Konu ile ilgili olarak Hz. Âişe validemizden nakledilen bir rivâyette Allâh Resûlü “Hiç kimseyi yapmış olduğu amel cennete girdirmez.” buyurmuş; bunun üzerine sahâbe-i kiram ‘Seni de mi ya Resû-lallah?’ diye sorunca ‘Evet beni de. Ancak, Allâh (c.c.) benim kusur ve hatalarımı rahmeti ile affetmiştir.” demiştir.(Buhari,Rikak,hd.no.6467;Müslim,Sıfatu-l kıyame,hd.no,2818) Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde yer alan benzer bir rivâyette ise “Sizden hiçbir kimse kendi ameli ile cennete giremez.” buyrulmuştur.(A.Hanbel,Müsned,2,syf;256) Yine Ebû Hureyre’den nakledilen benzer rivâyette ise “Sizden hiçbir kimseyi kendi ameli kurtaramaz” buyrulmaktadır.(Müslim,Sıfatl’l Kıyame,hd.no.2816) Bütün bu rivâyetlerin zahirinden, salt kişinin işlemiş olduğu amelin kendisini cennete ulaştıramayacağı anlaşılmaktadır.
Bu hadîsin şu âyete aykırı olduğu ileri sürülmüştür: “Orada kalplerinde bulunan kini çıkarıp atarız. Onların altlarından ırmaklar akar. ‘Bizi buna erdiren Allâha hamd olsun. Eğer Allâh bizi doğru yola sevk
etmeseydi biz doğru yola erişemezdik. Şüphesiz Rabbimizin Peygamberleri bize gerçeği getirmişler’ derler. Onlara şöyle seslenilir: ’İşte size cennet!’ Yapttklannıza karşılık buna varis oldunuz.” Buyurmaktadır.(A’raf,43)
Bir başka âyette ise “Takvâ sahipleri o kimselerdir ki melekler canlarını hoş ve rahat halde altrlar. ‘Selâm size, yapmış olduğunuz güzel işlerin mükâfatı olarak girin cennete’ derler” (Nahl 32.Benzer ayetler için;Zuhruf 72;Tur 19,Murselat 43)
Âyetin zahirine bakıldığında mücerred sâlih amelin kişiyi cennete ulaştıracağı ifade edilirken, hadîslerde bunun tersine salt sâlih amelin cennete girmek için yeterli olmadığı vurgulanmaktadır. Bu da âyetler ile hadîsler arasında bir teâruz izlenimi uyandırmaktadır.
Ehl-i Sünnet âlimlerinin tamamı, mücerred sâlih amelin cennete girmede yeterli olmadığı, bilakis konu ile ilgili rivâyetlerin de delâlet ettiği üzre, Allâh’ın rahmet ve fazlının cennete ulaşmada şart olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Ancak, başta Zemahşerî olmak üzre Mu’tezilî âlimler, sâlih amel işleyen kişiyi Allâh’ın cennete koymasının vâcib olduğu görüşünü savunmuşlardır. Bu konuda Zemahşerî ünlü tefsiri Keşşâftâ “Kişinin cennete girmesi, Allâh’ın rahmet ve fazileti dolayısıyla değil, işlediği sâlih ameller dolayısıyladır, demektedir.
Ehl-i Sünnet âlimleri, Mu’tezilî âlimlerin Allâh’a herhangi bir şeyi vâcib koşmalarını reddederler ve şöyle söylerler: “Allâh’a hiçbir şey vâcib değildir. Her şey, O’nun mülkündedir ve O’na boyun eğmiştir. O, dilediğini yapar. Şayet Allâh (c.c.), sâlih amel işleyen itâatkâr mü’minlere azap edip onları cehenneme atsa bu O’nun adaletidir. Onlara nimet verip cennete ulaştırsa bu onun fazlı ve keremidir. Şayet kâfirleri affedip cennete koysa, bu da O’nun lütfudur. Ancak, Allâh Teâlâ böyle yapmayacağını haber vermiş; mü’minleri rahmeti ile cennete ulaştıracağını, kâfirleri de adaletinin gereği olarak cehenneme atacağını beyan etmiştir.
Ehl-i Sünnet âlimleri, zahirine bakıldığında sâlih amelin kişiyi cennete götüreceğini beyan eden âyetin te’vîli hususunda ise farklı görüşler serdetmişlerdir. Şöyle ki;
1-Bir kısım âlim, âyeti şu şekilde izah etmiştir: Allâh Teâlâ fazlı ve ihsanı ile sâlih ameli cennete girme sebebi yapmazsa, kul, işlediği hiçbir sâlih amel ile cennete giremez. Kulun sâlih amel işlemesi dahi Allah’ın lûtfu ve nimetidir. Cennet ve ona ulaştıracak bütün ameller Allâh’ın rahmet ve faziletinin bir tecellî, sidir, tbn Hazm, Beyhakî, İbn Arabî, Kadî Iyâz, Râzî, Kurtubî ve Şevkânî bu görüştedir. Beyhakî konu ile ilgili hadîsi eserin’ de zikrettikten sonra şunları kaydeder: “…Bunun sebebi kişinin sâlih amele ancak Allâh’ın inâyeti ile ulaşmasındandır. Yine ancak Allâh’ın yardımı ile kişi günahlara düşmekten kendisini koruyabilir. Kişinin isyanı terk edip itâate girmesi, Allâh’ın o kişiye bir lütfü, bir ihsanıdır. Bu da O’nun rahmetinin bir eseridir. Dolayısıyla, hakikatte kişinin kurtuluşa ermesi ,Allâh’ın rahmet ve fazileti ile gerçekleşmiş oluyor.”
2-İbn Teymiyye, İbn Kesîr ve Tâhir b. Âşûr’un savunduğu görüşe göre, mücerred sâlih amelin cennete ulaştırmayacağını ifade eden hadîsteki “ harfi, muavaza içindir (yani bir şeye karşılık olarak kullanılmıştır). Âyeti Kerîmedeki “harfi, sebebiyyedir. Dolayısıyla âyet, sâlih amelin cennete girmeye sebep olduğu manası anlaşılmalıdır. Konu ile ilgili olarak kendisine sorulan “âyet ile hadîs arasında bir teâruz var mıdır?” şeklindeki soruya İbn Teymiyye, “Kur’ân ve sünnet arasında asla teâruz yoktur. Kur’ân’m sabit kıldığı bir esası, sünnet nefyetmez. Hiç şüphe yoktur ki ,sâlih amel, cennete girmeye sebeptir. Allâh mü’min kuluna sâlih ameli kolaylaştırarak, onu cennetine koyar. Mücerret sebep, hükmün oluşmasında yeterli değildir. Tıpkı sadece yağmurun yağması bitkilerin oluşmasında tek sebep olmadığı gibi sırf sâlih amel de cennete ulaştırmada yeterli olmaz. Hadîsi şerifteki -harfi ise tıpkı bir kişinin yanında çalışan kişinin çalıştığının karşılığını alması gibi muavaza anlamındadır. Şâyet işveren işçisine fazladan para verse bu onun ikramı olur. İşte bunun için sâlih amele karşılık cennet olmayacağı, ikisinin dengi bir husus olmadığı içindir.
Cemâluddîn ibn Hişâm’ın el-Muğnî adlı eserinde ifade ettiği bir başka âlimlerin ifade ettiği gibi, sebebiyye değil, muavazadır. Çünkü bir mala karşılık olarak bir bedel alınabileceği gibi, mal hiçbir karşılık alınmadan meccanen de verilebilir. Ancak sebep olmadan, sonuç olmaz. Dolayısıyla âyet ve hadîsteki – harfinin mana farklılığından dolayı aralarında bir tearuz olmadığı ortaya çıkmış olur.
3-Aynî ve Kirmânî’nin savunduğu görüşe göre ise, âyetteki – harfi, sebebiyye değil, ilsak ve musâhaba anlamındadır Yani âyetin manası, sâlih amellerinizle, yani onların arkadaşlığı ile cennete mirasçı oldunuz demektir.
4-Konu ile ilgili diğer bir görüş ise, mücerred cennete giriş, Al-lâh’ın rahmet ve fazileti iledir. Ancak, cennetteki makamların farklılığı, sâlih amellere göredir. İbn Battal ve Ebû Abdullah el-Kurtubî bu görüştedir.
5-İbn Hacer ve Şankıtî’nin savunduğu görüşe göre, âyette kastedilen amel, kabul edilen amel; hadîste kastedilen amel ise, kabul edilmeyen ameldir.
Ahmed b. Abdulaziz b. Mukrin’e göre, doğruya en yakın olan görüş, Allâh’ın sâlih ameli cennete giriş için sebep kıldığını ve sâlih amelin de ancak Allâh’ın yardım ve inâyeti ile mümkün olduğunu savunan görüştür. Çünkü kulun, Allâh’ın yardım ve kolaylaştırması olmadan sâlih amel işlemesi mümkün değildir. Allah, tıpkı mümin kuluna salih ameli kolaylaştırarak cennete ulaşmasını sağladığı gibi, kâfire de işlediği amel sebebi ile cehennemi kolaylaştırır. Nitekim hadîs-i şerifte Allâh Resûlü, “Sizden her birinizin cennet ve cehennemdeki yerleri yazılmıştır.” sözüne karşılık sahâbî Ya Rasûlullah! O halde kitapta yazılana dayanıp ameli bırakalım mı?’ sorusuna “Hayır siz amel işlemeye devam edin; çünkü herkese varacağı yerin ameli kolaylaştırılmıştır. Cennet ehlinden olana buraya varacak ameller kolaylaştırılmış; cehennem ehli olana da oraya girmelerine sebep olacak amelleri kolaylaştırılmıştır.”(Buhari,Tefsir,hd.no.4949;Müslim,Kader,hd.no.2647)
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzre, âyetler ve hadîsler arasındaki teâruzu giderecek yöntem, âyetteki -be- harfini sebebiyye; hadîsteki – be – harfini muavaza olarak almaktır.(1)
(1)-bk.el-Ahadisu-l-müşkile el-varide fi tefsiri’l-Kur’ani’l Azim,syf;232-243)
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…