Kategoriler: Felsefe

Dereceli Anlamdaş İsimler

’Bazen de tek bir isim, taşıdığı aynı mana ile iki ayrı şeye delâlet eder, fakat bu iki şey arasındaki mana, başka bir açıdan farklılık arz eder.

 

Buna müşekkek (dereceli anlamdaş) isim adını veririz. Bazen de mana tek ve aynı olmaz ama iki şey arasında bir benzerlik olur. Buna da müteşâbihadı verilmektedir. Bunlardan ilki yani müşekkek, var olan şeyler hakkında varlık’ denilmesi gibi olup; varlık, gerçekte tek bir anlamdır fakat bu an­lam isimlendirilenlere izâfetle farklılık arzeder. Zira cevher için söylenen varlık, araz için söylenenden önce gelir ve arazların bazısı için söylenen, diğer bazısı için söylenenden öncedir. İşte bu, öncelik ve sonralık sebebiyle ortaya çıkan bir farklılıktır.

 

Yaraşırlık sebebiyle ortaya çıkan müşekkek laf­zın örneği de yine varlık’ kelimesi gibidir. Zira bazı şeylere varlık denilmesi o şeyin zâtından kaynaklanır; bazı şeylere ise kendi dışındaki bir sebepten dolayı varlık denilir . Varlığı kendi zâtından olan şeyin varlık adını alma­sı daha önceliklidir. Güçlü ve zayıf olma nedeniyle söylenen ise, mesela kar ve fildişinin beyaz olmasındaki gibi, güçlü ve zayıf olmayı kabul eden şeyde tasavvur edilir. Doğrusu beyaz adı, mutlak-eşit bir tevâtu yoluyla fildişi ve kar için kullanılmaz. Çünkü ikisinden biri ak olmada diğerinden daha güçlüdür. Zeyd, Amr, at ve boğa için söylenen canlı sözcüğünde ise bu farklılaşma hiç bir şekilde bulunmaz. Öyle ise işaret ettiğimiz bu farkla bunun diğer bir kısım olduğu ortaya çıkmıştır.

 

Müşekkek isim, daha önce geçtiği şekilde bazen mutlak anlamda müşekkek olur. Bazen de aynı ilke yenispeti bakımından müşekkek olur. Mesela kitap, ilaç ve neşterle ilgili olarak “tıbbî” denilmesi gibi. Ya da bazen ilaç, fiziksel aktivite ve kan aldırma ile ilgili olarak da “sıhhî” dememiz gibi aynı gayeyeyönelik olması sebebiyle müşekkek olur. Bazen de aynı ilkeve gayeye birlikte bağlı olması sebebiyle müşekkek olur. Her şey için “o Tanrısal’dırdememiz gibi.

Tek bir mana etrafında toplanmayan fakat aralarında bir tür ben­zerlik bulunan iki sözcük mütevâtı’ isim değildir. Mesela hem insan sûreti- ne benzetilerek çamurdan yapılan heykel hem de gerçek insan için kullanı­lan ‘insan’ sözcüğü böyledir. Zira bu iki ismin tanımları farklıdır. Nitekim,gerçek insanın tanımı; “düşünen ölümlü canlı” iken diğerinin tanımı ise “düşünen ve ölümlü canlının suretini taklit eden yapay bir şekil” dir. Ayak sözcüğünün canlıların ve divanın ayaklarını ifade için kullanılması da böy­ledir. Birincisinde ayağın tanımı, “Canlıyı ayakta tutan ve onun yürümesi­ni sağlayan doğal bir uzuv” iken diğerindeki tanımı şöyledir: “Onu taşıması için divanın altına çakılmış yapay bir cisimdir.” Fakat bu iki şey arasında bir şekil ya da bir hal bakımından bir benzerlik buluruz. Bu tür bir isim iki anlamından biri için daha önceden vazedilmiş sonra da diğerine nak­ledilmiştir. Eğer bu tür bir isim, her iki anlama birden izafe edilirse buna, ismin müteşâbih olması denilir. Bu iki şeyden, önce vazedilene izafe edilirse  “mevzû”; sonrakine izafe edilirse “menkûl/nakledilmiş” isim adı verilir. Bu tarz müteşabihlik (isim benzeşmesi) de üç kısma ayrılır.

 

Birincisi benzerliğin, insanın sûreti gibi, zâti ve yerleşik bir sıfatta olmasıdır.

İkincisi benzerliğin, çizginin ucu ve illete “mebde’” adının veril­mesi gibi zâti olmayan izâfî bir sıfatta olmasıdır.

Üçüncüsü ise benzerliğin,  özel bir yıldıza ve canlıya “köpek” adının verilmesi gibi, derhal akla gel­meyen bir durumda mecâzi olmasıdır. Zira bu yıldız’ ile ‘köpek’ arasında ancak çok uzak istiâre yollu bir hususta benzerlik vardır. Çünkü bu yıldız insana benzeyen bir şekli izleyen bir şey gibi görülmüştür. Köpek de hay­vanlar arasında insanı en çok izleyen ve onu takip edendir. İşte bu yüzden  bu yıldıza “köpek” ismi verilmiştir. Bu gibi lafızların, “salt müşterek” lafız­lara katılması gerekir. Zira böyle bir benzerlik dikkate alınmaz.

 

Mi’yarul İlm,İmam Gazali

Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı Yayınları

Muhammed Ali

Son Yazılar

Tecelli Türleri

  Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…

2 ay önce

Allah’ı Bilmenin İmkânı ve Bunun Yöntemi

  Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…

2 ay önce

Varlık Mertebeleri ve Te’vil

  Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…

2 ay önce

Dilin Kabuğu

Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağır­lıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…

2 ay önce

Çözüm Aldatmacası

İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…

2 ay önce

Anda Olmak -Geçmiş ve Gelecek Arasında Bir Yer

İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygu­larımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…

2 ay önce