Çocuk Psikolojisi
Çocuk-Ebeveyn İlişkisi
Çocukların gözü ve bakışıyla anı, zamanı görebilmek, durum ve olayları yorumlayabilmek farklı bir renk kazandırmaktadır. Temiz ve saf olma ve düşünme, kolaylıkla inanma eğilimleri, çocukluk için temel özellikler olarak sıralanmaktadır. Taklide onay ve beğeni peşinde ilerleyen çocuklar, büyükleriyle kurdukları iletişimle gelişim sağlamaktadırlar.
Özellikle çocuk için çevresinin öğreticiliği, etkili bir sosyalleşme sağlamaktadır. Çocuk, sosyal rolleri ve içeriğini, değer ve inançları, ibadet ve pratiği, örnek ve rol modelleri izleyerek öğrenebilir. Bu dönem, çocuğun sosyal etkiye en aç ve açık olduğu dönemdir (Hökelekli, 2009).
Aynı zamanda sözel dilin güvenirliği çocuklar nezdinde yüksektir ve zihinsel gelişimle birlikte tutarlılığı ya da çelişkileri de iyi bir şekilde yakalayabilirler. Dilde ebeveynin söylediği bile onlar için kesin doğruluk ifade eder. Çocuk için referans temel olarak ebeveyni ve kardeşleri, sonra akranlarıdır.
îlkin anahtar referans grup, anne babadır. Bilgi otoritesi olarak anne-baba kusursuz bir karizma olarak görülür, onların davranışsal örnekliği esas rol oynar. Burada önemli olan anlatının eylemlerle uyumlu olması gerektiğidir. Çocuk itaatkarh- ğı ise istismar yerine doğru şekilde kullanılmalıdır. Aksi takdirde çocuğun güveni bir sarsılırsa ebeveynlerin geçişsel tanımlama rolünden dolayı diğer insanlara da inanmaz vc güvenmez hale gelebilirler (Yavuz, 2012).
Anne-baba çocuğa göre idealize edilmiş bir konumda olduğundan dolayı etkileri de çok derin ve uzun süreli olmaktadır. Bu yüzden çocukluk etkileri sonraki dönemleri de içine alan bir yaygın etkiye sahiptir. Ebeveynin her şeye gücü yeten, her şeyi bilen ve anlayan gibi mudak güç figürü olarak algılanması çocuğa gösterilen tutum ve yaklaşımları çocuğun abartmasına yol açabilir. Çünkü çocuk anne-babasını her daim söyledikleri ve yaptıklarının çok bilinçli ve hatasız olduğuna dair bir güçlü inanç geliştirmektedir. Bu yüzden çocukların ebeveynleriyle ilgili bu tarz abartılı hatta tanrısal nitelikler atfetme eğilimleri hakkında bilgi sahibi olmanın gerektirdiği sorumluluklar üzerinde de durmak gerekmektedir. Çocuğa öylesine ve düşünmeden yapılan bir muamele sıradan değil bilerek ve kaşıdı olarak yapılmış gibi ağır tesirler uyandırabilir. Bu durumun gerçekliğini yani etkinin derin gücünü test etmek için şimdiki yetişkinlerin çocuklukta oluşturdukları anne- baba imajlarına bakılabilir. Hatta çocuklukta uygulanan yaklaşım ve sözlerin etkisinin hala sürdüğü yetişkinlerin ifadelerinde sıklıkla yer almaktadır (Yavuzer, 2019).
Günümüz Şartlarında Çocuğun Gelişimi
Çocukların, çağın ve zamanın değişen çocuk rolleri beklentileriyle dini ve manevi değer erozyonu, materyalist bir dünya görüşü ve yaşam biçimi, maddiyatçı değerlerin öne çıkması, yaşam doyumu, ruh sağlığı ve mutluluğunu da etkilemektedir. Günümüzde psiko-sosyal problemlerle başa çıkmada kullanılan ve yaşanan etkili dini manevi boyutun göstergesi olarak dini-manevi ifade, değer ve kavramların azlığından, dindarlıktan ve manevi yönelimden uzaklaşıldığı, sekülerleşildiği, hatta maddiyatçı olunduğu belirtilmektedir.
Bu yüzden psikolojik güçlülük ve sağlamlık ya da manevi güçlülüğün gerçekleşmediği ilişkilerin tatmin edicilikten uzak olduğu tespiti önemli görülmektedir (Cenkseven – Akba, 2007).
Günümüzde, yüksek öz güven-saygı abartısı olarak “çocuğun tepemize çıkarılışı” İslam terbiyesi çerçevesinde de ele alınabilir. Dini-manevi gelenek ve uygulamalar, anne-baba saygınlığı ve çocuğa şefkat ve merhameti gerekli kılmaktadır. Her iki boyutta da aşırı vurgu ve yönelimler aradaki iletişim ve etkiye zarar vermektedir. Geleneksel pratikteki ebeveyne karşı sorgusuz sualsiz itaat algısı ne kadar eksik ise çocuğun sağlıklı sosyalleşmesini engelleyebilecek şımartıcı yaklaşımlar da hatalı görülmektedir. Çocuğa zarar verici şekilde değer görmesindeki abartılarda önce günümüzdeki aşırı bireysellik akımının etkileri irdelenmelidir. Anne baba olarak fazlaca yalnızlaştık mı ki başarısızlıklarımızın ödünlemesinde abartılı bir yönelim oluştu? şeklinde sorgulamalar gelişmektedir. Neden eski zamanların vakur, mesafeli, saygın anne-baba rolleri yerle yeksan edildi de bu tür çocuk eğitimi sorunları oluşmaya başladı? türündeki arayışlar da gündeme gelmektedir (Aydın, 2021).
Çocukta Kanaat Algısı ve Davranışı
Günümüzün tamahkarlık/açgözlülük çağı olarak tanımlamalarına yer verilmektedir. Yetinmeme ve sınırsız hazlarla buluşan çocukların özdenetim, özkontrol değer ve inançların gücü de zayıflamaktadır. Rızık inancı, imtihan bilinci, fanilik algısı ve emanet bilinci gibi değersel yaklaşımlar gelişmeyince kanaat etme ya da elindekiyle yetinme yaklaşımı gelişmemek- tedir. Özellikle sosyal karşılaştırma huzursuzluğu yaygın olarak görülen bir olgu olduğundan maddiyatçılığın sonuçları ağır olmaktadır.
Sosyal medyanın yanlış rol modellerinin gençleri materyalist bir kısır döngüye hapsetmesi alternatif bir çözümü perdelemektedir (Tam, 2020). Sadece çocuklar değil anne babanın da bu akışa sürüklenmesi sonucu gelecek nesillerin toplumsal değer ve yaklaşımlara karşı yozlaşma ve dejenerasyonu kaçınılmaz bir hal almaktadır. Benzer bir sonuç olarak ahlaki düşünmede gerileme, dini düşüncede durağanlık, hayattan kopuk inancın etkisizliği ve hayan okuyamayan ya da bağı kurulmayan inanç ve ibadetler, manevi anlam ve değerleri yok saymaktadır.
Hayatı değerlerle okumak yani değersel bir okuryazarlık gibi bir yaklaşıma karşı eğitimsel planlamalar için imkân ve firsadarm özendirilmesinin önemli etkileri olabilecektir. İnsanın dünyadaki amaç ve anlamına dair sınırlı değil nihai-ilahi çözümlemeler ve bakış açılarının çocukluktan itibaren kullanımı gösterilerek örneklikler artırılabilir.
Çocuklukta Dijital Bağımlılıklar
Çocuk ve oyun arasında yaşamsal bir bağ vardır. Bu bağ, onun öğrenme ve gelişimine yardımcı olmaktadır. Severek ve eğlenerek oluşan yaşantıların, iz ve etkileri de daha kalıcı olmaktadır. Anlamını ve önemini zihinsel olarak kavrayamayacağı bir yaştaki çocuğun her alandaki eğitiminde duygu di- li/iletişimi sağlayıcı işlevi ile oyunlar oldukça etkilidir. Gerçek hayatın bir simülasyonu olarak oyunun çocuğu geleceğe ve beklenen rollere hazırlama işlevinden de söz edilebilir. Aynı zamanda anne-babasıyla olan etkileşiminde oyunlar daha kabul edilebilir bir imkan/fırsat oluşturmaktadır. Bu sayede hem çocuk kişilik gelişimini rol modellerle birlikte olarak kazanmakta hem de ailedeki mutluluğun somutlaşması gerçekleşmektedir (Ünal, 2009).
Psikolojik olarak çocuk için fiziksel ve gerçek oyunlar yanında görsel/dijital oyunlar da çeşitli işlevlere sahiptir. Çocuğun kendi akranlarıyla kaynaşması-uyumuna ve onaylanıp kabul-sevgi görmesini sağlaması açısından tüm oyunların öneminden bahsedilmektedir. Kendi zamanının oyunlarını ebeveyn rehberliğinde çocuğun tanıması hatta oynama imkânının verilmesi gerekli sosyalleşmeyi de sağlayabilir. Akranları arasında dışlanmaması ve yalnızlaşmaması için de aşırı koruman yaklaşımlardan sakınmak gerekmektedir. Okul ya da ev dışı arkadaşlıklardaki iletişim konularını çoğunlukla dijital âlemin belirlediği bilinmektedir. Bu durum sadece çocuklar için değil diğer gelişim basamaklanndakiler için de geçerlilik göstermektedir. Dolayısıyla çocuğun günümüzde aşırı kısıtlanması ve dış-disiplin/denetim ile yönetilmesi yerine sorunun anlaşılmasına yardımcı ifade ve yöntemler geliştirilmesi önemlidir (Toran vd., 201Ö).
Dijital ekran bağımlılığı şüphesiz günümüzde görülen yaygın bir problemdir. Bu noktada süre sorununu çözmeyle ve öz-disiplin anlayışı ile daha etkili aşamalar kaydedilebilir. Çocuk hatta gençler için değerli görülen ya da zamanının büyük oranda geçtiği etkinlikleri hafife almadan birlikte ya da kişiye özgü planlamalar yapmak etkili bir çözüm olarak görülmektedir. İrade ve sabır gücünü destekleyici ve sürekli bir suçluluk duygusu yaşamamasına yardımcı olacak yaklaşımlar çocuğun sağlıklı bir kişilik gelişimine katkı sunabilir.
Modern Ebeveyn Yaklaşımları
Çocukların ebeveynlerinden genellikle şikayetleri ya da tam tersi ebeveynin çocuklarıyla ilgili bazı sorunların gündeme gelmesi bu konuyu ilginç kılmaktadır. Sorun ve çözümün pratik önem ve etkisi doğrudan güncelliği hedeflemektedir. İnsanlar bilimsel bilginin kendi yaşamlarındaki karşılığına bakarak değer vermektedirler. Eğer birtakım içinden çıkamadıkları sorulara bilimsel araştırmalarla cevap bulamadıklarında ise alternatif ya da zarar verici yollara yönelme gerçekleşmektedir. Bu noktada ebeveyn-çocuk iletişimi gündelik zaman ve ortamlarda bazı çatışmalara konu olabilmektedir.
Ebeveynlerin kendilerinin yapmaya çalıştığı görev ve sorumlulukları bazen popüler zaman tüketicilere maruz kalabilmektedir. Özellikle sanal medya görünümleri, kişilerin gözde ve görünür olmasının öncelik kazandırıldığı bir mecraya dönüşmektedir (Kalan, 2010). Trend olma ve öne çıkma eğilimi akımı, çocuk-genç grubu için olduğu kadar yetişkinler için de yaşamlarını kıyaslayabilecekleri referansları artırmaktadır. Yetinmeme ve daha fazlasına sahip ölma moda haline gelen bir tutum olduğunda aile içindeki rol ve beklentiler de bundan nasibini almaktadır.
Günümüz ailesinde ilgi-sevgi ve sohbet gerçek ilişkilerde çok fazla görülmemektedir. Çocukların gelişiminde kendi haline bırakma, bireysellik, haz odaklı öneriler, rekabet ve yan- şın teşvik edilmesi şüphesiz psikolojik gerilimi artırmaktadır. Aile olmanın çocuklara karşı sıcak kabulü ve onayı, maalesef dış-sanal ortamdaki/medyadaki soğuk anlayışsızlığına dönüşebilmektedir. özellikle çocukların tavizsiz rekabet ve yarışla karşılaştırma yapılarak onlardan yüksek başarı talebi, bazen anlayış eksikliği şeklinde yorumlanabilmektedir. Bu sayede yeterli iletişim kurulmuyor, dinlenmiyor, esneklik yok, örneklik, rol modellik yok ve herkes çok meşgul algısı topluma hâkim olmaktadır.
Sosyal ilişkiler açısından gençlerin idealize etmeye yatkın oldukların büyüklerin hataları da hayal kırıklıklarını derinleştirmektedir.Aynı zamanda gençler, büyüklerin daha uygun gelişim ve olgunlaşma göstermelerini beklemekte, eleştirel ve kırıcı, yargılayıcı, kaba, küçük düşürücü, kibirli, katı yaklaşımlardan haz etmemekte hatta dini söylem ve eylem tutarlılığıyla birlikte söylemlerde sorunlara tek çö- zümlü yaklaşımları da sevmedikleri belirtilmektedir.
Gençlerde Zaman Algısı ve Sosyal Medya Etkisi
Gencin neler yapmak istediği ile ilgili hedef belirleme sürecinde daha çok akranları ve sosyal medya modelleri etkili olmaktadır. Her ne popüler hale gelmişse onun için yüksek bir tutku hızlıca gelişebilmektedir. Daha çok tercih edilen ve ilgi gösterilen şeyler genellikle bu dönem özelliklerinden öne çıkma ve dikkat çekme ile ilişkilendirilebilir. Özgür ve rahat bir yaşam arzusu, çocukluğun bağımlı niteliğinden kurtulma güdüsünü içinde barındırmaktadır. Sürekli anne-babasının kontrolü ve yönetimine maruz kalınan bir dönemden sonra istenen kişilik gelişiminde itiraz ve isyan normal olarak görülmektedir.
Ebeveynin genç bireyi kabullenmesi ve saygı göstermesi ile ancak sağlıklı bir iletişime katkı sunulacağı söylenebilir. Zıtlaşma ya da çatışma sebebiyle aile içindeki huzurun tehdit altında kalması gerilim ve stresi artırabilir. Gencin nelere daha çok zaman harcadığı üzerine bakıldığında internetin sağladığı imkânla dijital bir dünyanın kapsamı görülebilir. Daha çok sosyal medyada yer alan ve bir süre toplumsallık gören hatta normal karşılanan moda ve trendler etkisini gençler arasında kolayca yaygmlaştırabilmektedir (Cao – Su, 2006). Bu akımlar belirli anlamda benlik algısı ve kişiler arası ilişkiseli ikte geçer* li/makbul bir dil haline gelmektedir. Şimdi ve hemen isteklerin yerine gelmesi konusundaki talepler gencin yeni dönemsel özelliği olan geç kalmışlık güdüsü ile de ilgili olabilir. Geçmiş ya da gelecekle değil şu anın zevk ve keyfini yaşadığında mutluluğun artması hatta sonraki aşamayı da hedefleyen yönelimlerde dönemsel aceleciliğin bir etkisi olabilir.
Bu zamanı hızlandırma mekanizması, dijital görsellik- ler/gprünümler içinde gencin psikolojik durumunu anlamak, dönemsel birçok sorunun çözümünü içinde taşımaktadır. Örneğin gençlerde, yavaş seyreden ve sabır beklenen şeylerin sıkıcılığı ile dikkat ve odağın hızlıca değiştirmede zorlanmacı bir eğilim sıklıkla görülmektedir. Dikkat dağınıklığına çokça i vurgulanan zamanımızda sanal alışkanlıklarla nasıl başaçılolacağı sorusu önemli bir gündem haline gelmektedir. Ailede ya da okulda birtakım görev ve sorumlulukların kendisinden beklenen gencin kimi kaçınma ve uzaklaşma kimi de ebeveyni ile çatışma içinde kaldığı söylenebilir (Wang vd., 2019).
Ergenlik Dönemindeki İletişimde Ebeveyn Etkisi
Ergenlik dönemi, çocukluktan üst döneme geçişin yaşandığı ancak çocukluk dönemi özelliklerinin etkilerinin de görülebildiği bir çağdır. Her dönemsel geçiş birtakım psikolojik sorunlara yol açabilir. Gencin bu dönemde nasıl göründüğü ve algılandığı ile ilgili endişeler artışa geçmektedir. Aynı zamanda çocukken hissetmedikleri ve düşünmediklerinin farkına varılmaktadır. Gencin bu yeni döneme ayak uydurması bir sorun kaynağı iken diğer yandan bu değişimi çevresine, anne- babasına iletmesi ve ikna etmesi gereken bir durum da ortaya çıkmaktadır. Anne-babanın da elbette kendilerine ait birtakım çözmeye çalıştıkları sorunları olabilir, özellikle ebeveynin çocuklarının yeni durumla adaptasyonundan haberi olması ve gerekli ilgi ve anlayışı göstermesi beklenmektedir.
Aile okulu seminerleri ile önce anne-baba iletişimi yani aile içi problemlerin çözümlenmesinde eşler arası ilişkiler esas alınmalıdır. Ebeveyn-genç arasında kendi dönem özellikleri açısından farklılaşmaların etkileri göz önünde tutulması gerekir. Anne-baba ergenin sahip olduğu yaş döneminin özelliklerini anlamaya çalışarak, ergenin yaşadığı değişimleri gözleyerek iki karşı karşıya kalmış neslin iletişimini daha iyi anlayabiliriz.
Genellikle ergen ve gençlerin tanınmadığı ya da anlaşılmadığı vurgulanır. Ancak ana-babanın da problem ve sıkıntılarını dikkate almak hatta bu konuda genç evladan bilgilendirmek gerekebilir. Her ne kadar bu ilişkide anlayış göstermesi beklenen ebeveynler olsa da gençler de karşısında hep beklentilerinin, muhataplarının gelişimsel dönem özelliklerini tanımak isteyebilir, belki de bu gerekebilir. Çünkü karşılıklı anlayış ancak, birbirlerini daha iyi tanıyan taraflar arasında mümkün olabilir. Dolayısıyla karşılıklı bir şey yapılacaksa iki tarafın da birbirini tanımaya istekli olması gerekir (bkz. Saygılı, 2010).
Anne-baba arasındaki iletişim de belki öncelikle ele alınarak açıklanmalıdır. Çünkü anne ile baba arasındaki çatışma ve tartışmalar ergenle kurulacak iletişimi de etkilemektedir. Bu yüzden önce anne-baba arasında çözümler, birbirlerinden beklentiler, soru ve sorunlar çözümlenmeye çalışılmalıdır. Eşler arasında ev içinde mesele olan konular-çözüm yolları- biçimleri ve çocuklara yansıması aile içindeki herkesi ilgilendiren bir durumdur. Bu konuda eşlerin kendilerini ifade ederken anlayış ve empati içeren yaklaşımları tercih etmeleri, çocuklara da örneklik gösterecektir. Yetişkinler örnek olamadıkları konular ve sorunları varken çocuk-gençle doğru bir ilişki- iletişim kuramazlar. Bu etkili de olmaz. Eşler arasında sağlanacak olan sevgi, saygı ve anlayışın gençlere de sunulacak iletişim mesajları ve tarzları öğretici olmaktadır.
Ayrıca çocukluktan itibaren karar ve tercihlerinin sonuçlarından sorumlu olduklarını uygulamalarla anlatabildiğimizde, bireysel gelişim sağlıklı ve olumlu bir sûrece girebilir. Kişilik olarak inisiyatif alabilen, yenilik ve yaratıcılık becerileri gelişmiş, kendi ayakları üzerinde durabilen kişilerin, kendi gelişimlerinde farklılıklar görülmektedir. Gençlere kendi kararlarım alırken istişare ve rehberlik sağlanmalı ve sonuçlarından sorumlu oldukları söylenmelidir. Bu sayede ebeveyn bağımlılığı yerine bağımsız-ilişkisel kişilik, benlik gelişimi sağlanmış olur. Burada gençlerin kendini tanımasına yardımcı olmuş olarak destek olunması önemlidir. Ayrıca genç bu sayede düşer, kalkar, danışır, araştırır, hata yapar, günah işler fakat kendisini rahadıkla gözleyebilir ve dersler çıkarabilir. Başkaları görecek ve ne diyecek diye değil kendisi olarak ne istiyorsa, onu gerçekleştirmenin mutluluğu ve sahiciliği yaşanabilecektir. Böylelikle sahici, otantik olanın değerli, yapmacık ve gösterişin, riyanın, ikiyüzlülüğün çirkin şeyler olduğu da benim- senebilecektir (Hökelekli, 2009).
Gençlerde Dini Sosyal Çevre İhtiyacı
Dini anlayış ve yaşantının oluşumu gelişimi ve korunması açısından sosyal çevre önemlidir. Bilgi kaynağı, duygu, tecrübe ortamı ve inancın onaylanma işlevi yönleri boyutlarıyla
Sosyalilişkiler ve çevre gereklilik gösterir. Dinle ilgili dene- yiınsel bilgiyi çoğunlukla sosyalleşme sayesinde ediniriz. Sosyalleşirken, diğer insanlarla etkileşirken, inançların içerik ve biçimlerini de öğreniriz. Duygusal tepkileri sosyal bir ortamda daha yoğun yaşarız. İnanç ve davranış, ahlak, amel ve ibadetleri grup, arkadaşlık ve cemaat halinde ya da içinde teyit etme, onaylatma, doğrulatmayı edinir ve sürekli, kararlı ve emin olmayı benzerlikler üzerinden gerçekleştiririz.
özellikle gençlerin modellere ve bireysel kalmayan çoğunluk tarafindan tekrar edilen ve pekiştirilen somut örnek, ortamlar olarak dini-sosyal çevrelere ihtiyaçları da vardır. Bir sinerji, bir grup ruhu, hizmet, fedakarlık, diğerkâmlık ve nefs kontrolü ile irade gücü sağlayacak sosyalliğin gücüne yönelik gençlerde duygusal eğilimler görülmektedir (Kim-Spoon vd., 2012).
Paylaşılan bir inanç, ideal, hedef ve ibadet gibi ortak benzerliklerin birey-genç üzerindeki etkisi güçlü olmakta ve hareket, aktiflik, birlikte olmak enerji ve motivasyon, plan ve disiplin sağlamakta ve tek başına yapamadığını yapabilmek için sosyal kolaylaştırma ve hızlandırma işlevi etkin hale gelmektedir. Hatta sosyal bir dayanışma içinde kişinin morali düzele- bilmekte, kendi benliğinin yargılayıcı sesini daha az dinlemekle birlikte, çeşitli etkinliklerle negatif enerjiyi atıp ve kali- te-nitelik gelişebilmektedir.
Çeşitli toplumsallıklar içerisinde bireysellik gerilese de toplumsal uyumun huzur vermesi ve anlam ve amaç duygusunu güçlendirmesi, verilen görevleri yerine getirerek öz saygıyı artırması, kişinin kendisini daha değerli hissedebilir hale gelmesi mümkün hale gelebilir. Sosyal çevre içinde belirli bir uyum süreci işlediği için duygu ve düşüncelerin dengelendiği, normal ya da sağlıklı ruh seviyesini/halini yakalar hale gelinebileceği söylenebilir. Sonuç olarak kişinin çevresi sayesinde yetkin ve yeterli modelleri bulma imkânına kavuştuğu ve davranışının rehberlik gereksinimi de karşılanmış olduğu görülmektedir (bkz. Kulaksızoğlu, 1999).
Ayrıca birlikte olmayla sosyal rollerin kazanımı sağlanır ve yalnızlığın negatif etkisinden uzak şekilde kriz ve problemlerle başetme becerisi imkânı da bulunmuş olabilir. Hatta bu sayede yalnızlık duygusunun hafiflemesiyle, birlikte bulunmak ve paylaşmayla kişinin diğer işlerinin de olumlu yönde gelişmesi daha mümkün hale gelmektedir.
Topluluk içinde ve dışında olmanın kıyası yapılabildiğinde, fayda ve avantajlar göz önüne alındığında, risk ve fayda değerlendirmesi de yapılabilir. Gruba bağlanma ve sorumlulukları üstlenmeyle kişide karakter ve olgunlaşma görünürleşebilir. Bencillik ve narsisizmden, şüphe ve tereddütlerden nispeten uzaklaşılıp belirsizlikten kurtulma ve kesinlik duygusu ile kimlik duygusu kazanma imkânı da gelişebilmektedir. Aynı zamanda birtakım dezavantajın oluşabileceği ihtimali üzerinde durulduğunda, birey olma sürecinde grupların üyelerine karşı çok fâzla tolerans göstermediği de görülmektedir, özgür irade ve sorumluluk üstlenme gibi temel insani ihtiyaç ve eylem serbestliğinde ise gruplarda genellikle bir güvensizlik hâkimdir.
Abdulvahid Sezen – Yeni Bireysellikler ve Din,syf:51-66