Domapata veya Bir Takım Sentezler

sentez Domapata veya Bir Takım SentezlerNe müthiş bir kelime şu sentez kelimesi. Ne çok şeyler çağrıştırıyor sonra insana. Tümü de insan aklının ince yetenek­leriyle ilgili çağrışımlar. Bir takım bilgileri mahirlikle bir araya getiriyor, onlardan başka insanlar için yeni ufuklar açıcı sentez­ler kuruyorsun. Ama bu her zaman öyle olmuyor. Bazen bilgile­rin, olguların yararlı sentezi yerine ortaya bir hilkat garibesi çı-kıveriyor.

Kopenhag bir bilim adamı ömrünü vakfedercesine bir araştırma üzerinde çalışırken başına neler geleceğinden haber­sizdi. Yeni bir bitki türü bulmaya çalışıyordu. Ve şöyle düşüne­rek yola çıkmıştı:

-Acaba domatesle patatesi birleştirmeye muvaffak olsam ortaya lezzetli yeni bir bitki, bir meyve çıkar mı çıkmaz mı?

Tutmuş tam 12 yılını sırf bu araştırmaya hasretmiş. Ve ne­ticede bunlardan , domatesle patatesin bileşimi olan bir bitkiden, görünüşte onlara benzer bir ürün almış. Bu ilk meyveyi elde et­tiğinde dünyalar onun olmuş. Keyfine diyecek yokmuş. Hiç kimsenin o güne kadar görmediği, işitmediği, yemediği bu mey­veyi, davetlilere tanıtmak ve ondan ilk kez tatmak üzere bir top­lantı tertip etmiş. Basın mensupları da orada. Ve adam tabağa meyveleri koymuş, kabuğunu soymuş, dilimlemiş ve bir parça­ya çatalı batırıp fotoğrafçılara poz vermiş. Ve yemeye başlamış. Hoşuna da gitmiş hani. Bir iki derken üç dört lokma yuttuktan sonra, basın mensupları ve diğer davetlilere de ikram etmek amacıyla;

-Buyrun sîzler de tadın, bir harika, demiş.

Davetliler çatala, tabaktaki dilimlere uzandıkları bir sıra­da bilim adamı kıvranarak yere yıkılmış. Acilen hastaneye kaldı­rılan bilim adamında ağır zehirlenme belirtileri görülmüş ve za­manında müdahale ile hayata dönmüş.

Kopenhaglı bilim adamı bugün acaba şöyle düşünüyor mu?

-Domates domatestir ve patates patatestir.

Eğer bu gerçeği kavramışsa, araştırıcı kafası için sağlam bir ayak yeri de yakalamış demektir.

İnceleyin:  Film İcabı

Biliyorum, bu hikâyeyi dinleyince sizin de aklınıza bir ta­kım zehirleyici sentezler gelmiştir.

Bu bilim adamı gibi deneyerek ve bizzat zehirlenerek de ‘ anlarsınız bir bileşimin, bir sentezin zehirli olduğunu, ama otur­duğunuz yerde basiretinizle de anlayabilirsiniz ve uluorta sen­tezlere kalkışmazsınız.

Bir Batı-Doğu sentezi var.

Acaba, bizim taktığımız adla, Domapata’dan daha mı az zehirleyici.

Domapata’da nasıl, ne domatese ne de patatese benzeyen, ama onların birleşiminden meydana gelmiş bir zehir meydana çıkıyorsa, öyle sentezler var ki, içinde İslâm bulunduğu halde İs­lâm’a aykırı ve din olarak insanı cehennemin en derin çukurla­rına çekici.

Hümanizmle, Batı kültürünün diğer esneklikleriyle çor­baya çevrilmiş din ve İslâm anlayışları.

Bu konuda en çok da şu zencilerdi korktum. Ameri­ka’da zenci düşmanlığına bir tepki olarak başladı hareketleri ve “beyaz adam şeytandır’ sloganı ile aldı başını gitti, işte bunlar, ilahi takdir geregi, Amerika’daki beyaz adamın dinini de üzerle­rinden atmak gereğini duydular ve kendilerine bir din aradılar, Islâm’ı buldular. Güya Müslüman oldular. Yıllarca, sandalyeler ve iskemlelerle bir konferans salonundan başka bir şey olmayan “mescitlerinde toplandılar. Bir geçiş döneminden sonra yavaş yavaş Islâm’ı gerçeği ile kavramaya başladılar, mescitlerinden sandalye ve kürsüyü attılar, alınlarını secdeye koymaya başladı­lar. Belki elli yıl, isterse Müslüman olsun, bir beyazın mescitleri­ne girmelerine müsaade etmeyen bu “zenci Müslümanlar”, bun­dan sonra, Islâm’ın ne demek olduğunu, özellikle hac ziyaretle­rinde anladıktan sonra beyazları kabul etmeye, daha doğrusu beyaz bir Müslümanla siyah bir Müslümanın renginden dolayı birbirinden ayırmamaya başladılar. O beyaz Müslüman isterse Amerikalı olsun.

Korkumuz oydu ki zalim Amerikalı beyaza karşı “üstün ırk zenci ırkıdır” diye çıkan bu insanlar, bir “zenci-Müslüman” sentezi iddiası ile başımıza ve bütün dünyanın başına bela kesil­sinler. Çok şükür olmadı. Hatta onlar, biliyorsunuz, kendilerine “zenci Müslümanlar” denmesin, işin içine bir ırk kokusu karış­masın için, BILÂLÎ adını aldılar.

İnceleyin:  Şiir Yazmak Öğrenilir mi?

Cahit Zarifoğlu – Zengin Hayaller Peşinde

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir