Cami ve Hayat

13781989_541413256053050_1853017901661131937_n Cami ve Hayat

Dünya durdukça müslüman toplumlarına örnek ola­cak olan mutluluk asrı dediğimiz Peygamber zamanında, cami, hayatın merkeziydi. Bugün ise camiler haya­tın çok kıyısında kalmışlardır.

İslâm’da caminin anlamı, öbür dinlerdeki tapmak anlamına ve caminin fonksiyonu, öbür din tapınakla­rının fonksiyonuna eşit değildir. Cami, genel tapmak anlamını çok aşar.

Caminin yüzü yalnız öteki dünyaya dönük değildir, bu dünyaya da, hayata da dönüktür.

İslâm dini, kendisinde iki dünyanın barıştığı bir din­dir. Bu hayatla öbür hayatın bağdaşması, kaynaşması birinci plânda tutulmuştur. İki dünyadan hiçbiri kendi sınırım çiğneyerek öbürünü ezmez. Ruhla beden gibidir bu dünyayla öbür dünya. Biri öbüründen üstün görüle­bilir ama hiç biri öbürünü tam olarak ortadan kaldır­maz. Çünkü bunlardan biri tam ortadan kalktığında uzun bir vadede öbürü de söner. Öteki dünya aşkı, bu dünyayı yaşamaya değer hale getirir, dünya ve haya­tı îslâm ölçüleri içinde verimlendirme de, öteki dünya seviyesini ateşlendirir. Ruhun vücutla varlığını dışa vurması, vücudun da ruhun buyruğunda anlam kazan­ması gibi, dinin erdirici ışıklan altında iki dünyanın ve iki hayatın birbirine bağlı olarak olgunlaşması Islâm’ın insan için tâyin ettiği bir varoluş şartıdır.

İşte cami, başta insanoğlunun varolma sebebi olan ibadet ocağı ise de, ibadet nasıl varoluş akışının merkezî çizgisi, mihveriyse, o da İslâm toplum unun yaşayışında bütün hayat faaliyetlerinin açıldığı bir kaynaktır, temel kurumdur, hayatın, çevresinde daire daire toplanacağı öz yuvadır.

Hayatın her şubesine ilk ışık camiden tutulmalıdır. Toplum ilerleyişlerinin ilk çıkış noktası camidir İslâm ülküsünde.

En saf ibadet heyecanının, düşünce canlanışının, kültür hamlelerinin, edebiyat doğurganlığının, toplum dayanışmasının verim üstüne verim katmerlendirdiği bir şuur evidir cami.

Üniversitelerle camilerin kapıları, dayanılmaz bir çağrıyla birbirlerine davet edecek şekilde açık, birbirle­rine bakar durumdadır İslâm ülküsünde.

İnceleyin:  Türkiye, Ortadoğu ve Islâm ülkeleri...

Cuma hutbesi, bir haftalık toplum hayatını İslam açısından gözden geçiren geriye doğru bir kritik,ileriye doğru da bir hamle plânı getiren, hikmet ve aksiyon içiçe, bir yol aydınlığıdır. Geçmiş zamanı arıtma, gelecek zamanı ışıtmadır.

Cuma namazından sonra insanların yeryüzüne dağılarak işlerine koyulmalarını buyuran ilâhı kelâm, camiyle hayatın birbirine nasıl kopmaz bir şekilde bağlı olduğunu, ancak vahye has bir icaz üslubuyla, ne güzel belirtmektedir.

Günün her vakit dönümüne bir namaz koyan İslâm, dinle hayatın ayrılmazlığında insanın mutluluğunun bulunduğuna işaret etmiştir.

Camilerimiz, toplumun en kutlu ve en canlı kurum­ları olduğu zamanlar, dünyanın en üstün toplumu idik. Camiyi hayattan sürmeğe başladık başlayalı, adetâ ilâhı bir ceza olarak biz de hayattan sürülmeğe başla­dık.

Yalnız hayattan bezenler intihar etmez; hayata faz­la tapanların da sonu büyük bir ihtimalle intihardır.

Başarı, hayata tapmakta değil, hayatın hakkını ver­mektedir.

Camilerinde hayatın taştığı müslüman toplumlar gerçek anlamıyla en canlı hayatla taşacaklardır. Çün­kü: camiden taşarak topluma gelen hayat, ölmezlikle kuvvetlenmiş, ebedîlikten bir canlılık kazanmış bir ha­yat olacaktır.

Camilerimiz vücutlarıyla yavaş yavaş canlandırıl­maktadır. Her caminin bir de ruhu vardır. Yalnız ca­milerin bedenlerini, vücutlarını onarmak ve canlan­dırmak yetmez, ruhlarını da diriltmek, dimdik ayağa kaldırmak gerekir.

Sezai Karakoç-Günlük Yazılar 2

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir