Cennetin Boyutlarından Maksat
Rabb’inizin mağfiretine ve müttakiler için hazırlanmış, eni göklerle yer kadar olan cennete koşuşun “(Al-I Imran, 133)
…
Sonra Hak Teâlâ, mağfiretine koşuşmanın gerektiğini beyân buyurduğu gibi, cennetine koşuşmanın (yarışmanın) vacip olduğunu da beyan etmiş ve bu ikisini birbirinden ayırmıştır.) Çünkü “mağfiret”, cezayı kaldırmayı; cennet ise, sevâba ulaştırmayı ifâde eder. Bundan dolayı Cenâb-ı Hak, mükellefin bu iki emri mutlaka yerine getirmesi gerektiğini belirtmek için, bu âyette her ikisini de zikretmiştir. Cennetin eninin gökler kadar olduğunu beyan etmesinden, hakîkî mânanın kastedilmediği malumdur. Çünkü bizzat gökler, cennetin eni olamazlar. O halde bu ifâdeden maksad, “göklerin ve yerin eni gibi…” manasıdır.
Bu hususta birkaç sual vardır:
Birinci sual: Cennetin eninin, gökler ve yerin eni gibi olması ne demektir?
Bu hususta şu izahlar yapılmıştır:
a) Bundan murad şudur: Şayet gökler ve yerlerin herbir tabakası, parçalanmayan cüzlerden (atomlardan) oluşmuş birer satıh haline getirilse ve hepsi yanyana konulup tek bir satıh (tabaka) elde edilse, işte bunun eni, cennetin eni kadar olur. Bu, ancak Allah’ın bilebileceği son derece geniş bir mesafedir.
b) Eni, gökler ve yerin eni gibi oian cennet, bir tek insanın hissesine düşecek olan cennettir. Çünkü insan, mal ve mülk hususunda son derece arzuludur. Bundan dolayı, her birinin mülkü olan cennetin miktarının bu kadar çok olması gerekir.
c) Ebu Müslim şöyle demektedir: “Bunun bir diğer izahı da şudur: Eğer cennet, alış-veriş yoluyla, gökler ve yer karşılığında satışa çıkarılsa, gökler ve yerler ancak cennetin fiatı olabilir. Çünkü sen, birşeyi, başka birşey karşılığında sattığında,”arestuhu aleyhi” ve “arestuhu bihi”dersin. Böylece bu “arz” (en) kelimesi, arasındaki miktar bakımından eşitliğin yerine konulmuş olur. “Kıymet” (değer) kelimesinin manası da böyledir. Çünkü bu da, birşeyi başka birşeyle değerlendirme ve karşılaştırma manasından alınmıştır. Bu iki şeyden herbiri, diğerinin bir misli ve kıymeti olmuş olur.
d) Maksad, o cennetin alabildiğine geniş olduğunu anlatmaktır. Çünkü bize göre yer ile göklerden daha geniş hiçbir şey yoktur. Bunun bir benzeri de, “(Onlar), gökler ve yer durdukça orada ebedî kalıcıdırlar” (Rad, 107) âyetidir. Çünkü bize göre, herşeyin en uzun ömürlüsü gökler ve yerdir. Böylece biz insanlara, bildiklerimize uygun şekilde hitap edilmiştir. İşte burada da böyledir.
İkinci sual: Cenâb-ı Allah, burada özellikle niçin cennetin eninden bahsetmiştir?
Cevap: Bunun iki izahı vardır:
a) Eni, bu kadar olan bir şeyin, uzunluğunun daha fazla olacağı açıktır. Bunun bir benzeri de “O (döşeklerin) astarlan atlastandır” (Rahman. 54) âyetidir. Allahu Teâlâ .burada, döşeklerin astarından bahsetmiştir. Astarın, yüzünden daha az kıymetli olacağı malumdur. Astarı bu kadar kıymetli olan bir şeyin, ya yüzü nasıl olur! İşte burada da böyledir, eni böyle olanın, ya boyu ne olur!”
b) Kaffâl şöyle demektedir: “Buradaki enden maksat, uzunluğun aksi olan en değildir. Aksine bu genişlik manasındadır. Nitekim Araplar, “Geniş bir memleket” der. Yine, “Bu, geniş ve büyük bir dâvadır” denilir. Bu hususta asıl olan şudur: Eni geniş olan, dar olmaz. Fakat eni dar olan ince olur. Böylece en, genişlikten kinâye kılınmıştır.”
Üçüncü sual: Siz, cennetin göklerde olduğunu söylüyorsunuz. O halde cennetin eni, nasıl göklerin eni gibi olur?
Cevap: Buna şu iki bakımdan cevap veririz:
a) Bizim bu sözümüzden maksadımız, cennetin göklerin üstünde ve Arşın altında olduğunu ifade etmektir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s), Firdevs cennetini anlatırken Onun tavanı, Rahman’ın Arşıdır” buyurmuştur. Rivayet olunduğuna göre Bizans İmparatorunun elçisi Hz. Peygamber (s.a.s)’e bir soru yönelterek, ‘‘Sen, eni gökler ve yer kadar olan ve müttakiler için hazırlanmış olan bir cennete çağırıyorsun. Öyle ise ya cehennem nerede?” diye sormuştur. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s) “Sübhânallah! Gündüz geldiğinde gece nerede!” buyurmuştur ki, Allah en iyisini bilir ya, bunun manası şudur: Felekler döndüğü zaman âlemin bir tarafında gündüz, diğer tarafında ise gece meydana gelir. Tıpkı bunun gibi cennet üst tarafta, cehennem ise alt taraftadır. Enes İbn Malik (r.a)’e, cennetin yerde mi gökte mi olduğu sorulduğunda o, ‘‘Hangi yer ve gök cenneti içine alabilir!” diye cevap verdi. ‘‘O halde nerededir?” denildiğinde de o, ‘‘cennet yedi kat göğün üstünde ve Arş’ın altındadır” dedi.
b) Cennet ve cehennemin, şu anda yaratılmış olmadıklarını, Allah’ın onları kıyamet koptuktan sonra yaratacağını söyleyenler (vardır). Bu takdirde, cennetin göklerin yerinde; cehennemin de yeryüzünün yerinde yaratılacak olmaları uzak bir ihtimal sayılmaz. Allah en iyi bilendir.Hak Teâlâ’nın, “Müttakiler için hazırlanmış” ifâdesinin zâhiri, cennet ile cehennemin şu anda yaratılmış olduklarına delâlet etmektedir ki bunun izahı daha önce geçmişti.
Fahruddin er-Râzi – Tefsir-i Kebir,cild.7,syf.67,69