Çok Karıştırılan Bir Mesele:İllet ve Hikmet

17200875_10212447606044093_8926022255690857185_n Çok Karıştırılan Bir Mesele:İllet ve Hikmet

Usul ilminde kıyas bahsi ele alınırken temas edilmesi zorunlu olan konulardan biri de “illet – hikmet ilişkisi” konusudur. Zira çoğu zaman illet ve hikmet birbirine karıştırılmakta, zaman zaman biri yerine diğeri kullanılabilmektedir.

1. En basit / yalın tanımıyla illet, “hükmün kendisine dayandırıldığı vasıftır.” Kur’an ve Sünnet’te çeşitli meselelerle ilgili farz, vacip, sünnet, mübah, mekruh, haram vb. hükümler verilmiştir. Herhangi bir meselede bir hüküm verilirken acaba bu hüküm, herhangi bir vasfa dayandırılmış mıdır?

Kıyası hüccet olarak kabul eden dört mezhebe göre dindeki amelî hükümleri iki gruba ayırabiliriz:

a) Bu hükümlerin bir grubu illetleri aklen kavranabilen [ma’kulu’l-ma’nâ / ta’lilî / muallel] hükümlerdir.

b) Bir grubu ise illetleri akılla kavranamayan [gayr-i ma’kuli’l-ma’nâ / taabbudî] hükümlerdir.

Dört mezhebin dördü de bu iki kategorinin varlığında ittifak etmiş olmakla birlikte uygulamada somut bir durumun bu ikisinden hangisine girdiği konusunda farklı görüşler olabilmektedir. Mesela “abdesti bozan durumlar” Hanefî mezhebine göre ta’lîlî hükümler grubunda yer alır. İllet “vücudun herhangi bir yerinden necis bir şeyin çıkmış olması”dır. Şâfiîlere göre ise bu hüküm taabbudî hükümlerden olup yalnızca vücudun ön ve arkasından çıkan şeyler abdesti bozar.

2. Fıkıh mezhepleri, illette bulunması gereken şartların bir kısmında ittifak ederken bir kısmında ise ihtilaf etmişlerdir. Üzerinde ittifak edilen üç şart bulunmaktadır:

a) İlletin varlık ve yokluğuna karar verilebilecek şekilde açık olması [zâhir],

b) İlletin kişiden kişiye değişmeyen istikrarlı bir vasıf olması [munzabıt],

c) İllet ile hüküm arasında bir uygunluk olması [münâsebet].

Meselâ “şarap içme” fiilinin “haram” kılınmasının “illeti”, şaraptaki “sarhoş edicilik [iskâr]” vasfıdır. Şarapta sarhoş edicilik özelliğinin bulunduğu açıkça bilinen bir durum olup şarabın sarhoş ediciliği kişiden kişiye değişmez. [Belki insanların hangi miktarda şarap içtiğinde sarhoş olacağı kişiden kişiye değişebilir ama netice itibarıyla bu sıvıdan çok miktarda içen herkes sarhoş olur.] İşte, şarapta bu özelliğin olması, Allah’ın şarap hakkında “haram” hükmü koymasına uygun düşen bir durumdur.

İlleti bulmak üzere hükme sorulması gereken soru “hangi vasıf?” sorusudur. Birkaç örnek verelim:

Şarabın haram olması hükmü şarabın hangi vasfına bağlanmıştır? [İskâr / sarhoş edicilik vasfına]

İnceleyin:  Fıkıh Usûlü

Namazların kısaltılarak kılınması, kişinin hangi vasfına bağlanmıştır? [Yolculuk vasfına]

Altın ile altının eşit olmaksızın karşılıklı değişiminİn haram olması altının hangi vasfına bağlanmıştır? [Aynı cinsten olup tartılabilir mal olma]

3. “Hikmet”, en yalın ifadesiyle “hükmün konulmasından elde edilen yarar, hükmün gerçekleştirmeye çalıştığı amaç” demektir. Daha teknik ifadesiyle hükmün bir illete bağlanması sebebiyle mükelleflerin elde edeceği yarar [celb-i maslahat] ve onlardan giderilen zarar [def-i mazarrat]dır.

Meselâ;

a) Şarapta “sarhoş edicilik” özelliğine “haramlık” hükmünün bağlanması mükelleflere ne kazandırmakta, onlardan hangi zararı def etmektedir? Mükelleflerin bu sayede aklî yeteneklerinin başlarından gitmemesi sağlanmakta, şarabın yol açacağı düşmanlık, kavga, sağlıkla ilgili zararlar def edilmiş olmaktadır.

b) Yolculukta namazların kısaltılması hükmü hangi yararları sağlamakta, hangi zararları def etmektedir? Mükelleflerin meşakkatleri hafifletilmekte, onların rahat etmeleri sağlanmaktadır.

c) Kasten adam öldürmede kısas cezasının konulmasının amacı / yararı nedir? İnsanların adam öldürmesi önlenmekte, cinayet gerçekleştiğinde de maktulün yakınlarının mağduriyeti giderilmekte, kan davalarının oluşması önlenmektedir.

4. İllet, çoğu zaman hikmeti de bünyesinde barındırır. Yani hükmün bir illete bağlanmış olması, mükellefler için maslahatları sağlar, onlardan zararları def eder. Bu bakımdan “illet”, hikmetin “zarfı / mazinnesi” hükmündedir. Bununla birlikte zaman zaman illet bulunduğu halde hikmetin gerçekleşmemesi veya hikmet bulunduğu halde illetin olmaması durumları olabilmektedir.

Mesela;

Kişi şarap içtiği halde sarhoş olmayabilir.
Kişi yolculuk yaptığı halde meşakkatle karşılaşmamış olabilir.
Kısas cezası uygulandığı halde adam öldürmenin önü alınmamış olabilir.

Bununla birlikte usulcülerin benimsediği genel kural şudur:

“Hükümlerin var veya yok olması hikmetlere değil illetlere bağlıdır. İllet varsa hikmet olmasa bile hüküm vardır. İllet yoksa hikmet bulunsa bile hüküm yoktur.”

Kişi sarhoş olmasa bile şarap içmişse haramlık vardır.
Kişi hiçbir zorluk çekmese bile yolculuk varsa namazları kısaltma vardır.

5. Hikmet dediğimiz şey çoğu zaman gizli, kişiden kişiye değişen, bir ölçüye bağlanması zor olan bir durumdur. Üstelik çoğu hükmün hikmetinin ne olduğu naslarla belirtilmemiş olup ulemanın bu konudaki sübjektif yorumlarına dayanmaktadır. Bu sebeple hüküm vermede hikmetler dikkate alınmamıştır. Bununla birlikte kimi âlimler, hikmetleri bir ölçüye bağlamanın mümkün olduğu durumlarda hikmete dayanılarak hüküm verilebileceğini belirtmişlerdir. Buna usul literatüründe “hikmetle ta’lîl” denilir.

İnceleyin:  Abdullah Şerkâvî’nin Şerhü’l-Hikem’i ve Ali Örfî Efendi Tarafından Yapılan Tercümesi -Alıntılar

Bu mesele son derece önemli / riskli / tehlikeli bir konudur. Zira günümüzde dindeki amelî hükümler üzerine konuşan, yazıp çizenler içinde kimileri usul ilmindeki “illet – hikmet” ayrımını ve ilişkisini bilmediklerinden hikmetleri esas alarak yorum yapmakta ve hikmetin gerçekleşmediği durumlarda hükmün de uygulanamayacağını iddia etmektedirler. Oysa hüküm vermede bir ölçüye bağlanma imkânı bulunmadığı sürece hikmetleri esas almak gerek bireysel dindarlık gerekse hukukî istikrar bakımından tamiri zor bir takım bozulmalara, İslam’ın amelî boyutunun zamanla ihmal edilmesine yol açabilir.

Günümüzde hikmeti esas alarak yapılan gelişi güzel yorumlara şunları örnek verebiliriz:

Kurbanın hikmeti fakirlere yardım etmektir. Fakirlere et verme dışında başka yollarla da yardım edilebilir. O halde ille de kurban kesmek gerekmez. (!)

Orucun hikmeti fakirlerle empati yapmaktır. Bir kimse fakir-fukarayı koruyup gözetiyor, onlara yardım ediyorsa zaten orucun amacını gerçekleştiriyor demektir. Onun ayrıca aç kalmasına gerek yoktur. (!)

Tesettürün hikmeti ırz ve iffeti korumaktır. Bir kimse ırz ve iffetini muhafaza ettikten sonra ille de tesettüre bürünmesine gerek yoktur. (!)

Mutlaka sizler de çevrenizde buna benzer “hikmetli” (!) yorumlar duyup dinlemişsinizdir.

İşte usul bilmemenin insanları ne noktaya getireceğinin en somut göstergeleri bu hikmetli ictihadlardır (!).

6. İllet – hikmet ilişkisi konusunda uç yaklaşımlardan, ifrat ve tefritlerden uzak durmak gerekir.

İlleti devre dışı bırakıp yukarıda görüldüğü üzere kişilerin kendince hikmet olarak belirledikleri vasıflara hükmü bağlamaları bir ifrattır.

Buna karşılık hikmeti tamamen devre dışı bırakarak hüküm ile illet arasında münâsebet bağını iptal edecek [hikmeti iptal edecek] taliller tefrittir.

Bir ölçüye bağlamak mümkün olduğu durumlarda hükmü hikmete bağlamak, bunun mümkün olmadığı durumlarda ise hükmü illetlere bağlamak ise itidaldir. Vallahu a’lem.

Not: İllet ve hikmet ile ilgili meseleleri yüksek lisansta tez konusu olarak çalışmış ve sonradan bu çalışmamı bir kitap olarak yayınlamıştım. Resimdeki kitap bu çalışmadır.

(Soner Duman /09.Mart.2017/Perşembe)

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir