Eşit Otomatlar
Batıda kadınların “eşitliği”, ilerlemenin kanıtları arasında kabul edilen bir başarıdır.
Batılı bu tür başarılarda doğrusu dev adımlar atmıştır: Sokaklarda ellerini ceplerine sokmuş, ağızlarında sigara ile dolaşan kadınlara bakarak, erkekle kadın arasındaki ayırımların giderilmesi konusunda daha neler yapacaklarını kestirebilirsiniz. Batı bu konuda, “ruhların cinselliği yoktur” şeklindeki bir felsefî görüşü pratikte de gerçekleştirdiği takdirde, yapılacaklara sonuna gelmiş olacaktır.
Fakat Batı’da da bazıları, övgüyle söz edilen bu ve benzeri başarılara kuşkuyla bakmaya başladılar.
-Galiba yanlış yapıyoruz, diyor bir yazar.
Bir diğeri:
-“Cinsler arasındaki cinsel sevginin bu eşitlik anlayışı sebebiyle ortadan kalktığından” şikâyetçi.
Bir başkası işe:
-Ayrı cinslerden eşit kişiler olmaları gerekirken erkekle kadınlar birbirlerinin aynı olmaktadırlar, diye yakmıyor. “Bireysellik ortadan kalkıyor” diye, bir alarm sesiyle bağırıyor çağdaşlarına. Ona göre herkes kendi gönlüne göre davrandığını sanırken, aslında hepsi aynı buyruklara uymaktadırlar.
Bu sonucu doğuran olgu, tıpkı, “kitle üretiminin eşyaları tipleştirmesi gibi, toplumsal akışın da insanların tipleşmesini” istemesidir, İşte modern anlamdaki eşitlik bu noktada netleşmekte, yani insanların toplumsal akış doğrultusunda tipleşmesine eşitlik denmektedir.
Bu kısa özetlerden, Batı’da, bu konuda reaksiyonların ortaya çıkmaya başladığı anlaşılabilir. Nice aşamalardan, körü körüne kapılıp gitmelerden sonra da olsa, Batılı düşünürler eşitlik kavramının bir olmaktan çok, aynı olmak şeklinde gerçekleştiğini, bunun toplumsal, özellikle ekonomik etkenleri ne olursa olsun, sonuçta, bireyler arasındaki ilişkileri, tabii dinamiklerinden soyutladığını ve insanları önü alınmaz bir yalnızlık’a sapladığını kabul ediyorlar.
Televizyonun bir spor saatinde toplu bir spor gösterisi seyredenler, bu söylediklerimizi düşüneceklerdir.
Erkekli kadınlı binlerce kişilik “koşan bir topluluk”. Belki otuz, belki elli bin kişi. İçlerinde doksanlık ihtiyarlar da, dokuz on yaşındaki çocuklar da var.
İlk bakışta Batı toplumunun ne kadar kaynaşmış olduğunu düşündürüyor böyle bir manzara. 50 bin insan hep birlikte 10 kilometre koşacaklar. Daha on binlercesi de yol kenarlarında koşacaklar. Daha on binlercesi de yol kenarlarına dizilmiş onları seyrediyor Bütün kent bütünleşmiş gibi. Akşama, bu koşu, küçük, sevimli detayları da ihmal edilmeden ekrana getirilecek.
Görünüşteki başarı mükemmel. Buradan bakarak hem birlik ve beraberliğin sağlandığını düşünecek, hem de bu insanların müzmin psikolojik baskılardan, vehim ve korkulardan, yalnızlık duygularından azade olduklarım sanacağız. Ancak bu gösteriyle ortaya konan başarının suni olduğunu, bu ve benzeri toplu spor faaliyetlerinin “spor malzemesi satan” büyük iş çevrelerinin kapitalist başarısından başka bir şey olmadığını, aynı anda aynı istikamette koşan elli bin kişiye rağmen, bireylerin ağır yalnızlıklarını sürüye sürüye koştuklarını, zorluk çekmeden anlayabilirsiniz. Zira orada, bireyler, bireyselliklerini yitirmiş olarak, otomatlar olarak o gösterinin içindedirler. O gösteriye herkesin kendi gönlünce katıldığım sanırken, aslında hepsi belli çevrelerden üretilen aynı buyruklara uymaktadırlar.
Bu kadarla da kalmayacak, diğer onbinlerin, milyonların otomatlaşması için birer propaganda vasıtası olarak kullanılmış da olacaklar.
Cahit Zarifoğlu – Zengin Hayaller Peşinde