29 Haziran 1932’de Londra’ya geldim. Zihnimde Londra muhteşem binalarla müzeyyen,fevkalâdebirşeydi. Derlerdi ki, her sokakta binalar yeknesak tarzdadır. Halbuki ekseriya ufak binalardır. Yeknesak filân hiç yok. Bilhassa çoğu adî tuğladan yapılmıştır. Umumiyetle üç dört katlı binalardır. Sokaklar kâfi derecede geniş değil. Bilhassa pek eğri büğrü sokaklardır. Pek dar sokaklar da çok. Muhteşem binalar da var. Bunlar, bankalar,ticarethaneler ve emsalidir. Kralın Londra’daki meskeni ufak bir saraydır. Prens Doğal’ın hanesi eski, tuğladan, ancak yirmi odalı kadar, alçak, ufak, âdi bir binadır. İnsan İngiltere’nin haşmet ve servetini düşününce hayret eder. Türkiye’de parasızlık, açlık, müthiş bu vaziyette sefahat Gazisi kendisine bir muhteşem saray yaptırıyor. Mustafa Kemal’in sarayına Afrika’dan taşlar, Londra’dan malzeme getiriliyor. Bu ne iştir? Zavallı Türkiye’de bu adama bunu söyliyecek Prens Doğal’ın evini misâl getirecek bir adam da kalmamış. Galeri Nasyonal denilen resim müzesinde Bellini’nin tablolarından bir kolleksiyon var. Fatih Meh- med’in resminin orijinal tablosu da burada. Yine ona ait Türk kıyafetli iki tablo daha var. Ama neyin nesi olduğu belli değil. Bugün Britiş Museum’a gidip Türk manüskirlerine bakacağım. Bir- gün sonra da Âvam ve Lordlar Kamarasını göreceğim.
Türk hükümeti sefaret memurlarının maaşını muntazam ver- miyormuş. Pek şikâyetteler. Maaşlarını da pek kesmişler. Burası hakikaten pahalıdır. Güç bir iş. Müsteşar Nurettin Ferah anlattı. Suriye ve İran tahdid-i hudud komisyonlarında bulunmuş. Maaşlarını halâ vermemişler. Halep’de otelciye bile borç edip savuşmuş. Böyle birçok memurların tedahüle kalmış maaşları dolu imiş. Dedi ki: “Abdülhamid zamanı yine çok iyi idi. Hiç olmazsa insan müterakim maaşlarını sarraflara kırdırıp yüzde bir şey alırdı. Şimdi o da mümkün değil.” Oraların, Kürtlerin halini anlatıyor, pek perişan. Ne medeniyet, ne yol, ne mektep, birşey yok, diyor. Memur da yok. Sade vergi memuru varmış. Asayiş pek fena imiş. Hâlâ şehirden şehire gidilemiyormuş. İran Hudud Komisyonuna memur zabitleri vurup soymuşlar, kesmemişler, yaralı olarak geri göndermişler. Halbuki hükümet bunları hiç yazdırmıyor. Saye-i şâhânede asayiş berkemâl!..
Anadolu’nun garbî kısmı da hemen hemen böyle. Bu hükümet sade vergi almayı düşünüyor. Köylerden tenviriye alıyorlar. Köylü diyor ki: “Bizim köyde sade güneş ve ay ışığı vardır. Başka bilmiyoruz. Tenviriye vergisi neden verelim!. Yol vergisi alıyorlar. Bizim yolumuz Allahın toprağıdır. Bata çıka gideriz. Ne diye yol vergisi verelim. Maarif Vergisi alıyorlar. Mektep, muallim nedir halâ bilmeyiz.” Feci. Sade Ankara ve İstanbul’da zabit, polise iyi bakıyorlar. Bu da mevkide durmak için. İşte millet böyle bir halde iken Cumhurreisi Ankara’da kendisine saray yaptırır.
Cumhuriyet Devrinin Perde Arkası , Dr. Rıza Nur
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…