Kategoriler: Yakın Tarih

Devlet Dini Kurtarıyor! (3.Yazı ve Son )

Devlet Dini Kurtarıyor! (4)

Başlangıçta devlet dine karşı tavırlarım ‘ ‘dinin özüne dönmek’ ’ ve dini inancı her tür hurafeden arındırmak ve dini, “gerici din adamlarının zararlı etkilerinden kurtarmak“ (14) gibi gerekçelere dayandırmıştır.

“Dinin özüne dönmek“ ve “gerici din adamlarının zararlı etkilerinden dini kurtarmak’ ’ gibi temellere dayanan dini reformasyonun baş uygulayıcısı yukarıda da söylediğimiz gibi en başta Diyanet İşleri Reisliği olmuştur.

Diyanet İşleri Reisliği, tamamen dini hayatın devlet gözetiminde bulundurulması ve devletin izin verdiği ölçüde bir dini hayatın teessüs edilmesi adına kurulduğu için, 1924 – 1941 yılları arası Diyanet İşleri Reisliği yapmış olan Rıfat Börekçi de, “sadece eline
kalem verilmiş bir koltuk hocası olarak, yukarıdan gelen emirleri tebliğ ve evrakı imzalamakla” (15), 17 yıllık başkanlık dönemini tamamlamıştır.

Başkanlığın görevi bu olunca da, din hizmetlerinin ve din alimlerinin inkilaplarla birlikte zorlaşan -maddi, manevi- hayat şartlarına kulak verilmiyor, onların dertlerine bırakın derman olmayı, şikayetleri bile dinlenmiyor ve hatta inkilabın getirdiği espri ile din görevlisi apoletli kişiler karşısına alınmış oluyordu.

Bu durumda, madden ve manen bir cendere içerisine sıkıştırılmış olan din hizmetlileri de (hademe-i hayrat), seslerini duyurmak için, milletin temsilcisi olan TBMM’ye müracaattan başka çare bulamıyorlardı.

Diyanet işleri Başkanlığına bağlı bulunan din hizmetlerinin; hademe-i hayratın, TBMM’ye sundukları, içinde bulundukları maddi-manevi sıkıntılarım dile getiren şikayetnamelerinden bir tanesini önemine binaen buraya almak istiyorum:

“Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisi

Muhterem Azalarına

Konu: Hayrat -ı Şerife Umumi Merkezinin, din hizmetlileri (hademe – i hayratın, meslekî ve ihtiyarî istekleri hakkında…

“Bizler hayrat hademesi olarak imamlar, vaizler, hatipler, müezzinler, kayyumlar…, hülasa din hizmetlileri olarak ne büyük sıkıntı ve sefalet içinde olduğumuzu siz vekillerimize anlatmak istiyoruz. Bizler, dinimize ve vatanımıza ve milletimize hizmet etmek için en zor şartlarda çalışmış olduğumuz yetmiyormuş gibi şimdi de, hayrat hademesi kadrolarında tenkise (azalmaya) gidilerek, bir çok görevlimiz madden ve manen sefalete itilmekte ve kadro dahilinde bulunanlar da büıbir meşakkat ve ızdırap içinde vazifelerine devam etmektedirler.

Bu hale rağmen şimdi de çoğu hizmetlilerimiz (müftü, vaiz ve hatipler), sanki birer millet düşmanı, vatan düşmanı imişçesine sürekli tazyik, tahkir ve tedhiş alunda bulundurulmakta ve hükümet gözetiminde kalmaktadırlar. Vatana, millete ve yüce dine hizmetten başka amacı olmayan hademe-i hayrat’a reva görülen davranışlar bizi cidden çok üzmektedir. Memleketin içinde bulunduğu durumu gözönüne alarak (artık dini karakterli isyanların kendini göstermeye başladığı günlerdir), sanki milletimizi geri bıraktıranlar sırf din hizmetlileri imişçesine, din hizmetlilerine karşı uygulanan baskı ve manevi tazyik, milletimizin dini hayatını her gün biraz karanlığa iter durumdadır.

Durumun gözönünde bulundurularak, hademe – i hayrat’ın, din hizmetlilerinin durumlarıyla biraz daha yakından alakadar olmanızı ve din hizmetlilerine en azından asgari geçim şartlarını temin edici maddi menfaatler verdirmenizi, milletin vekilleri olarak sîzlerden istirham eyleriz.”(16)

TBMM. Üyeleri Din Hizmetlilerini Yok Sayıyor

Din hizmetlileri, milletin vekilleri olarak gördükleri kişilerden hiç bir müsbet cevap alamayınca ve hatta kendilerine yapılan baskı ve tazyikin hergün biraz daha artması dolayısıyla çeşitli zamanlarda yine TBMM’ye şikayetlerini ulaştırma durumunda kalmışlardı. Bu sefer çekmiş oldukları ızdırapları ve reva görüldükleri mahrumiyetleri anlatırken, -sadra şifa olur düşüncesiyle- cumhuriyet öncekinin uygulamaları da yer yer kötülemekten geri kalmıyorlardı. Çünkü eskiyi kötü göstermek ve aleyhinde bulunmakla ancak haklarının alınabileceğine ve değer kazanacaklarına dair bir kanaate sahip olmuşlardı.

Gerçekten de devlet tarafından yeniye ayak uyduran din hizmetlileri “münevver”, “aydın”, eskiyi arzulayanlar da “mürteci“ ve yobaz ilan olunan din hizmetlilerinin genelde de sonu, idamla noktalanıyordu.

Hademe-i Hayrat’ın; din hizmetlilerinin, milletin vekilleri adıyla ikinci kez TBMM azal arına gönderdikleri arîza’da şunları dile getiriyorlardı:

Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisi Muhterem Üyelerine…

“Maddî maaştan ziyade manevî ecrin tesiri altında asırlardan beri İslâmî eser ve müesseselerin hakiki ve samimi hizmetkârı olan cemiyetimiz ferdleri öteden beri Vakıflar İdaresinin adalete uymayan icraat ve kararlan karşısında şahıslarının değil, İsâm Medeniyetinin haşmetli bir abidesi olan eskilerin İnsanî ve dinî eserlerinin zeval bulmakta olduğunu görmekle hâsıl olan elîm tesirlerini, İslâmiyetin hizmetkân ve milletin işlerinin düzenleyicisi olan muhterem Millî Meclisimize arz ve iblâ etmekle yalnız nefislerini değil, mensup oldukları din ve millete de hizmet etmiş olacaklarına kanidir.”

“Şart ve bekâ tesis ve temin edilmedikçe her eserin yok olmağa mahkûm olacağı ve görülen tecrübeler cansızlann bile bir hizmet ve bekâ hakkına sahip bulunduğunu teyit etmekle müdafaa ve himayeden mahrum her müessesenin adetâ bir yetim gibi boynu büküleceği tabiat kanunu muktezasından bulunduğu cihetle her müessirin tevlîd-i eserden evvel onun bekâsının şan ve lüzumunu teemmül ve te’min etmesi iktiza ettiğine iman eden eslâf, her biri kuvvetli bir medeniyetin tebcîl ve ta’zîme şayan hayat sahibi birer delili olan dinî eserleri vücuda getirmekle yalnız asırlannı imar değil, ahlâfını da terbiye eden ve her biri bugüne kadar nâmım İslâmiyet ve insaniyetin siciline demir kalemler ile hâkk ederek kendilerinden sonra gelenlerin büyük hürmetlerini de temin eyleyen vakıf sahibi olan hazretler tescil ettirdikleri vakıfnamelerle o müesseselerin hayat ve bekâlannın teminini de düşünmek lüzumunu ihmal etmemişlerdir.”

“Geçmişlerimizin nazardan uzaklaştırmadığı şu ihtiyada rağmen kanun ve idarede vuku’a getirilen tadilâtın, zamanın zorlamaları lüzumu kadar takdîr edilmeden vücud bulması, bugün kıymetleri bütün manâsıyle cihan değer eslâfın o eserlerinin bir çoğunu yok ettiği gibi elde kalabilenlerin de tahrip vesile ve sebeblerinin önüne geçilmesini (…) Muhterem Heyetinizden tazarrû ve niyaz etmektedirler.”

“Külfetin nimete göre olması ve paranın satın alma gücünün de her dakika azalmakta bulunması cihetiyle asırlarca zaman evvel değü, bundan bir kaç sene evvel bile refah temin eden bir servetle bugün nefsine bakmak imkân haricine çıktığı halde evkaf varidat ve mesarifatı hususunda satın alma nisbetinin nazar-ı dikkata alınmaması yüzünden çoğalması, banilerinin bile ruhunu tazîb eden harabî içinde o eslâf eserleri bugün hadimleri ile beraber birer sefalet heykeli gibi mületin varlığına temas eden bir sürü acı hakikatler anlatıp inliyolar.”

Filhakiki asırlarca evvel takdir olunan bil ücretle o muazzam eserlerin hizmetleriyle vazifelendirilen bugünün hâdimleri (hizmetlileri): en ibtidaî bir cemiyet arasında yaşayacak kadar bile bir nimete sahip olmak şöyle dursun, aynı idarenin diğer memur ve müstahdemleri nisbetinde de bir himaye’ye sahip bulunmadıkları için kendi ve ailelerinin boş midelerini ölmeyecek kadar doldurabilmek imkânını asil hizmetlerinden ziyade harici mesaileri ile elde edebildikleri cihetle beşerî kanunların üstünde bir iradeye ve hükmünü zorla kabul ettirmek kuvvetine sahib olan tabiat kanununun te’siri altında vazifelerini ihmal ede geldikleri gibi taahhüt ettikleri vazifenin ulviyetini de takdir etmelerine rağmen din hizmetlilerinin beşeriyetin nazarlarına arz ettiği sefalet manzarasının kaldınlması karşısında liyakat sahihleri daha maddi ve kendileri için daha faydalı hizmeüere rağbet ederek o eserler geçen zamanla mütenasip bir ihmal ile hayatlarını idâmeye muktedir olamıyorlar.” (17)

Hayrat hademesi, yani imamlar, vaizler, hatibler, müezzinler, kayyımlar… sefalet içinde bulunduğu gibi ailelerinin boş midelerini dolduracak maddî bir imkâna da sahip değillerdi. Hattâ sair devlet memurlarına pahalılık zammı olarak verilen paradan bu masum insanlar hiç bir şekilde istifade edemiyorlardı.

Bu görevlilerin bağlı olduğu Diyanet Teşkilâtı hiç bir zaman kendi görevlilerinin dert ye dileklerine hiç bir zaman tercüman olamamıştır.

Din Görevlilerinden Diyanet İşleri Başkanlığına:

Gölge Etmeyin Başka ihsan İstemeyiz.”

Bırakın Diyanet işleri Başkanlığının din hizmetlerinin dertleriyle ilgilenmesini, din hizmetlilerinin “gölge etme başka ihsan istemem’’ dedirtecek kadar, Diyanet İşleri Başkanlığından büyük baskı ve ilgisizlik görmüşlerdir.

Aşağıda vereceğimiz belge devlet ve diyanet ortaklığıyla din hizmetlilerini ezen mekanizmaya iyi bir örnek teşkil edecektir. Belge, cenderenin din görevlilerini ve teşkilatını nasıl içine alıp sıktığını ve perişan bir hale getirdiğini göstermektedir.

Bütçemize konulmuş olan Hademe-i Hayrat tahsisatının halen ve atiyen tezyidi imkânı olmadığı cihetle bugün mevcut hademe-i hayrat maaşlarının tezyidine mahal görülmemekte, halbuki gerek Makam-ı Senavari gerek Muvazene-i Maliye Encümeni, Hayrat-ı Şerife Müstahdeminin terfihi hususunu istihdaf etmektedir.”

“Mevcut kadroda vazifeye dahil olan Hayrat-ı Şerife hizmetlilerinin mevcut tahsisatlar ile terfihi imkân dahilinde olmadığı sakıt idarenin de nazar-ı dikkatini celb etmiş olmalıdır ki tutulan sakîm usulün kısmen tamirine matuf bazı mahallerde “tasnif Unvanın ile tedbirler ittihazına mecbur olmuş ise de bu tedbirlerin de tatbikine bir çok mahzurları ve noksanları ve haksızlıkları ihtiva ettiği ve bu cümleden bazı camilerde bir imam yerine üç ve bir iki müezzin yerine on, onbır ve bir kaç kayyım yerine on-onbeş kayyım istihdam edilmekte bulunduğu

görülmüş ve bunların hepsine verilen tahsisat ile hakikî miktara indirilerek hizmetlilerin tamamıyla temin edilmiş olacağından bundan sonra aşağıdaki madde ve kararlara bir şekilde muamele icrası hizmetlilerin menfaatine daha lâyık ve daha münasib görülmüştür.

“1- Camilerden müteaddit imamı bulunanların imametlerden birinin yapılmayıp vazifenin mevkuf tutulması suretiyle imamların bire indirilmesi ve kadromuzdan maaş olan hayrat hademesinden sair hizmetlerde müstahdem ve vazifesine hakikî bir lüzum görülmeyen kimseler varken hademe-i hayrat tertibinden vazifeleri olmayanı tevcih yapılması ve aynı cami imametinin intıilâlinde imametin hatip uhdesine tevcîhi ile imamet ve hitabet vazifesini bir zatın uhdesinde toplanması elzem olduğu.”

“2- Hitabet vazifesinin intıilâlinde mezkûr vazifenin doğrudan imamın uhdesine tevcîhi suretiyle vazifelerin tevhîdi.”

”3- Müezzinlik ile kayyımlığın bir tek şahsın uhdesinde toplanması caiz ve hattâ lâzım olduğuna nazaran müzezinlik ile kayyımlığın bir zat uhdesinde toplanmasının temini cihetine gidilerek kadrolardaki fazlalığın izalesi.”

“4- Geçen maddelerde isimleri zikr olunan hizmetlerden ayrı olan ve ikinci derecede hizmetlerden bulunan cüz, devir, va’z, ferraş…gibi vazifelerin intıilâlinde katiyyen tayin mu-amelesi yapılmayıp hemen bilgi verilmesi.”

”5- Camilerde ifası şart olan fer’i vazifelerden; buharîhân, müslimhân, şifâ, mesabihhân, şeyhü’l-kurrâ, dersiam ve hutbe, cüzhân, eczâ, devir, muvakkit, mahyacı vazifelerinden başka uhdelerindeki vazifelerine mukabil “vazife” tertibinden maaşları bulunan hayrat hizmetlileri ile türbedârlar ve türbelerdeki ifası şart olan vazifeler Kânunîevvel 1926 tarihinden itibaren lâğvedilmiş olduğundan kadrodan tenzili.”

”6- Türbedârlar hakkında Vekiller Hey’eti (Bakanlar Kurulu) Kararının tamamen tatbik olunması iktizâ ettiğinden mezkûr hizmette istihdam olunması hasebiyle tahsisat olan türbedârlara ilk inhilâl edecek hizmetler teklif edilerek tevcîhi ve istinkâf ettikleri takdirde maaşlarının derhal kesilmesi ve bildirilmesi.”

“7- Camilerde inhilâl eden vazifelere yanmış ve yıkılmış camilerin hizmetlileri mev-cutken hariçten müracaat edeceklere Hayrat Hademesinin vazifelerinin kat’iyyen tevcih olun-maması ve yanmış ve yıkılmış camilere ait bir adet listenin gönderilmesi.”

“Yukarıdaki maddelerin tatbikî hususunda iktiza eden muamelenin ifası ehemmiyetle ve ta’mîmen teblîğ olunur efendim.” (19)

Hasan Hüseyin Ceylan – Din Devlet İlişkileri Cilt.2 syf.61-72

DİPNOTLAR

1- Egyptian Gazette, 4 Mart 1926, Orhon Koloğlu, İslâm’da Başlık, s, 116, Anka- ra-1978.

2- Orhan Koloğlu, İslam’da Başlık, s. 116, Ergun Aybars, İstiklal Mahkemeleri (1923-1927), s. 204.

3- Diyanet İşim Reisliği, Tahrirat McLlüğü, S Mart 1926.

4- Cumhuriyet, S Mart 1926, Paul Gentizon, a.g.e., s. 101.

5- Paul Gentizon, a.g.e., s. 101.

6- Paul Gentizon, a.g.e., s. 101.

7- Bu namazın akabinde daha imam Cemaleddin Efendi selam vermeden, cemaatin (bu ne biçim namaz diyerek) dağıldığı ve selam verdiğinde de, Cemaladdin hocanın arkasında bir tek müezzin efendinin olduğu gözlenmiştir. Üstad Necip Fazıl Kısakürek de, bu hal için: “Böyle namaza böyle cemaat!” diyerek, Cemaleddin Efendinin “Türkçe Namazı”nı alaylı bir şekilde hicvetmiştir.

8- Gotthard Jaeschke, Yeni Türkiye’de İslamlık, s. 44.

9- Cumhuriyet, 6 Nisan 1924, Vakit, 6 Nisan 1926

10- Osman Ergin, Maarif Tarihi, c.5, s. 1932-1933’ten nakil.

11- Cumhuriyet, 3 Mayıs 1926.

12- Jaschke, Yeni Türkiye’de İslamlık, s.44

13- Mete Tunçay, Tek Parti, s. 218; aynı yazann

“Dogmatizm” isimli konferansında, 1924’ ten sonra dine karşı başlayan bu hareketlerin “Kemalizm” adına yapıldığı ve bir tür “Yeni İslâm” anlayışı adına gerçekleştirildiği dile getirilmiştir.

14- Feli Valyi, Revolutions in Islâm, s.71,1925-London; Mete Tunçay, Tek Parti, s.218.

15- Sadık Albayrak, Türkiye’de Din Kavgası, s. 288 (4. Basım)

16- Hademe-i Hayrat Umum Merkezi, TBMM’ye gönderilen 1 nolu “arîzâ”

17- Hayrat Hademesi Genel Merkezinin, din hizmetlilerinin durumuyla ilgili TBMM’ye gönderdiği bu şikayetnamenin aslı 24 sayfadır. Kader Matbaası, İstanbul-1924.

18- Diyanet işleri Reisliği, her müftülüğe bu belgeden göndermiş ve devletin din gö- evlisi sayısını azaltmak siyasetini aynen benimseyerek, din hizmetlilerinin üzerinde manevi askılar yapmıştır.

19- T.C. Diyanet İşleri Reisliği, 20 Kasım 1926 tarih ve 3539/9515 sayılı tamiminden.

 

Muhammed Ali

Son Yazılar

Tecelli Türleri

  Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…

2 ay önce

Allah’ı Bilmenin İmkânı ve Bunun Yöntemi

  Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…

2 ay önce

Varlık Mertebeleri ve Te’vil

  Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…

2 ay önce

Dilin Kabuğu

Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağır­lıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…

2 ay önce

Çözüm Aldatmacası

İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…

2 ay önce

Anda Olmak -Geçmiş ve Gelecek Arasında Bir Yer

İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygu­larımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…

2 ay önce