Ehl-İ Beyt’e Bakış Açımız-1

Kur’an Ve Sünnete Göre Ehl-i Beyt Kimdir?

Ehl-i Beyt, ‘Ehl’ ve ‘beyt’ kelimelerinin oluşturduğu bir isim tamlamasıdır. Bu tamlamanın mânâsını Kur’an ve Sünnete göre açıklamaya başlamadan önce, bu iki kelimenin sözlük anlamlarını açıklamaya çalışacağız. Sözü fazla uzatmamak adına bu hususta sadece Râgıp el-İsfehânî’nin söylediklerini nakletmekle yetineceğiz. El-İsfehânî, el-Müfredât isimli eserinde der ki:

“Kişinin ehli (أهلالرجل) nesep, din, meslek, ev veya memleket gibi hususlarda o kişiyle ortaklığı bulunan kimselerdir. Bununla birlikte hakîkî mânâsıyla kişinin ehli tabiri, kendisiyle aynı meskeni paylaşan kimseleri ifâde eder. Daha sonra bu tabir mecâzî bir anlam kazanıp, kendisiyle nesep ortaklığı bulunan kimseler için kullanılır oldu. Ehl-i Beyt denildiği zaman ise Allah Azze ve Celle’nin “Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden ancak kiri uzaklaştırmak ve sizi tertemiz yapmak diler.”(el-Ahzâb/33)

kelâmından dolayı mutlak mânâda Hazret-i Peygamber’in(sallallâhu aleyhi ve sellem) âilesi anlaşılır. Ayrıca kişinin ehli tabiri kişinin hanımı mânâsında da kullanılır… Arapça’da ‘evlendi’ mânâsında ehl sahibi oldu/bir ehli oldu (تأهَّل) denir. Şu kullanım da bu son kabildendir: ‘Allah sana cennette bir ehil versin’ ( أهلك الله في الجنة ), yani seni orada evlendirsin.”

Râgıp el-İsfehânî beyt kelimesinin açıklamasında da bize şunları nakleder: “Beyt kelimesinin aslı insanın geceleyin barındığı yer mânâsındadır. Çünkü nasıl ki gündüzünü geçirdi mânâsında ‘zalle/gündüzledi’ ( ظلَّ ) deniliyorsa, geceyi geçirdi mânâsında da geceledi (بات) denir. Sonraları gece mânâsı itibara alınmaksızın beyt kelimesi mesken/ev mânâsına gelir oldu. Allah Teâlâ buyurdu ki: “İşte onların, zulümleri sebebiyle ıssız kalmış, çökmüş beyt(ev)leri…”(en-Neml/52)… Bu kelime taştan, çamurdan, yünden veya hayvan kılından/postundan yapılan evlere de kullanılır… Bir şeyin mekânı için de ‘onun beyti’ tabiri kullanılır. Bununla birlikte Ehl-i Beyt tabiri Hazret-i Peygamber’in(aleyhissalâtu vesselâm) âli/yakın akrabası mânâsında kullanılır ve bilinir hâle geldi.”

İşte buraya kadar anlattığımız bu iki kelimenin mânâsıdır.

Kur’an ve Sünnete göre Ehl-i Beyt tamlamasının mânâsına gelirsek, bu tabirin Kur’an-ı Azîz’de iki yerde geçtiğini görürüz. İlki, Allah’ın elçi meleklerinin Halîlullah İbrahim’e(ala nebiyyinâ ve aleyhi efdalussalâtu vetteslîm) bir müjde getirdiği kıssayı anlatan Hûd Sûresi’nde şu bağlamda geçmektedir: “(İbrâhîm’in) karısı (hizmet için) ayakta idi. (Bu söz üzerine) güldü. Biz de ona İshak’ı, İshak’ın ardından da (torunu) Ya’kûb’u müjdeledik. ‘(Kadın) vay, dedi, kendim bir koca karı, şu zevcim de bir ihtiyar iken ben mi doğuracak mışım? Bu, cidden pek şaşılacak bir şey!’ (Elçi melekler): ‘Allah’ın emrine mi şaşıyorsun? Ey Ehl-i Beyt! Allah’ın rahmeti, bereketleri sizin üzerinizdedir. Şüphe yok ki, O, asıl hamde lâyık, hayru ihsânı çok olandır’ dediler.” (Hûd/71-73). Görüldüğü gibi ayette Ehl-i Beyt tabiri İbrahim ve hanımı hakkında kullanıldı.

Ehl-i Beyt terkibinin kullanıldığı yerlerden ikincisi ise Ahzâb Sûresi’nin 33. ayetidir. Bu tabir Hazret-iPeygamber’in(sallallâhu aleyhi ve aleyhinne ve sellem) hanımlarına hitâp eden ve hepsi emir-nehiy, vaaz ve nasihat olan yedi ayetin içinde vârit olmuştur. Bu ayetlerden bir kısmı şöyledir: “Ey Peygamber kadınları, siz (diğer) kadınlardan (herhangi) biri gibi değilsiniz. Eğer (Allah’tan) korkuyorsanız (size yabancı olan erkeklere) yumuşak söylemeyin. Sonra kalbinde bir maraz bulunanlar tamaʻa düşer(ler). Sözü ma’rûf vecih ile (ve ağır başlı) söyleyin.”(el-Ahzâb/32). “Evinizden çıkmayın. Evvelki câhiliyye (devri kadınlarının kırıla döküle, süslerini göstere göstere) yürüyüşü gibi yürümeyin. Namazı dosdoğru kılın. Zekâtı verin. Allah’a ve Rasûlüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden ancak kiri uzaklaştırmak ve sizi tertemiz yapmak diler.” (el-Ahzâb/33). “Evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz ki Allah her şeyin iç yüzünü bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdârdır.” (el-Ahzâb/34).

Birinci ayet Efendimiz İbrahim’in(aleyhi ve ala nebiyyinâ efdalussalâtu vetteslim)hanımının onun Ehl-i Beytinden olduğunu açıkça gösterdiği gibi, bu ayet de Hazret-i Peygamber’in(sallallâhu aleyhi ve âlihi ve sellem)hanımlarının O’nun Ehl-i Beyt’inden olduğunu açıkça gösteriyor. Nitekim müfessirlerin çoğu da bu görüşte olduğunu beyân etmiştir.

İbn-i Âşûr der ki: “Ehl-i Beyt Hazret-iPeygamber’in (sallallâhu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem) hanımlarıdır. Ayetin hitabı da öncesi ve sonrasındaki kısımlar da onlara yöneliktir. Bu hususta hiç kimsenin aklına bir şüphe gelmez. Zaten Hazret-i Peygamber’in (sallallâhu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem) ashâbı da, tâbiîn de bu ayetlerde kastedilen kimselerin O’nun(sallallâhu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem) hanımları olduğundan ve de ayetin onların durumu hakkında indiğinden başka bir şey anlamamışlardır.” (22/15)

İnceleyin:  Haber-i Vahid ile Amel Etmek

İbn-i Kesîr der ki: “Allah Teâlâ’nın “Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden ancak kiri uzaklaştırmak ve sizi tertemiz yapmak diler.” (el-Ahzâb/33) sözü Hazret-i Peygamber’in (sallallâhu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem)hanımlarının burada Ehl-i Beyt’e dâhil olduğu hususunda apaçık bir nasstır. Çünkü onlar bu ayetin nüzul sebebidir ve nüzul sebebi olan kimseler ittifakla hitâba dâhildir. Onlardan başkaları ise bir kavle göre dâhil değildir, başka bir kavle göre ise -ki sahih olan da budur- hitâba dâhildir.

İbn-i Cerîr, İkrime’nin çarşıda şu şekilde nidâ ettiğini rivayet etti: “Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden ancak kiri uzaklaştırmak ve sizi tertemiz yapmak diler.- Bu ayet husûsi olarak Hazret-i Peygamber’in (sallallâhu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem) hanımları hakkında inmiştir.”

Aynı şekilde İbn-i Ebî Hâtim, İkrime’den, o da İbn-i Abbâs radiyallâhu Teâlâ anhumadan Allah Teâlâ’nın “Ey Ehl-i Beyt, Allah sizden ancak kiri uzaklaştırmak ve sizi tertemiz yapmak diler”ayeti hakkında şöyle dediğini rivayet etti: “Bu ayet husûsi olarak Hazret-i Peygamber’in (sallallâhu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem)hanımları hakkında inmiştir.” İkrime der ki: “Bu ayetin Hazret-i Peygamber’in(sallallâhu aleyhi ve sellem) hanımları hakkında indiği husûsunda isteyen herkesle lânetleşebilirim.”

Eğer bu sözlerle kastedilen ayetin inme sebebinin sadece onlar olması ise, bu doğrudur. Yok, bu değil de ayetin muhâtapları sadece onlar olup başkası bu hitâba girmez denilmek isteniyorsa, bu görüşte bir sıkıntı vardır. Çünkü ayette Ehl-i Beyt tabiriyle kastedilen kimselerin onlardan başkasını da kapsadığını gösteren pek çok hadis vârid olmuştur.” (3/483)

Ebû Hayyân der ki: “Açığa çıkan o ki Ehl-i Beyt Hazret-i Peygamber’in hanımları ve âilesidir. Buna göre hanımları Ehl-i Beyt olmaktan çıkmaz, hatta öyle görülüyor ki O’nun (aleyhissalâtu vesselâm) evinde sürekli kalmalarından ötürü bu ismi almaya daha fazla hak sahibidirler.

İbn-i Atiyye der ki: “Hazret-i Peygamber’in hanımlarının Ehl-i Beyt’ten çıkmadıkları âşikardır. O’nun Ehl-i Beyt’i hanımları, kızı, kızının oğulları ve kızının kocasıdır.”

Zemahşerî der ki: “Bu ayet, Hazret-i Peygamber’in (sallallâhu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem)hanımlarının Ehl-i Beyt’ten olduğunu gösteren bir delildir.” (el-Bahru’l-Muhît – 7/272)

İbn-i Cüzey der ki: “Hazret-iPeygamber’in (sallallâhu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem) Ehl-i Beyt’i onun hanımları, nesli, Hazret-i Ali ve Hazret-i Abbâs ve Hazret-i Ali gibi akrabaları ve de kendilerine zekât verilmesi haram olan herkestir. Ayrıca ‘burada husûsi olarak kastedilenler, hanımlarıdır’ da denmiştir. Buna göre ‘beyt’ burada mesken/ev demektir. Fakat bu görüş zayıftır. Çünkü hitâp müzekker (eril) sigayla gelmiştir. Eğer sadece hanımları kastedilseydi ‘ankunne'(عنكن)diye müennes (dişil) sigayla gelirdi.” (et-Teshîl – 3/137)

İmam Râzî der ki: “Allah Teâlâ, Ehl-i Beyt’e hanımları da erkekleri de dâhil etmek için müennes (dişil) sigayla hitâbı terkedip ‘sizden kiri uzaklaştırmak için’ ( ليذهب عنكم الرجس) buyurarak müzekker (eril) sigayla hitâp etmiştir.

Bununla birlikte Ehl-i Beyt mevzusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Birincisi, Ehl-i Beyt’in onun evlatları ve hanımlarından oluştuğu görüşüdür. Buna göre Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin onlardandır. Hatta Hazret-i Peygamber’in (sallallâhu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem)evine sık sık gidip gelmesi ve Hazret-i Peygamberle olan sürekli beraberliğinden ötürü Hazret-i Ali de Ehl-i Beyt’ten sayılır.” (Mefâtîhu’l-Gayb – 6/783)

Ebu’s-Suûd der ki: “Gördüğün gibi bu ayet Hazret-i Peygamber’in (sallallâhu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem)hanımlarının onun Ehl-i Beyt’inden olduğunu gösteren apaçık bir delil ve parlak bir hüccet olduğu gibi Şiâ’nın Ehl-i Beyt’i sadece Hazret-i Fâtıma, Hazret-i Ali ve onların iki evladıyla(rıdvânullâhi teâlâ aleyhim) sınırlayan görüşünün batıllığına da hükmeder.

Şiilerin tutundukları şu rivayet ise onların Ehl-i Beyt’ten olduğunu gösterse de, onlardan başkasının Ehl-i Beyt’ten olmadığına delil olamaz: “Peygamber (sallallâhu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem) bir sabah vakti çıkageldi. Üzerinde siyah kıldan bir elbise vardı. Oturdu. Sonra Fâtıma geldi ve Peygamber, onu elbisesinin içine aldı. Sonra Ali geldi ve onu da elbisenin içine aldı. Sonra Hasan ve Hüseyin geldi ve onları da içine aldı. Sonra dedi ki: Ey Ehl-i Beyt, Allah sizden ancak kiri uzaklaştırmak ve sizi tertemiz yapmak diler.” Hatta bunu ifade etse bile, ayetin nassıyla çeliştiğinden [dolayı] itibara alınmaması gerekir.” (İrşâdu’l-Akli’s-Selîm – 3204)

İnceleyin:  Haber-i Vahidin İtikatta Hüccet Değeri

Ben derim ki öncesi ve sonrasındaki ayetlerin ortak siyâkının bu ayette değiştirilmesi de Ehl-i Beyt tabirinin Hazret-i Peygamber’in (sallallâhu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem) hanımlarından başkalarını da kapsadığını gösterir. Çünkü öncesi ve sonrasındaki ayetlerin hepsinde hitâp, dişil zamirle yapıldı. Bu ayette ise eril zamirle yapıldı. Arapçadaki tağlip kâidesine göre muhâtaplar erkek ve kadınlardan oluşursa bunları ifade için çoğul eril zamir tercih edilir. Bundan dolayı şayet Ehl-i Beyt sadece hanımlara has olsaydı üslup değiştirilmez ve şöyle denirdi: “Ey Ehl-i Beyt, Allah siz hanımlardan ( عنكن) ancak kiri uzaklaştırmak ve siz hanımları tertemiz yapmak ( يطهركن) diler.” O halde siyâkın değiştirilmesi ve çoğul eril zamir ile ifâde edilmesi hitâbın onlara has olmadığını ve dolayısıyla Ehl-i Beyt tabirinin hem hanımları hem de sözlük anlamı itibarıyla bu lafzın kendileri için kullanılabildiği başka kimseleri de içine aldığını gösterir.

Nitekim Hazret-i Peygamber (sallallâhu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem), bu başka kimselerin de Hazret-i Ali, Hazret-i Fâtıma, Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin olduğunu beyân etmişlerdir. Aynı şekilde -sahih olmaları takdirinde- bazı rivayetlerde açıkça zikredildiği için Abbâs ve oğulları da Ehl-i Beyt’tendir.

Hûd Sûresi’ndeki “Ey Ehl-i Beyt! Allahın rahmeti, bereketleri sizin üzerinizdedir.” ayetinde Efendimiz İbrahim’in(aleyhi ve ala nebiyyinâ efdalussalâtu vetteslim) hanımının onun Ehl-i Beytine dâhil olduğunda şüphe yoktur. Çünkü bu ayet meleklerin Hazret-i İbrahim’in hanımına olan hitâbı şeklinde gelmiştir.

Aynı şekilde Ahzâb Sûresi’nde geçen Ehl-i Beyt terkibine Hazret-i Peygamber’in (sallallâhu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem)hanımlarının dâhil olduğu hususunda da hiç bir şüphe yoktur. Bu zaten dilin verdiği mânâdır. Çünkü beyt kelimesinin sözlükteki asıl anlamı mesken demektir. Gerek bu ayetin gerek öncesi ve sonrasında gelen yedi ayetin siyâkı da bunu açıkça gösteriyor. Çünkü bu ayetlerin hepsi de onlara yöneltilen ve onlara hitâp edilen vaaz, emir ve nehiylerden oluşmaktadır ve bu ayetlerin nüzul sebebi de onlardır.

Tartışma sadece “Ahzâb Sûresi’nde geçen Ehl-i Beyt tabiri, O’nun(sallallâhu aleyhi ve sellem) hanımları dışında başka kimseleri de kapsıyor mu yoksa yalnız onlara mı mahsustur?” meselesinde yaşanmaktadır. Bu tabirin onlara has olduğunu söyleyen İbn-i Abbâs, İkrime, Atâ, el-Kelbî, Mukâtil ve Said b. Cübeyr dediler ki:

“Ayetteki beyt kelimesinden kasıt, Hazret-i Peygamber’in (sallallâhu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem) beyti/evi ve hanımlarının meskenleridir. Çünkü hanımlarının evlerinden ayrı olarak Hazret-i Peygamber’in (sallallâhu teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem)başka bir evi olmadı. Hemen akabinde gelen Allah Teâlâ’nın şu ayeti de buna delildir: “Evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın.” (el-Ahzâb/34). Gerek yedi ayetin siyâkı gerek onların ayet-i kerimelerin nüzul sebebi olması da bunu gösterir.”

Bununla beraber sözlerini az önce naklettiğimiz İbn-i Kesîr’in de işâret ettiği üzere İbn-i Abbâs ve beraberindekilerin murâdını şu şekilde anlamak da mümkündür: Ayet-i kerime her ne kadar nüzul sebebi itibarıyla Hazret-i Peygamber’in hanımlarına has olsa da, başkalarını dışarıda bırakıyor değildir.

Bazı müfessirler de ayet-i kerimenin hem Hazret-i Peygamber’in(sallallâhu teâlâ aleyhi ve sellem) hanımlarını hem de Hazret-i Ali, Hazret-i Fâtıma, Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin’i kapsadığı görüşündedir. Kurtubî ve İbn-i Kesîr’in de aralarında bulunduğu muhakkik âlimlerden bir grup da bu görüşü tercih etmiştir. Bunlardan bazıları Hazret-i Abbâs ve oğullarının da Ehl-i Beyt’e dâhil olduğu görüşündedir. Nitekim bazı hadislerde Hazret-i Peygamber’in(sallallâhu aleyhi ve sellem) onları da Ehl-i Beyt’ten saydığı vârid olmuştur.

Muhammed Salih Ekinci

Yusuf Aslan

Tarih talebesi ve ilme pek meraklı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir