? * olur. Evliy­ken, *Gözün kör müydü? Önüne baksana!* olur.”

Nişanlanma, Eski Türklerde vardı. İslam Hukukunda ise nişanlılık, bir evlenme vaadi olarak kabul edilir ve evlenmeye zorlayıcı bir niteliğin bulunmadığı belirtilir. Orta çağ kilise hu­kukunda, nişanlılığın sona erdirilmesi evlilik kadar zordu.

Nişanlılık döneminde, çiftlerin birbirlerinin ilgilerini, kişi­liklerini ve alışkanlıklarını öğrenebilecek geniş fırsatlar vardır. Bu süreçte çiftler, daha yakından görüşebilecekleri için, duygusal yaklaşımın yanı sıra, ilişkilerine mantık açısından da bakabilir­lerse, bilinmeyen yönlerin öğrenilmesi daha kolay olacaktır.

Nişandan dönülebileceği ihtimali göz önünde bulundurulur­sa adaylar daha dikkatli olurlar. Her iki taraf da mahçup olabile­cek bir davranışa girmezler.

Nişanlı çiftler, birbirlerine şirin ve hoş görünmek için elle­rinden geldiğince kendilerini değiştirebilirler, iyi yönlerini göste­rirler. Onun için, evlendikten sonra, bazı problemlerin yaşanması normaldir. Mark Tvvain “Herkes, aya benzer. Karanlık bir tarafı vardır ve bunu hiç kimseye göstermez.” dese de nişanlılıkta adayı tanıma fır­satları çıkacaktır. Nişanlılık, birbirini yakından tanıma dönemi olduğu kadar plan ve program yapma fırsatıdır da.

Bazı nişanlıları görürüz; tartışırlar, kavga ederler. Onlardan biri hakkında “Evlenince değişir.” denmesine aldanmamak ge­rekir. Değişir; doğrudur, fakat daha katı ve hırçın olabilir. Aşırı kıskanç, sinirli, kaba olan insanlar, evlenince karşılaştıkları yeni durumdan dolayı daha da gerilebilirler. Çünkü nişanlılıkta gizle­dikleri olumsuz yanlan, evlenince meydana çıkacaktır.

Özellikle hanım kızlar, nişanlılık dönemlerinde şiddet gör­dükleri kişiyle evlenmemclidir. “Evlendiğimizde, sevgimizle bu tartışmaları aşarız.” düşüncesine aldanılmamahdır.

Nişanlılık, sadece iki gencin birbirini tanımasıyla ilgili de­ğildir. İki tarafın aileleri ve ilgili yakın çevresi de birbirleriyle tanışacaklardır.

Bazıları, nişanlılıkta “Nasıl olsa evleneceğiz.” zihniyetiyle mahremiyet konusunda rahat davranmaktadır. Tenha mekân­lar, şeytanın tahriki, saf ve temiz duygularla başlayan ilişkile­ri, ıstırap yumağı hâline getirebilir. Hâlbuki “Evlenmeyebiliriz.” düşüncesiyle dikkatli olmak gerekmektedir. Özellikle nişanlılık dönemindeki heveslerine kurban giden çok kız bulunmaktadır.

Nişanlılık döneminde çekilen fotoğraflar ilerde sıkıntı ola­bilir. Onun için tedbirli olmak gerekir. Nişanlanma, bir evlilik sözleşmesi değildir. Fotoğraf meselesinde olduğu gibi her konuda temkini elden bırakmamalıdır. Evlilik hazırlığı yapılmalı, kitap­lar okunmalı, tecrübeli kimselerin görüşlerine başvurulmalıdır. Büyüklerden duyulan bir öğüt bile, geleceğe yön verebilir.

Nişanlılık süresi, kişilerin durumu ve evlilik öncesi yapıla­cak hazırlıklara göre değişir. Nişanlılık dönemi, çok kısa tutul­mamalı. Aceleye getirmek isteyenlere karşı dikkatli olmak gere­kir; hatta acele edenin amacı araştırılmalıdır. Tersi de tehlikeli olabilir; çok uzun süren nişanlılık, kendi içinde yıpranmalara yol açar. Anne baba kaprisleri ve lüks düğün hazırlıkları yüzünden dört-beş yılı bulan nişanlılıkların, nice mutsuzluklar getirdiğinin bizzat şahidiyim.

Nişanlılık süresinin ortalama üç ay olmasını uygun görenle­re katılıyorum; hadi biraz daha toleransla, altı ayı geçmemelidir. Askerlik ve yüksek lisans gibi sebeplerle farklı tarihler elbette iki tarafın da anlayışla karşılayacağı durumdur.

Nişanlılık süresi içinde gençler, nerede ve nasıl bir hayat ge­çireceklerini, hangi rolleri üstleneceklerini, dinî inanış ve uygu­lamalarını, akraba ilişkilerini nasıl düzenleyeceklerini, ne kadar süre çocuk isteyip istemeyecekleri gibi konuları konuşabilirler.

Nikâh Ne Zaman?

Şartlarına eksiksiz uymanız gereken en önemli sözleşme, eşinizle yaptığınız nikâh sözleşmesidir.(Buhari,Nikah,52)

[Hadis-i Şerif)

Tek Nikâh Yeterli mi?

Nikâh, evliliğin resmen tescili ve ilanıdır. Belediyelerde ya­pılan nikâh normalde dinen de geçerlidir. Fakat bizim ülkemizde dinî nikâh olmadan eksik kalacak zannedilir. Onun için bir de imamlara nikâh yaptırılır. Artık müftülüklerde resmi nikâh yap­tıranların ikinci bir nikâha ihtiyaçları kalmayacaktır.

Evlenecek kişiler, nikâhı ne zaman yapmalılar? En uygunu, dışarıdan bakıldığında “Bu kişiler evlidir.” düşüncesini uyandıra­cak zamanda yani düğüne yaklaşıldığında yapılmasıdır. Çünkü kafa karışıklığı, son günlere kadar devam edebiliyor. Bir aksilik çıktığında, boşanmanın zorluklarıyla karşılaşmamak için acele edilmemelidir.

Bunun dışında, resmi nikâh yaptırmadığı hâlde, dini nikâh­la evlenenler olabiliyor. Mesela, bazı gençler, ailelerinden haber­siz gizlice dinî nikâh yaptırıyorlar. Duygularına ve dürtülerine hâkim olamayan bu gençler, çoğu zaman üzüntü verici sonuç­larla karşılaşıyorlar. Kapılacakları suçluluk duygusu, psikolojik problemler de doğuruyor. Ailelerinin maddî ve manevi destekle­rini almadan bu uzun yolculuğa çıkmamalılar.

Anne babalar, gençlerin kendilerinden habersiz girişimde bulunmamaları için onlara olgun ve anlayışlı davranmalı, önle­rine çıkabilecek sıkıntılara işaret etmeliler. Gerekirse de üniver­sitedeyken, kendilerini korumak için evlenmek isteyen çocukla­rına destek olmalıdırlar.

Evlilik Sözleşmesi

Evlilik, yirmi-otuz yılını birbirinden ayrı geçirmiş, muhte­melen birbirini hiç tanımamış ve farklı hayatlar kurmuş iki insa­nın hayatını “birleştirme çabasıdır.

Evlilik gibi ciddi bir karar almış iki insanın dikkat etmesi gereken, bu farklılıklardan yeni bir bütün, bir sentez oluştura­bilmektir ki evliliğin en güzel yönü de bu bütünlükten sağlam bir çınar çıkartabilmesidir. Mutlu ve sağlam bir beraberliği yü­rütebilmek için, çiftlerin, özellikle en kritik zamanlarında nasıl davranacaklarıyla ilgili olarak bir akit, bir sözleşme imzalamış olmaları, bir can simidi rolünü taşıyacaktır.

Millet olarak yazılı metinlerden hoşlanmayız. Sözler ise unu­tulabilir. Çatışmalarda duygular kabarınca, suçlamalar tansiyonu artırır. Sözleşme hazırlanırken iyi niyetle, “Kendi sorumlulukla­rımı bilmek istiyorum.” düşüncesi olursa, eşimizin zihnindeki soru işaretleri kalkacaktır. “Eskiden sözleşme mi vardı?” demeye gerek yok. Artık hayatımıza, önceden olmayan çok yenilikler gir­di. Yaşamamızı kolaylaştıracak güzellikler önümüze gelirse kabul etmekte tereddüt etmemeliyiz.

Tavsiyemiz, çiftin önceliklerini belirleyip farklı yaklaşımlar geliştirdikleri konularda bir “orta yol” belirlemeleridir. Evlilik öncesinde veya evliliğin ilk yıllarında yapılan bir sözleşme, ilk zamanlarda yapılan fedakârlığın kalıcı olmasını sağlayacaktır.

Evlilik anlaşması hazırlamayı, bir güven eksikliği simgesi olarak görmemek gerekir. Sözleşme, bazı zorluklarla karşılaşınca, hayal kırıklıklarını ve pes etmeyi engelleyecektir. Geleceğe dö­nük iyi bir yatırımdır. Doğru karar verme, kolaylaşacaktır. “Son­ramın neler getireceğini tam bilemeyiz; ama “önce”den hazırlıklı olursak, çözüm yolları önümüze açılır.

Üzerinde durduğumuz sözleşme, mal varlıklarıyla ilgili olanı değildir. Gerekli görenler, o yönleri de dâhil edebilirler. Bizimkisi biraz da vicdani bir hatırlatma içindir. Sözleşmede hangi konular­da önem verileceği çiftler tarafından belirlenecektir. Her çiftin sözleşmesi, diğerlerinden farklı olabilir. Şu sözleşme örneği, yar­dıma olabilir umarım:

Açık ve net olacağımıza ve en zor durumlarda bile yalana başvurmayacağımıza, çevrenin etkisiyle ilişkimizin zedelenme­sine izin vermeyeceğimize, birbirimizin özel ve sessiz anlarına ve estetik anlayışına saygı duyacağımıza, çocuk bakımında kar­şılıklı özveri ve en doğru yöntemlerle hareket edeceğimize söz veriyoruz.

İbrahim Ünal – Kim Korkar Evlilikten?,syf:17-64

Dipnotlar:

(1)-Hamdi Döndüren, Aile İlmihali. Altınoluk Yayınlan, 1995, s. 592.

{2] John Gray. Erkekler Mars’tan, Kadınlar Venüs’ten. Çev. Gülden Şen. Altın Kitap­lar, 2004, s. 138.

[3] A.g.e, 138.

[4] Kalyoncu, A.g.e, 15.

[5] Doğan Cüceloğlu, Evlenmeden Önce. Remzi Kitabevi, 2017. s. 35.

6-Nevzat Tarhan, Evlilik Psikolojisi, Timaş Yayınlan, 2006, s. 37.

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir