Yusuf Kaplan
Şunu zihnimize kazımak zorundayız: Dünya tarihini üç asırdır yalnızca Batılılar yapıyor.
Çinliler, Japonlar, Hintler, Latin Amerikalılar ve tabiî Müslümanlar tarih yapmıyor, yapamıyor; tarihte tatil yapıyor yalnızca!
BATI, İNSANLIĞA VE HAKİKATE SALDIRININ ADIDIR!
Neden peki?
Düşük kültürlere sahip oldukları için mi?
Elbette ki, hayır!
Bunun nedeni, Batılıların seküler-kapitalist sistemle bütün dünyayı sömürgeleştirmesi, medeniyetlerin kökünü kazıması, (İslâm’ın dışındaki) bütün dinleri hadım ederek fosilleştirmesi ve dize getirmesidir!
Bu gerçeği cins bilim felsefecisi Paul Feyerabend, çok özlü bir şekilde şöyle özetler: “Batı uygarlığı dünya üzerindeki hâkimiyetini iki şeye borçludur: Silah ve ikna/reklam/medya.”
Neymiş?
Batı uygarlığı dünya üzerindeki hâkimiyetini, bütün diğer dinlerden, kültürlerden ve medeniyetlerden daha derinlikli veya üstün insan tasavvuruna, hayat tasavvuruna, Yaratıcı tasavvuruna sahip olmasına değil, güce ve bu gücü kullanarak geliştirdiği propaganda makinesine borçluymuş!
Son üç asırlık insanlık tarihinin özeti şu kısacık cümlede yatar: Batı uygarlığı insanlığa, Yaratıcı’ya, tabiata, hakikate, başka dinlere, kültürlere ve medeniyetlere bir saldırıdır.
O yüzden geliştirilen “demokrasi, insan hakları, özgürlükler” söylemlerinin hepsinin içi boştur ve bunlar yalnızca retorikten, göz boyamaktan, Batılıların işledikleri cinayetleri örtbas etmekten, dünyayı uyutmaktan ve uyuşturmaktan ibarettir.
Eğer bu yakıcı gerçeği göremezseniz, dünyada da, bölgemizde de, ülkemizde de yaşanan temel sorunların nereden kaynaklandığını da, nasıl hâl yoluna konulabileceğini de aslâ bilemezsiniz!
NEDEN TÜRKİYE’Yİ VURUYOR AMA İRAN’IN ÖNÜNÜ AÇIYORLAR?
Buradan geleceğim nokta hayatî…
Yukarıda, Batılılar, bütün dinleri fosilleştirdiler ve dize getirdiler ama İslâm’ı fosilleştiremediler ve dize getiremediler, dedim.
İşte bu, dünyada, bölgemizde ve ülkemizde yaşanan temel varoluşsal sorunların nereden kaynaklandığını gösteren önemli bir gerçeğe dikkat çeker. Bendeniz bu cümleyi, burada özetlenen fikri, bu ülkeye anlatıncaya kadar çeşitli açılardan tekrar tekrar hatırlatacağım.
Önceki yazılarımda 15 Temmuz saldırısının paralel devlet değil paralel din tehlikesi olduğuna dikkat çekmiştim.
Soru şu burada: Türkiye’ye neden saldırıyorlar?
Türkiye, neredeyse Batı ittifakının NATO gibi, OECD gibi, Avrupa Konseyi gibi, belli başlı kurumlarının üyesi olmasına rağmen neden Türkiye’yi hedef tahtasına yatırıyorlar da, hiç bir Batı kurumunun üyesi olmayan, şimdiye kadar şeytanlaştırılarak sürekli önü açılan, parlatılan, Ortadoğu’ya, özellikle de Türkiye’nin güneyine adım adım ve derinlemesine yerleştirilen İran’ın ve Şia’nın önünü inanılmaz bir şekilde açıyorlar? Evet, neden?
EHL-İ SÜNNET OMURGA’YI ÇÖKERTMENİN YOLU: PARALEL DİNLER İCAT ETMEK
Meselenin püf noktası burada gizli: 15 Temmuz saldırısı, Türkiye’yi durdurmayı amaçlıyor!
Niçin?
Türkiye, bin yıldır Ehl-i Sünnet Omurga’nın kurucusu ve koruyucusu yegâne ülke olduğu için.
Batılıların amacı, İslâm’ın yeniden tarih yapacak bir aktör olarak tarih sahnesine çıkmasını ne pahasına olursa olsun önlemek!
İslâm, ne zaman ki, Selçuk, Gazne, Eyyüb çocuklarıyla Gazâlî’nin öncülüğünde Ehl-i Sünnet Omurga’yı kurdu, işte o zaman bin yıl sürecek akîdevî, fikrî ve siyasî birliğin temellerini de attı. Ehl-i Sünnet omurga kurulduktan sonradır ki, Müslümanlar sadece İslâm tarihini değil, üç kıtada dünya tarihini yaptı!
İşte bu nedenledir ki, Batılılar Türkiye’yi vuruyorlar, İran’ın önünü alabildiğine açıyorlar!
Burada bir taşla bir kaç kuş birden burmuş olacaklar:
1- İslâm’ın tarih sahnesine çıkmasını önleyebilmenin tek yolu var: Bin yıldır Müslümanları dimdik ayakta ve diri tutan bu Ehl-i Sünnet Omurga’yı çökertmek!
Ehl-i Sünnet Omurga’yı çökertmenin en etkili yolu, Şia’nın önünü açmak, Sünnî dünyayla Şia’yı karşı karşıya getirmek!
2– İkinci yöntem, Ehl-i Sünnet’in kurucu sütunlarını yerle bir etmek; bunun için de İslâm dünyasında mezhepleri tartışmaya açmak, bin yıllık birikimi “uydurulmuş din” diye sığ bir kafayla topa tutmak, hadisleri ve dolayısıyla Hz. Peygamber’i devre dışı bıraktırmak…
Sonra da, ilkin, hâricî mantığına dayalı paralel din’leri İslâm dünyasına hızla yaymak, bunları terörize etmek, teröre sürüklemek, böylelikle Müslümanları İslâm’dan uzaklaştırmak; ardından da bunun alternatifi bir başka paralel din olarak da FETÖ ve türevleri gibi ılımlı, protestanlaştırılmış, modernize edilmiş, ruhsuzlaştırılmış sahte din anlayışlarını öne sürmek…
EHL-İ SÜNNET OMURGADIR; ÇÖKERSE, HEPİMİZİ YER BİTİRİLER!
Çok büyük bir tehlike var burada: İslâm’ın temel dinamiklerini, bin küsur yıldır Müslümanları dimdik ayakta tutan mezhepleri, cemaatleri, tarikatleri topa tutarak Ehl-i Sünnet Omurga’yı çökertmek, böylelikle bütün sapkın anlayışların önünü alabildiğine açarak Müslüman toplumları birbirine düşürmekve sonuçta fosilleştirilemeyen ve dize getirilemeyen İslâm’ı dize getirmek ve Batılıların önündeki en büyük engeli bu şekilde bertaraf etmek!
Altını çize çize herkesi uyarıyorum: Ehl-i Sünnet’in korunması çağrısında bulunmak, Sünnîliği din katına yükseltmek değildir! Böyle düşünerek Ehl-i Sünnet’e saldırmak ya kötü niyetliliktir ya da beyinsizlik! Her iki durumda da hapı yutmaktır!
Çünkü Ehl-i Sünnet, bin küsur yıllık sahih ana omurgadır. Omurga çökerse, hepimiz altında kalırız, birbirimizle boğuşmaya başlarız ve leş kargalarının üzerimize çullanmalarının, bizi boğmalarının yollarını sonuna kadar açmış oluruz!
Bu ürpertici gerçeği göremeyen ya kördür ya da birilerinin gönüllü kölesi!
Özetle: Kim ki, Ehl-i Sünnet’e ve Ehl-i Sünnet’in çok zorlu şartlarda iyi kötü temsilcisi, sigortası sahih cemaatlere, tarikatlere saldırıyorsa, bilin ki, o kişi, çeyrek asırdır İslâm’la savaşan Batılıların değirmenine su taşıyan ya salak ya da asalak bir kişi veya “paralel din” şebekesidir.
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…