Evliliğe Dair Hükümler ve Edepler
EVLENİLECEK KADINLARDA ARANACAK ÖZELLİKLER
Evlenmeye kesin karar veren kimse, evlilik için dindar, saliha, akıllı ve kanaatkar kadınlardan başkalarını düşünmemelidir. Ancak bu hususlara uyduğu takdirde kişi niyetinde ihlas sahibi olmayı başarabilir. Bu konuda Hz.
Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
‘Kadın malı, güzelliği, soyu ve dindarlığı için nikahlanır; sen dindar olanını seç.(Buhari,Nikah 15)
Hadisin diğer bir lafzı şöyledir:
Kim bir kadını malı ve güzelliği için nikahlar ise, hem malından hem de güzelliğinden mahrum olur.Kim bir kadın ile dindarlığı sebebiyle evlenirse, Allahu Teala onu hem malından hem de güzelliğinden rızıklandırır.(Taberani,el-evsat,no:2527)
Bu hususta rivayet edilen başka bir hadis-i şerif de şöyledir:
Güzelliği sebebiyle bir kadın ile evlenmeyin; güzelliği onu kötü duruma düşürebilir. Malı için de evlenmeyin; malı onu azdırabilir. Bir kadın ile dindarlığı için evlenin.(İbn-i Mace,Nikah 6)
Bir kadın ile dindar ve saliha olduğu için evlenmek, ahırete giden bir yola girmektir. Özürlü, çirkin ve yaşlı kadınlar ile evlenmek zühdün kapılarından biridir.
Ebu Süleyman ed-Dârânî (rah) şöyle derdi:
“Zühd her şeyi kapsar! Hatta, bir kimsenin yaşlanmış olan ve güzel görünümlü olmayan bir kadın ile evlenmesi de dünyaya karşı zühd göstermenin bir işareti sayılır.”
Mâlik b. Dînâr da (rah) şöyle derdi:
“Bazıları yetim kızlarla evlenmeyi istemez. Halbuki bunlarla evlenseler sevap kazanırlar. Hem onların geçimi, doyurulması ve giydirilmesi gibi geçim yükleri hafif olur. Eğer dünya ehlinden birinin kızı ile evlenecek olsa; o kadın canının çektiği her şeyi ister: “Bana şöyle bir elbise al, şu evsafta etek satın al…” der durur. Bu gibileri kişinin dinine zarar verir!”
Ahmed b. Hanbel (rah), sağlam ve güzel kardeşi dururken onun yerine tek gözü görmeyen kadın ile evlenmeyi tercih etmişti. Evlenmeden önce: “Hangisi daha akıllıdır?” diye sormuş: “Bir gözü olmayan daha akıllıdır!” diye cevap alınca: “Beni onunla evlendirin!” demişti.
Seviyesi düşük ve dengesiz bir kadın ile evlenmenin şöyle bir faydası olabilir; bu tür kadınlara pek rağbet edilmediği için onu kalbi kendi tarafına rahat çekilir ve insan rahat eder.
Evlenmeden önce evleneceği kişinin yüzüne ve evliliğe teşvik eden yerlerine bakması müstehaptır. Yüzün yanında ellerine de bakılmasında Hicaz alimlerine göre bir sakınca yoktur. Yüze bakılması konusunda sağlam hadisler bize kadar ulaşmıştır.
Bunlardan biri Muhammed b. Mesle- me’nin şu hadisidir:
“O, evlenmeyi düşündüğü bir genç kızı görebilmek için mahallesi içinde takip etmiş, nihayet bir hurmanın arkasına gizlenerek onu görmüştü. Kendisine: “Sen Resûlullah’ın (s.a.v) ashabından olduğun hâlde nasıl böyle bir şey yaparsın?” denilince şöyle dedi:
“Böyle yapmamızı bize Resûlullah (s.a.v) emir buyurdu! Efendimiz bize:
“Allahu Teala birinizin kalbine bir kadın ile evlenme düşüncesini düşürünce, kendisini bu evliliğe teşvik edecek şeyleri görmek için o kadına baksınr buyurdular!”(Tirmizî, Nikah, 74)
Bu konudaki başka bir hadis de şöyledir:
‘Ensar’ın hanımlarının gözlerinde bir şey vardır. Ensar’dan bir hanım ile evlenmek istediğiniz zaman onların gözlerine bakın.(bk.Müslim nikâh 12)
Hadis-i şerifin diğer bir lafzı şöyledir:
“Birinizin içine bir kadın ile evlenme düşüncesi doğduğunda, ona baksınl Çünkü bakmak, kalplerinin birbirine kaynaşmasını sağlar.(Tirmizî, Nikah, 74 )
Buradaki kaynaşma, iki derinin birbirine değerek oluşturduğu sıcaklıktan daha derin bir anlam ifade eder. Cildin dış tarafının birbirine değmesi ile oluşan sıcaklıktan daha güçlü olan içteki kaynaşmadan söz edilmektedir. Birbirine kaynamak tabiri, ifadedeki mübalağaya işaret eder.
Bu hususta A’meş (rah) şöyle der:
“Birbirini görmeden ve bakmadan yapılan her evliliğin sonu gam ve kederdir.”
………
EVLENECEK ERKEKTE ARANACAK ÖZELLİKLER
Bidat çıkaran, fasık, zalim, içki içen ve faiz yiyenlere kız vermemek gerekir. Eğer bir kimse kızını bunlardan biri ile evlendirirse dinini yaralamış, akrabalık bağını kesmiş ve kızına karşı bir velinin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmemiş olur; çünkü yaptığı işi hakkını vererek yerine getirmemiştir. Yukarıdaki kötü özellikleri taşıyan kişiler; hür ve iffetli müslüman hanımların dengi olamazlar.
Seleften bir zat şöyle der:
“Evlilik bir nevi köleliktir; her biriniz kızını nereye köle olarak vereceğine iyi dikkat etsin!”
Alimlerden biri de şöyle der:
“Kızlarınızı takva sahibi kimselerden başkasıyla evlendirmeyin; çünkü, onlar eğer kızınızı severse ona değer verir, şayet sevmeyecek olursa kızınıza insaflı davranırlar.”
Hz. Resûlullah da (s.a.v) bu konuda şöyle buyurur:
Nutfeteriniz için (kadının) hayırlısını tercih edin. Kendinize denk olanlarla evlenin, denklerinizin kızını isteyin.(İbnu Mâce, Nikah 46)
Nikahın geçerli olabilmesi için iki adil şahit ve kızın velisinin hazır bulunması gerekir. Evlenecek kadın dul ve velisi de yok ise; sultan (devlet yöneticisi) veya onun tayın ettiği yetkili, velisi olmayanların velisidir. Sünnete uygun olan budur.
ERKEĞİN AİLESİNE VE ÇOCUKLARINA KARŞI SORUMLULUKLARI
Evlenecek kişinin hayız (kadınların aybaşı) halleriyle ilgili hükümleri, aybaşında meydana gelen değişiklikleri, loğusa (doğum yapan kadın) hakkındaki hükümleri, bunların en uzun ve en kısa sürelerinin ne kadar olduğunu öğrenmesi gerekir. Aynı şekilde istihaze ile ilgili hükümleri, ne zaman temizlendiğini bilmesi ve hanımına da öğretmesi gerekir.Böyle yapmakla, hanımının dışarı çıkarak bu konuları başka erkeklere sorma zahmetinden kurtarır.
Bunun yanında ailesine, bilinmesi gerekli farzları; namazla ilgili hükümleri, İslâm’ın diğer hükümlerini, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’a göre bilinmesi gerekli itikat esaslarını öğretmesi gerekir.
Eğer erkek bu söylenenleri yerine getirirse, kadının bu konuları öğrenmek için çıkıp alimlere müracaat etmesine gerek kalmaz. Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mezhebine göre Allah’ın birliği, İslâm’ın ve imanın temel esasları konusunda bilinmesi zorunlu olan konularda eksiği bulunan hanımlar, bu konudaki eksiklerini tamamlamak için dışarı çıkabilirler. Ancak bilinmesinde zorunluluk değil de fazilet bulunan konuları öğrenmek için hanım kocasından izin almadan dışarı çıkamaz.
Kadın kocasını haram kazançlara zorlamamalı ve günah işlemeye sebep olacak yollara sevk etmemelidir. Erkeğin de kötü yollara girmemesi,dünya için ahiretini satmaması gerekir. Eğer hanımı kendisi ile birlikte iyilik ve takva üzere sabrederse onunla evliliğini devam ettirir. Eğer hanımı kendisini günaha ve düşmanlığa sürükleyecek olursa, o kadından ayrılması gerekir. Eğer ayrılacak olurlarsa, Allahu Teala herkesi kendi lütfü ile ihtiyaçtan kurtarır.
Denilir ki: Kıyamet gününde kişinin yakasına ilk olarak yapışacak olan hanımı ve çocuklarıdır. Yakasına yapışır, onu Allahu Teala’nın huzurunda durdurur ve şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizim hakkımızı bu adamdan al! Bu adam bilmediklerimizi bize öğretmedi! Bilmediğimiz hâlde bize haram yedirdi!” Sonra, adamdan hanımının ve çocuklarının hakları alınır.
Konuyla ilgili olarak gelen bir rivayette şöyle denilir:
“Kul mizanın önünde durur. Dağlar gibi yığılı iyilikleri vardır. Ailesini gözetip gözetmediği, onların haklarını yerine getirip getirmediğinden sorguya çekilir. Ardından, malını nereden kazandığı ve nerelere harcadığı sorulur. Kendisine sorulan her soru ile, işlediği amellerin karşılığı olan dağ gibi yığılı sevabı biter. Sevabından eser kalmaz. Sonra bir melek: “Şu adam; dünyadaki bütün iyilikleri ailesi tarafından yenilen ve amelleri ile bu gün rehin kalan biridir!” diye ilan eder.( Zebîdî, ithaf, 6/72; hadisin son kısmıyla ilgili bir rivayet için bkz: Tirmizî, Kıyamet, 1.)
Bu yüzden seleften bir zat şöyle der:
“Allahu Teala bir kulun kötülüğünü murat ettiğinde, ona dünyada parçalayıcı dişleri olan bir canavar musallat eder.” Parçalayıcı dişlerden maksat ailesi ve çocuklarıdır.
Bu konuda gelen bir rivayet şöyledir:
“Bir kimse, çoluk çocuğunu cahil bırakmaktan daha büyük bir günah ile Allahu Teala’ya kavuşmazI.(Şevkânî, el-Fevâidu’l-Macmûa, Nikah, 67, Zebîdî, İthaf, 6/73.)
Konuyla ilgili meşhur bir rivayet de şöyledir:
“Sorumluluğu altında bulunan ailesini zayi etmesi kişiye günah olarak yeteri’(Müslim, Zekat, 40)
Ailesini bırakıp kaçan bir kişinin; efendisinden kaçan bir köle gibi olduğu söylenir. Bilindiği gibi efendisinden kaçan kölenin, efendisinin yanına dönünceye kadar ne kıldığı namazı ve ne de tuttuğu orucu kabul edilir!
Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurur:
“Ey iman edenleri Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun.(Tahrim,6)
Görüldüğü gibi aile, burada kişinin nefsinden bir parça kabul edilmektedir. Emir ve yasakları öğrenip uygulamak suretiyle kendi nefislerimizi nasıl ateşten korumaya çalışıyorsak, aynı şekilde onlara da emir ve yasakları öğretmek suretiyle ailemizi ateşten kurtarmamız bizlere emredil- mektedir.
Bu ayetin tefsirinde şöyle denmiştir:
“Kadınlarınıza ilim öğretin ve onları terbiye edin!”
Konuyla ilgili olarak diğer bir hadis-i şerifte Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurur:
“Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden sorumlusunuz. İmam (devlet başkanı) çobandır ve halkından sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve ailesinden sorumludur. Kadın, kocasının evinde çobandır, o da evinden sorumludur. Hizmetçi, efendisinin malından sorumludur ve koruması istenen şeylerden sorumludur.(Buhari,Ahkam 1)
KADININ SORUMLULUKLARI VE GÖREVLERİ
Denilmiştir ki:
“Kadın, kocasının izni olmadan evinde kimseye bir şey yediremez. Ancak beklemekle bozulmasından korkulan yemekleri izinsiz verebilir. Kadın, kocasının izni ve rızası ile yedirirse kendisi de kocası gibi. sevap kazanır. Şayet kocasının rızası olmadan yedirirse, sevabı kocası kazanır ve kendisine de (izinsiz verdiği için) günahı kalır!(Ebû Dâvûd, 1688)
Erkek, hanımına tıpkı bir anne gibi nasihat ederek şu sözlerle en büyük hakkının ne olduğunu öğretmelidir: Kocana itaat et. Çünkü kocan senin hem cennetin ve hem de cehennemindir.
Bu konuda Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Kocası kendisinden memnun olduğu hâlde vefat eden her kadın cennete girer.(Tirmizî, Rada 10)
”Resûlullah (s.a.v) zamanında adamın biri sefere çıkmıştı. Çıkarken de karısına, üst kattan alt kata inmemesini tembih etmişti. Kadının babası alt katta oturuyordu ve hastalandı. Kadın, Resûlullah’a (s.a.v) birini göndererek alt kata inmek için izin istedi. Efendimiz (s.a.v) ona: “Kocanın sözünü tut diye haber görderdi. Daha sonra kadının babası vefat etti. Kadın tekrar Resûlullah’tan (s.a.v) izin istedi. Resûlullah (s.a.v) yine ona:
“Kocanın sözünü tut!” buyurdu. Kadının babasını toprağa verdiler. Daha sonra Resûlullah (s.a.v) kadına şöyle haber gönderdi:
“Kocanın sözünü tutman sebebiyle babanın günahları affedildi'(İbni Hacer, el-Metâlibu’l-Aliyye, No: 1616)
Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurur:
“Kadın beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar, namusunu muhafaza eder ve kocasına itaat ederse Rabb’inin cennetine girer.(Ahmed, Müsned, No: 1661;)
Bu hadis-i şerifte görüldüğü gibi, kadının kocasına itaat etmesi, İslam’ın temel şartları ile birlikte zikredilmiştir. Bunlar, bir kişinin cennete girebilmesi için mutlaka yerine getirmesi gerekli şartlardır. Cennete girmek için de kocaya itaat şart olarak konulmuştur.
Hz. Resûlullah’ın (s.a.v) yanına bir kadın geldi, yanında iki de çocuğu vardı. Kadın bunlardan birini sırtına almış, diğerini de elinden tutuyordu. Rasûl-i Ekrem (s.a.v) onu böyle görünce takdirlerini şöyle ifade buyurdular:
“Kadınlar çocuklarını karınlarında taşırlar, doğururlar ve onlara merhamet ederler. Bunlar bir de kocalarına eziyet vermeseler, namazlarını kılanlar cennete girerler.( İbnu Mâce, Nikah, 62)
Başka bir hadis-i şerif de şöyledir:
“Cehennem bana gösterildi; baktım, oradakilerin çoğunun kadınlar olduğunu gördüm. Cennet de bana gösterildi; kadınların orada çok az olduğunu gördüm. “Kadınlar nerede ?” diye sordum; bana: “İki kırmızı, yani altın ve zaferan onları cennete girmekten alıkoydu!” denildi.(Buhârî, Rikak, 16)
Resûlullah’ın (s.a.v), iki kırmızı ile kastettiği şeyler, kadınların ziynetleri ile giydikleri süslü püslü parlak elbiselerdir. Arapların bunlara düşkünlükleri herkes tarafından bilinen bir durumdur.
Bundan dolayı Resûlullah (s.a.v) kadınlara hitaben şöyle buyurmuştur:
“Takı ve ziynet eşyalarınızdan sadaka zekat verin, çünkü ben, cehennemliklerin çoğunun kadınlardan oluştuğunu gördüm.” Bunun üzerine kadınlar:
“Neden Ey Allah’ın Resûlü!” diye sordular; Efendimiz şöyle cevap verdiler:
“Zira siz kadınlar çok şikâyette bulunuyor, kocalarınıza nankörlük ediyorsunuz!(Buhârî, lydeyn 7)
Resûlullah (s.a.v) burada, kadınların kocalarına karşı geçimsizliklerini dile getirmiş ve kocalarının sundukları nimetlere karşı nankörlük yapmaları sebebiyle bu tür kadınların cehennem ehlinden olduklarını ifade buyurmuşlardır. İşte bu sebeple hanım sahabiler içinden bir genç kız ayağa kalkarak: “Ey Allah’ın Resûlü! Ben hiç evlenmeyeceğim!” demişti. Bu konuyla ilgili rivayet şöyledir:
Ümmü Abdi’l-Muğniye Hz. Aişe validemizden şöyle rivayet eder:
Bir genç kız Resûlullah’a (s.a.v) gelerek dedi ki:
“Ey Allah’ın Resûlü! Bana dünür geldi, ben ise evlenmek istemiyorum. Kocanın hanımı üzerindeki hakkını bana bildirir misiniz? Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Eğer kadın, tepeden tırnağa irin içinde olan kocasını dili ile yaiasa, yine de kocasına olan şükran borcunu yerine getirmiş olmaz!” Bunun üzerine genç hanım dedi ki:
“Peki öyleyse evlenmeyeyim mi?” Efendimiz de buyurdu ki:
“Bilakis evlenmelisin, evlilik senin için daha hayırlıdır.(Bezzâr, el-Müsned, No: 1465)
Yukarıdaki bu hadis-i şerif, kocanın hanımı üzerindeki hakkına dair Has’am kabilesinden bir kadından rivayet edilen hadisin özeti mahiyetindedir.
İkrime (rah) Ibnu Abbas’tan (r.a) şöyle rivayet eder:
Has’am kabilesinden bir hanım Resûlullah’a (s.a.v gelerek şöyle dedi:
– Ey Allah’ın Resûlü! Benim kocam yok ve evlenmek istiyoruml Kocanın hanımı üzerindeki hakları nelerdir? Resûlullah (s.a.v) buyurdular ki:
-Kocanın haklarından biri, deve sırtında iken dahi kocası kendisiyle birlikte olmak istese, kadının buna engel olmamasıdır.(Ebû Yalâ, el-Müsned, No: 2455)
Kocanın hanımı üzerindeki haklarını ifade eden kapsamlı bir hadis-i şerif de şöyledir:
Eğer birine Allahu Teala’dan başkasına secde etmesini emredecek olsaydım; kocanın hanımı üzerindeki hakkının büyüklüğünden dolayı kadının kocasına secde etmesini emrederdim.(Ebu Dâvud, Nikah, 41;)
Kocanın haklarından biri de, kadının, kocasından izinsiz evden bir şey vermemesidir. Eğer verirse, sevabı kocasının ve günahı da kendisinin olur.
Kocanın haklarından biri de, hanımın kocasından izin almadan nafile oruç tutmamasıdır. Eğer tutarsa sadece aç ve susuz kalmış olur, hiçbir sevap kazanamaz.
Haklardan biri de, kocasından izinsiz evden çıkmamasıdır. Eğer çıkarsa; eve dönünceye kadar ya da tevbe edinceye kadar melekler o kadına lanet eder.
Kadın her gece kendisini kocasına sunmalıdır.”
Yine Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurur:
“Kadının Rabb’ine en yakın olduğu yer, evinin en içi, en kapalı kısmıdır. Kadının, evinin avlusunda kıldığı namaz mescitte kıldığı namazdan daha faziletli, evinde kıldığı namaz avluda kıldığı namazdan daha faziletli ve evin en iç kısmında kıldığı namaz evinin açık yerinde kıldığı namazdan daha faziletlidir.(Ebû Dâvûd, Salat, 53;)
Evin en iç kısmı, evin içinde kapı ile girilen ve dışarıdan görülmesi mümkün olmayan kısmıdır; çünkü kadın avrettir, yabancılar tarafından görülmemesi gerekir. Yabancılar tarafından görülmemesinin en uygun ve en emniyetli yolu da evinde bulunmasıdır. Namazını evinde kılması kadın için daha faziletlidir.
Bu konuda Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Kadın avrettir, dışarı çıktığı zaman onu şeytan karşılar/kendisini süslü gösterir.( Tirmizi, Rada 18,)
Başka bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur:
“Kadında on avret vardır; evlendiği zaman bu avretlerden biri örtülür. Kadın öldüğü zaman, kabir bu on avretin hepsini de örter.’(Bkz:Taberani, el-Mucemu’l*Kebir, No: 12657;)
Koca, hanımına dinin emirlerini aykırı olmayan bir şey emreder de Kadın buna karşı çıkarsa, hanımına nasihat eder ve onu zorlayabilir. Hanımı kocaya muhalefete devam ederse, onu yatağında yalnız bırakır.
Alimlerden bazıları:
“Yatakta ona sırtını döner” der. Bazı alimler de: “Hanımını yatağında bir, üç ve yedi güne kadar yalnız bırakır; eğer bunlarla başarılı olmaz ve bunları umursamaz ise; hanımına hafifçe vurur” demişlerdir.
Alimler, buradaki vurmanın yaralamayacak ve iz bırakmayacak tarzda hafif bir vurma olduğunu söylemişlerdir.
Bir kimse, dinin emirlerinden biri sebebiyle hanımına on günden bir aya kadar kızgın durabilir. Nitekim Resûlullah da (s.a.v) hanımlarından bazılarının söylediği sözler sebebiyle bir ay onlara kızgın kalmıştı. Bir defasında Zeyneb’in (r.a) evine bir hediye göndermiş, o da hediyeyi geri çevirmişti. O anda Zeyneb’in evinde olan diğer bir hanımı, Efendimize (s.a.v): “Hediyeni iade etmekle seni kızdırmak istedi” dedi. Efendimiz de (s.a.v):
“Bu yaptığınızla Allah katında çok basit bir hâle düştünüz” buyurdu ve daha sonra hanımlarının hepsine bir ay süreyle kızgın kaldı.
KOCANIN AİLESİNE KARŞI VAZİFELERİ
Kocanın, ailesine yaptığı harcamada çok sıkı davranması uygun değildir.
Bu konuda Resûlullah’ın (s.a.v) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Sizin hayırlılarınız, ailesine karşı en hayırlı davrananızdır.(Tirmizî. Menâkıb 85)
Hz. Ali’nin (k.v) dört hanımı vardı. Hanımlarından her birine dört günde bir dirhemlik et satın alırdı.
Hasan-ı Basrî der ki: “Onlar bir yerden bir yere kafile ile giderken yiyecekleri bol olurdu; ev eşyaları ve elbise yönünden ise birbirlerine yakın durumda idiler.”
ibnu Şîrîn (rah) şöyle der:
“Erkeğin her ay ailesiyle ilgilenmesi müstehaptır.”
Koca, ailesinden zuhur eden ufak tefek hatalara, ağızdan kaçan sözlere sabır göstermelidir. Ailesine karşı yumuşak ve şefkatli davranmalı, kaba ve sert olmamalıdır.
Bu konuda bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur:
“Kadın, erkeğin eğri olan kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Onu dümdüz etmeye kalkarsan kırarsın. Kendi hâline bırakırsan eğri olarak kalır ve ondan istifade edersin.(Buhari,Nikah 79)
Bu hadis-i şerifin Hasan’dan gelen rivayetinde: “Onu kırmak, boşamaktır” lafzı da bulunmaktadır.
Hz. Resûlullah’ın (s.a.v) hanımları bazen Efendimizin sözlerine karşılık verir, Efendimiz de akşama kadar gün boyunca onlara dargın kalırdı. Bir defasında hanımlarından biri kendisini göğsünden itmiş, bundan dolayı bu hanımı annesi azarlamıştı. Hazret-i Peygamber de kayın-validesine;
“Bırak onu, onlar bana bu gördüğünden daha fazlasını da yapıyorlar!” demişti.(Zebîdî, ithaf, 6/139)
Hazret-i Peygamber (s.a.v) ile Hz. Aişe (r.ah) validemiz arasında bir münakaşa cereyan etmişti. Bu esnada Hz. Ebu Bekir (r.a) içeri girdi. Aralarında geçen hadiseye onu hakem tayin ettiler. Resûlullah (s.a.v) hanımına: “Sen mi konuşmaya başlayacaksın yoksa ben mi önce konuşayım?” diye sordu. Hz. Aişe validemiz de: “Hayır, önce sen konuş; fakat sadece hakkı söyle!” dedi. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir (r.a) onun ağzının üzerine öyle bir tokat attı, ağzını kanattı; ona: “Ey nefsinin düşmanı! Resûlullah haktan başka bir şey söyler mi hiç?” diyerek kızına çıkıştı. O Hz. Resûlullah’a (s.a.v) destek olmak maksadıyla böyle yapmıştı. Aişe validemiz hemen Efendimiz’e sığınarak onun arkasına sindi. Efendimiz (s.a.v) Ebu Bekir’e: “Seni bunun için çağırmamıştık! Senden böyle yapmanı istememiştik!” buyurdular.
Yine Hz. Aişe validemiz, kızgın olduğu bir defasında Resûlullah’a (s.a.v): “Peygamber olduğunu iddia eden sen misin?” demiş, Efendimiz (s.a.v) de rahmeti ve şefkati ile ona tebessüm edip geçmişti.
Resûlullah (s.a.v) bir defasında Hz. Aişe validemize şöyle demişti:
“Ben senin bana kızdığın ve benden razı olduğun zamanları biliyorum!” Aişe validemiz: ‘Bunu nereden anlıyorsunuz? diye sorunca; Efendimiz (s.a.v):
Benden râzı oldun mu bana: “Hayır, Muhammed’in Rabbine yemin olsun !” diyorsun. Bana öfkeli olunca: “Hayır !é İbrahim’in Rabbine yemin olsun !” diyorsun buyurdu. Hz. Aişe validemiz de:
“Doğru söylüyorsun, Ey Allah’ın Resûlü! Ben (kızgın olduğum zaman) sadece senin adını terk ederim? dedi.”(Buhari,Nikah,108)
Resûlullah (s.a.v), bazı zamanlar hanımları ile şakalaşır; davranış ve ahlak yönünden onların anlayabilecekleri seviyeye göre hareket ederdi. Bir haberde rivayet edildiğine göre; Resûlullah (s.a.v), insanlar arasında hanımları ile en çok şakalaşan biriydi.
Lokman Hekim şöyle derdi:
“Akıllı kişi evinde ve ailesinin yanında çocuk gibi; dışarı insanların arasına çıktığı zaman da erkek gibi davranan kimsedir!
Yukarıda nakledilen sözün tefsiri mahiyetinde şöyle denilmiştir:
“Allahu Teala, kendini beğenen kibirli ve kaba kimselere buğzeder.(Hadisin benzer lafızlarla rivayeti için bkz: Buhârî, Edep, 61, Eyman, 9; Müslim, Cennet, 46.)
Bundan maksat; aile halkına karşı sert davranan ve kibirli olan kimsedir.
“Kaba, sonra da kötülükle damgalı olan var ya(kalem,13) ayet-i kerimesinin bir manası da; ailesine ve idaresi altında bulunanlara karşı kötü sözlü ve katı kalpli olan kişidir.
Bu konuda gelen bir rivayet şöyledir:
“Allahu Teala’nın nefret ettiği kıskançlık, herhangi bir şüphe ve leke olmadığı hâlde kişinin ev halkına karşı kıskanç olmasıdır. (Ebu Davud, Zekat, 66)
Bu davranış, sanki Allahu Teala’nın ve Resûlullah’ın (s.a.v) yasaklamış olduğu kötü zan içine girmektedir.
Hz. Ali’nin (k.v) şöyle dediği rivayet edilir:
“Ailene karşı aşırı derecede kıskanç olma; sonra bundan dolayı onu kötü işler yapmakla suçlarsın!”
Yeminle söylüyorum! Erkeğin hanımını kıskanmasının da bir sınırı vardır. Kişi bu sınırı aştığı zaman görevinde kusurlu ve hakkı çiğnemiş olur!
Hasan-ı Basrî (rah) şöyle derdi:
“Kadınlarınızı güçlü erkeklerin arasında sıkışmaları için mi çarşılara gönderiyorsunuz! Allahu Teala, kadınlarını kıskanmayanların yüzünü karartsın!”
KADINLARIN DIŞARI ÇIKMASI
Abdullah b. Ömer (r.a) Resûlullah’ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu rivayet eder:
*Allah’ın kadın kullarını mescitlere gitmekten alıkoymayın.(Buhâri, 2/80)
Abdullah b. Ömer (r.a) bu hadis-i şerifi nakledince, oğullarından birisi: “Hayır, vallahi kadınları mescitlere gitmekten men edeceğiz!” dedi. Bunun üzerine Abdullah (r.a), oğluna vurdu ve kızarak şöyle dedi:
“Sen beni dinlesene; ben sana “Resûlullah (s.a.v) kadınlara mani olmayın!” dedi diyorum, sen ise: “Hayır vallahi onlara mani olacağız!” diyorsun! Halbuki Allahu Teala: “Allahu Teala her şey için bir ölçü koymuş- tur!.(Talak,3) buyuruyor.
Ehl-i hikmetten biri şöyle der:
“Bir hususta aşırı gidip sınırı aşan kişi, tıpkı o işi ihmal edip eksik yapan gibi kınanır.”
İffet sahibi hür kadınlar ihtiyaçları için çıkmak zorunda olduklarında bunları gidermek için dışarı çıkabilirler.
Bunun için Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Siz kadınların dışarı çıkmasına izin verildi. Ancak, sadece ihtiyaçlarınızı yerine getirmek için.(Buhari,Nikah 115)
Aynı şekilde kadınlar bayramlar için de dışarı çıkabilirler. Resûlullah (s.a.v) zorunlu ihtiyaçları için hanımlarına genel olarak izin vermişti. Ancak onlar, Resûlullah’ın (s.a.v) izni olmadan ve rızasını almadan dışarı çıkmazlardı. Kadın, mecbur kaldığı durumlar dışında, yani dışarı çıkmadan ihtiyacını gideremeyeceği haller dışında çıkmamalıdır.
Resûlullah (s.a.v) bir gün kızı Fatıma’ya (r.ah):
“Kadın için en hayırlı olan nedir?’ diye sordu; Hz. Fatıma (r.ah): ‘Onun yabancı bir erkeği ve yabancı bir erkeğin de onu görmemesidir” debi; bu cevap üzerine Resûlullah (s.a.v) kızını kucakladı ve: “Fatıma benden bir parçadır!” buyurdular.(Bezzâr, Müsned, No:1405)
Sahabe-i Kiram, kadınların dışarıdan görülmemesi için evlerinin duvarlarındaki delik ve çatlakları iyice kapatırlardı. Rivayet edildiğine göre; Muaz b. Cebel (r.a) duvardaki delikten dışarıyı gözetleyen bir kadın görmüş ve ona vurmuştur. Yine, hanımı bir hizmetçi çocuğa birazını yediği elmayı verdiği için de ona vurmuştur.
Ömer b. el-Hattâb (r.a): “Kadınların örtülerini çıkarmamaları konusunda onlara tembihte bulunun ve dikkat edin!” derdi.
Yine şöyle derdi: “Kadınlarınızı isteklerine karşı hayır demeye alıştırın!”
Hz. Ömer (r.a), bazen evinde bir konuda söz söyler, hanımı da ona bazı sözlerle karşılık verince, ona şöyle derdi: “Senin görevin bu konularda söz söylemek değili Sen şöyle evinin bir kenarında otur. Sana bir ihtiyacımız olduğunda söylersin, değilse susman gerekir”
HANIMIN SIKINTILI HÂLLERİNE SABRETMEK
Erkek, ailesinin kötü sözlerine tahammül eder ve ondan gelen ezaya sabır gösterirse, hanımıyla iyi geçinmeye çalışmasından dolayı sevap kazanır. Muhammed b. el-Hanefiyye (rah) şöyle derdi: “Beraber yaşamak zorunda olduğu kişi ile, Allahu Teala kendisine bir kurtuluş ve çıkış yolu gösterinceye kadar güzel bir şekilde geçinmeyen kişi, hikmet ehlinden değildir.”
Eğer kadın sivri dilli, her şeyi kabullenmeyen, cehaleti derin ve çok fazla eza veren birisi ise; ondan boşanmak iki tarafın da dinlerinin selameti, dünya ve ahirette kalplerinin rahat etmesi bakımından daha hayırlı olur.
Adamın biri Resûlullah’a (s.a.v) gelerek hanımının dilinin bozuk olduğundan şikayette bulundu. Efendimiz (s.a.v) de: “Öyleyse onu boşa!” buyurdular. Adam: “Ama onu seviyorum!” deyince, Efendimiz (s.a.v): “O hâlde yanında tut!” buyurdu.
Bu kişinin hanımına olan sevgisinden dolayı, boşadığı takdirde düşüncesinin dağılmasından endişe duydu; çünkü kişinin himmetinin ve düşüncelerinin dağılması bedenin çektiği ezadan çok daha büyük acı verir.
“Açık bir fuhuş yapmadıkça kadınları evlerinizden çıkarmayın, onlar da çıkmasın.(Talak 1)
ayet-i kerimesiyle ilgili olarak İbnu Mesud (r.a) şöyle der:
“Bir kadın ailesine ve kocasına çirkin söz söyler ise, fuhuş yani çirkin bir iş yapmış olur.” Ancak buradaki ayette bahsedilen durum, kadın boşandıktan sonra iddet beklediği zaman için söz konusudur; çünkü Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:
*Varlık durumunuza göre siz nerede oturuyorsanız onu da orada oturtun.(Talak,6)
Bu ayet-i kerime:
“İddeti sayın ve onları evlerinden çıkarmayın.(Talak 1)ayetinden başlayarak aynı konuyu, yani kadının iddet bekleme konusu anlatmaktadır.
Bu ayetlere bakarak bazıları boşanmanın yasaklandığı görüşüne kapılmışlardır. Bu görüş, ayetlerin öncesine ve sonrasına bakmadan, asıl maksadı dışında yanlış yorumlamanın sonucudur. Boşanma mubahtır; ancak boşanma makul bir sebebe dayanmıyor ise mekruhtur.
Bu konuda rivayet edilen bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur:
“Allahu Teala’nın, helal kıldıkları arasında en hoşlanmadığı şey, boşamadır!(Ebu Davud, Talak 3)
Kadın, Allah’ın koyduğu sınırlara uyamamaktan ve kocasının haklarını yerine getirememekten korkarsa; kocasının kendisini boşaması için fidye vermesinde (ayrılmak için ona mal teklif etmesinde) bir sakınca yoktur. Ancak bu fidyenin erkeğin mehir olarak ödediğinden daha fazlasını alması mekruhtur.
Konuyla ilgili ayet-i kerimede Allahu Teala şöyle buyurur:
“Eğer erkek ve kadının, Allah’ın sınırlarında duramayacaklarından korkarsanız; o zaman kadının (ayrılmak için) verdiği fidyede (hakkından vazgeçmesinde) ikisine de bir günah yoktur.(Bakara 2/229.)
İşte alimlerin çoğunluğuna göre caiz olan “Hul“ budur. Bir kadının, kocasından kendisini boşamasını istemesi veya rızası olmadan mal karşılığında boşanma talebinde bulunması, helal değildir.
Bu konuda Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurur:
“Hangi kadın, makul bir sebep yokken kocasından kendisini boşamasını ister ise, cennetin kokusunu alamaz!(Ebu Dâvud, Talak, 18;)Yine, bu tabiattaki kadınların münafık yapılı olduklarını haber vermiştir.( Ebû Dâvûd, Talak, 3.)
Geçimsizlik bazen her iki taraftan da olabilir. Ancak, kadında bir geçimsizlik ve serkeşlik görüldüğünde kocasının ona vurmasına izin verilmiştir. Koca tarafından bir geçimsizlik görüldüğünde ise; aralarının düzeltilerek barıştırılması tavsiye edilmiştir.
Bu konuda Allahu Teala;
“Barış daima daha hayırlıdır!(Nisa 4/128.) buyurmaktadır.
“Nüşûz” (geçimsizlik); aslında eşlerden birinin böbürlenip diğerinin üstüne çıkması ve ona cefa etmesi, birbirleriyle uyuşamadıkları için farklı yol tutup birbirlerinden uzaklaşmalarıdır. Bu durumda birisi çirkin sözler söylerken, diğeri de ona eza verir. Ya da onu yalnızlığa terk eder. Bu durumda, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden de bir hakem tayin edilerek; iki tarafın karşılıklı olarak dinlenmesi suretiyle adil bir şekilde barıştırmalarına çalışılır. Hakemler tarafların ayrılmalarının daha hayırlı olduğuna hükmederlerse; Allahu Teala her ikisini de yoksulluktan kurtaracağını vaad ederek şöyle buyurmuştur:
*Eğer eşler ayrılırlarsa, Allah bol nimetiyle her ikisini de zengin eder (diğerine muhtaç eylemez).(Nisa 4/130.)
Tıpkı evlendiklerinde yoksulluktan kurtarmayı vaad ettiği şu ayet-i kerimede olduğu gibi:
İçinizden bekarları, köle ve cariyelerinizden iyileri evlendirin. Eğer yoksul iseler, Allah lütfü ile onları zengin eder.(Nur 24/32.)
Yoksulluktan ve ihtiyaçtan kurtulma ise mal ile olduğu gibi; Allahu Te- ala’nın kendilerine bahşettiği gizli lütuflar ile, eşlerden her birinin diğerine muhtaç olmaktan kurtulması yoluyla da olabilir!
Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurur:
“Şu üç kimsenin duası kabul edilmez: Kötü huylu bir hanımı olup, Al- lahu Teala boşama yetkisini kendi eline verdiği ve dilediği takdirde boşayabilecek iken, “Allahu Teala beni senden kurtarsın!” diyen erkek, kötü huylu hizmetçi ve kötü komşu!(Bkz: Buhari, Tefsir-Kalem suresi, 1;)
Kişi, ailesiyle güzel geçinmeli, onların haklarını yerine getirmeye dikkat etmelidir.
Bu konuda Allahu Teala şöyle buyurur:
Eğer size itaat ederlerse artık onların zararına (boşamak için) başka bir yol aramayın.(Nisa 4/34.) buyurmuştur.
Yani, eğer size itaat ediyorlarsa, onlardan ayrılmak, onlarla davalaşmak ve kötülüklerini istemek için başka yollara girmeyin! İşte bu davranış; iman davetine kulak vermiş mutmain nefislere yakışan bir davranıştır. Müminlerin ahlakına yakışanı da, bu durumdaki hanımlarına karşı candan ve merhametle yaklaşmalarıdır.
Nitekim Allahu Teala Kur’an-ı Kerîm’de, kişinin ailesiyle güzel bir şekilde geçinmesini, tıpkı kişinin ana-babasıyla güzel geçinmesine benzetmektedir. Ana-baba hakkında şöyle buyurur:
Onlarla (ana-babanla) dünyada iyi geçin.(Lokman 31/15.)
Kadınlarla geçinme hakkında ise şöyle buyurur:
Onlarla (kadınlarla) iyi geçinin.(Nisa, 4/19.)
İslam dini, erkeklerin hanımları üzerinde hakları olduğu gibi kadınların da kocaları üzerinde hakları bulunduğunu şu özlü ayet-i kerime ile bildirmektedir:
Erkeklerin kadınlar üzerinde bulunan hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır.(Bakara 2/228.)
Kadınların en büyük hakları hakkında şöyle buyurulur:
“Onlar (kadınlar) sizden sağlam bir söz almışlardı.(Nisa 4/21.)
“… ve yanınızdaki arkadaşa iyilikte bulunun… (Nisa 4/36.)
Burada kastedilen, kişinin yanındaki hanımıdır.
Ayrıca Resûlullah’ın (s.a.v) vefatından önce ashabına tavsiyede bulunduğu ve sesi kısılıncaya kadar tekrar ettiği üç tavsiye arasında kadınlara iyi davranma konusu da vardı.
Efendimiz şöyle buyurmuşlardı:
-“Namaza dikkat edin, namaza dikkat edin. Elinizin altında bulunan hizmetçilere de dikkat edin; güç yetiremeyecekleri şeyleri onlara yüklemeyin. Kadınlar hakkında Allah’tan korkun. Kadınlar hakkında Allah’tan korkun.Onlar sizin yanınızda esir gibidir. Siz onları Allah’a söz vererek aldınız ve Allah’a söz vererek namuslarını kendinize helal kıldınız!(Ebu Dâvud, Edeb, 134)
-Adamın biri Resûlullah (s.a.v)’e gelerek: “Kadının kocası üzerindeki hakkı nedir?” diye sordu; Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdular:“Kendisi yediğinde ona da yedirmesi, kendisi elbise aldığında hanımına da elbise alması, suratını asmaması ve evinin dışında onu yalnız bırakmamasıdır.(Ebu Dâvud, Nikâh, 42;)
EVLİLİKLE İLGİLİ İLİMLERİ ÖĞRENMEK
Evlenmek isteyen kişinin, kadının muhtaç olduğu iyi geçinme, haklarını yerine getirme, güzel şekilde idare etme ve karşılıklı olarak anlaşabilme gibi konuları öğrenmesi gerekir. Allahu Teala’nın kadınlara neleri emrettiğini ve kocanın hanımı üzerindeki haklarının ne olduğunu öğrenip hakkıyla yerine getirebilmesi için, öğrendiklerini hanımına da öğretmesi gerekir.
Kadın, erkeğin yetkisinde olan işlerden hiçbirini kendi uhdesine alıp sahip olamaz; çünkü Allahu Teala, bu işleri erkeğin yetkisine vermiştir. Eğer kişi hevasına uyarak Allahu Teala’nın hikmeti gereği yaptığı bu düzenlemeye müdahale edecek olursa, iş sonra kendi aleyhine döner. Böyle yapan kişi, sanki düşmanı olan şeytana itaat etmiş ve şu ayet-i kerimede anlatılan duruma göre davranmış olur:
“(Şeytan) şüphesiz onlara emredeceğim de onlar Allah’ın yarattığını değiştirecekler (dedi). (Nisa 4/119.)
Yine Cenab-ı Hak şöyle buyurur:
“Allah’ın geçiminize vasıta kıldığı mallarınızı aldı ermezlere (sefihlere) vermeyin.(Nisa 4/5.)
Burada aklı ermezler ile kastedilenler reşit olmayan çocuklar ile kadınlardır.
Nitekim bu manada Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurur:
Hanımına kul olanlar yûz üstü sürünsün.(Hadisin meşhur olan rivayeti: (“Taparcasına altına, gümüşe, kumaşa gönül verenler helak oldular.” şeklindedir. Bkz: Buhari, Rikak, 10)
Çünkü hanımının arzusuna göre hareket edenler asla perişanlıktan kurtulamazlar. Böyle yapan kişi, Allahu Teala’nın kendisine lütfettiği nimete karşı nankörlük etmiş olur.
Allahu Teala, erkeği kadının efendisi kılmıştır.
Şu ayet-i kerimeden bu husus açıkça anlaşılmaktadır:
“Kapının yanında kadının efendisine rastladılar.(Yusuf,25)
Bu ayet-i kerimede, kadının kocası için “kadının efendisi” ifadesi kullanılmıştır. Bu da, erkeğin hanımının efendisi olduğuna işaret etmektedir.
KONTROL VE GÜZEL GEÇİM
Hasan-ı Basrî (rah) şöyle der: “Bugün, hanımının her dediğine itaat eder bir duruma gelmiş olan kişi, mutlaka yüz üstü cehenneme atılır!”
Erkek hanımını belli şeylere alıştırmamalıdır. Bu yolla kadın kendisine karşı daha cüretli olur ve kendisinden alışmış olduğu şeyleri istemeye kalkar. Kadının durumu, nefsin ahlaki yapısı ile benzer yapıdadır. Dizginlerini gevşettiğin zaman azgınlaşır, itaatten çıkar. Sen dizginlerini bir karış salı- versen, o seni bir adım öteye çeker. Eğer dizginlere sarılır ve sıkı tutarsan, ona sahip olursun ve belki de gönüllü olarak sana itaat eder hâle gelir.
imam Şâfiî (rah) şöyle derdi: “Şu üç kesime değer verip yüceltirseniz onlar size gereken hürmeti göstermezler; fakat onlara fazla yüz vermezseniz size değer verirler. Bunlar, kadın, hizmetçi ve Nabatlılardır.”
Arap kadınları kızlarını evlendirecekleri zaman şu şekilde kocalarını denemelerini kızlarına öğretirlerdi:
Yavrucuğum! Zifafa girmeden önce kocanı dene! Mızrağının dipçiğin çıkar. Eğer buna ses çıkarmaz ise, kalkanında et döversin. Şayet bunu dabir şey demezse, kılıcıyla kemik kırarsın. Buna da sabır gösterirse, sırtına semeri vurup üzerine binersin; çünkü o tam bir eşektir!”
Arapların hikmet ehli zatlarından Esma b. Hârice el-Fizârî,642 evlenip zifafa girecek olan kızına şu öğütlerde bulunur:
“Yavrucuğum! Eğer, annen hayatta olsaydı o seni benden daha iyi terbiye edebilirdi. Annen olmadığı için, şu anda seni benden daha iyi terbiye edecek kimseyi bulamazsın!
-Söyleyeceklerimi iyi dinle:
Artık doğup büyüdüğün yuvandan çıktın, hiç tanımadığın birinin hayat arkadaşı oldun!
Sen ona yer yüzü gibi ol; o da sana gökyüzü gibi olsun!
Sen ona istirahat yeri ol; o da sana direk olsun!
Sen ona cariye ol; o da sana köle olsun!
Bir şey isterken çok ısrarcı olma ki, sana kızmasın.
Ondan fazla uzak kalma ki, seni unutmasın!
Sana yaklaştığında sen de ona sokul!
Senden uzak durduğunda sen de belli bir mesafede dur!
Onun burnunu, kulağını ve gözünü kötü şeylerden koru.
Kocanın burnu senden sadece güzel kokular koklasın, kulağı sadece
güzel sözler işitsin ve gözü sana baktığında sadece güzellikler görsün!”
-Şairin biri hanımıma şöyle der:
Kusurlarımı görme ki devam etsin muhabbetim.
Öfkelendiğim zaman konuşup sınırı aşma sakın.
Bir işin aslını öğrenmeden beni tefe koyma,
İç yüzünü bilmediğin şeyi anlayamazsın.
Fazlaca şikayetçi olarak nefsinin hevasına uyma,
Sebep olursun kalbimin dönmesine; kalp hep değişir!
Kanaatim odur ki, muhabbet ve eza bir araya gelse eğer,
O kalpte muhabbet barınamaz, çıkar gider.
Araplardan biri de oğluna şu tavsiyelerde bulunur: “Şu altı sınıf kadın ile evlenme: Fazla inleyen, fazla minnet eden, fazla şefkatli, keskin bakışlı olan, çok berrak olan ve çok konuşan kadın!”
Bu sözün açıklaması şöyledir:Fazla inleyen kadın; çoğunlukla kişinin başına bela olur. İnlemesi, sızlanması ve şikayetleri hiç bitmez.
Fazla minnet eden kadın; kocasını hep minnet altında bırakır. “Sana şunu yaptım, bunu yaptım, şöyle yapacağım, böyle yapacağım…” der durur.
Fazla şefkatli kadın; iki yüzlü olur. Başka birinden olan çocuğuna daha şefkatli olur. Daha önce evlendiği kocasına karşı sevgi ve şefkat gösterir.
Keskin bakışlı kadın; keskin bakışları ile gördüğü her şeye yönelir ve her şeyi almak ister. Canının istediği her şeyi alması için kocasına baskı yapar. Çoğu zaman erkekler keskin bakışlı kadının dikkatini çeker, tıpkı aynı durumdaki bazı erkeklerin gözlerinin kadınlara takıldığı gibi!
Çok berrak kadın, iki manaya gelebilir.
Birincisi; yemek konusunda huysuz olan, sayılarının azlığı sebebiyle veya ahlakının kötülüğü sebebiyle herkesin gözüne batan kimse demektir. Yemek konusunda huysuz olan kadın, şerrinden dolayı neredeyse tek başına yemek yer. Ayrıca diğer bütün konularda bunun payı müstakil olarak ayrılıp verilir. Bu kelimenin bu anlamda kullanılışını Yemenlilerden öğrenmekteyiz. Onlar bir kadına veya çocuğa kızdıklarında, tek başına yemek yemesi anlamında (barikal- mer’etü, barikas-sabiyyu) derler.
İkinci anlamı; kadının yüzündeki parlaklığın fazla olması demektir. Yüzündeki bu güzellik ve parlaklıkla sürekli gösteriş yapar.
Çok konuşan kadın ise; fazla sözlerle kafa şişirir, sivri dilli ve ağzı bozuk olur.
Bu konuda nakledilen bir rivayette şöyle denilir:
“Allahu Teala, sözü uzatarak konuşan geveze kimselere gazap eder.(Bkz: Tirmizi, Birr, 71;)
Yine bu konuyla ilgili şöyle bir kıssa anlatılır: Ezd kabilesinden gezgin biri, seyahatlerinden birinde İlyas (a.s) ile karşılaşır; o kendisine evlenmeyi tavsiye eder, bunun daha hayırlı olduğunu söyler, bekarlıktan uzak durmasını öğütleyerek şöyle der:
“Şu dört kısım kadın ile evlenme, bunların dışındakilerle evlenebilirsin. Bunlar; fidye vererek boşanan kadın, övünen kadın, zina eden kadın ve üstünlük taslayan kadın!”‘
Fidye vererek kocasından boşanan kadın; boşanma için meşru bir sebep olmadığı ve kocası kendisini sevdiği hâlde kocasına para veya mal teklif ederek kendisini boşamasını isteyen kadındır.
Övünen kadın; kocasından dünyalık şeyler isteyen, dengi olan kadınların övündükleri gibi, onlara karşı övünmek için kocasından daha başka şeyler isteyen kadındır.
Zina eden kadın; günahkar kadındır. Bilinen bir erkek ile veya gizli dost ile ilişkileri olur. Şu ayet-i kerimede belirtildiği gibi:”… gizil dost da tutmamaları şartı İle…
Üstünlük taslayan kadın; söz ve davranışları ile kocasına karşı haddi aşan ve üstünlük taslayan kadındır.
Hazret-i. Ali (k.v) şöyle derdi: “Erkeklerin en kötü kabul ettiği şu hasletler, kadınlar için en hayırlı hasletlerdir; cimrilik, kendini beğenme ve korkaklık!“
Çünkü, kadın kendisini beğendiği zaman kendisiyle konuşmak isteyen erkeklere yüz vermez. Korkak olduğu zaman da her şeyden uzak durur; evinden dışarı çıkmak istemez.
Ebu Talib el Mekki – Kalplerin Azığı,cild:4(Semerkand Yayınları)