Ehl-i Beyt’e Bakış Açımız-5

Şiâ’nın Ehl-i Beyt imamları hakkındaki aşırılıklarının nerelere vardığını kısaca göstermek adına, el-Kuleynî‘nin Usûlü’l-Kâfî adlı eserinin birinci cildinde Ehl-i Beyt’le alâkalı başlıklara burada yer vermek istiyoruz. Başlıklar şu şekilde:

*Allah’ın hüccetinin ancak imam ile gerçekleşeceğine dâir bab.

*İmamı tanıma ve ona başvurmaya dair bab ve bu bab zımnında: Allah’ı tanımanın, Allah ve Rasûlü’nü (sallallahu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem) tasdik etmek, Ali’yi dost bilmek, onu ve diğer hidayet imamlarını (on iki imamı) imam edinerek onların düşmanlarından uzak olup Allah’a sığınmaktan ibaret olduğu… Yine bu bab zımnında: Kişinin Allah’ı, Rasûlü’nü, bütün imamları ve zamanının imamını tanıyıp bilmedikçe iman etmiş olmayacağı…

*İmamlara itaatin farz oluşuna dair bab.

*İmamların Allah Azze ve Celle’nin kullara şahit tutulacaklarına dâir bab.

*Hidayet edicilerin ancak imamlar olmasına dâir bab.

*İmamların Allah’ın emrinin sahipleri ve onun ilminin bekçileri olmalarına dâir bab.

*İmamların, Allah Azze ve Celle’nin yeryüzündeki halifeleri olmalarına ve ancak onlar vasıtasıyla Allah’a ulaşılabileceğine dâir bab.

*İmamların Allah Azze ve Celle’nin nuru olduklarına dâir bab.

*İmamların yeryüzünü ayakta tutan direkler olduklarına dâir bab.

*İmamların emir sahipleri (Allah’ın insanlara tayin etmiş olduğu yöneticiler olduklarına ve Allah Azze ve Celle’nin Kur’an’da sözünü ettiği “kıskanılan insanlar”dan kastın imamlar olmasına dâir bab(“Yoksa Allah’in bol nimetinden verdiği kimseleri mi çekemiyorlar?”(en-Nisa/54) ayetini kastediyor.).

*İmamların Allah Azze ve Celle’nin kitabında zikrettiği “alâmetler” olduğuna dâir bab(“Daha nice alâmetler (yarattı). Onlar, yıldızlarla dayollarını doğrulturlar.”(en-Nahl/16) ayetine atıf yapıyor.).Ayrıca bu babdan: ayetteki yıldızın Rasulullah, alâmetlerin ise imamlar olduğu…

*Allah Azze ve Celle’nin kitabında zikrettiği ‘ayetlerin’ “imamlar” olduğuna dâir bab(“De ki: Göklerde ve yerde neler var, bakın. (Fakat) bunca ayetler ve uyarıcılar îman etmeyecekler gürûhuna fayda vermez.” (Yunus/101)ayetine işâret ediyor.).Ayrıca, ayetlerin imamlar; uyarıcıların ise peygamberler olduğu…

*İmamlarla birlikte olmanın Allah ve Rasûlü tarafından farz kılındığına dâir bab (“Ey o bütün iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun!” (Tevbe/119) ayetine atıf yapıyor.).

*Allah’ın kullarına, bilmediklerini sormalarını emrettiği zikir ehlinin, “imamlar” olduğuna dâir bab(“Eğer bilmiyorsanız zikir erbabına sorun” (en-Nahl/43) ayetine işâret ediyor.).

*Allah Teâlâ’nın kitabında ilimle vasıflandırdıklarının “imamlar” olduğuna dâir bab (“De ki: ‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?'” (ez-Zümer/9) ayetine işâret ediyor.).

*İlimde derinleşenlerin “imamlar” olduğuna dâir bab(“İlimde derinleşenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler” (Âl-i İmran/7) ayetine işâret ediyor.).

*Allah’ın kulları arasından seçtiği ve kitabına vâris kıldığı kimselerin “imamlar” olduğuna dâir bab. (“Sonra biz o kitabı kullarımızdanseçtiklerimize mîras bıraktık”(el-Fâtır/32) ayetine işâret ediyor.)

*Kur’ân’ın (insanları) imama ilettiğine dâir bab(“Haberiniz olsun ki bu Kur’an, insanları en doğru yola iletir”(el-İsrâ/9) ayetine işâret ediyor.).

*Allah Azze ve Celle’nin kitabında zikrettiği nimetin “imamlar” olduğuna dâir bab (“O size istediğiniz her şeyden verdi. Allah’ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız.”(İbrahim/34) ayetine işâret ediyor.).

* Amellerin Hazret-i Peygamber’e ve imamlara arz edilişine dâir bab (“De ki:(Yapacağınızı) yapın! Amelinizi Allah da Rasûlü de müminler de görecektir”(et-Tevbe/105)ayetine işâret ediyor.).Ayrıca ayetteki müminlerin imamlar olduğu…

*Üzerinde dosdoğru hareket edilmesi teşvik edilen yol, Ali aleyhisselâmın velayeti olduğuna dâir bab (“Eğer onlar o yol üzerinde dosdoğru gitselerdi elbette Onlara bol su içirirdik”(el-Cin/16) ayetine işâret ediyor.).

*İmamların ilmin madeni, peygamberliğin ağacı ve meleklerin uğrak yerleri olduğuna dâir bab.

*İmamların ilmin vârisleri olduğuna ve ilmi birbirlerine mîras bıraktıklarına dâir bab.

*İmamların Hazret-i Peygamber ile bütün nebilerin ve kendilerinden önceki vasîlerin ilimlerini mîras aldıklarına dâir bab.

*Allah Azze ve Celle’nin katından inen bütün kitapların imamların yanında oluşuna ve dillerinin farklı olmasına rağmen bu kitapları bilmelerine dâir bab.

*Kur’ân’ın tamamını sadece imamların topladığına ve onların Kur’ân’ı her şeyi ile bildiklerine dâir bab(Bu bab, Kur’an’ın tahrif edilip bazı kısımlarının çıkarıldığı iddiasına dayanmaktadır.).

*İmamların meleklere, Nebîlere ve Rasûllere giden bütün ilimleri bildiklerine dâir bab.

*İmamların bir şeyi bilmek istediklerinde onlara bildirildiğine dâir bab.

*İmamların ne zaman öleceklerini bildikleri ve ancak kendi istekleriyle öldüklerine dâir bab.

*İmamların olanları ve olacakları bildiğine ve hiçbir şeyin onlara gizli kalmayacağına dair bab.

*Kendisine her ne öğrettiyse onu Emîrü’l-Mü’minîn’e de öğretmesini Allah Azze ve Celle’nin Hazret-i Peygamber’e emrettiğine ve İmam Ali’nin ilimde Hazret-i Peygamber’in ortağı olduğuna dâir bab.

*Şayet sırları saklanacak olsaydı, imamların herkese leh ve aleyhlerindeki şeyleri haber verebilecek olduklarına dâir bab.

*Meleklerin imamların evlerine girip sergilerine ayak bastıklarına ve onlara haberler getirdiklerine dâir bab.

*İmamlar açığa çıkınca, Dâvud aleyhisselam ve âilesinin hükmüyle hükmedeceklerine ve şahit istemeyeceklerine dâir bab (Acaba niçin Muhammed Mustafa ve O’nun âlinin hükmü ile hükmetmiyorlar? Hâlbuki Efendimiz şahit isterdi.).

*İnsanların elindeki bir şey imamlardan kaynaklanmıyorsa hak olmadığına ve imamlardan gelmeyen herşeyin bâtıl olduğuna dâir bab.

*Yeryüzünün tamamının imama ait olduğuna dâir bab.

İşte Ehl-i Beyt imamlarına dair bölüm başlıklarından bir kısmı böyle… Ve bu bölümlerin her birinde konu başlıklarıyla alâkalı bir takım rivayetler de bulunuyor. El-Kâfî kitabı Şiâ mezhebinin en büyük kitaplarından birisi veya en büyüğü ve en sağlamı kabul edilir. Hicrî 329 yılında vefat eden el-Kuleynî’nin kitabının el-Kâfî ismini alması ise kendilerine yeterli oluşuna atfendir.

Burada yer verilen başlıklardan da anlaşıldığı üzere, Şiâ, imamlar hakkında işi çok ileriye götürmekte, onları peygamberlik makamının da ötesinde, ilahlığa yakın bir makamda görmektedirler. İşte bunlar önce gelenlerin imamlar hakkındaki aşırılıklarını gösteren örnekler…

Sonra gelenlerin ve çağımızdakilerin aşırılıklarına gelirsek; biz bu konuda meseleye açıklık getirmek adına, Şiîlerin önde geleni, İran devriminin lideri Humeynî’nin İslamî Hükümet adlı eserinden bir pasaj aktarmakla yetineceğiz. Diyor ki:

“İmamın velayet ve hâkimiyet makamlarına sâhip oluşu, onun Allah nezdindeki hususî makamından ayrıldığı anlamına gelmez ve onu sıradan hâkimlerden biri hâline getirmez. Zira imamın öyle övülmüş bir makamı (makâm-ı mahmud), öyle yüksek bir derecesi ve yaratma konusunda bir hilâfeti vardır ki, onun velayetve güçleri karşısında bu kâinatın herbir zerresi boyun eğer. Ayrıca mezhebimizde zaruriyatlardan(inanılması zorunlu olan şeylerden) birisi de şudur: ‘İmamlarımızın öyle makamları vardır ki; oraya ne mukarreb bir melek ne de bir peygamber ulaşabilir’. Keza, bize göre sabit olmuş hadis ve rivayetler şuna inanmamızı gerekli kılmaktadır: ‘Rasûl-u A’zam (sallallahu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem) ile imamlarımız bu âlem yaratılmazdan önce nur idiler. Sonra Allah onları arşının etrafını çevreler bir vaziyete getirdi ve kendisinden başkasının bilmediği makam ve yakınlığı onlara bahşetti. Nitekim Cibril –Mîrac’a dâir rivayetlerde geldiği üzere- ‘bir parmak daha ilerlersem yanıveririm’ demiştir. Bunun yanında imamlarımızdan şu söz de bize ulaşmıştır: ‘Bizim Allah’la öyle hallerimiz vardır ki, o hâle ne mukarreb bir melek ne de bir peygamber erişemez!’ Bizce sabit olmuş rivayetler bunun Fâtıma için de geçerli oluşunu îcab ettirmektedir.”

Biz artık bu kadarla iktifa edelim; zira yazının sınırları ancak bu kadarına müsaade etmektedir. Rabbimiz! Bizi doğru yola erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme! Katından bize rahmet bağışla! Şüphesiz Sen sonsuz bağışta bulunansın.

Allah’ım! Bize hakkı hakk olarak göster ve ona uymayı nasib et bize! Bâtılı da bâtıl olarak göster ve ondan kaçınmayı nasib et bize!

Muhammed Salih Ekinci

Yusuf Aslan

Tarih talebesi ve ilme pek meraklı.

Son Yazılar

Tecelli Türleri

  Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…

1 ay önce

Allah’ı Bilmenin İmkânı ve Bunun Yöntemi

  Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…

1 ay önce

Varlık Mertebeleri ve Te’vil

  Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…

1 ay önce

Dilin Kabuğu

Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağır­lıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…

2 ay önce

Çözüm Aldatmacası

İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…

2 ay önce

Anda Olmak -Geçmiş ve Gelecek Arasında Bir Yer

İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygu­larımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…

2 ay önce