Bilmelisin ki asıl ölüm ve gerçek elem cehalettir, bunun peşinden gelen de ebedî hüsrandır. Gerçek huzur ve kalbi hayat ilimdir, bunun meyvesi ise ebedîliktir. Bilginin verdiği hazzı ve onun tadını yakalayan, dünyanın süsü ve güzelliğinden uzak durur, kendini fesat ve bela yurdundan geri çeker, Mele-i A‘lanın ahâlisiyle bağlantı kurar, dolayısıyla tabiî ölüm gelmeden iradî olarak ölür ve sonrasında asla ölüm olmayan bir hayatı yaşar, nefsi İlk İlke’nin nuruyla ebedî olarak aydınlanır, bu dünyri çeker,Mele-i A‘lanın ahâlisiyle bağlantı kurar, dolayısıyla tabiî ölüm gelmeden iradî olarak ölür va onun nazarında bir sineğin kanadı kadar bile etmez, kendini bu değersiz yurttan soyutlayıp öbür diyara yönelir, böylece ölümden önce helakten ve yok oluştan emin olur ve gaybta olanın müşahedesinin verdiği lezzetle mesrur olur, şek ve şüpheden uzak olur. Bu aynen Hz. Ali’nin (k.v.) şu sözü gibidir: “Perde açılmış olsa bile yakînimde bir artış olmaz’’
Kemalini ölümde gören bu kimse, nasıl olur da ölümden korkar. Bu dünyada bâki olmanın imkansız olduğunu, her bir canın bu diyardan gideceğini ve ayrılacağını bildiği halde şiddetli hırsı ve tûl-i emeli yüzünden ecelinin geciktirilmesini temenni eden kimseye gelince, o, bu hayatın getirilerini düşünmeli ve nazarında ölüm tercih edilir olmalıdır. Nitekim şair şöyle demiştir:
“Hayatın sıkıntıları usandırdı beni
Ya seksen sene yaşayan bilmem ki usanmaz mı!”
Çünkü uzun hayat yaşlılığın acizliğini, kuvvetten düşmeyi, sevdiklerinden ayrılma ve hastalıklarla mücadele etmeyi gerektirir ki bu kimse hastalığını ve eziyetinin artmasını umuyor gibidir. Bazen insan ölümünü doğuracak bir fırsatın gelmesini temenni eder. Nitekim Hz. Ali (k.v.) şöyle demiştir: “Bir insan altmış sene yaşarsa ömrünün yarısını geceler götürüyor, yarısının yarısı da sağdan ve soldan habersiz gafletle gidiyor, yarısının üçte biri hırs ve emel ile, ehl-i iyalin nafakası için çalışmakla gidiyor.
Geri kalan ömür de hastalık ve ihtiyarlık, ömür öte dünyaya irtihal ve intikalle tamamlanmaktadır. İnsanın uzun ömrü sevmesi cahilliktir. Onun dünyadan nasibi işte böyledir.” Sözü burada epeyce uzattık zira bu, âkil kimselerin aklının karıştığı genel bir hastalık ve âfettir. Allah bana yeter, vekil olarak O, bana kâfidir.
Şerhu-l Ahlak-i Adudiyye – Taşköprülüzade Ahmed Efendi
Müellif:Adudüddin el-Îcî’
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…