Din ve Medya
Stewart M Hoover Çeviren: Necmettin Pehlivan -Ahmet Yıldız
Medyanın doğuşu ve gelişimi, dünyayı sosyal açıdan anlamanın var olan tarzlarına yönelik önemli sorunları ortaya çıkardı. Bizim medyayı yirminci yüzyıla özgü bir fenomen olarak görme eğilimimize rağmen, tarihsel araştırma medya çağının birçok kapasite ve eğilimlerinin derin köklere sahip olduğunu ortaya koymuş tur. Bugün bizim medya olarak bildiğimiz şeyin izleri, aslında, en azından endüstrileşmiş Batı’da, modern çağın başlarında taşınabilir tip yayıncılığın gelişmesine kadar götürülebilir. Bu, medyanın sadece teknolojik bir olay olmadığı, aynı zamanda önemli ekonomik, yapısal ve politik boyutlara sahip olduğu gerçeği üze rinde de düşünmek gerektiğini gösterir. En önemlisi, basın devrimi, var olan politik ve sosyal düzenlerde değişiklik yaratma kapasitesi olan güç merkezleri olarak medya endüstrilerinin gelişmesine yol açmıştır. Bildiğimiz gibi, medyanın din üzerindeki etkisi derin ol muştur. Elbette, matbaacılık uzun süre Protestan Reformu ile ilişkilendirilmiştir, fakat o aynı zamanda Karşı-Reformasyon ve sonraki dini gelişimlerde de önemli bir rol oynamıştır. Nathan Hatch’ın (1989) Kuzey Amerika’nın ‘demokratikleşmiş’ dini kül türü diye isimlendirdiği olgunun bir parçası olmaya başlayan çeşitli dini hareketlerin bütünü, şu veya bu şekilde, medya teknolojisine dayanmıştır ve seküler Amerikan yayıncılığının dini kökleri de derin ve geniştir. Medyanın sosyal analizi, politikadan ekonomiye ve dine kadar bir dizi bağlam içerisinde ortaya çıkan derin ve karmaşık ilişkileri göz önünde bulundurmalı ve ayrıca medyanın kendisinin karmaşık doğasının da farkında olmalıdır. Genel olarak, medya sosyolojisi birbiriyle ilişkili üç alan üzerinde odaklanmıştır: medya kurumları, medya içeriği ve medyanın etkileri. Yirminci yüzyılın ortalarından bu yana, sosyal bilimler medyayı açıklamak için bir dizi yaklaşım geliştirmiştir.
Bugün medyayla ilgili bilimsel disiplin değişik şekillerde temellendirilir ve ‘kitle iletişimi’, ‘medya sosyolojisi’, ‘medya psikolojisi’ ve bugün daha yaygın olarak ‘medya araştırmaları’ şeklinde değişik şekillerde betimlenir ve anlaşılır. Bu disiplin sosyoloji, psikoloji ve antropolojideki köklerine ve bugün sürekli yükselen disiplinler-arası yaklaşıma çok şey borçludur. Sosyal analizin, medyanın temel özelliklerini göz önünde bulundurması gerekir. Birincisi, her ne kadar teknolojiler kesin bir şekilde ve tek taraflı olarak belirleyici olmasa da, medya temel olarak kaynağında teknolojiktir ve teknolojik değişim onların gelişim ve evriminde önemli bir rol oynar. ikincisi, medya geniş hiyerarşi, rol ve görev dağılımına sahip karmaşık ana kuruluşlar içerisinde yer alır. Üçüncüsü, medya önemli bir ekonomik kuvvettir ve endüstri ve yapı olarak geniş ölçüde karmaşık bir yapı kazanmıştır. Dördüncüsü, medyanın ekonomik konu mu, ona diğer sosyal kurumlarla ilişkili olarak bir tür otonomi ve bir dizi birleşik potansiyel ideolojik ve politik etkiler sağlar. Beşincisi, medya zorunlu olarak yerel ötesi (translocal) bir ze mine sahiptir. O yerel olarak temellenmiş olabilir, ama aynı zamanda yerelin ötesine taşınabilir ve bugün biz onu, problemli bir şekilde ‘küreselleşme’ diye isimlendirilen süreçler içerisinde geniş bir şekilde işlenmiş olarak anlıyoruz.
Yirminci yüzyılın ortalarında sosyal bilimler medya üzerine daha derin ve anlamlı düşünmeye başlayınca, medya ve onun sosyal etkileri hakkında bir dizi kabul edilebilir fikir ortaya çık maya başladı. Bu fikirlerin medyanın etkileri üzerine odaklanan çoğu, o çağın sosyal bilimlerine hakim olan sosyal ve deneysel pozitivizme çok şey borçludur. Medya araştırmasının onun ölçülebilir ‘etkileri’ hakkında olması gerektiği fikrine yönelik imalı ve açıkça söylenmeyen bir mantık vardır. Basitçe ortaya konulursa, biz erken yaşlardan itibaren kendimizi iletişimci araçlar olarak düşünecek şekilde sosyalleşiriz. İletişimi; niyetler, yönlendirmeler, sebepler ve sonuçları içeren bir şey olarak düşünmek doğaldır. Öyleyse, kişiler arası iletişim bütünüyle niyetler ve sonuçlar/etkiler hakkında olduğundan, aynı şekilde kitle iletişimi de sadece geniş ölçekte aynı olmalıdır. Eğer biz belirli açık fikirleri kişiler arası bağlamlarda iletmeyi amaçlayabilirsek, hu durumda medya ‘mesajlar’ göndermeyi amaçlayabilir ve tek sorun onların ‘etkili bir şekilde’ alınıp alınmadığıdır. Ve -bizim buradaki değerlendirmelerimiz için daha da önemlisi-bu etkiler, sosyal bilimlerde ortaya çıkan yeni objektif ve nicel teknikler yoluyla açıkça ve net olarak ölçülebilir.
Medya hakkındaki bu yerleşik paradigma, yüzyılın son bölümünde ciddi incelemelerden geçmeye başladı. Bu faaliyetin iki kaynağı vardı. Birincisi, medya etkilerinin sosyal ölçümleri ilerledikçe, medya fenomeninin geniş bir alanının bu şekilde açıklanamayacağı açığa çıktı. lkinci ve daha önemlisi, linguistik, diller, antropoloji ve (sürekli artarak) sosyolojiyi de içeren ve medyayı çevreleyen disiplinlerde ortaya çıkan entelektüel eğilim, medyaya bakış konusundaki bazı önemli fikirlerin yeniden düşünülmesine yol açtı. Bu son yeniden düşünmenin merkezi kanatlarından biri, ayrıca dinle ilgili medyanın sosyal ölçümü için önemli etkilere sahipti. “Medya Ritüelleri” (Media Rituals) isimli denemesinde James Carey (1989), kitle iletişiminin ‘transmission’ (iletim) ve ‘ritüel’ görüşü diye isimlendirdiği görüşler arasında bir ayrım yaptı. Carey sadece, bir zamanlar medya araştırmaları bünyesinde yürütülen paradigmalar hakkındaki önemli sorunları ortaya koymayı amaçlamış olabilir; fakat birçok kişiye göre o, ayrıca ritüel ve dahası din sorununa yönelik yeni ve geniş bir bakış açısına kapı açmıştır. Bu, daha önce medya araştırmacıları tarafından dine çok az önem gösterilmesi açısından önemli bir dönüşümdü. Bu nispi akademik ilgisizliğin birçok nedeni olmasına rağmen, bunlar arasında sekülerleşme teorilerinin tek tip bir okumasının temel varsayımı anahtar konumunda olmuş olabilir (Hoover ve Venturelli 1996). Ayrıca, birçok araştırmacının din alanını, karmaşık ve çok ayrıntılı ve akılsal olanın ötesindeki meselelerle ilgilenen, dolayısıyla da deneysel ölçüm alanının ötesinde bir alan olarak görmesi de olasıdır.
Bu varsayım, sosyal ve kültürel yaşamın gerileme içerisindeki bir sektörü olarak dinin medya gelişiminin önemli bir özelliği olmasının olanaksız olduğu şeklindeydi. Aslında, yirminci yüzyılın ortasında başlayan kurumsal ve formal din içerisindeki gerilemeyi dinin kendi içerisindeki bir gerilemeyle karıştırmak çok kolaydı. Bu konuda, iletişim araştırmaları ve medya alanları, sosyal bilimler arasında yalnız değildi. Bu varsayım, dinin yüzyılın sonundaki açık varlığı ve onun popüler ve halk kültürü içerisinde artan etkisi tarafından doğru dan doğruya çürütülen bir varsayımdır. Daha sonraları ‘yeni paradigma’ dini araştırmalar (Wamer 1993) olarak ortaya çıkan olgu, dinin akademik araştırmasına yeni bir odak getirdi ve çağdaş din ve dini gelişim hakkında hala anlaşılması gereken pek çok şey olduğu şeklindeki daha geniş bilimsel bir kabulle uyuş tu. Aynı zamanda, bazı medya araştırmacıları medya ve modem medyalaşma sürecinin bu dini değişim için sürekli artan bir öneme sahip olduğunu savunmaya başlıyordu. Medya ve din hakkındaki araştırmalar önemli bir ayrımı kabul etme eğilimindeydi: medyanın aracılık ettiği halk kültürünün iki önemli yüzü arasındaki ayrım, gazetecilik ve eğlence ayrımı. Artık önemli medya ve din araştırmaları, haberler, gazeteler ve haber dinleyicileri üzerinde yoğunlaştı. Başlangıçtaki önemli çalışmalar, gazetecilik mesleğinin (Buddenbaum 1988) ve dini araştıran muhabirlerin dindarlığı hakkındaki araştırmaları kap sıyordu (Buddenbaum 1986; Dart ve Allen 1993; Hoover 1998; Schmalzbaur 2002; Lichter vd. 1986).
Buradaki sorunlar, muhabirlerin kendi fikirlerinin, dinin izleyicilere sunulma tarzıyla ilişkili olup olmadığı ve bu ilişkinin nasıl olduğu ve bunun dinin kamusal alanda anlaşılma biçimine etkilerini içermektedir. Daha sonraki araştırmalar, ortaya çıkan dini kültürlerin bir bileşeni olarak gazeteciliğin verimi üzerinde yoğunlaştı ve dini gücü ve dini imtiyazı meşrulaştırmada gazetecilerin ve gazeteciliğin rolünü sorguladı (Silk 1995; McCloud 2004; Badaracco 2004; Stout ve Buddenbaum 1996). Böylece, dinle ilgilenen gazetecilik hakkındaki çalışmalar, medya pratiği ve dini pratikler ve dini kurumların yapısı arasın da belirli bir fonksiyonel ilişkiyi varsaydı. Anglo-Amerikan basın gelenekleri ile uyumlu olarak, bu çalışma bilgilendirilmiş kamu oyunun, varsayılan görevi bu bilgiyi sağlamak olan medya pratiği tarafından nasıl şekillendirildiğini ve oluşturulduğunu inceledi ve sorguladı. Medya hakkındaki bilimsel ve sıradan söylemler, gazeteciliğin varsayımına göre, amaçlı olan pratiği ile görünüşe göre daha önemsiz olan eğlence medyasının alanı arasında açık bir çizgi çekme eğiliminde olmuştur. Çocuklar için hazırlanan televizyon programlarının sosyal etkileri üzerinde yoğunlaşan büyük edebiyat istisna tutulursa, haberler dışı medya, medya faaliyetlerinin daha küçük bir biçimi olarak araştırılma eğiliminde olmuştur. Bu üstü örtük Kalvenizm, özellikle, medya ve ‘dinsel’in normatif idealleri arasında bir uçurum olduğunu kolaylıkla var sayan din hakkındaki sorularla ilişkili olarak etkin olmuştur. Bu ayrım, medya ve din hakkındaki araştırmanın ortaya çıkmasına, diğer birçok şeyden daha fazla olanak yaratan ‘televanjelism’ fenomeninin ele alınmasında hala mevcuttur. Din uzun süre Amerikan yayıncılığının bir boyutu olmuştur. Dini programlar radyonun ilk ortaya çıktığı zamanlarda ilk yayınlananlar arasındaydı ve yirminci yüzyıl boyunca, ‘radyo vaizinin’ konuşmaları Amerikan kültürünün standart bir yönü olmaya başlamıştır.
l950’lerde ticari televizyonun ortaya çıkmasıyla din oraya da taşındı ve din ve elektronik medya hakkındaki ilk önemli çalışma yayınlandı (Parker, Barry ve Smythe 1955). Fa kat resmi ana medya ile din arasındaki ilişki problemli ve oldukça tartışmalı olarak kaldı ve l 970’lerde, ilişkideki bir yön değişimi din ve medyaya yönelik dikkatlerin yoğunlaşmasına neden oldu. Bu değişim teknolojik yenileşme tarafından ortaya çıkarıldı: uydu yayıncılığının gelişmesi ve uydu temelli programcılığın gelişen kablolu televizyon endüstrisine aktarılması. Bu, en tanınmışı (ve en uzun ömürlü olanı) Pat Robertson’ın 700 Club’ ı olan bir seri dini temelli televizyon ‘ağının’ ortaya çıkmasını mümkün kılmıştır. Bu gelişmenin sonuçları birkaç yönde ilerledi. Dini kurumlar tarafından, ekonomik kaynaklar üzerindeki potansiyel bir mücadeleyi de içeren, ‘medya dini’ tarafından ‘geleneksel dine’ uygulanabilecek rekabet hakkında kaygılar dile getirildi. Daha ayrıntılı kaygılar da dile getirildi. Bu yeni ‘TV yönetimlerinin’ çoğunluğu tutucu, Evanjelik, Pentekostal hareketler içerisinden doğduğundan, onların Amerikan dininin tutucu yanını desteklemesi ihtimali ortaya çıktı (Hadden ve Swann 1981; Schultze 1990). Onların potansiyel politik etkileri daha sonra ortaya çıktı, fakat yüzyılın son on yıllarında Amerikan politikası içerisindeki Evanjelik dalganın önemli bir unsuru olmaya başladı (Hadden ve Shupe 1988; Hunter 1992). Medya ve din hakkındaki sosyal analizler, bu iki birimi çevreleyen bir dizi konuya yöneldi. Kurumsal araştırmalar onların tarihlerini, kaynaklarını ve yapılarını araştırdı (Horsfield 1984; Bruce 1990; Frank} 1987).
İzleyiciler üzerindeki etkilerine yönelik araştırmalar, medyanın en önemli etkileri arasında kabul edilen ve onun dayanışma ve kimlik oluşturabilme kapasitesine bağlı olan önemi ile birlikte, ilk başlardaki bazı kaygıların yanlış tespit edildiğini ortaya çıkardı (Hoover 1988; Gerbner vd. 1986). Daha sonraki araştırmalar, onu çağdaş dini bilincin oluşturulmasında önemli bir unsur olarak belirleyerek, dini yayıncılığın kültürel anlamları üzerinde yoğunlaştı (Mitchell 1999; Hangen 2002; Peck 1993). Son tarihsel çalışma, dini yayıncılığı ana yayıncılık bağlamı içerisinde açıklamıştır (Rosenthal 2002). Ama genel olarak, televanjelizmin sosyal analizi medya ve din arasında var olan bir ‘açık sınır’ fikrini dile getirmeye devam etmiştir. Dinin, toplumun üretici bir kaynağı olarak otantik bir şekilde temellenmiş ve otantik olarak anlaşılan Durkheimcı bir anlaşılma biçimiyle uyumlu olarak, medyanın, teknolojiler ve kurumlar olarak, mekanik birlikten uzaklaşmış bir düzeyde işleyeceğini ve medyaya bakış tarzının onun dine yönelik ‘tehditleri’ veya en azından ‘etkileri’ açısından olacağını varsaymak kolaydır. Bu çalışmanın (krş. Hoover 1988; Peck 1993) bir kısmı bu yerleşik fikri sorgulamaya başladı; fakat bir halk ilgisi olarak televanjelizmin solmaya başlamasıyla birlikte, medya ve din hakkındaki çalışmalar gelişti. Carey’in ritüel hakkındaki denemesi, medya ve din arasındaki ilişki hakkındaki kolaycı varsayımların temelini çürütmekte önemli bir rol oynadı. Birçok kişiye göre, o, medyayı ve bizim ‘medyalaşma’ diye isimlendirebileceğimiz süreci yeni bir tarzda, dini eylem ve anlayışın bir kaynağı veya merkezi olarak görme imkanını ortaya çıkardı. Bu, McLuhan’ınki gibi, medyayı görme ve bilme tarzlarının dönüşümünün merkezine yerleştiren iddialardan biraz farklıdır. Aksine, ortaya çıkan bilimsel duyarlılık, dini, geleneğin ve kurumsal yapının sınırları dışındaki bağlamlarda -özellikle medyalaşmış bağlamlarda-araştırmak için sosyal teori ve sosyal metodolojiler kullandığından, kaynağı itibariyle çok daha sosyaldir. Bu çalışma ayrıca, sosyoloji gibi alan larda, ‘medya’ ve ‘medyalaşma’nın medya endüstrilerinin sınırlarından, medya alanının merkezinde yer alan üretilmiş kültürel pratiklerin tüm alanına uzandığı varsayımını da paylaşır (krş. Ritzer 1996; Giddens 1991; Gergen 1991).
Bu yüzden, medya ve din hakkındaki çağdaş araştırmalar, araçsal (medyanın dini etkileme veya din tarafından etkilenme tarzları) sorunların ötesine, ‘dini’ olarak nitelenebilecek olan kurumsal, kolektif, bireysel ve etkileşimsel eylemler dizisinin yapılandırılması, yeniden yapılandırılması, sürdürülmesi veya gerilemesi açısından medya ve ‘medyalaşma’nın oynayabileceği rol sorununa kaymıştır. james Carey’in ve diğer birçok yazarın (krş. Rothenbuhler 199; Couldry 2003; Rorhenbuhler ve Coman 2005) önemli çalışmasında ima edilen bu dönüşümün ana fikri, Robert Bellah’ın (1992) ‘sivil din’ olarak isimlendirdiği olgunun hem büyük hem küçük ritüelleri için mekan olması dolayısıyla, medyanın kültürün merkezinde önemli bir rol oynayabileceği şeklindeki fikirdir. Medya için, Kennedy cinayetini (Zelizer 1993), Prenses Diana’nın ölümünü ve 11 Eylül saldırılarını ve bu saldırıların sonuçlarını (Zelizer ve Allen 2002; Hoover 2006) hatırlama gibi şeylerde böyle bir rol görmek için birçok neden vardır. Fakat medyanın çağdaş din sosyolojisi içerisinde yer alması, gazetecilikle, büyük ve küçük sosyal ve kültürel ritüellerle ya da medyanın daha geniş dini etkinlik ve süreçlerle araçsal olarak ilişkili olma tarzlarıyla sınırlı değildir. Daha önce belirtildiği gibi, geniş bir kaynak, kanal, kılık çeşitliliği içerisinde ve ticaret ve mülkiyet kültürü ile bağlantılı olarak eğlence medyası, yeni ve yeniden yapılandırılmış dini formların gelişmesini desteklemek ve teşvik etmek kapasitesine sahiptir.
Dinle ilgilenen medya araştırmacıları için, çalışma, büyük ölçüde geleneksel medya analizinin üçüncü alanına yoğunlaştı: İzleyiciler ve onların medya mesajlarını alması ve onların ‘dini’ olanın medyalaştırılmış tecrübesine katılması konularında yoğunlaştı. Bu konudaki önemli bir istisnayı, web siteleri, blogları, online toplulukları ve oyunları içeren dijital medya içeriğine büyük bir önemin verildiği, dijital medya içerisindeki din hakkında ortaya çıkan önemli süreç oluşturur. Din ve medyaya yönelik sosyal analiz, büyük ölçüde, dini araştırmalar ve medya araştırmaları alanlarında, bu alanlar arasında bir birliktelik ve medya aracılı dini sosyal bir ortamın ortaya çıkmasını tasarlamaya olanak tanıyan eğilimlerden hız kazandı. Dini araştırmalarda, bu eğilimler dini ve manevi keşiflerin gelişimine yönelik artan bir ilgi tarafından güdüleniyordu.
Wade Clark Roof (1999) ve Robert Wuthnow (1998) gibi araştırmacıların çalışmalarında temelleri atılan din sosyolojisine yönelik bu yaklaşım, Stephen Warner (1993) tarafından dinin sosyal analizine yönelik ‘yeni bir paradigma’nın daha geniş bir çerçevesi içerisinde işlendi. Warner’e göre, bu paradigma değişiminin temeli, atfedilen’ dinden, ‘elde edilmiş’ dine doğru bir yönelimdir. Din sosyolojisi araştırmalarının alanını önemli ölçüde genişletmiş olan bu paradigmanın altında bir dizi araştırma vardır. Bu değişim, kurumsal olarak yoğunlaşmak yerine dinin pratikleri tarafından daha fazla belirlenmeye doğru kayma şeklinde, Amerikan dininin doğasında daha temel bir değişimi kabul eder. Dini konularda ‘otonomi’ olarak isimlendirilen durumun yaygınlaşması (Hammond 1992) ‘arayış’ veya ‘sorgulama’ olarak isimlendirilen (Wuthnow 1998; Roof 1999) bir inanç duyarlılığına yol açtı ve bu da bireyin ellerinde iman ve maneviyat konuların da daha fazla özgürlüğün olması anlamına geliyordu. Bunun medya araştırması açısından önemli etkileri vardır. tık olarak, bu, bi reyler modernitenin sonlarında ‘kendi benini’ mükemmelleştir meye çalıştığından, otoritenin geleneksel doktrinlerden ve dini kurumlardan bireylere geçmesi anlamına geliyordu ( Giddens 1991).
lkinci önemli etki ise, dini anlamın ve dini kimliğin oluşturulmasında kullanılan sembolik ve diğer kaynaklar üzerindeki kurumsal otoritenin ortadan kalkması ile, dinin bugün gelenek sel sınırların dışında araştırılabilmesi ve bulunabilmesi, böylece medya kültürü ve medya araçlarının tüm alanının dini araştırma için potansiyel açıdan önemli olarak ortaya çıkmasıdır. Din sosyolojisindeki bu gelişme, medya araştırmalarındaki dinleyici etkinlikleri ve dinleyici alımına daha fazla önem ver meye yönelik eğilimlerdeki daha ileri gelişmelerle aynı zamana rastlar. Kurumsal ayrıcalıklardan uzağa yönelmedeki dönüşümün, bizim dinin nerede bulunabileceği ve üretilebileceği hak kındaki düşünce biçimimizi değiştirmesiyle aynı tarzda, medya araştırması gittikçe, önemli olanın medya endüstrileri veya üreticilerinin ürünleriyle neyi hedefledikleri değil, dinleyicilerin bu mesajlar ile oluşturdukları kurgulamalar ve algılamalar olduğu nu görüyor (Gauntlett ve Hill 1999). Medya enstrümantalizmin den uzaklaşmak, öyleyse, medyanın sosyal araştırmasının amacının, medya kanalı, tarzı veya formuna bakmaksızın, bütün bunların dinleyiciler tarafından kullanılma, yorumlanma ve anlamlandırılma şekline yönelmesi gerektiği anlamına gelir.
Yukarıda Warner’i anımsatır bir şekilde, dönüşüm, medya tüketimine atfedilen önemden, bu süreçte elde edilen kazanımlara doğru kayma şeklindedir. Dolayısıyla, din araştırması ve medya araştırması arasında ortaya çıkan bir birleşme vardır. Kültüre yönelik üstü kapalı bir dönüşüm içerisinde kök salması itibariyle bu birleşme, Alexander’ın (Alexander ve Smith 2002) kültürel sosyolojide ‘güçlü bir program’ diye isimlendirdiği konu ile ortak birçok şeyi paylaşır. Bununla birlikte, bu araştırma aynı zamanda aktüel olarak var olan medya ve dinin birleştiği bir durumu da inceler. Zemindeki bu birleşmenin nedeni, büyük ölçüde, kaynağı itibariyle teknolojiktir. Medya kaynaklarının geniş imkanlarını sunan ev videolarının yanı sıra, kablolu ve uydu televizyonları ile kanalların çoğalması 20. yüzyılın sonlarından beri çok hızlandı. Şimdi bir dizi çeşitlilik ve tercih olanaklarıyla kendini gösteren medya pazarının ortaya çıkması ile medyanın aşamalı olarak dijitalleşmesi, bu eğilimleri daha da hızlandırdı. Bu, bu kadar çeşitli kaynak içerisinde, aşın bir içerik çeşitliliğinin mümkün olacağı anlamına geliyordu. Din için bu, bir zamanlar kültürün resmi medyasının yayınlanabilecek din türü üzerinde değişik kontroller uygulayabilirken (Rosenthal 2002), bugün dinin medya kaynaklan için çok fazla açık pazar olması anlamına geliyor.
Bu kaynaklar hem resmi olarak ‘dini’ olanları hem de geleneksel olarak ‘kilise dışı’ veya ‘seküler’ olarak isimlendirilmiş olanları içerir. Bu ortaya çıkan dini medya pazarı, ‘demokratik’ (Hatch 1989) bir halk alanı olarak Amerikan dininin doğasını önemli şekillerde etkiler. Din sosyologlarının şimdi anladıkları gibi, çağdaş din, dine ve maneviyata yönelik eğilimleri, hem materyal hem de kavramsal (Finke ve Stark 1993) bir dizi ‘pazar yeri’ içerisinde bir tercih eylemi olarak geliştirmektedir. Bunlar güçlerinin ve önemlerinin bir kısmını, ancak yeni yüzyılda hız kazanan ‘arayış’ duyarlılığına yasallık vererek, sömürge döneminden bu zamana kadar dini ihtiyaçları karşılamanın bir serbest pazar türü olarak Amerikan Protestancılığının (özellikle) tanık olduğu taşiler için, dini açıdan belirlenmiş birçok grubun mirasını bıraktı (Schultze 1987). Bununla birlikte, tarihin başka bir mirası daha vardır ve bu 20. yüzyılın ortalarından beri dini organizasyonlar ve ilgiler tarafından üstlenilen Amerikan dininin geniş kapsamlı medyalaşması ile ilişkilidir. Örneğin, ‘neo-Evanjelikalizm’ diye isimlendiril meye başlanan olguyu kitle medyalaşmasının bir fenomeni olarak görmek için iyi bir gerekçe vardır.
Örneğin, tarihçi George Marsden (1983), Billy Graham’ın bu hareketin merkezindeki ikonik rolünün, harekete modern bir yüz vermek için Evanjelik liderler tarafından yapılan bilinçli gayretlerden ve bu çehrenin medya-kabulü bir çehre olması gerektiğine yönelik bilinçli öz değerlendirmeden doğduğunu ileri sürmüştür. Bu yüzden Graham, yönetiminin başlangıcından itibaren, dikkatli bir şekilde bir medya kuruluşu kurmuş ve bir medya figürü olarak tanınmış olan, hem bir dini figür hem de bir medya figürüdür. Graham organizasyonu bu medya yönlendirmesini, kitaplardan film ve televizyona kadar çeşitli medya organları içeri sindeki geniş üretim çalışmaları yoluyla genişletti. Heather Hendershot (2004), Graham ve diğer medya kaynaklı organizasyonların Evanjelik hareket ve genelde Amerikan dini için önemli etkilerinin olduğunu gösterdi. Bu ürünler, dini sürece sadece din ve dini kimlik hakkındaki sembol ve fikirlerin önemli bir kaynağı olarak girmedi, aynı zamanda bunlar sürekli gelişen dini bir medya ‘lezzet kültürü’ geliştirdi ve bu, son zamanların başarılı çocuk serisi Veggie Tales gibi, sürekli gelişen dini ürünler için bir temel oluşturdu (Warren 2005).
Evanjelikalizm’in popüler medya içerisinde yer almasının, o toplumun üyeleri arasında, dini ilgi ve motivasyonların ifade edilmesinde medya endüstrisinin önemli bir ortam olduğu fikrini kabule yol açtığı da ileri sürülebilir. Katolikler gibi, bazı gruplara göre, bir kimsenin medyada çalışabileceği ve ruhunu koruyup koruyamayacağı sorusu çözülmemiş olsa da (Schmalzbaur 2002), Evanjelikleri de kapsayan diğerlerine göre, medya güçlü konumdaki dindarların gayretleri sayesinde ‘iyi’ye dönüştürülebilir (Lindsay 2006). Evanjelik topluluğunun büyük üretim gayretleri başka bir önemli soruyu ortaya çıkarmıştır: dini ve manevi materyallerin sunumu için ‘dini’ ve ‘seküler’ bağlamların kendilerine göre önemleri sorunu. Yazılı basından, elektronik ve popüler müziğe kadar, medyanın geniş bir kesimi spesifik bir şekilde ‘dini’ olarak ortaya konulmakta ve dağıtılmaktadır. Daha önce ele alınan Evanjelik yayınlara ek olarak, Hıristiyan Kitap Satıcıları Birliği’nin (Christian Booksellers Association) (Borden 2007) kapsamlı ürünleri ve ‘Çağdaş Hıristiyan Müzik’ ( Contem porary Christian Music) diye isimlendirilen (Hendershot 2004) yayınlar da örnek gösterilebilir. Özel olarak, üreticiler veya izle yicilerden her biri için seküler taraftan dini tarafa -veya tersine ‘atlamanın’ mümkün olup olmadığı sorusu vardır. Böyle bir at lamanın geniş ölçüde beklenmesine ve kaydedilmesine rağmen, bunun çok sık ortaya çıkıp çıkmadığı konusunda tereddüt etmek için bazı gerekçeler bulunmaktadır (H. Endershot 2004; Hoover 2006).
Daha önce belirtildiği gibi, son yıllarda medya ve din hak kındaki araştırmalar, kurumsal ve içerik araştırmalarına olduğu kadar, dinin kabulü üzerinde de yoğunlaşma eğilimi göstermiş tir. Medya ve din araştırmalarındaki yeni paradigmalar, din ve maneviyatın başarısını, güç ve sosyal yapı gibi bazı konuların daha detaylı araştırması yerine, medya varlıkları yoluyla anlama yönünde ilerlemiştir. Genel olarak, bu çalışmaların birçoğunun amacı, dini kimliği, din ve medya alanları arasındaki ilişkilerin önemli bir kavramsal (ve metodolojik) göstergesi olarak anlamak olmuştur (Clark 2003; Hoover 2006). Tıpkı uydu yayıncılığının 1970’lerde ortaya çıkmasının yeni dini ve manevi medyalar, pratikler ve ürünler ortaya çıkarması gibi, dijital çağın daha sonraki gelişmeleri de din ve medya hak kındaki araştırmaların analitik alanını yeniden düzenlemiştir. İnternet, Dünya Geneli Ağ ( World-Wide Web) ve kişisel dijital medya bütünüyle iki açıdan önemli yeni sorular ve analiz bağlamları ortaya çıkarmıştır. Birincisi, bunlar analiz edilmeye değer yeni bir fenomen dizisi ortaya çıkarmıştır. İkincisi, bunların kendi başlarına, medya ve din arasında gelişen ilişkinin daha ge niş bir resmini temsil ettiği söylenebilir. Böyle yapmakla, bunlar otorite ve güvenilirlik ile ilgili önemli sorulan da ortaya çıkarmışlardır. Christopher Helland (2000), ‘dini çevrimiçi’ (religion on/ine) ve ‘çevrimiçi din’ (on/ine religion) arasında çok önemli analitik bir ayrım yapmıştır. Birincisi dijital alanın resmi dini yapılar ve kurumlar veya kişiler tarafından daha çok veya daha az uzlaşımsal dini amaçlar için kullanılmasını ifade eder. Bu büyük ölçüde araç olarak medya demektir. Aslında, son araştırmalar bunun dijital medyanın çoğunlukla dini amaçla kullanımı olduğunu göstermektedir (Hoover, Clark ve Rainie 2004).
Çevrimiçi din (on/ine religion) kavramı, dijital alanın, dini olmanın ve din yapmanın bütünüyle yeni yollan için bir temel oluştura bileceği fikrini çağrıştırır. Birçok araştırmacı (O’Leary 1996; Zaleski 1997; Brasher 2001), İnternet ve Web’in özel olarak bu yeni anlamları ve oluşumları tamamlayacak gibi gözüken geniş bir içerik ve kaynak dizisi sunduğunu kabul ederek bu konudaki araştırmaları devam ettirmiştir (Brasher 2001; Hoover ve Park 2002). Kısacası, içerisinde, dijital medyanın yapılanması ve etkileşiminin dini konuları ‘araştırma’ fikri ile tam uyuştuğu bir bakış açısı vardır (Helland 2004; Campbell 2005). Dijital din hakkındaki araştırma, medya ve din sosyolojisi açısından önemli olan literatür, bağlam ve alanlardan sadece bir tanesidir. Materyal kültür ve görsel kültür çerçeveleri içerisinde de önemli araştırmalar yapılmıştır. Birincisi, din ve maneviyat pratikleri üzerinde yoğunlaşır ve bu pratiklerin objeleri de içine alan, materyal bağlamlarına, inşa edilmiş çevrelere ve coğrafyalara aktarılma tarzlarını inceler (McDannell 1995; Chidester ve Linenthal 1995; Schmidt 1995; Williams 1997). Dinin materyal kültürü, bu düşünme tarzına göre, oldukça radikal bir şekilde daha önce belirtilmiş olan, Wamer’in kategorisine göre ‘kazanılmış haliyle din’ fikri üzerinde yoğunlaşan bir ‘bulunmuş’ kül türdür. Bu çalışma zorunlu olarak, hangi kurum ve tarihlerin dini ve manevi eylemlere meşruiyet kazandırdığından çok, bu pratiklerin anlam ve kimlik açısından ne oluşturduğunun önemli olduğunu varsayar. Bu yöndeki araştırma, kaçınılmaz şekilde, dini ve manevi varlıklar ve medya pazar alanı arasındaki sınırın eşiğinde yer alır. Görsel kültür alam içerisindeki çalışma, ister istemez, medya ve medyalaşma üzerine daha doğrudan odaklanmaktadır.
David Morgan (1998; 1999; 2005; 2007) birçok açıdan, (özel olarak) Amerikan dininin görsel olarak sunulma ve tecrübe edilme şekilleri üzerinde yoğunlaşan bir alanın öncülüğünü yapmıştır. Sanat tarihindeki yerleşmiş geleneklerden de alıntı yaparak, görsel resim tüketiminin Amerikan dindarlığının merkezinde yer aldığını ileri sürmüştür. Bu tür görsel bir eylem ister istemez medyalaşmayı da içerdiğinden (yani bu tür imajların üretimi bir medya fonksiyonu olduğundan), görsel kültür içeri sindeki bu çalışma, aynı zamanda, medya ve din hakkındaki bir çalışmadır. Popüler pratik fikrinin tanıtımı da ayrıca bu çalışmanın, çağdaş din içerisinde medya ve medyalaşmanın rolü hakkındaki anlayışlara katkı sağlama tarzı için önemli sonuçlara sahiptir. Bu çalışmaların birçoğu gibi, o da, zorunlu olarak kurumsal ve doktrinsel otoritelerle gerginlik halindeki pratikler üzerinde yoğunlaşır. Hem görsel kültür (Morgan 1999) hem de materyal kültür (McDannell 1995) alanlarındaki bu gerilim, otoritelerin bu obje ve pratikleri iman ve maneviyata yönelik kusurlu kaynaklar olarak kötüleme eğilimlerinde kök salmıştır. Dini yapıların ve kurumlana gücü sorunu, bu nedenle tekrar medyalaşma düşüncelerinin merkezinde yer alır. Materyal ve görsel kültür araştırmaları, aynı zamanda, bizim birkaç açıdan önemli gördüğümüz daha geniş bir bağlam içerisine yerleşir: büyük ölçüde ticari, materyal ve kültürel pazar bağlamı içerisinde medyalaşmanın gerçekleşme alanı. Daha önce belirtildiği gibi, Amerikan dini içerisindeki kamusallaşmanın uzun ve önemli bir tarihi vardır (Moore 1994). Dini medyalaşma durumunda, bu özellikle derindir ve, Amerikan dini ve seküler yayıncılık ile bağlantılı olarak, ticari yönden bağlantılıdır (Underwood 2002; Nord 2004; Borden 2007). Aynı zamanda, çağdaş Batı’da pazarlar ve pazarlamacılığın dini pratikler için hangi şekillerde giderek önemli bir yer oluşturduğunu inceleyen ve sürekli gelişen bir literatür vardır (Belk, Wallendorf ve Sherry 1989).
Dine ve maneviyata pazarlar açısından bakmak, ‘din’ ve ‘maneviyat’ ile kastedilen şeyin sınırlarını da genişletir. Örneğin, sözüm ona Yeni Çağ maneviyatlarının özellikle değişik türden pazarlarda yer aldığı ve daha geleneksel inançlara göre otorite ve güvenilirlik sorunları ile daha az ilgilendiği söylenebilir. Bu duyarlılıklar gelişmeye devam ettikçe, yeni medyalar da gelişti ve yeni dini medya pazarları (özellikle yayıncılıkta) ortaya çıktı (Emerich 2006; Einstein 2007). Kuşak farklılıkları ve özellikleri de, dinin medyalaşması hakkındaki önemli çalışmaların temelini şekillendirir. Basitçe ortaya konulursa, nesiller arasında medya tüketim şablonları ve karşılama pratikleri açısından önemli farklılıklar vardır. Bu alandaki birçok çalışma, medya ve din arasındaki kesişimin özellikle önemli gözüktüğü, gençlik ve gençlik kültürü üzerinde yoğunlaştı. Gençler nispeten medyanın daha yoğun kullanıcılarıdır ve diğerlerine göre dinle nispeten daha az ilgilenirler, ama aynı zamanda daha çok dini temelli medya gençlik pazarına sunulmaktadır (Clark 2003; Hendershot 2004). Bu, iki soruşturma kanalı açmaktadır: birincisi, gençlere sunulan medyanın dine katılım ve ilgiyi artırabilmesi için hangi tarzda sunulacağına, ikincisiyse, ‘seküler’ medyanın daha genç izleyiciler tarafından dini ve manevi tarzlarda nasıl okunabileceğine yöneliktir. Bu ikinci yön, açıkça, burada incelemekte olduğumuz genel tema ile bağlantılıdır: içerisinde, medya bağlamının dini anlam ve kimliği inşa et me ve yeniden yapılandırma için önemli bir çerçeve oluşturduğu bakış açısı. Örneğin, Lynn Schofield Clark (2003), genç izleyicilerin manevi -ve dini-kaynaklı medya içeriğini, potansiyel olarak yeni kimlik konumlarının ve türlerinin oluşumuna götürecek şekilde, özel durumlarda nasıl karşıladığı ve yorumladığını göstermiştir. Bir araştırma alanı olarak medya, ister istemez, uluslararası ve küresel boyutlardaki araştırmaları da yönlendirir. Devam etmekte olan küreselleşme süreci birçok açıdan bir medya olgusu dur. Uluslararası iletişimin hızı ve genişliği, sosyal, kültürel, ekonomik ve politik ilişkilerin gittikçe daha fazla yerel-ötesi ve ulus-aşkın olduğu bir duruma yol açmıştır. Ayrıca, bu şekilde inşa edilen küresel bağlam, daha önceden ayrı olan kültür, sos yal boyutlar ve bağlamların kaynaştığı ve yeni kültür adalarının oluştuğu bir durumu ortaya çıkarmıştır (Ginsburg, Abu-Lughod ve Larkin 2002; Appadurai 1990).
Dahası, bu bağlam içerisinde, dinin medyalaşması sosyal araştırma ve inceleme açısından git tikçe önemli olmaktadır. Birincisi ve en önemlisi, küresel dini temsil, anlayış ve çatışma için medya çok açık bir ortam sağla maktadır. Örneğin, uluslararası gazetecilikte dinin betimlenme şekli, ulus içi ve ulus dışı bağlamlarda dinin anlaşılma şeklinin temelini oluşturmaktadır. Bu 11 Eylül saldırılarını ve bu saldırıların sonuçlarını çevreleyen olaylarda çok açıkça görülmüştür. Fakat yeni ortaya çıkan ve medya ile din üzerine küresel bağlamda yoğunlaşan diğer araştırmalar da vardır. Açıkçası, bir çoğu, dinin medyada temsili ve değişik türden dini kaygılarla yapılan medya üretimindeki açık bir patlama ile 11 Eylül saldırılarından bu yana değişmiştir. Araştırmacılar, dijital medyanın Müslüman kurum ve organizasyonlar tarafından kullanılmasının yanı sıra, lslamiyet’in, lnterneti ve Web’i de içeren değişik bağ lamlarda sunumunu araştırdılar. Bununla birlikte, daha tahrik edici bir araştırma alanı, Müslüman dünyasındaki medyalaşmanın lslam’ı küresel bağlamda yeniden şekillendirme konusunda ne kadar yönlendirici olabileceğine yönelik ortaya çıkan ilgi içerisinde yer almaktadır (Kraidy 2002). Örneğin, Nabil Echchaibi (2007) Ortadoğu’da yeni uydu yayını ağlarının ortaya çıkmasının, lslam’ın daha yeni ve daha medya kaynaklı formlarının ifa de edilmesine ve gelişmesine neden olduğunu ve Müslüman dünyasında kültürel mayalanmayı teşvik ettiğini ileri sürmüştür. Bu durum, lslam, medyalaşma yoluyla küresel kamuoyu söyleminde ve küresel temsilde farklı bir konuma geldikçe, daha derin dönüşümlere yol açabilir. Özel yerel bağlamlardaki kültürün ve dinin medyalaşmasını incelemek için de bir dizi araştırma başlamıştır ( Ginsburg, Abu Lughod ve Larkin 2002).
Medyanın yerel kültürlerle ilişkisi ko nusundaki baskın görüşe karşı olarak, birçok araştırmacı, baskın yerel kültürlerden başka, bu yerel kültürlerin gittikçe küresel medya ile daha fazla diyalog ve görüşme içerisinde olduğunu, bunun da yeni medya formlarına, yeni pratiklere ve kimliklere yol açtığını göstermiştir (Meyer ve Moors 2005). Örnekler, kır sal Avustralya’daki dağınık kimlik pratiklerinden (Ginsburg 2006), Mısır’daki popüler dini pratiklere (Hirschkind 2006), oradaki kadın algısına (Abu-Lughod 2002), Hindistan’daki Hint filmi kabulüne (Dwyer 2006) kadar değişir. Bu örneklerde, medya ve din hakkındaki araştırmaların gelişimini şekillendirmiş olan bir tema ile sürekli bir uyum vardır: sadece ‘araçsal’ bir ilişki anlayışından uzaklaşma ve içerisinde din ve medyanın sürekli daha fazla kaynaştığı daha nüanslı ve karmaşık analiz yollarına yönelme. Daha önce belirtildiği gibi, Bali bombalamaları, Madrid treninin bombalanması ve 2005’te Londra metrosunun bombalanmasının yanı sıra, 11 Eylül olayları, din meselelerini medya söyleminin ve medya araştırmalarının merkezine taşıdı. Biz artık sosyolojik medya araştırmalarının, din sorununa referansta bulunmaksızın gerçekleşebileceği bir durumla karşılaşamayız. Aynı şekilde, din araştırmaları da medya, medya sembolizmi ve medyalaşma süreci ile sürekli artan bir ilişki içerisindedir. Henüz yapılması gereken çok şey var. Din sosyolojisinde medyanın rolü konusunda daha kesin ve kapsamlı açıklamalar yapmadan önce araştırılması gereken bir dizi konu ve olgu bulunmaktadır.
Peter B. Clarke – Din Sosyolojisi Çağdaş Gelişmeler,syf:149-175
KAYNAKLAR
ABU-LUGHOD, ULA (2002). ” Egyptian Melodrama: Technology of the Modem Subject?” in Faye Ginsburg, Ula Abu-Lughod, and Brian Larkin (eds.), Media Worlds: Anthropology on New Terrain. Berkeley: University of California Press, 1-38. ALEXANDER, JEFFREY, and SMITH, PHILIP (2002). “The Strong Pro gram in Cultural Theory”. lnjonathan H. Turner (ed.), Handbook o!Sociological Theory. New York: Kluwer Academic/Plenum Pub lishers, 135-50. APPADURAI, ARTUN (1990). “Disjuncture and Difference in the Global Cultural Economy”. Public Culture, 212: 1-24. BADARACCO, CLAIRE (2004). Quoting God· How Media Shape ldeas about Religion and Culture. Waco, Tex.: Baylor University Press. BELK, RUSSELL W., WALLENDORF, MELANIE, and SHERRY, JOHN F. jr. (1989). “The Sacred and the Profane in Consumer Behavior: Theodicy on the Odyssey”. journal of Consumer Research: An ln terdisciplinary Quarterly, 16: 1-38. BELLAH, ROBERT (1992). Th e Broken Covenant: American Civil Re ligion in a Time ofTrial Boston: Beacon Press. BORDEN, ANNE (2007). “What Wouldjesus Buy? Christian Booksell ers Negotiate Ministry and Markets”. in Lynn Schofield Clark (ed.), Religion, Media, and the Marketplace. New Brunswick, NJ: Rutgers University Press, 67-89. BRASHER, BRENDA (2001). Give Me That Online Religion. San Fran cisco: jossey-Bass. BRUCE, STEVE (1990). Pray TV Televangelism in America. New York: Routledge. _ __ BUDDENBAUM, JUDITH M. (1986). “Analysis of Religion News Cover age in Three Major Newspapers” .joumalism Quarterly, 63: 60�. (1988). “The Religion Beat at Daily Newspapers”. Newspaper Researchjournal, 9: 57–09. CAMPBELL, HEIDI (2005). Exploring Religious Community On/ine: We Are One in the Network. London: Peter Lang. CAREY, JAMES (1989). “Media Rituals”. Repr. in idem, Communica tion as Culture: Essays on Media and Society. Boston: Unwin Hyman, 13-36. CHIDESTER, DAVID, and LINENTHAL, EDWARD TABOR (eds.) (1995). American Sacred Space. Bloomington, lnd.: Indiana Uni versity Press. CLARK, LYNN SCHOFIELD (2003). From Angels to Aliens: Teenagers, the Media, and the Supernatural New York: Oxford University Press. COULDRY, NICK (2003). Media Rituals: A Critical Approach. London: Routledge. DART, JOHN, and ALLEN, JIMMY (1993). Bridging the Gap: Religion and the News Media. Published report of the Freedom Forum First Amendment Center, Vanderbilt University. DAWSON, LORNE, and COWAN, DOUGLAS (eds.) (2004). Religion Online/Online Religion: Finding Faith on the lnternet. New York: Routledge. DWYER, RACHEL (2006). Filming the Gods: Religion and lndian Cin ema. Landon: Routledge. ECHCHAIBJ, NASIL (2007). “From the Pulpit to the Studio: Jslam’s ln temal Battle”. Media Development, 1: 16-19. EINSTEIN, MARA (2007). Brands of Faith: Marketing Religion in a Commercial Age. Landon: Routledge. EMERICH, MONICA (2006). “The Spirituality of Sustainability: Heal ing the Self to Heal the World Through Healthy Living Media” (Ph.D. dissertation, University of Colorado). FINKE, ROGER, and STARK, RODNEY (1993). The Churching of America, 1776-1990: Winners and Losers in Our Religious Econ omy. New Brunswick, NJ : Rutgers University Press. FRANKL, RAZEELLE (1987). Televangelism: The Marketing of Popular Religion. Carbondale, Jll.: Southern Illinois University Press. GADDY, GARY, and PRITCHARD, DAVID (1985). “When Watching Religious TV is like Attending Church”. jo urnal of Communica tion, 35/1 : 123-31. GAUNTLETT, DAVID, and HILL, ANNETTE (1999). TV Living: Tele v ision, Culture, and Everyday Life. London: Routledge. GERBNER, GEORGE, GROSS, LARRY, HOOVER, STEWART, MOR GAN, MICHAEL, SIGNORIELLI, NANCY, WUTHNOW, ROBERT, and COTUGNO, HARRY (1986). Religion and Televi sion: The Annenberg-Gallup Study of Religious Broadcasting. Philadelphia: The Annenberg School of Communications. GERGEN, KENNETH (1991). The Saturated Seli Dilemmas of ldentity in Contemporary Life . New York: Basic Books. GIDDENS, ANTHONY (1991). Modernity and Self-!dentity: Seli and Society in the Late Modern Age. Stanford, Calif.: Stanford Univer sity Press. GJNSBURG, FAYE (2006). “Rethinking the Digital Age”. Paper pre sented to the Conference on Media Change and Social Theory, Oxford University, 7 September. _ _ ABU-LUGHOD, ULA, and LARKIN, BRIAN (2002). “lntroduc tion”. in eadem (eds.), Media Worlds: Anthropology on New Ter rain. Berkeley: University of Califomia Press, 1-38. HADDEN, JEFFREY K., and SHUPE, ANSON (1988). Televangelism: Power and Politics on God’s Fr ontier. New York: Henry Holt and Co. _ _ and SWANN, CHARLES (1981). Prime-Time Preachers: The Growing Power of Televangelism. Reading, Mass.: Addison Wesley. HAMMOND, PHILLIP E. (1992). Religion and Personal Autonomy: Th e Th ird Disestablishment in America. Columbia, SC: University of South Carolina Press. HANGEN, TONA (2002). Redeeming the Dial: Radio, Religion, and Popular Culture in America. Chapel Hill, NC: University of North Carolina Press. HATCH, NATHAN O. (1989). The Democra tization of American Ch ris tia nity. New Haven: Yale University Press. HELLAND, CHRISTOPHER (2000). “Online-Religion / Religion-Online and Virtual Communitas”. in Jeffrey K. Hadden and Douglas E. Cowan (eds.), Religion on the lntemet: Research Prospects and Promises. New York: JAI Press, 205-23. _ _ (2004). “Popular Religion and the World Wide Web: A Match Made in [Cyber] Heaven”. in Dawson and Cowan (2004-), 23-35. HENDERSHOT, HEATHER (2004). Shaking the World forjesus: Media and Conservative Evangelical Culture. Chicago: University of Chi cago Press. HIRSCHKIND, CHARLES (2006). The Ethical Soundscape: Cassette Sermons and lslamic Counterpublics. New York: Columbia Uni versity Press. HOOVER, STEWART M. (1988). Mass Media Religion: The Social S ources of the Electronic Church. Newbury Park, Calif.: Sage. _ __ (1998). Religion in the News: Faith andjoumalism in American Public Discourse. Newbury Park, Calif.: Sage. HOOVER, STEWART M. (2006). Religion in the Media Age. London: Routledge. _ _ and PARK,JIN KyU (2002). “Religion and Meaning in the Digi tal Age: Field Research on Intemet/Web Religion”. Paper pre sented to the Association of lntemet Researchers, 3.0, Maastricht. and VENTURELLI, SHALINI (1996). “The Category of the Re ligious: The Blindspot of Contemporary Media Theory?” Cultural Studies in Mass Communication, 13: 251-65. _ _ CLARK, LYNN SCHOFIED, and RAINIE, LEE (2004). Faith On/ine: A Report of the Pe w Internet in American Life Project. Ar lington, Va.: Pew lnternet in American Life Project. HORSFIELD, PETER (1984). Religious Television: Th e American Ex perience. New York: Longman Press. HUNTER, JAMES D. (1992). Culture Wa rs: The Struggle to Define America. New York: Basic Books. able KRAIDY, MARWAN (2002). “Arab Satellite Television: Between Re gionalization and Globalization”. Global Media jo urnal, 11 avail at <http://lass.calumet.perdue. kraidy.htm>. edu/cca/gmj/fa02/gmj LICHTER, S., ROBER, ROTHMAN, STANLEY, and LICHTER, UNDA S. (1986). Th e Media Elite. Baltimore: Adler and Adler. LINDSAY, MICHAEL (2006). “Faith in the Corridors of Power: Reli gious Identity and Public Leadership” (Ph.D. dissertation, Prince ton University). MARSDEN, GEORGE (1983). “Preachers of Paradox: The Religious New Right in Historical Perspective”. in M. Douglas and S. Tipton (eds.), Religion and America. Boston: Beacon Press, 150-68. MARTIN-BARBERO, JESUS (1997). “Mass Media as a Site of Resacrali zation of Contemporary Cultures”. in Stewart M. Hoover, and Knut Lundby (eds.), Rethinking Media, Religion and Culture. Beverly Hills, Calif.: Sage, 102-16. MCCLOUD, SEAN (2004). “Popular Culture Fandoms, the Boundaries of Religious Studies, and the Project of the Self”. Culture and Re l igion, 412: 187-206. McDANNELL, COLLEEN (1995). Material Christianity: Religion and Popular Culture in America. New Haven: Yale University Press. MEYER, BiRGiT, and MOORS, ANNELIES (2005). “lntroduction”. in e adem (eds.), Religion, Media, and the Public Sphere. Blooming ton, Ind.: Indiana University Press, 1-28. MITCHELL,JOLYON (1999). Visually Speaking: Radio and the Renais s ance of Preaching. Edinburgh: T & T Clark. MOORE, LAWRENCE (1994). Selling God· American Religion in the Marketplace of Culture. New York: Oxford University Press. MORGAN, DAVID (1998). Visual Piety: A Historyand Theoryof Popu lar Religious lmages. Berkeley: University of California Press. _ __ (1999). Protestants and Pictures: Religion, Visual Culture, and the Age of American Mass Production. New York: Oxford Univer sity Press. _ __ (2005). The Sacred Gaze: Religious Visual Culture in Theory and Practice. Berkeley: University of Califomia Press. _ __ (2007). The Lure of Jmages.-A History of Religion and Visual Media in the United States. London: Routledge. NORD, DAVID PAUL (2004). Faith in Reading: Religious Publishing and the Birth of Mass Media in America, 1790-1860. New York: Oxford University Press. O’LEARY, 5TEPHEN D. (1996). “Cyberspace as 5acred 5pace: Commu nicating Religion on Computer Networks”. joumal of the Ameri can Academy of Religion, 64/4: 781-808. PARKER, EVERETT, BARRY, DAVID, and 5MYTHE, DALLA5 (1955). The Television-Radio Audience and Religion. New York: Harper. PECK, JANICE (1993). The Gods of Televangelism. Cresskill, NJ: Hampton Press. RITZER, GEORGE (1996). The McDonaldization ofSociety: An lnves tiga tion into the Changing Ch aracter of Contemporary Social Life . Thousand Oaks, Calif.: Pine Forge Press. ROOF, WADE CLARK (1999). Spiritual Marketplace: Baby Boomers and the Remaking of American Religion. Princeton: Princeton University Press. ROSENTHAL, MICHELLE (2002). “Turn it Off: TV Criticism in Chris tian Century Magazine, 1946-1960”. in Stewart M. Hoover and Lynn Schofield Clark (eds.), Practicing Religion in the Age of the Media: Explorations in Media, Religion, and Culture. New York: Columbia University Press, 138-62. ROTHENBUHLER, ERIC (1993). Ritual Communication: From Every day Conversation to Mediated Ceremony. Newbury Park, Calif.: Sage. _ _ and COMAN, MIHAl (2005). Media Anthropology. Newbury Park, Calif.: Sage. SCHMALZBAUR, JOHN (2002). “Between Objectivity and Moral Vi sion: Catholics and Evangelicals in American Journalism”. in ! 111 Stewart M. Hoover and Lynn Schofıeld Clark (eds.), Practicing Re l igion in the Age of the Media: Explorations in Media, Religion, and Culture. New York: Columbia University Press, 165-87. SCHMIDT, LEIGH ERIC (1995). Consumer Rites: The Buying and 5-lling of American Ho/idays. Princeton: Princeton University Press. SCHULTZE, QUENTIN (1987). “The Mythos of the Electronic Church”. Critical Studies in Mass Communication, 4/3: 245-61. _ __ (ed.) (1990). American Evangelicals and the Mass Media. Grand Rapids, Mich.: Academie Press. SiLK, MARK (1995). Unsecular Media: Marking News of Religion in America. Urbana, Ill.: University of Illinois Press. STOUT, DANIEL, and BUDDENBAUM, JUDITH (eds.) (1996). Relig ion and Mass Media: Audiences and Adaptations. Thousand Oaks, Calif.: Sage. _ __ (eds.) (2001). Religion and Popular Culture: Studies on the In teraction ofWorld Views. Ames, la.: lowa State University Press. UNDERWOOD, DOUG (2002). From Yahweh to Yahoo!: The Religious Roots of the Secular Press. Urbana, Ill.: University of Illinois Press. WARNER, R. STEPHEN (1993). “Work in Progress toward a New Paradigm for the Study of Religion in the United States”. American jo urnal ofSociology, 98/S: 1044-93. WARREN, HILLARY (2005). There’s Never Been a Show Like Veggie Ta /es: Sacred Messages in a Secular Ma rket. Walnut Creek, Calif.: AltaMira Press. WILLIAMS, PETER (1997). Houses of God: Region, Religion, and Ar chitecture in the United States. Urbana, Ill.: University of Illinois Press. WUTHNOW, ROBERT (1998). After Heaven: Spirituality in America since the 19505. Berkeley: University of Califomia Press. ZALESKI, JEFFREY (1997). The Soul of Cyberspace: How Ne w Tech nology is Changing our Spiritual Lives. New York: Harper Collins. ZELIZER, BARBIE (1993). Co vering the Body: Th e Kennedy Assassina tion, the Media, and the Shaping of Collective Memory. Chicago: University of Chicago Press. _ _ and ALLEN, STUART (2002). journalism after September 11. New York: Routledge.
KUMA ÔNER1LER1 Aşağıdaki kaynaklar önerilmektedir: Clark (2003); Ginsburg, Abu Lughod, and Larkin (2002); Hendershot (2004); Hoover (2006); Lynch (2005); Meyer and Moors (2006); Morgan (2007); Rothenbuhler and Coman (2005); and Underwood (2002).